43 entry daha
  • ırak’lı kamyon şoförlerinin “monica seni özledik” yazıları yazmasını komik bulmanın yanında, bu iletinin şiddetin eksik-tatminsiz bir cinsellik kaynaklı, bastırılmış erk ihtiyacının boş bulduğu yerden fırlaması şeklindeki alternatif tanımına gösterge olduğunu düşünüyorum.

    bu bastırılmış, eksik, tatminsiz cinselliğin bir şekilde kafa-kol-bacak uçurmakla yani şiddetle alakasını ilk kuran ben değilim tabii ama henüz patlattığı cehalet ve şiddet bombalarının dumanı kalkmamış olan george w. bush veya bir kısım mecra tarafından eksik bıraktığı düşünülen soykırımla beraber adını “eksik organ” skandalıyla yeniden andığımız adolf hitler arasında lineer bir kesintisizlik içinde gayetten rahat biçimde ironi zincirleri kurabilirim.
    çoğunun yatak odasından geçen esprileri, fıkraları, ya da skandallarını sırf şiddet bahanesi olarak karanlık zihinlerde bir zaman sonra kaybolsun diye yeniden hatırlatacak değilim ama abartmadan gülüp geçeceğinizi umduğum bir isim vermeyi ihmal etmek istemem:
    nicolas sarkozy.
    fransa’ya huzur ve barış getiren o muhteşem kadın gün yüzüne henüz çıkmışken eski karısının yazdığı kitapla birden şiddet temayülleri gösteren sarkozy dünyaya uzlaşmacı mesajlar yaymaya başlamadı mı?
    “ bir topluluğa lider olanın guzel kadınlarla arası iyi olmalı” diyen kimdi? bunu diyenin gayesi sizce ne olabilir?
    elbette ki dünya barışı.

    fakat eksik kalmasın, erk sahibinin süreklilik arzusu içinde gösterdiği şiddetin cinsellikten daha güçlü biçimde şiddet bahanesi olan inanç ve menfaat unsurlarını es geçemeyiz. ülke menfaati, kapital sermaye edinme çabası, ulusal savunma(!) mekanizmaları, aman petrol canım petrol, barış ve demokrasi göturup getirme safsataları v.s.
    kuresel şiddette abd’nin bahanelerini anladık da, israil’in bahanelerini anlamakta mı zorluk çekiyoruz? bu vahşeti aklımız almıyor ama kıyamete yakın, büyük müslüman-yahudi savaşına inanmayan müslüman veya musevi var mı?
    yine de iyimserce barış yanlısı olmak değil söylediğim, eşit şartlarda savaş beklentisi içinde olmak da değil. insanca isyan etmemenin imkansızlığı da değil.zulme karşı çaresizce seyirci kalmak da değil.
    hepsini aynı anda hissedebiliyoruz ama söylemek istediğim şey; şiddetin bahanesinin her çeşit eyleminden daha korkunç ve sağlam olması. değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir kaynağı var şiddetin.

    bill clinton fıkralarından daha çok işe yarar mı bilmem ama şiddetin her yaştan küçük-büyük topluluklara lider olmuş-olmamış her kişide ve toplu kıyıma sebep olacak derecede kendini haklı gösterecek şiddet sebeplerinin insan kimyasının ürettiği katı-sıvı-gaz anasır ve yaradanın kayrasından uzakta var olmakla-bir monica’ya muhtaç olmak arasında sarkaçlık ettiğini anlatmaya çalışmanın tarifsiz hafifliği içindeyim.

    eksik tarafları da amerika'nın barışla geçen kısa gunlerini anmak adına şu fıkra yardımıyla kapamak isterim:

    bill clinton’a “nasıl bu kadar güzel saksofon çalabiliyorsunuz?” diye sormuşlar.
    “boş zamanlarımda ellerim de genellikle boştaydı...” demiş.
229 entry daha
hesabın var mı? giriş yap