1341 entry daha
  • bir haftadır hastanede yatıyor benimki. yakında ölür mü bilmiyorum ama bu şekilde yaşamak da çok ızdıraplı onun için. geçirdiği iki beyin hasarından sonra, son 5-6 yıldır kendi gibi değildi pek ama şimdi bu hastane yatağında yatarken öyle güçsüz ki. sırtını doğrultup oturmak istiyor ama kalkamıyor. sonda takmışlar, bir de bez var altında ama tuvaletini tuvalette yapmak istiyor ısrarla. kalkamayınca sıkıntısından huysuzlanıyor. 2-3 dakikada bir kıpırdanıyor. annemler, dayımlar sırayla birer gün kalıyorlar yanında. çok hareketli olduğundan oldukça yorucu oluyor. bu gece annem azıcık dinlensin diye ben kaldım.

    benim gül anneannem biraz asosyaldi ama gülüşü çok güzeldi. utangaç gülümser hala, yanakları al aldır. saçlarının rengi 80 yaşını aştığı bu son yıllarda yarı yarıya siyah ve beyaz. güzeldir benim anneannem. benim anneannem olduğu için değil, gerçekten güzeldir. elmacıkları bellidir, kaşları biçimli ve incedir.

    ikramı pek severdi, dünyayla fazla irtibatı yoktu. bahçesinden pek çıkmazdı, çıkarsa da ya evlatlarının evine ya senede bir bataklara ya da doktora giderdi. batakların neresi olduğunu hala bilmiyorum sayılır çünkü hep bataklardı orası, büyülü gibi bir şey galiba hatta.* çok da güçlü bir kadındı. fiziksel anlamda bu. dedemle beraber bakliyat çuvallarını ardiyeye taşırdı, odun kırardı, ben doğmadan çok önce de tarlaya gidermiş. güzel elleri pek bereketliydi. her yemeği çok kaynattığı halde tatları çok güzel olurdu. attığı tohum toprakta can bulurdu. bahçede ceviz, zerdali kayısı, deli erik, ayva, vişne ağaçları, bir de bir sürü gül, başka çiçekler ve zambaklar olurdu. zeytin tenekelerde de bir sürü çiçek olurdu. mutfak penceresinin denizliğinde yoğurt kaplarında yetişmiş menekşeler dururdu. aşırı sulardı ama ölmüyorlardı neden bilmem. konuşup severdi onları. bazen ona yeni çiçek alırsak kardeşimle benim adımı verir o adla seslenip severdi çiçeği. bir de iç kapı ile dış kapı arasında küpe çiçeği dururdu kocaman serpilmiş. nicki alırken mum çiçeğiyle küpe çiçeğini karıştırmış olmamın sebebi de bu zaten.

    hep üşümekten korkardı. şu halinde hastane odasında bile kafasına çekiyor battaniyeyi. gerçekten üşüdüğünden değil de daha çok psikolojik olarak hastalanma korkusu.

    dedem rahmetliyle çok didişirlerdi ama çok severlerdi birbirlerini. garip, değişik bir ilişkiydi biraz benim şahit olduğum ahir ömürlerindeki hali. anneannem aklı bazı şeylere iyi erse de çok zeki bir kadın değil, bir de tersi çok pistir. genelde dedem hoş görürdü. gerçi eskiden dayak varken kıskançlıktan onun da anneanneme zahmet verdiği olmuş ama yaşlılıklarında dedem hoş gören taraftı. o da pembe yanaklı yuvarlak yüzlü bir adamdı. şeker dedem. anneannem genç kızken çok güzel şarkı söyler def çalarmış düğünlerde. dedem düğünlerde görmüş beğenmiş. o da genç delikanlı. birbirlerine gönülleri düşmüş, trakya tabiriyle isteşmişler o vakit. evlenmişler işte. evlerini kendileri yapmışlar. o ev yıkılana kadar her sene badana yapıldı anneannem tarafından.

    sıkıntıya gelemiyor hiç. gece 12.00 gibi sadece 1 saat uyuyakalmışım. elindeki kanülü söküp atmış. neyse ki kanamamış ama çok üzüldüm göz kulak olamadım diye. dün 11.00'den beri burdayız hep birlikte annem, ben, bir de başka şehirden ziyarete gelen teyzem. gece onları kovaladım buradan ben kaldım ama yorulmuşum işte maalesef, öyle oldu.

    50 yaşlarındayken okuma yazması zayıf olduğu halde kuran kursuna gitti kuran okumayı öğrendi. tabi "h"siz bir kuran onunki.* üç uzun sure ezberledi o dönem. dün onları açtım kabe imamlarından. huzursuzluğu bir müddet geçti, ezberinden eşlik etti. şarkıyla da oyalamayı denedim ama onu gürültülü buldu.

    gözleri geçirdiği beyin hasarından sonra ağır görüyor. kulaklar gençkenden beri sağır sayılır. bağıra bağıra konuşunca bile zar zor işitiyor. böyle olunca defalarca aynı soruları soruyor, aynı isteği tekrar ediyor. kendi dünyası var içeride ama sessiz bir dünya orası sanırım.

    yazdıkça da yazasım geldi. diğer yatakta onun yüzünü görebileceğim şekilde yatıyorum. bileğindeki kanülü de sökmesin diye hareket ettikçe takip ediyorum. bir de holter cihazı taktılar sürekli kurcalamaya çalışıyor çıkarmak için. bebekten farkı yok pamuk ninemin. sıkılınca huysuzlanıyor, korkunca ellerini kullanıp itmeye çalışıyor, yorulunca uyuyor ama çok sık uyanıyor bür yandan da. biraz duygulandım işte. bu entry de o yüzden zaten. akşam kardeşim iş çıkışı uğradı, gözleri doldu hemen. azıcık konuştu, sorular sorup konuşturdu, güldürdü onu. ben de bazen güldürebiliyorum ama kardeşim daha iyi beceriyor doğrusu. gençken temas sevmezdi pek. bir kere öptün öptün. fazla sarılmazdık, sıkıntı gelirdi kaçınırdı bir süre sonra o halden. şimdi ise "seni seviyorum anneanne" diyoruz. "ben de seni seviyorum kızanım" diyor. bahçede suları aka aka şeftali yerken bir diğerini uzatan anneannem şimdi yatakta baygın uyuyor. bazen ölüm de nimet. insan sevdiği birinin, kendine malik yetişkin bir insanın aciz kalmasını, ıstırap çekerkenki halini görünce kahroluyor. kendim için de korktuğum şeylerden biridir bu. ele ayağa düşmeden ölmeyi nasip etsin allah herkese. insanın çok ağırına gidiyor. anneannemin de zorlandığını görüyorum çünkü. bütün gece debelendi, oturabilse ve ayaklarını oynatabilse ahlaya oflaya da olsa gidip tuvalete kendi temizlenecek. olmayınca çok üzülüyor. bir tuvalet yetecek halbuki onu mutlu etmeye. insan hayatı çok garip bir şey.
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap