1773 entry daha
  • insanlık tarihinin en büyük politik deneylerinden biri. yüzyıllarca birbirini doğramış, daha 80 sene önce birbirini işgal etmiş ve korkunç acılar yaşatmış toplulukların, milliyetçilik denen, einstein'ın tabiriyle "insanlığın çocukluk hastalığını" aşma çabasıyla, aralarındaki sınırları kaldırması. varlığının önündeki en büyük tehdit de, elbette yine milliyetçilik. hani şu bizim resmi ideoloji olarak devletimizin ve milletimizin genlerine kazıdığımız, bekamızın tek güvencesi olduğuna inandığımız milliyetçilik.

    ab üyesi olmamızın yolu, bu milliyetçilikten kurtulmamıza, en azından bu kadar vulgar ve paranoyak olmaktan çıkarıp daha pozitif raya oturtarak kontrol altına almamıza bağlıydı, ama bundan vazgeçemedik. hem avrupa'nın bir parçası olmak istediğimizi iddia edip, bu doğrultuda milyarlarca dolar fon alıp, hem de ilkokul birden itibaren çocuklara batı düşmanlığı pompalamaya devam ettik. buradaki ikiyüzlülük hiçbir zaman gözümüze batmadı, hala da batmıyor, bir de yavuz hırsız gibi üste çıkıyoruz, batıyı ikiyüzlülükle itham etmeye devam ediyoruz.

    bu ilkokul eğitiminden geçen milyonlar, "zaten bizi almayacaklardı, müslümanız diye, türküz diye bizi istemiyorlar" argümanına tutunmak istiyor doğal olarak. sınava çalışmaya hiç niyeti olmayan öğrencinin en sevdiği argüman budur zaten, "her türlü kalacam" diye rahatlayıp salmak gibisi yoktur, hepimiz yapmışızdır illaki.

    eğer ab gerçekten samimiyetsizse, bizi almaya niyetleri yoksa, bunu ispatlamamız ve yalanlarını yüzlerine vurmamız çok kolaydı: istedikleri reformları yapıp, bizden bekleneni eksiksizce yerine getirip, al kardeşim buyur, hadi görelim seni diyebilirdik. ve bunu hiçbir zaman demedik, diyemedik, çünkü gerekeni yapmadık, çalışmadık, beyin bedava olduğu halde.

    efendiler, bu ülkeden kendi başına bir bok olmaz. bakın bu, memlekete dair tartışmaların sonunda söylenegelen klişe esprili bir tespit değildir, yani gerçekten, hakikaten olmaz. türkiye'ye dair yeteri kadar kafa yoran herkesin kaçınılmaz bir şekilde varması gereken sonuç budur, hala bu noktaya gelmediyseniz, objektif, duygulardan arınmış, rasyonel bir şekilde yeteri kadar kafa yormamış demeksinizdir. neydi o bir fizikçi diyordu, kuantum fiziği kafanızı karıştırmadıysa, yeteri kadar anlamamışsınızdır diyordu, bizimki de aynı o hesaptır.

    geçen yıl (bkz: batı düşmanlığı/@maarri) başlığında yazmıştım, türkiye'nin beşeri sermayesi, insan kalitesi, eğitim ortalaması bellidir, ortadadır. türkiye kendi iç dinamikleriyle hukuk, özgürlük ve refah üretebilecek, kronikleşmiş sorunlarını çözebilecek bir ülke değildir.

    nitekim türkiye'nin önündeki en büyük şans, ab üyeliği idi. ve on yıllardır üyelik müzakerelerinde en çok tıkandığımız konu, teröre ilişkin mevzuat ve yargı pratiğinde gerçekleştirmemiz gereken reformlardı. hem ab, hem avrupa konseyi çerçevesinde bağlayıcılığını kabul ettiğimiz aihm on yıllardır bize diyor ki, kardeşim sizin terör kavramınız haddinden fazla geniş, teröre ilişkin suçlara dair mevzuatınız öngörülebilir değil, delil standartlarınız haddinden fazla düşük.

    yani bunun özeti şu: bu ülkede terörist olmak çok kolay. haddinden fazla kolay. insanlar yattığı yerden terörist ilan edilebiliyor. bu durum hukukun evrensel ilkelerini temelden ihlal ediyor, bunu değiştirmeniz lazım.

    bakın daha geçenlerde karar duruşmasına girdiğim bir fetö dosyasında, iddianamede geçen ve mütalaada da aynen tekrarlanan iki tane cümleden örnek vereyim:

    "...yapmış olduğu telefon görüşmelerinde whatsapp, viber gibi örgüt tarafından kullanılan programlar üzerinden görüşmek için muhatabını yönlendirdiği..."

    "...telefonunda yapılan incelemede, fethullah gülen'in youtube üzerinden videolarının izlendiğinin tespit edildiği..."

    bu emin olun istisnai bir şey değil, bütün terör dosyalarında böyle cümleler bulabilirsiniz. yani ciddi ciddi, dünya üzerinde milyarlarca insanın kullandığı whatsapp'tan "örgüt tarafından kullanılan program" olarak bahsedebiliyor savcılar. mesela telefonda konuştuğunuz birine, dakikanız bitti diye "dur seni whatsapptan arayayım" dediğiniz zaman, yarın öbür gün bu cümle bir iddianamede terör örgütü üyesi olduğunuza dair delil olarak karşınıza çıkabilir. veya fethullah gülen'in bir videosunu izlemiş olmanız, aleyhinize bir delil olarak ileri sürülebilir. düşünün ki youtube'da herkes tarafından ulaşılabilir durumda olan videolar bunlar, herkes fethullah gülen'in veya abdullah öcalan'ın herhangi bir videosunu izleyebilir, bu bırak örgüt üyeliğine delil olmayı, aynı görüşte olmaya dair bir delil bile olamaz. herkes izleyebilir bunları, gayet karşıt görüşte ve nefret eden bir insan da izleyebilir, ne diyor bu şerefsiz diye küfretmek amacıyla izleyebilir, bir öğrenci veya gazeteci yaptığı herhangi bir çalışma için izleyebilir, veya herhangi bir insan sırf meraktan izleyebilir. akıl ve mantık gereği, böyle bir şey örgüt üyeliğine delil olarak bir iddianameye yazılamaz, üstüne mütalaada tekrarlanamaz.

    bu dosyadan beraat aldık neyse ki, fetö dosyalarındaki genel standartlara göre bile fazlasıyla boş, saçma sapan bir dosyaydı, müvekkilin fetö ile zerre kadar alakası yoktu, fetö soruşturması geçiren birinden alışveriş yapıp para yolladığı için dinlemeye takılmış, ardından da böyle yukarıda verdiğim gibi örneklerle dolu saçma sapan bir iddianame ile yıllardır yargılanıyordu. yine de beraat almış olmaya seviniyor insanlar doğal olarak, çünkü böyle saçma sapan dosyalarla ceza alan bir sürü insan da var. üstüne, beraat almış olmanız yıllarca böyle saçma sapan bir dava ile ceza tehdidi altında yaşadığınız stresi ortadan kaldırmıyor, tutuklu kalarak mahrum kaldığınız özgürlüğü, kaybolan aylarınızı yıllarınızı geri getirmiyor.

    hukuk demek, mantık demektir. hukuk ilkeleri, insan mantığının, muhakeme yetisinin ürünleridir. bunların coğrafyayla, milliyetle, kültürle, dinle, dille filan alakası yoktur; insan denen varlık dünyanın neresinde doğarsa doğsun, neye inanırsa inansın, hangi dili konuşursa konuşsun, kendi aklını ve mantığını kullanarak bu ilkelere ulaşabilir ve eğer bulunduğu toplumda huzur içinde yaşamak istiyorsa, ulaşmak zorundadır, toplumun organizasyonunu bu ilkelere göre düzenlemek zorundadır. "hukuk devleti" demek aslında "mantık devleti" demektir, hukukun üstünlüğü mantığın üstünlüğü demektir. yani "hukuksuz" ibaresini gördüğünüz zaman aslında bunu "mantıksız" olarak okumalısınız.

    biz hukuku reddederek, ısrarla mantığı reddediyoruz, yaptığımız şey bu. adalet bakanlığı adli sicil ve istatistik genel müdürlüğü raporlarına göre, son 7 yılda cumhuriyet savcılıklarında, terörle mücadele kanunu çerçevesinde yürütülen terör soruşturmalarının sayısı 2 milyonu aşmış durumda. yani ülkemizde yaklaşık her 40 kişiden biri teröre ilişkin suçlardan soruşturma geçirmiş.

    bakın bir ülkede 2 milyondan fazla terörist olmaz. bir ülkede 2 milyon terörist varsa, geçmiş olsun deyip o ülkeyi kapatıp gitmek gerekir. peki bu nasıl oluyor? işte yukarıda örneğini verdiğim saçma sapan soruşturmalarla, davalarla oluyor; asla delil olamayacak şeylerin delil addedilebilmesiyle oluyor. son 15 yılda terörle suçlanmayan bir kesim kalmadı ülkede, genel kurmay başkanı bile terör örgütü yöneticiliğiyle yargılandı, sonra onları yargılayanlar terörist oldu, herkes sırayla terörist oluyor, iktidar nasıl şekillenirse ona göre terör suçlaması da şekilleniyor.

    avrupa birliği de bize diyor ki, kardeşim bak bu mantıksız bir şey, eğer benim bir parçam olmak istiyorsan lütfen biraz mantığa uy, mantığın üstünlüğünü kabul et, bir mantık devleti ol, yani devlet organizasyonunu mantık üzerine oturt.

    biz ne diyoruz? "benim başımda bir sürü terör örgütü var, ben terörle mücadele ediyorum, dolayısıyla senin uymamı istediğin hukuka uyamam." yani aslında birebir şunu diyoruz: "ben terörle mücadele ediyorum kardeşim, mantıkla hareket edemem. mantıksızca davranmak zorundayım, başka türlü bu terörle mücadele etmeme imkan yok." nasıl? böyle söyleyince mantıklı geliyor mu kulağınıza? ama tam olarak, birebir bunu diyoruz, gerçekten zerre kadar farklı bir şey söylemiyoruz.

    mesela düşün ki evine birileri taş atıyor, camlarını kırıyor diye, eline sopayı alıp dışarı çıkıyorsun, sokaktaki kalabalıkların arasına dalıp rastgele birilerine vurmaya başlıyorsun. sorulduğu zaman da "benim evime taş atılıyor kardeşim, benim bir sürü düşmanım var, bunlarla başka nasıl mücadele edeceğim" diyorsun. bir mantığı var mı bunun? yok. evine taş atılması sana böyle bir hak veriyor mu? vermiyor. onu geçtim, bu gerçekten evine taş atanlarla mücadele etmek açısından etkili bir yöntem mi? değil. bilakis, evine taş atacak yeni düşmanlar edinmene neden olabilecek bir yöntem.

    aynı şekilde, ben terörle mücadele ediyorum diyerek önüne geleni saçma sapan dosyalarla yargılamaya da hakkın yok, ve bu zaten terörle mücadele için anlamlı bir yöntem de değil. avrupa da sana bunu diyor. ama sen anlamamakta direniyorsun. yani iktidar zaten bundan vazgeçmek istemez, çünkü önüne geleni, canını sıkan herkesi terörle suçlayabilmek işine geliyor, bütün muhalefetin üstünde terör sopasını rastgele sallayabilme gücünü bırakmak istemiyor. ama işin kötüsü halkın büyük bir bölümü de, hatta güya muhalif kitlenin içinden bile bir sürü insan bu saçmalığı destekleyebiliyor, "terörle mücadele" dendiği an her türlü mantıksızlığın, hukuksuzluğun yapılabileceğine ikna oluyor.

    ondan sonra niye burnumuz boktan çıkmıyor. çünkü sen insan mantığını kullanmayı reddediyorsun kardeşim, sorunlarını mantıkla çözmeyi reddediyorsun. nitekim bu yüzden hiçbir sorununu çözemiyorsun, çözmene de imkan yok. terör sorununun kendisi tam da sen mantık devleti olmayı reddettiğin için var. hukuk denen insan mantığını reddettiğin için var. bugün pkk diye bir sorunun varsa, en temelde, kendi vatandaşın olan milyonlarca insanın anadilini reddedip, yasaklamak gibi bir mantıksızlık yaptığın için var. fetö diye bir sorunun varsa, devleti olması gerektiği gibi şeffaflaştırmadığın, yargı bağımsızlığını sağlamadığın için var; liyakate değil sadakate önem verdiğin için, "namaz kılan insandan zarar gelmez" veya "milliyetçi insandan zarar gelmez" mantıksızlığıyla hareket ettiğin için var. ekonomin bu haldeyse, yine aynı sebepten, mantığı reddettiğin için bu halde.

    mevzu ab üyeliği değil, ab üyesi ol veya olma, eğer sen insan gibi yaşamak istiyorsan, hukuka yani mantığa dönmek zorundasın. ab için değil, kendin için yapmalısın bunu. son 200 yılda ne kadar hukuk reformu yaptıysan, avrupa'nın zoruyla yaptın, avrupa medeniyetinin bir parçası olabilmek için yaptın, ab üyeliği için yaptın, ab çizgisinde kalabilmek için uymak zorunda olduğun aihm'in kararları doğrultusunda yaptın. yapman beklenen şeyler de atla deve değil, avrupa'nın değil senin ihtiyacın olan, insan gibi yaşamak için yapmak zorunda olduğun şeyler. ve sen bunları kendi başına yapmıyorsun, nüfus cüzdanındaki din hanesini bile avrupa'nın zoruyla kaldırdın, bu devlet kendi vatandaşlarının inancını alenen fişlemeyi veya zorla tanımlamayı bile aihm'in ihlal kararıyla bıraktı.

    avrupa dedi ki kardeşim sen kocasından dayak yiyip karakola gelen kadını şikayetinden vazgeçirip kocasına teslim ediyorsun, bunu yapmamalısın, önceliğin yuvanın dağılmaması değil, kadının can güvenliği olmalı. insan aklının, mantığının, muhakemesinin, ve bunlardan türeyen vicdanının gereği budur. sen buna ilişkin mevzuatı da yine avrupa'nın demesiyle değiştirdin, ülke nüfusunun yarısını teşkil eden kadınların şiddete maruz kalmaması için yapman gerekenleri, yine avrupa'nın bir parçası olabilmek için yaptın.

    yani bugün bir afganistan değilseniz, tek şansınız, batı medeniyetine afganistan'dan daha yakın olmanız, batı etkisine daha fazla maruz kalmış olmanız, batının ürettiklerinin değerini az buçuk idrak edebilecek elit bir azınlığın zar zor taşımasıyla bugünlere gelebildik, ama neyi niçin yaptığımızı idrak etmemekte ısrar ettiğimiz için şimdi geriye sarıyoruz.

    milyarlarca dolar veriyorlar, alın şu reformları yapın, biraz daha insan gibi yaşayın diye, erasmus, jean monnet gibi fonlar veriyorlar, gençleriniz biraz gezsin, farklı kültürleri tanısın, bilgisini görgüsünü artırsın, sığır gibi yaşamasın diye. hala utanmadan, arsızca, yüzsüzce, o paraları alıyor, ve insan gibi yaşamak için yapmamız gereken mantık reformlarını yapmayı reddediyoruz, bunu da ab'nin samimiyetsiz, ikiyüzlü filan olduğunu iddia ederek, aslında bize düşman olduklarını iddia ederek meşrulaştırıyoruz.

    son 200 yılda bize ne kadar hukuk, özgürlük ve refah geldiyse, batıdan geldi, batı medeniyetine yaklaşmaya çalıştığımız ölçüde bir şeyleri ilerletebildik, uzaklaştığımız ölçüde de geriliyoruz. ve batının ürettiği hukuku, ülkenin bir kısmı "gavur hukuku" diye, bir kısmı "türk düşmanları bunlar, bizi bölmek istiyorlar" diye, bir kısmı "burjuva hukuku" diye karşı çıktığı için hiçbir zaman içselleştiremedik, sağcısı solcusu dincisi milliyetçisi hep beraber hukuk düşmanlığında birleştik, bünyemiz ısrarla reddetti. batının zenginliğini, ürettiği bilim ve teknolojiyi, ve onlar sayesinde ürettiği refaha kavuşmayı istedik; ama bütün bunları üretmesini sağlayan temel toplumsal dinamikleri, ve bu dinamiklerle üretilen hukuku anlamayı reddettik. bir başka deyişle, batı medeniyetinin çıktılarına özeniyoruz, alıp sahip olmak istiyoruz, ama girdilerini anlamayı, uygulamayı reddediyoruz.

    o küfrettiğimiz almancılardan, gurbetçilerden hiçbir farkımız yok; her gün batının ekmeğini yiyip, sabah akşam batıya küfrediyoruz hepimiz. batının ürettiği bilimi, teknolojiyi tepe tepe tüketiyoruz, bütün yaşamımız batının ürettiği bilim ve teknoloji ile çevrili, evimizdeki bütün teknolojik aletler, elimizdeki bilgisayar telefon tablet, hepsi batının ürünü, ve niyeyse bunlara karşı hiç şüpheci değiliz, hiçbir reaksiyon göstermiyoruz. batının ürettiği arabaya binmekten hiç gocunmuyor, batının ürettiği antibiyotik sayesinde basit bir enfeksiyondan geberip gitmiyor, başımız götümüz ağrıdığı zaman batının ürettiği mr cihazını kullanmaktan hiç utanmıyoruz. ama hukuk deyince oovvv, haram. batı bizi böyle hukuk mukuk diyerek bölmeye çalışıyor, bize düşmanlar zaten hiç iyiliğimizi isterler mi :(

    bok içinde yaşayalım güzel kardeşlerim, fazlasını hak etmiyoruz zaten. mantık denen şeye kendi irademizle uymayı reddettiğimiz sürece, avrupa ne yapsın bize. elbette, hak ettiğimiz muameleyi yapacak, madem benim bir parçam olmak gibi bir niyetin yok, mantıksızca yaşamakta ısrar ediyorsun, öyleyse buyur istediğin gibi bok içinde yaşa, al şu parayı sınırlarımı koru, içine buyur ettiğin milyonlarca kaçağı bana gönderme yeter, ne halin varsa gör diyor nitekim.
232 entry daha
hesabın var mı? giriş yap