9 entry daha
  • duyan da müzik dediğimiz etkinliğin tek formu albüm sanacak, albüm çıkmazsa müzik dinleyemeyeceğiz zannedecek.

    albüm dediğin form, zaten müzik kaydetmenin, çoğaltmanın ve dolayısıyla satmanın belli organizasyonların (müzik firması diyorlar hani) tekelinde olduğu yıllarda, sanki müziğin olmazsa olmaz formuymuş gibi ortaya çıkmış bir semptom. plak kaydetmek yahut çoğaltmak, dinleyicinin aklına bile gelmezdi. kaset çoğaltmak mümkündü, hepimiz paylaştık kasetlerimizi, mixed tape'ler yaptık; ama ses kalitesindeki kayıp, insanların ne yapıp edip orijinal kaset edinmelerine* neden oluyordu. nihayet son 10-15 yıldır, ses kalitesinden taviz vermeden (ya da mp3 yoluyla nispeten az kayıpla) cd kopyalamak mümkün hâle geldiği için çıldırıyor kimi zevat, "ama biz o zaman nasıl geçineceğiz" diye yırtınıyor. yanıt basit: valla devran değişti. ya dinleyicinden para dileneceksin kardeş; ya da, madem müzik yapmayı bu kadar seviyorsun, geçimini başka yollardan sağlayarak müzik üretmeye devam edeceksin. insanlar seni dinledikleri, yani senin ürettiğin ve tüketime sunduğun sesleri paylaştıkları için de şükredeceksin.

    yani diyorum ki, ses kaydedip satmak ve bundan deli gibi kâr etmek, zaten belli bir teknolojinin (plak, kaset) getirdiği bir fırsattı (bu fırsatı da dibine kadar kullandılar yüz yıldır). birilerine hak teâlâ'nın kanunlarıyla veya insan doğası gereği bahşedilmiş bir hak değildi. telif hakkı denen ucube de, eski teknolojinin kaçınılmaz sonucu olan bir üst yapı kurumuydu. en baştan dinleyiciler plakları kopyalayabiliyor olsalardı (teknoloji buna müsait olsaydı) böyle bir ucubeyi hiç tanımıyor olacaktık. yani ahlâkımız "sesleri yan yana getirenin bunun karşılığında para talep etmeye hakkı vardır" gibi bir zırvayla şekillenmeyecekti. neyse ki şimdi teknoloji değişti, yeni teknolojide o yere göğe koyamadığınız telif hakkının yeri çöp tenekesinin dibi.

    elbette bir yapışkanlık var toplumsal değerlerde. belli bir değeri üreten toplumsal/fiziksel koşullar ortadan kalksa bile o değerlere bağlanan (kendini bir şekilde o değerlerle tanımlamış) insanların bir anda değişmesi mümkün olmuyor. dolayısıyla bir müddet daha çekeceğiz bu "hakkımız elimizden alınıyor" vızıltısını. onlar vızıldasınlar, biz müzik indirelim, dinleyelim, paylaşalım. nefis.

    karşıt iddia o ki, böyle giderse müzik üretimi akamete uğrayacakmış, dinleyecek 'yeni' müzik bulamayacakmışız. zaten benim elimdeki (ve internetteki) albümler beni ölene kadar idare eder de, hele bir bakalım. dediğiniz gibi olursa, müzik üretenler ve tüketenler buluşmanın yolunu bulacaklardır, üretenleri de memnun edecek biçimde, siz hiç merak etmeyin. yeni makinalara saldıran 19. yüzyıl işçileri misali modası geçmiş değerleri savunan telif hakkı meraklıları, sanmıyorum ki tarihte o işçiler kadar romantik bir yer tutsunlar.

    bütün bu yazının özeti:
    müzikten kâr edemiyoruz diye üzülüyorsanız, siktirin gidin, giderken albümlerinizi de götünüze sokun. bakayım arkadaştan aldığım mp3'ler nasılmış...

    meselenin edebiyat dünyasındaki karşılığını cem akaş yazmıştı sanki:
    (bkz: yazarlar için sokak çalgıcısı etiği)
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap