54 entry daha
  • nefret suçu:

    nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar. eğer bu suç bir defaya mahsus olarak işlenmemişse ve süreklilik arz ediyorsa, suç işleyenler nefret grubu olarak adlandırılırlar. bu suçları engellemeye ve suç işleyenleri cezalandırmaya yönelik düzenlenmiş yasalara ise nefret yasası denir. bir suçlu tarafından bir şahsa veya bir mülke karşı işlenen herhangi bir cezai suçun kaynağı o kimsenin ırkı, rengi, etnik kökeni ya da uyruğu; dini; cinsiyeti, cinsel yönelimi, yaşı, fiziksel veya zihinsel engelleri ise bu suç nefret suçunu teşkil eder. nefret suçları şu şekillerde işlenebilir: sözlü taciz, tehdit edici davranışlar, nefretli konuşma, ad veya lakap takmak, postayla veya e-postayla rahatsız etmek, telefonla rahatsız etmek, mesajla rahatsız etmek, duvar yazısı, fiziksel saldırı, kabadayılık, mobbing, soygun, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz, sarkıntılık, gözdağı verme, şiddet, aile içi şiddet, kundakçılık veya diğer herhangi bir şekilde hasar verme.

    tanımı okuduğunuzda hak vermemek elde değil diyorsunuz, biliyorum. bu tanımlardan yola çıkarak yasa yapmak ve onu uygulamak da demokratik ülkelerin olmazsa olmazıdır. bu makalede beni ilgilendiren ve yazıya konu olan mesele ise evrensel hukukun ve insan haklarının kabul ettiği standartlarda “suç” teşkil eden bir nefret söyleminin varlığı değil. bu konuda hemfikir olmadığımız insan türü olmayacaktır eminim, tabii sığır sürülerini bir kenara bırakmak gerekir. beni ilgilendiren iktidarların ürettiği nefret suçları ve bunun kültürel alana yansımalarıdır. her iktidar kendi ideolojisi gereği üstyapısal kurumlarda politikasını yeniden üretir ve toplumun genelinin bu konuda ikna olması için çaba harcar. ülkemizdeki sağ-muhafazakar algı ve onun iktidarı poltikacılarının dilinde, gazetelerinin kağıdında, televizyonlarının camlarında bu suçu yeniden, yeniden üreten bir dil yaratmış ve bu dili toplumun geneline kabul ettirmiş görünüyor. “iki ayyaş”, “üçbeş çapulcu” ifadesi, olimpiyat oylamasından sonra bir bakanın “kına yaksınlar” ifadesi, bir gazetenin “çapulcu mutlu” manşeti, bir “biliminsanı”nın hamile kadınların kamusal alanda bulunmaması üzerine son derece bilimsel tespiti, yine aynı kişiliksizin ailesinden bahsederken eşini “karı” olarak tanımlaması, kadınların iş hayatında olmasını “ekonomik özgürlük” olarak tanımlamanın aile kurumunu çökerttiği tezleri, kadınların örtünmesi üzerine onlarca fetva gibi önerme, 10 yaşındaki çocukları çarşafa dolama, “türbanlı kardeş”e saldırı haberleri, kutsal mekanlara o mekanın sorumlusunun yalanlamasına rağmen içkili ve ayakkabılı girildiği iddiaları... örnekleri farklılıkların ötekileştirilmesi üzerinden çoğaltmak mümkün. alman ideolojisi’nde marx ideolojiye olumsuz bir anlam yükler ve ideolojinin gerçekliği ters yüz ettiğini söyler. muhafazakar algının nefret söylemlerinin tamamı bu ters yüz etme çabasının ellerine yüzlerine bulaştırılmasının örnekleriyle doludur. aşağılık vakit gazetesinin iktidarı eleştiren her toplumsal sınıf, grup, yapı hakkında uydurma haberleri de kanalizasyon medyanın kadın bedenini araçsallaştıran “güzeller, mankenler plajda böyle yattılar” sözde haberleri de bu nefret suçunun yeniden üetilmesinin beceriksizce ifade edilmelerinden başka bir şey değildir. aynı iktidarın devlet mekanizması “halkı suç ve nefrete iten” ya da “suçluyu ve suçu öven” cümleleriyle savcılarına iddaname hazırlatırken kimse onlara şu soruyu sormuyor: “iktidardan nefret etmek ve onu yıkmayı düşünmek” neden suç olsun ki? insani olanın kendisine yabancılaşmadığı hiçbir insan evladı -ki yabancılaşanlar için zaten iktidarın nefret suçuna orta olmak ve hak vermek dışında pek bir seçenekleri kalmıyor- iktidar olgusundan ve böylesi bir algısı olan sağ-muhafazakar algıdan nefret etmemeyi beceremez. becerebilen ya kendisini ya başkalarını ya da hem kendisini hem başkalarını kandırıyordur. iktidar bu kandırmacayı bu kadar beceriksiz yapmasına rağmen iktidarını sürdürebiliyorsa burada asıl sorun iktidarda değil o iktidarı yıkabilecek potansiyeli, iradeyi ve beceriyi kendisinde taşıyan sınıflardadır. bu sınıfların toplumu değiştirip dönüştürecek tarihin itici gücü, motoru olduğunu onlara anlatamayan politik öznelerdedir, sosyalist politika üreticilerindedir.

    toplumda % 50 kamplaşması ve sandık fetişizmi ile “demokles’in kılıcı”nı kullanmaya çalışan beceriksiz muhafazakarların önermelerini çürütmek, boşa çıkarmak, ipliğini pazara çıkarmak ortalama zekaya ve ortalama eğitim düzeyine sahip her insanın becerebileceği kadar kolaydır aslında. çünkü ülkemizdeki muhafazakar algı köksüzdür, kökenleri ve derinliği olmayan bir haldedir. alman dayanışmacılığı gibi tarihi kökenleri yoktur, rus yada çin despotizmi gibi binlerce yıllık devlet geleneği yoktur. bu muhafazakarların “geleneğimiz” diye sahip çıktığı devlet doğu roma entrika krallıklarının truva atı oyunlarıdır, ali cengiz oyunlarıdır ve dahası devşirme geleneğidir. tarihinde kitap yakan kavim olarak tanınan “çılgın” bir etnik kimliğin yakmadan önce o kitapları okuduğunu düşünmek abesle iştigal etmektir, saçmalamaktır. hal böyle olunca her ağzını açtığında nefret suçu işleyen, toplumu nefret suçları işlemeye davet eden politik söylemleri deşifre etmek ve bu yanlış bilinçten sosyal sınıfları kurtarmak ahlaklı komünistlerin birinci görevi olmaktadır. peki komünistler neden bu dili yapı-bozuma uğratırken bu kadar zorlanmaktadır? cevap basit: karşı olduğun iktidar algısının diliyle hareket edip politika ürettiğin oranda/sürece geniş halk kitlelerinin sana inanmasını beklemeyeceksin. sosyalist on kişi bir araya gelip başka bir sosyalistin gazete sattığı standı tekmeleyip, kadınlarına şiddet uyguladığında 3 metreden suratımıza gaz sıkan kolluk kuvvetinden şiddet uygulamak bağlamında ne farkı kalır. üstelik gerekçe kelimeler ve kavramlarla sınırlı kalmışsa hiçbir farkı yoktur. düşmanının aracını kullanmayı marifet zanneden sol politik kültürün özneleri düşmanı olmadığı kitlelere gerçek dostu olduğunu anlatamaz. halkın gerçek dostları bunlardır demek de giderek zorlaşacaktır. haziran ayaklanmasının failleri listesini gazetelere yayan devlet bile bazı sol politik yapıları bu listenin dışında tutma akıllığını gösterebilirken devrimci dayanışma içinde olması gereken komünistlerin bu kör şiddeti ancak kendi köküne kibrit suyu dökmeye yarar. sınıf kinini ve nefretini yoldaşın olması gereken komünistlere yöneltir, devleti aradan çıkartırsan iktidarın ekmeğine tereyağlı, reçelli bir tat vermekten başka bir şey beceremezsin. beceriksiz sağ muhafazakarların anlamsız politik söylemlerindeki nefreti deşifre etmek yerine kendi iktidar hırslarına yenilirsen o sağ muhafazakar algıdan hiçbir farkın kalmaz, benzeşirsin ve kendine yabancılaşırsın. bu yabancılık yabaniliği doğurur ve bu yabanilik belgesellerde bize sevimli gelen vahşi hayvanların yabaniliği değil, elinde sopayla komünist kovalayan barbarların yabaniliğine dönüşür. palalı esnaf iticiğinden kurtulmak isteyenlere duyurulur.

    nazmi orçun çoban gelecek gazetesi köşesinden...

    http://gelecekgazetesi.org/…r-83-hate_crime....html
47 entry daha
hesabın var mı? giriş yap