• hayatın en has cilvelerinden biri, nefret suçu yasalarında tanımlanmış ülkelerin daha özgür olduğu gerçeği olsa gerek.

    nefret suçunun ve ayrımcılığın serbest bırakıldığı, ezilenlerin ve azınlıkların hukuki düzlemde korunmadığı sosyal alanlarda, çoğunluk tiranlığı tüm dehşetiyle hakimiyetini kuruyor. hakimiyet kurmanın da ötesinde, hukukun etrafından dolaşmanın ve yasadışı biçimlerde bir şiddet altkültürü oluşturmanın yolları bulunabiliyor.

    insanı ezmek ve nesneleştirmek konusunda hem fiili, hem de söylemsel olarak en serbest kişiler monarşiklerdi. monarşiklerin insan ezme serbestisini ellerinden almak için fransa'da sabah-akşam giyotinler çalışmıştı. bugün anladığımız anlamda demokratik özgürlük, monarşiklere has o salyaların birey olma bilincine sahip olanlarca çıkardıkları yere tıkılmasıyla kazanıldı.

    eğer o salyaları bir yere tıkmak gerekiyorsa, toplumsal barışın selameti açısından bunu yapacak, otorite konumundaki kişilerdir. eğer demokratik olma iddiasındaki otorite o salyaları tıkmayacaksa, kimse toplumsal barış beklememeli.

    zira yanlış hayat doğru yaşanmaz.
  • ingilizce 'hate crime' teriminin kötü bir çevirisi; anglo-sakson hukukundan yapılan yerine oturmamış, sırıtan ve faydası meçhul bir nakil.

    'hate crime' kurbanı genelleştirir, sosyalleştirir (kurban tek bir gey değil tüm geylerdir; tek bir yahudi değil tüm yahudilerdir artık) ama suçluyu radikal biçimde bireyselleştirir. suçun toplumsal niteliğine ilişkin bir tartışma yapmaya imkan vermez. abd'de esasen, yapısallaşmış ve toplumsallaşmış olan ırkçılık, homofobi ve diğer ayrımcılık biçimlerinin bireyselleştirilmesine, bu ayrımcılık biçimlerinin sistemik özelliklerinin gözden uzak tutulması işlevini görmektedir. marijuana sattı diye bir siyahı 15 sene hapiste tutmaktan (rockefeller kanunları) daha büyük bir 'hate crime' olur mu?
  • ötekileştirme soslu ilkel korku bazlıdır. ötekinin, kendi mevcudiyetini tehdit ettiği düşüncesi ile ötekinin yok edilmesi gerektiğini savunur. kendininden farklı olana tahammül edemeyen bireylerin tepkilerini göstermelerinin en uç noktasıdır.

    tuhaftır belki ama nefret suçuna konu olan bir başka azınlık grubu; engellilerdir.

    bir başka tanım ise; http://www.kapiyayinlari.com/…li/duyurular.jsp?id=4

    'öteki'nin gerçek ya da var- sayılan 'nitelikleri' nedeniyle gadre uğradığı... yani, mağdurun şahsının değil, temsil ettiği varsayılan niteliklerinin 'cezalandırıldığı' durumdur," şeklinde tanımlanıyor. karmaşık bir tanım gibi duruyor ama değil. şöyle ki, "'öteki'nin gerçek ya da varsayılan 'nitelikleri'"nden kasıt, ırkı, gelenekleri ya da âdetleri...

    1980'lerin başında ırk, din, etnik kökenden kaynaklanan önyargıların cezalandırılmasını öngören nefret yasaları, '90'lı yılların sonlarına doğru cinsel tercihleri de kapsayacak şekilde genişletiliyor. saldırı, gasp vb. gibi zaten ceza kanunu kapsamında olan suçlar, "nefret yasaları"nın kapsamına girdiklerinde artırılıyorlar. yani, mağduriyetin gerçek boyutlarından öte, saldırı nedeninin ırk, etnik köken, cinsel tercih vb. olduğunun savcılık tarafından isbat edilmesi halinde cezalar artıyor. önemli olan saldırganın "önyargı" ya da "ayırımcılık" gibi saiklerle hareket edip etmediği. örneğin, abd'de nefret yasaları'nın uygulandığı eyaletlerden birisi olan wisconsin'de, saldırgan kurbanını ırkı, dini, etnik kökeni ya da cinsel tercihi nedeniyle seçmiş ise cezası katlanıyor .

    http://a.1asphost.com/…atl/40 duygudalk perhizi.doc

    tecavüz edilenin cinsiyeti, ırkı, dini, rengi, etnik kökeni mütecavize verilecek cezanın tayininde rol oynuyor. çünkü, deniyor, “nefret suçları, aslında ‘mesaj’ suçlarıdır. saldırganın aslında yaptığı belirli bir gruba ‘istenmedikleri’ mesajını göndermektir. bu bakımdan diğer suçlardan ayrılırlar.”
  • her tur nedeni discrimination'a dayanan suclari tanimlayan kelime grubu, hate crime. sucu ortaya cikaran tek unsur karsidaki kisinin sucu isleyenden farkli olmasi ve sucu isleyenin bu farki tolere edememesi seklinde tanimlanabilir. farkin cok buyuk oranda cinsel tercih ve irk bazli oldugu soylenebilir. clinton hate crime'lara karsi cok ciddi yaptirimlar getirecek bir yasa cikartmak icin ugrastiysa da hicbir zaman gerceklesmedi. konunun hicbir sekilde bush hukumetinin oncelikleri arasinda olmadigini tahmin etmek sanirim o kadar zor degildir.. son yillarda turkiye'de de escinsellere yonelik ornekleri gorulse de toplumsal/ailesel baski gibi nedenlerle gercek nedenler on plana cikamiyor ne yazik ki. konuyu matthew shephard cinayetini kullanarak cok guzel incelemis bir ornek olarak the laramie project filmini oneriyorum herkese.
  • işlenen bir suçun nefret suçu olduğu tespit edilirse, ceza ağırlaştırılır. bu "aynı suça farklı ceza" yaptırımının adaletin eşitlik ilkesine aykırı olduğu, nefret suçu yasalarına yapılan en sık ve en büyük eleştiridir. ancak benim nazarımda bir eşitsizlik yoktur. anlatayım.

    bir cinayeti örnek alırsak, nefret suçu yasaları bir adamı eşcinsel olduğu için öldüren adam, sarhoş olup kız arkadaşına yan baktığını sandığı adamı öldüren adamdan daha çok ceza almasını öngörür. eleştirel yaklaşanlar, iki suçun da kurbanının aynı akıbete uğradığı, suçun aynı, yani cinayet olduğunu, aynı suça farklı ceza verilmesinin haksız olduğunu; meramın bu şartlar altında farketmediğini savunurlar - iki cinayet de kasti olarak işlenmiştir sonuç olarak. amma ve lakin, onların gözden kaçırdığı nokta kıskançlıktan kuduran adamın işlediği cinayette tek suç unsuru, eşcinsel olduğu için öldürülen adamın cinayetinde ise iki suç unsuru olduğudur. evet, iki: birincisi, şahsın yaşamına kasıt, öldürülmesi. ikincisi ise şahsın üzerinden onun 'temsil' ettiği toplum/topluluğa karşı işlenen suç.

    "ha? ne?" dediğinizi duyar gibiyim. bir topluluğa karşı düşmanlık beslemek, suç değildir - zira düşünce özgürlüğü en iğrenç düşünceleri bile kapsar. (her ne kadar olarak kapsamamasını canı gönülden istesem de, özgürlükler hislere bağlı değil, ilkelere bağlıdır.) ancak, bu topluluğa karşı duyulan düşmanlık, eyleme dönüştüğü takdirde, yani bu topluluğa zarar verdiği anda, suça dönüşür. eşcinsel olduğu için öldürülen bir adamın cinayeti, eşcinsel toplumunu da hedef almış bir cinayettir, zira o noktada maktulun kimliği, katil için "eşcinsel"den ibarettir - bütün eşcinselleri aynı kefeye koymaktadır. bunun yanı sıra, sadece eşcinsel olduğu için birisini öldürmek diğer eşcinselleri korkutur, sindirir, ve onların eşcinsel olmayanlar gibi normal, özgür bir hayat sürmelerine engel olur.

    bu sebeplerden dolayı, nefret suçlarının diğer suçlara nazaran daha ağır cezalandırılması eşitsizliğin işareti değil, tam tersi adaletin işaretidir.
  • bu ya tamamen içi boş binlerce çağdaş kavramdan yalnızca biri, ya da benim bu kavramdan anladığımdan çok farklı bir şey anlatıyor ve son derece kabiliyetsizce isimlendirilmiş.

    nefret diye suç mu olur amına koyim? dangalak mısınız?

    nefret eylemini suç olarak tanımlamaya kalkan kendini bilmez, yarın sevgiden vergi almaya kalkar, öbür gün aç bakayım sağını solunu bir yoklayayım deme haddini kendinde bulur.

    bu kavramı benim için hakkında konuşmaya değer kılan tek şey, az sonra açıklayacağım tezat. ilginç olan, bu ve buna benzer kof kavramların tabiri caizse üzerine atlayan profilin, genellikle bu ikinci dünya savaşı sonrası ortaya çıkmış veya oldukça önem kazanmış insan hakları, eşitlik, demokrasi, özgürlük, azınlık hakları, kadın hakları, fikir ve ifade özgürlüğü gibi kavramları benimsemiş, içselleştirmiş; belki yarı aydın denebilecek yarı cahil kitleden çıkıyor olması.

    fikir ve ifade özgürlüğü, insan hakları, özgürlük gibi kavramlarla, 'nefret suçu' kavramı, aynı kavram uzayında nasıl tutarlı bir şekilde bir arada bulunabiliyor, çözemiyorum... "senin özgürlüğün başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde biter" sığlığı ve budalalığı mı bu? nefret, sadece yöneltildiği grup üzerinde sebep olduğu doğrudan veya dolaylı zarar, zorluk ve hoşnutsuzluktan ötürü suç olarak tanımlanabilir mi? sebep olduğu iddia edilen etkileri bakımından, bu denli öznel olabilecek, ve bu denli nicel olarak ölçülmesi imkansız, tespiti zor bir ölçüte göre suç tanımlamak dangalaklık değildir de nedir? bunu suç olarak tanımlayabilen bir erkin, aynı prensiplerle, bakış açısına bağlı şekilde belli bir dini, kendi dini dışındaki dinleri, bütün dinleri, herhangi bir spesifik ideolojiyi, veya kendi ideolojisi dışındaki tüm ideolojileri suç olarak tanımlamaması için hiçbir engel yoktur. suçun ölçütünü bu kadar öznelliğe uygun ve neden-sonuç ilişkisinin kanıtlanması güç bir şekilde ortaya koyduğunuzda; benzer argümantasyonlar ve savlar ile beğenmediğiniz herhangi bir fikir veya eylem örüntüsünü suç olarak tanımlayabilirsiniz. sebep olduğunu iddia ettiğiniz kötü sonuçlar yüzünden kız ve erkek çocukların birbirleriyle iletişimini de sınırlandırmaya kalkabilirsiniz; feminizmi de yasaklayabilirsiniz; ataerkil, erkek egemen anlayışı da suç kapsamına sokabilirsiniz...

    siz dangalak mısınız çocuğum? siyasi görüş ve savlarınızın hemen hepsinin temeli, ikinci dünya savaşına sebep olan ideolojilerin uslamlamalarına reaksiyon olarak yine batıda ortaya çıkmış atmosferden ibaret. fakat hal böyleyken, yine o ikinci dünya savaşına sebep olan faşizm, nazizm gibi nizamlara pekala kapı açabilecek kavramların üzerine atlıyorsunuz. bu kadar düşünceden uzak ve birbirini muhakemeden yoksun şekilde tekrar eden tabiatınız, tarihin size göstereceği ciddiyet hakkında bir fikir veriyor. ya bu ortalamalıktan, bu vasatlığın inanılmaz sığlığından kendinizi çıkaracaksınız, ya da ne olduğunuzu anlamadan tarih içinde eriyip gideceksiniz.

    ulan siz kimsiniz, benim hissiyatımı ve onu ifademi suç olarak tanımlamaya kalkıyor, yaptırımla kısıtlandırmaya çalışıyorsunuz? bu amına kodumun nefret denen şeyi, evrim tarafından hepimize gömülü olarak yerleştirildiyse, birçok hayvan dahi nefret güdüsüne sahip ise, oldukça temel ve derin bir arka planının olmasını, fiziksel doğamızda önemli bir yer kaplamasını bekleriz; ki sanırım gerçek de bundan pek uzak değildir. doğanın ilkelerine kilitlenip, onlarla kendini eşgüdümlemek, onlarla beraber akmak yerine, doğanın ilkelerine aykırı giden hiçbir şey uzun süre ayakta kalamaz. doğa, daima galip gelen taraf olacaktır. rüzgara karşı işiyorsunuz. yediğim hayvandan aldığım zevki, tatmini ne zaman yasaklayacaksınız? yahut güzel bir dişiyi gördüğümde salgıladığım endorfinden ne zaman vergi almaya başlayacaksınız? önden haber verin de, ben de sizinle savaşmaya hazırlanayım.
  • aynaya bakma ve aynadaki sureti görme tahammülsüzlüğü, suret inkârı. inkârın derinliği, iliklere işlemişliği saldırganlığı arttırır. bu suçu işleyenlerin dilleri en çok kendilerini anlatır aslen. kulaklar bunu fark ettiğinde dil daha da ağulaşır.

    edit: yürek ağırlaşması eklemesi.
  • memlekette ziyadesiyle işlenen, genelde de "eferim"li sırt sıvazlamayla, olmadı "canım ne var, ifade özgürlüğü!" pişkinliğiyle zıvanadan çıkan suç, nefret maksimizasyonu. kırılan burun kemiklerinin çatırtısını, yerlerde süründürülen çocukların sesini, mezarda bile rahat bırakılmayanın yasını, "güvercin tedirginliği"ni "yozdil"le bastırma. baskın oran rezilliğin boyutlarına şöyle değinmiş: http://www.radikal.com.tr/…27.04.2010&categoryid=42
  • nefret suçu:

    nefret suçu; bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar. eğer bu suç bir defaya mahsus olarak işlenmemişse ve süreklilik arz ediyorsa, suç işleyenler nefret grubu olarak adlandırılırlar. bu suçları engellemeye ve suç işleyenleri cezalandırmaya yönelik düzenlenmiş yasalara ise nefret yasası denir. bir suçlu tarafından bir şahsa veya bir mülke karşı işlenen herhangi bir cezai suçun kaynağı o kimsenin ırkı, rengi, etnik kökeni ya da uyruğu; dini; cinsiyeti, cinsel yönelimi, yaşı, fiziksel veya zihinsel engelleri ise bu suç nefret suçunu teşkil eder. nefret suçları şu şekillerde işlenebilir: sözlü taciz, tehdit edici davranışlar, nefretli konuşma, ad veya lakap takmak, postayla veya e-postayla rahatsız etmek, telefonla rahatsız etmek, mesajla rahatsız etmek, duvar yazısı, fiziksel saldırı, kabadayılık, mobbing, soygun, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüz, sarkıntılık, gözdağı verme, şiddet, aile içi şiddet, kundakçılık veya diğer herhangi bir şekilde hasar verme.

    tanımı okuduğunuzda hak vermemek elde değil diyorsunuz, biliyorum. bu tanımlardan yola çıkarak yasa yapmak ve onu uygulamak da demokratik ülkelerin olmazsa olmazıdır. bu makalede beni ilgilendiren ve yazıya konu olan mesele ise evrensel hukukun ve insan haklarının kabul ettiği standartlarda “suç” teşkil eden bir nefret söyleminin varlığı değil. bu konuda hemfikir olmadığımız insan türü olmayacaktır eminim, tabii sığır sürülerini bir kenara bırakmak gerekir. beni ilgilendiren iktidarların ürettiği nefret suçları ve bunun kültürel alana yansımalarıdır. her iktidar kendi ideolojisi gereği üstyapısal kurumlarda politikasını yeniden üretir ve toplumun genelinin bu konuda ikna olması için çaba harcar. ülkemizdeki sağ-muhafazakar algı ve onun iktidarı poltikacılarının dilinde, gazetelerinin kağıdında, televizyonlarının camlarında bu suçu yeniden, yeniden üreten bir dil yaratmış ve bu dili toplumun geneline kabul ettirmiş görünüyor. “iki ayyaş”, “üçbeş çapulcu” ifadesi, olimpiyat oylamasından sonra bir bakanın “kına yaksınlar” ifadesi, bir gazetenin “çapulcu mutlu” manşeti, bir “biliminsanı”nın hamile kadınların kamusal alanda bulunmaması üzerine son derece bilimsel tespiti, yine aynı kişiliksizin ailesinden bahsederken eşini “karı” olarak tanımlaması, kadınların iş hayatında olmasını “ekonomik özgürlük” olarak tanımlamanın aile kurumunu çökerttiği tezleri, kadınların örtünmesi üzerine onlarca fetva gibi önerme, 10 yaşındaki çocukları çarşafa dolama, “türbanlı kardeş”e saldırı haberleri, kutsal mekanlara o mekanın sorumlusunun yalanlamasına rağmen içkili ve ayakkabılı girildiği iddiaları... örnekleri farklılıkların ötekileştirilmesi üzerinden çoğaltmak mümkün. alman ideolojisi’nde marx ideolojiye olumsuz bir anlam yükler ve ideolojinin gerçekliği ters yüz ettiğini söyler. muhafazakar algının nefret söylemlerinin tamamı bu ters yüz etme çabasının ellerine yüzlerine bulaştırılmasının örnekleriyle doludur. aşağılık vakit gazetesinin iktidarı eleştiren her toplumsal sınıf, grup, yapı hakkında uydurma haberleri de kanalizasyon medyanın kadın bedenini araçsallaştıran “güzeller, mankenler plajda böyle yattılar” sözde haberleri de bu nefret suçunun yeniden üetilmesinin beceriksizce ifade edilmelerinden başka bir şey değildir. aynı iktidarın devlet mekanizması “halkı suç ve nefrete iten” ya da “suçluyu ve suçu öven” cümleleriyle savcılarına iddaname hazırlatırken kimse onlara şu soruyu sormuyor: “iktidardan nefret etmek ve onu yıkmayı düşünmek” neden suç olsun ki? insani olanın kendisine yabancılaşmadığı hiçbir insan evladı -ki yabancılaşanlar için zaten iktidarın nefret suçuna orta olmak ve hak vermek dışında pek bir seçenekleri kalmıyor- iktidar olgusundan ve böylesi bir algısı olan sağ-muhafazakar algıdan nefret etmemeyi beceremez. becerebilen ya kendisini ya başkalarını ya da hem kendisini hem başkalarını kandırıyordur. iktidar bu kandırmacayı bu kadar beceriksiz yapmasına rağmen iktidarını sürdürebiliyorsa burada asıl sorun iktidarda değil o iktidarı yıkabilecek potansiyeli, iradeyi ve beceriyi kendisinde taşıyan sınıflardadır. bu sınıfların toplumu değiştirip dönüştürecek tarihin itici gücü, motoru olduğunu onlara anlatamayan politik öznelerdedir, sosyalist politika üreticilerindedir.

    toplumda % 50 kamplaşması ve sandık fetişizmi ile “demokles’in kılıcı”nı kullanmaya çalışan beceriksiz muhafazakarların önermelerini çürütmek, boşa çıkarmak, ipliğini pazara çıkarmak ortalama zekaya ve ortalama eğitim düzeyine sahip her insanın becerebileceği kadar kolaydır aslında. çünkü ülkemizdeki muhafazakar algı köksüzdür, kökenleri ve derinliği olmayan bir haldedir. alman dayanışmacılığı gibi tarihi kökenleri yoktur, rus yada çin despotizmi gibi binlerce yıllık devlet geleneği yoktur. bu muhafazakarların “geleneğimiz” diye sahip çıktığı devlet doğu roma entrika krallıklarının truva atı oyunlarıdır, ali cengiz oyunlarıdır ve dahası devşirme geleneğidir. tarihinde kitap yakan kavim olarak tanınan “çılgın” bir etnik kimliğin yakmadan önce o kitapları okuduğunu düşünmek abesle iştigal etmektir, saçmalamaktır. hal böyle olunca her ağzını açtığında nefret suçu işleyen, toplumu nefret suçları işlemeye davet eden politik söylemleri deşifre etmek ve bu yanlış bilinçten sosyal sınıfları kurtarmak ahlaklı komünistlerin birinci görevi olmaktadır. peki komünistler neden bu dili yapı-bozuma uğratırken bu kadar zorlanmaktadır? cevap basit: karşı olduğun iktidar algısının diliyle hareket edip politika ürettiğin oranda/sürece geniş halk kitlelerinin sana inanmasını beklemeyeceksin. sosyalist on kişi bir araya gelip başka bir sosyalistin gazete sattığı standı tekmeleyip, kadınlarına şiddet uyguladığında 3 metreden suratımıza gaz sıkan kolluk kuvvetinden şiddet uygulamak bağlamında ne farkı kalır. üstelik gerekçe kelimeler ve kavramlarla sınırlı kalmışsa hiçbir farkı yoktur. düşmanının aracını kullanmayı marifet zanneden sol politik kültürün özneleri düşmanı olmadığı kitlelere gerçek dostu olduğunu anlatamaz. halkın gerçek dostları bunlardır demek de giderek zorlaşacaktır. haziran ayaklanmasının failleri listesini gazetelere yayan devlet bile bazı sol politik yapıları bu listenin dışında tutma akıllığını gösterebilirken devrimci dayanışma içinde olması gereken komünistlerin bu kör şiddeti ancak kendi köküne kibrit suyu dökmeye yarar. sınıf kinini ve nefretini yoldaşın olması gereken komünistlere yöneltir, devleti aradan çıkartırsan iktidarın ekmeğine tereyağlı, reçelli bir tat vermekten başka bir şey beceremezsin. beceriksiz sağ muhafazakarların anlamsız politik söylemlerindeki nefreti deşifre etmek yerine kendi iktidar hırslarına yenilirsen o sağ muhafazakar algıdan hiçbir farkın kalmaz, benzeşirsin ve kendine yabancılaşırsın. bu yabancılık yabaniliği doğurur ve bu yabanilik belgesellerde bize sevimli gelen vahşi hayvanların yabaniliği değil, elinde sopayla komünist kovalayan barbarların yabaniliğine dönüşür. palalı esnaf iticiğinden kurtulmak isteyenlere duyurulur.

    nazmi orçun çoban gelecek gazetesi köşesinden...

    http://gelecekgazetesi.org/…r-83-hate_crime....html
  • bazı insanlar tarafından "karınızı yatakta başka bir adamla yakalamak"la özdeşleştirilmeye, örneklendirilip "sinir krizi" olarak adlandırılmaya çalışılan suçtur. alegori hatalı, burada karınızı sadece kadın olduğu için veya beyaz olduğu için öldürüyor veya ona karşı suç işliyorsunuz, bir şey yapması gerekli değil. mevzuyu çarpıtmayalım.
hesabın var mı? giriş yap