62 entry daha
  • tasavvuf da ağırlıkla yer alan yaklaşımlar ve tasavvuf'un (sufizm) felsefi-teolojik arka planı göz önüne alındığında yerinde ve doğru tespittir. fakat istisnalar hesaba katıldığında çok da fazla genellemeci de olmamak gerekir. kadim şirk dinlerinden islam'a sızan islam dışı bir tasavvuf baskın olarak olduğu gibi, islam'ın odasında yer alan bir irfan bağlamında bir tasavvuf da az da olsa mevcuttur. ancak maalesef esas belirleyici ve etkili olan, yahudi kabbalası, hint-pers mistizmi, yeni platonculuk ve batınilik karışımı olan ve bolca şirk içeren tasavvuf algısı olmuştur. masonluk ve hinduizm-budizm ile itikadi olarak çok benzeşen tasavvuf günümüzde, gelenekçi-hurafeci-radikalist-tekfirci selefiliğe karşı bir sığınak zannedilse de kur'ana aykırı paralel din olmak bağlamında çok da farkı yoktur. islam ile ilgili konularda esas kaynak kur'an olduğuna göre yüce kitabımızda mistisizm ile ilgili durumun nasıl anlatıldığına bakacak olursak bir kelam mucizesi ile karşılaşırız. daha ilk sure olan alak suresinin ilk ayetlerinde bence vahiy-akıl-tefekkür ve sevgi ile bir arada geçmiş fakat ikra (oku) emri bir öne alınmıştır. bu da sevginin, sezginin akıldan daha önce geldiğini savunan tasavvufun bu iddaasını boşa çıkarmakla birlikte konuya gereken değeri de vermiştir.

    'yaratan rabbinin adıyla oku/çağır! insanı, embriyodan/sevgi ve ilgiden yarattı. oku! rabbin ekrem'dir/en büyük cömertliğin sahibidir. o'dur kalemle öğreten! insana bilmediğini öğretti.'

    işte tasavvuf veya mistisizm olumlu manada insanın sevgiden ilgiden (alaka) dan yaratılması meselesi ile ilgili alandır. bu anlamda yaratıcıyı tanıma, irfan, varlığı anlamlandırma, takva, nefs terbiyesi ile ilgili meselelerde tasavvuf islam'ın bir odasıdır. lakin hem de koca bir lakin bu alana başta hind-pers mistiszmi, batınilik, ve şeytani bir çok sızma o kadar çok girmiştir ki tasavvufun hangi bölgeleri islam hangi bölgeleri islam dışı ayırt etmek çok zor bir hale gelmiştir. tasavvuf tarihi içerisinde özellikle ilk çağlarda kur'ana uygun bir çok değerli ve derin yönler olduğu gibi, maalesef kadim mısır'ın, kabbala'nın, hind mistisizmi gibi türlü şeytani akımın cirit attığı bir sahne haline de gelmiştir.

    kadim şirk dinlerinden islam'a sızan bu inanışa göre evren ve tanrı ilim ve akılla bilinemez, bunlar şüphelidir. ilim, bilgi ve akılla uğraşmak yüzeysel görülür bunlar avamın işidir. çünkü evren ve tanrı sır ve gizem üzerinedir, ve buna ancak tanrı'nın seçtiği özel seçilmiş has kullar vakıftır (havas ehli). buna ermek isteyen o seçilmiş kullara tabi olmalıdır. mürşidi, üstadı, önderi olmayanın kendi başına hakikatleri anlaması, yol bulması mümkün değildir ve bu mürşitlere ölünün ölü yıkayıcıya teslim olması gibi sorgulamadan teslim olunmalıdır. allah'ın kendisi, resulleri ve melekleri dışında bir de özel güçleri olan veliler konseyi vardır ki bunlar özel kerametleri yanında direk allah ile konuşabilir, pazarlık yapabilir, dünyayı 300 kere turlar. bir nevi allah'ın berisinden bir konseydir (haşa), bunların nasıl ve kim tarafından belirlendiği sırdır, daha ruhlar aleminde belirlenmiştir, sorgulanmaz kur'anın peygamberlere bile vermediği yetkiler bunlara verilir. o kadar ileri gidenleri vardır ki, kendilerini tüm kullara farz kılınmış ibadetlerden ve güzel ahlaka uymaktan beri görürler. bu sapkın itikada göre, bir mürşid-şeyh alenen ahlaksızlık da yapsa, kur'ana aykırı da düşse vardır bir bildiği denip sorgulanmamalıdır. dikkat ederseniz bir çok tasavvufçunun kitabında, kendisine bu metinlerin yazdırıldığını, kendisinin seçildiğini, zaman zaman peygamberler gibi allah ile görüştüğünü, hatta melek falan da olmadan direk allah'tan vahiy aldığını söylediğini görürsünüz. şüphesiz ki tüm bu keramet, ilham, keşif, vahiy, çakma miraç, sahte resullük hikayelerinin altında iblis ve şeytanların üflemeleri ve yanıltmaları yatmaktadır. kur'anda belirtildiği gibi şeytan, ademoğlunu en büyük günah şirke batırarak mahvetmek istediği için, bu uğurda türlü vesvese ve sahte ilhamları süsleyip püsleyerek kendi evliyalarına vahyetmektedir. kibirleri ve cahillikleri boynunu aşmış kişiler de tüm bu üflemeleri vahiy ilham zannetmekte, kendilerini veli, allah dostu, seçilmiş kişi zannederek şeytanların oyuncağı olmaktadır. zaten dikkat edilirse güya şifa verdiğine ve keramet gösterdiğine inanılan bir çok şeyh, havas ve ledun ilmi adı altında temelinde cincilik, büyücülük ile haşır neşirdir. elbette rüyalarında güya mürşidini gören, keramet gördüğünü düşünen müritler de aynı şeytani tuzağa düşüp çevrelerini de düşürmektedir. mütevazilik, haddini bilme, acziyet iddasıyla ortaya çıkan bir zihniyet nasıl oluyor da sonradan bu kadar kibirli ve yalancı olabiliyor? buna en çarpıcı örnek şeyh-ül ekber diye anılan ibn arabi'dir. kendisi ve yahudi kabbalasından esinlenen felsefesi hakkında (bkz: ibn arabi/#63262633)

    oysa tüm bu anlayışlar, kur'anda yerden yere vurulur çünkü müşriklerin inanışıdır. bir çok tasavvufçunun zannettiği üzere yüce allah yeri göğü yaratıp emekliliğe ayrılmış yerine de vekil olarak veliler konseyini falan bırakmış değildir. allah her an her yerde iş ve oluştadır, şah damarından yakındır ve sadece ilahlığında değil rabliğinde de (rab: yol gösterici, terbiye edici, tekamül ettirici) ortakları asla yoktur. islam tevhid dinidir. dua ve tevbe allah'a edilir, yardım ondan istenir, şükür ve hamd o'na mahsustur. devasa güçleri olan melekler ve mucizeler ayetler gösteren resuller de dahil olmak üzere allah'dan başka kendisinden yardım istenecek, şefaat beklenecek, medet umulacak hiç bir varlık yoktur. güya darda kalındığında çağırılan, tasavvuf'daki veli, kutup, gavs anlayışına cevap olarak tek bir ayet yeter.

    '..allah mı hayırlı, yoksa onların ortak tuttukları mı?''....yoksa zorda kalan yalvardığında, onun imdadına yetişip sıkıntı ve kederi kaldıran, sizi yeryüzünün hükmedenleri kılan mı hayırlı? allah´ın yanında bir ilah daha var mı? ne kadar da az ibret alıyorsunuz!' (neml suresi 62.ayet) 'yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. fatiha suresi 5 (bkz: gavs/#70620664)

    elbette allah'ın ordularını ancak o bilir, dilediğini yaratır, seçer ve görevlendirir ancak bunun kimler olduğunu açık bir kanıt (beyyine) olmadıkça kim bilebilir ve kimi bağlar? kimin allah dostu olduğunu kim nereden bilebiliyor? ayetlerden anladığımız üzere, devasa güçleri olan büyük melekler dahi hep yaratıcının emriyle hareket etmekte olup, allah'dan gayri ondan bağımsız tasarruf yetkisine sahip değillerdir. yaratıcının seçtiği resuller bile açık bir kanıt (beyyine) üzerine inerler ve yaratıcının vahyini iletir yalnız o'na çağırırlar. dolayısıyla inen bir kitap veya beyyine olmadıkça birinin salih ve allah dostu olduğu, tasarruf yetkisi olduğu öne sürülemez veya bu durum sadece o kişiyi bağlar. artı kur'anda yüzlerce yerde akla ve ilme vurgu yapılırken, keşiften kerametten pek bahsedilmez. sufizmin aksine şüpheli olan gerçek bilgi ve ilim değil, zanna dayanan, şeytani müdaheleye açık sezgisel bilgidir. vahiy, üst-akıldan dikey bilgi olmasına rağmen, akıl dışı da asla görülmez ve gündelik bilgi ve ilim asla küçük görülmez. kur'andaki resullerin hikayelerine dikkatlice bakılacak olursa hepsinin birer mesleği, ilmi ve uğraşı olduğu, tebliğ için hiç bir ücret istemedikleri ve din üzerinden geçimlerini sağlamadıkları görülür. tasavvuf tarihinde ise maalesef her hangi bir vasfı ve ilmi olmayan, arapça fiil çekimini dahi bilmeyen, ne tefsir ve fıkıh ilmi olan nicelerinin şeyh adı altında kutsallaştırıldığını görürüz. tevhid, salih amel, güzel ahlak ve ilim gibi islami temellerin her birine değişik bahanelerle dinamit koyan bu zihniyet ne bir değer üretebilir ne bir medeniyet inşa edebilir, nereye yerleşse orayı uyuşturur ve kurutur. sonuçta sufizm adıyla islama sızan, esasında sophizm, yeni platonculuk, kadim arap müşrikliği-budizm-hint tasavvufu temelli olan bu kültür, vahiy, akıl, tevhid ve fıtrat dini olan islama büyük zararlar vermiş, 1000 yıldır islam dünyasını mahvetmiştir. son 300-400 yılda etkili olan, hind mistisizmi kökenli bazı islamı tarikatların 4 terk felsefesi (dünyayı-ahireti-kendini-ve tüm bunları terketme), hangi islam coğrafyasına girse orası 100 yıla kalmadan sömürge olmuştur. bkz: hindistan (ki babür şah orayı ordusuyla at sırtında fethetmişti), bkz: ortadoğu.

    ibn arabi başta olmak üzere bir çok sufinin, her şey yaratıcının bedenidir, hepimiz aynayız, aslında biz de rabbız diye saçmaladıkları vahdet-i vücud da eski yunan idealizmi ve kabaladaki 'adam kadmon'dur (bizdeki güya insan-ı kamil) ve çok büyük şirk ve küfürdür. kur'anda anlatılan islam ve allah tasavvuruna taban tabana zıt olduğu gibi iblis'in bile savunamayacağı kadar ağır küfr ve şirk içerir. nitekim kur'anın hiç bir yerinde 'lâ mevcude illâ hû' gibi bir tanımlama geçmez, 'lâ ilâhe illallah' veya 'la ilahe illa hu'geçer. (bkz: vahdet-i vücud/#70671866) her şeyi yoktan var eden ve yarattığı hiçbir şeye benzemeyen sonsuz yüce allah ile, sonlu, sınırlı, ölümlü yaratılmışlar arasında çarpık bir bütün-parça ilişkisi kuran bu şeytani felsefe, kabala gibi batıni-ezoterik akımlar yanında tasavvufun da, tanrı-evren-insan tasavvurunun maalesef tam göbeğindedir. kur'anda tarif edilen allah tasavvuru için ise, (bkz: tanrının gerçekten de var olabileceği ihtimali/#55577611)

    tasavvufun, hemen hemen tüm batıni-ezoterik akımlarda da örneği görülen insan-ı kamil hayali ve iddaası da, boş ve ulaşılmaz bir romantizm olduğu gibi aynı zamanda insanı tanrılaştıran bir sapkınlıktır. hiç bir yaratılmışın, celal ve cemal sıfatlarını aynı anda aşkın olarak bünyesinde taşıması, onlara hükmedebilmesi, harmanlaması mümkün değildir. zaten yaratıcının insandan beklediği de bu değildir. insan zayıf, aceleci, aciz, ölümlü, sınırlı bir varlıktır. bunların farkında olması ve acziyetini bilmesi en büyük kazanımıdır. nefsini olumlu yönde terbiye ederek, kötü arzularından elinden geldiğince sıyrılıp, fıtratına yüklenmiş öze dönmesi, yaratıcınının çizdiği istikamette ve yalnız o'na sığınarak yürümesi, cevherinin ana kaynağı, kurtuluşunun da yegane çözümüdür. her varlık gibi insan da tekamül eder, değişir, dönüşür, ilerler. bu yolculukta tasavvufçuların iddaasının aksine tanrılaşması falan haşa mümkün olmadığı gibi, ne iyiliği ne de kötülüğü tümden de kuşatamaz. nefs denilen bitkisel-hayvansal özü de zaten yok edilecek bir düşman değil, ehlileştirilerek kendisinden istifade edilecek bir yol arkadaşıdır. nefsi yok edeceğiz hayaliyle ortaya fırlayıp tüm ihtiyaç, duygu ve arzularından kendini kurtarmak amacıyla onu tümden baskılayanlardan, büyük taşmalar, sapkınlıklar ve patlamalar zuhur etmesi de hiç şaşılacak şey değildir. yemek, içmek gibi ihtiyaçlar yanında, sevgi, cinsellik, korku, heyecan gibi hasletler de insanın tabiatında vardır ve aynı zamanda nimettir. nitekim tüm peygamberler evlenmiş, yemiş, içmiş, hüzne ve korkuya kapılmış, yeri gelmiş öfkelenmiş insanlardır. kuzuyu ve aslanı da aynı posta alıp hepsine hakim olacağız, nefisten tümden sıyrılacağız zannı, egosunu, dolaylı yoldan da nefsini tanrılaştırmak isteyenlerin boş zannıdır. tüm kullar yaratıcıya yönelmiş, o'na muhtaç fakirlerdir.

    şunu net olarak söylemek gerekir ki, istisna kişileri ayırmak kaydıyla, sufizm(tasavvuf) uyanıklıkla kendini tevhid dini islam'a yamamak istese de tüm batıni-ezoterik akımlar gibi, kökeninde ayrı bir şirk dinidir. ayrıca felsefi arka planda tüm batıni akımlar gibi kadın düşmanıdır. masonluk ve budizm de gördüğümüz üzere, tasavvuf da da kadın ikinci sınıf hatta daha aşağı görülür, her hangi bir kadın sufi de pek görülmüş, duyulmuş değildir. tarihin en hayret edici olaylarından biri de bazı kadınların, kendilerini hayvandan aşağı olarak niteleyen tasavvuf'a sevgi beslemeleridir. buyurun güya sevgi kelebeği, hoşgörü timsali sayılan ve tasavvuf ehlinin gerçekten de en büyük mütefekkirlerinden celaleddin-i rumi'den kadınlar hakkında ilginç görüşler! celaleddin-i rumi'den kadınlar hakkında ilginç görüşleri bu da olayı anlamak açısından güzel bir makale,
    celaleddin-i rumi'nin fazla bilinmeyen yüzü yine, şimdiki mesneviler de sansürlense de, sonradan eklendiği savunulsa da, mesnevi'deki aykırı ve acayip mesnevi hikayelerini de arayan bulabilir.

    şimdi de tasavvufun en büyük iddialarından olan aracılık, allah ile arada şefaatçilik, güya seçilmiş evliya-veliler konseyi ve tarikat-cemaatçilik ile ilgili ayetlere bakalım. ayetlerde görüldüğü üzere şirk ve müşriklik allah'ı inkar etmek değil, allah ile arada ortaklar icat etmektir, tevhid üzere her an her şeye hakim tek bir yaratıcıyı birlemek yerine, allah ve haşa berisindeki ortakları anonim şirketine inanıp küfre ve şirke batmaktır. işte ayetler;

    'onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, yemin olsun "allah!" diyecekler. de onlara: "peki, allah dışındaki yakardıklarınız hakkında ne diyorsunuz? allah bana bir zarar vermek istese, o'nun vereceği zararı uzaklaştırabilirler mi? yahut bana bir rahmet dilese, o'nun rahmetini tutabilirler mi?" de ki: "bana allah yeter! tevekkül edenler o'na dayanıp güvenirler..."gözünüzü açıp kendinize gelin! arı-duru din yalnız ve yalnız allah’ındır. o’ndan başkalarını veliler edinerek, “biz onları yalnız bizi allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz allah, onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. şu bir gerçek ki, allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz...de ki: "şefaat, tümden ve sadece allah'ındır. göklerin ve yerin mülkü/yönetimi o'nundur. sonunda o'na döndürüleceksiniz. allah yalnız başına anıldığında, âhirete inanmayanların kalpleri nefretle ürperir; o'nun berisindeki, ilahlaştırılmış kişilerle birlikte anıldığında ise hemen müjdelenmiş gibi sevinirler."..
    zümer suresi 3-38-44 45

    'küfre sapanlar, beni bırakıp da kullarımı veliler edineceklerini mi sandılar. biz cehennemi bir konukevi olarak inkarcılar için hazırladık. ' kehf suresi 102

    'allah’tan başkalarını veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. ve evlerin en güvensizi / zayıfı elbette ki dişi örümceğin evidir. keşke bilselerdi! ' ankebut suresi 41

    'dinlerini parça parça edip fırkalara,hiziplere bölünenler var ya,senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. onların işi allah'a kalmıştır. allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.' enam suresi 159

    'allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "bunlar bizim allah katındaki şefaatçılarımızdır." de onlara: "allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" şanı yücedir o'nun, ortak koştuklarından arınmıştır o.' yunus suresi 18

    'şu bir gerçek ki, allah kendisine şirk koşulmasını affetmez, bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. allah'a şirk koşan, gerçekten büyük bir günah işlemiştir....allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez ama bunun dışında kalanı/bundan az olanı dilediği kişi için affeder. allah'a şirk koşan, dönüşü olmayan bir sapıklığa dalıp gitmiştir.' nisa suresi 48-116

    de ki: "göklerin ve yerin fâtır'ı olan o yaratıcıdan, o yedirip doyuran ama kendisi yedirilip beslenmeyen allah'tan başkasını mı velî edineyim?" de ki: "bana, islam'ı/allah'a teslim olmayı seçenlerin ilki olmam emredildi." ve sakın şirke sapanlardan olma!' enam suresi 14

    yemin olsun, sana da senden öncekilere de şu vahyedilmiştir: eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve mutlaka hüsrana düşenlerden olursun. zümer suresi 65

    'işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir. ve ben de sizin rabbinizim; o halde benden sakının! fakat onlar işlerini aralarında parçalayıp çeşitli zübürlere/kutsallaştırılmış hizip kitaplarına ayırdılar. her hizip, yalnız kendi yanındakiyle sevinip övünmektedir. artık sen onları bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.' muminun suresi 52-53. ayet

    'dini dosdoğru tutun; onda bölünüp fırkalara ayrılmayın!" onları çağırdığın bu tutum, şirke bulaşanlara çok ağır gelmiştir.' şura suresi 13. ayet.

    'kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.' ali imran suresi 105. ayet

    'allah size kitap'ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, allah'ın dışında bir hakem mi arayayım? ' enam suresi 114. ayet

    şimdi de konuyla ilgili kaynak ve çalışmalara göz atalım. ülkemizin en değerli ilahiyat alimlerinden ali akın hoca tasavvuf şirkinin islam'a nasıl sızdığını ve tarikatların nasıl çıktığını şu videolar da çok güzel anlatmıştır.
    ali akın şirk, keramet, tasavvuf ve tarikatlar

    islam ülkelerinin geri kalma nedenleri, tasavvuf ilk nasıl sızdı, ilk keramet uydurmaları

    ali akın; tasavvuf ve tarikatlerdeki şirk batağı

    ali akın; tasavvuf'daki uydurmalar; ibadet ve duaların fazileti hakkında,güya sevap için hadis uyduranlar

    şu 2 makalede de iblis'in tasavvuf üzerinden nasıl tuzaklar kurduğu anlatılmaktadır. makalede keramet, rüya yolu ile ilham alma gibi yöntemlerle iblis ve ordusunun insanları nasıl saptırdığı çarpıcı örneklerle anlatılmıştır. nitekim new age, falcılık, medyumluk, uzaylı hikayelerinin altında da aynı sinsi oyun yatmaktadır. iblis'in islam'a tuzağı: "tasavvuf felsefesi" vahdeti vücut felsefesi": "şeytani new age felsefesi karşılaştırılması

    konuyla ilgili olanlara şu değerli makaleyi de tavsiye ediyorum. sofya'dan sofi'ye, tasofi'den tasavvufa! kadim şirk felsefesi tasavvufa nasıl dönüştü?

    yine süleymaniye vakfı yayınlarından, tasavvuf ve tarikatlardaki çarpık anlayışları net şekilde deşifre eden, prof. dr. abdülaziz bayındır'ın aracılık ve şirk kitabının ücretsiz pdf hali. kur'an ışığında aracılık ve şirk kitabı

    ve tabii ki uzun yıllar önce,nice çilelere katlanarak tasavvuf'u teşhir ve deşifre eden merhum ercüment özkan'ı da rahmetle anıyor, şu çok değerli kitabını da tavsiye ediyorum. ercüment özkan - tasavvuf ve islam kitabı

    sözlükteki tartışmalarda ak ile kara doğru ile yanlış o kadar iç içe geçmiş ki nereden başlamak lazım bilemiyorum.

    1. kur'anı belirleyici kaynak olarak kabul edenleri işidçi-selefi-vehhabi olarak ilan etmek büyük cahillik olup aynı zamanda da iftiradır. çünkü işid gibi yapılar tarikat karşıtı oldukları halde güçlerini kur'ân dışı uydurulan dinden alırlar. sahte rivayetler ve uydurma hadislerdeki cihat, öldürme gibi saptırmalar işid'in esas gücüdür. kur'anı esas kaynak olarak kabul edenler ise buna karşı en önemli dirençtir. onlar hem kur'an dışı tasavvufa hem de selefi sapmasına karşı kur'anı öne çıkaran en önemli güvencelerdir. bu bağlamda abdülaziz bayındır, mustafa islamoğlu, mehmet okuyan, edip yüksel gibi isimlere selefi, vahhabi damgası vurmak olacak iş değildir. insaf yahu.

    2. emevi dininden, cahiliye arap kavmiyetçiliği ve gelenekçiliğinden bunalan ve korkan insanaların tasavvufun hoşgörüsüne, sevgi dolu bakışına sarılması son derece anlaşılır bir tepkidir. ancak modern dönemin seküler insanının ancak popüler tasavvufi aşk kitapları okuyarak tanıyabildiği tasavvuf bundan çok daha farklı ve geniş bir konudur. sevelim sevilelim den başka buzdağı'nın görünmez bir kısmı daha vardır ki, kapkaranlık, şirk, hurafe, bid'at ve küfr dolu bir alandır burası. anadolu müslümanlığı tabir edilen derin hoşgörü müslümanlığı da tasavvufun içindedir, ağzına yüzüne şiş sokup şeyhinin saçına sakalına kul olan da bunun içindedir. hangi tasavvuf?

    3. kur'an müslümanlığı çizgisine yakın olup da uydurma dine tepki verecem diye tarihte kim varsa kim yoksa komple atan, süpüren, azıcık bilgisiyle tarihsel kişiliklere saygısızlıkta hiç bir sıkıntı görmeyenler de son zamanlarda oldukça arttı. bunlar %10 yanlışı görüp % 90 doğruyu çöpe atanlardır, modern dönemin haricileridir. örneğin celaleddin-i rumi'de, hatta ibn arabi de dahi aynı zamanda çokça tevhid ve kur'an müminliği vardır. örneğin tasavvufun pirlerinden büyük evliya sayılan abdüladir geylani aynı zamanda bir kur'an neferidir. somuncu baba, hacı bayram veli, hacı bektaşi veli ezilenden yana olan, infakı ve yardımlaşmayı esas alan seçkin isimlerdendir. hoca ahmet yesevi ve yunus emre'de son derece hikmetli ve irfanlı yaklaşımlar vardır. tasavvuf tarihinde kuşadalı ibrahim halveti gibi hayranlık verici şahsiyetler yetişmiştir. yine mesela cifr, batınılik gibi çokça tartışmalı alanlarda oldukça ilginç ve hurafeye yatkın yaklaşımları bulunan said-i nursi aynı zamanda bir kur'an aşığıdır ve önemli bir tefsircidir. burada kişileri değil çarpık bir zihniyetin kodlarını eleştiriyoruz. onların görüşlerinden şirk'i atmak, varsa hurafeyi bid'atı ayıklamak başka bir şey, ne var ne yok komple atıp kibirle yaklaşmak başka bir şey. mustafa islamoğlu'nun da dediği gibi ne süpürüp atanlardan olmalı, ne sorgusuz sualsiz, eleştirisiz ne var ne yok almalıyız.

    bakın sözlükteki yorumlarda cahil cühalanın tasavvufu reddediyor, bütün bu tartışmalar onun yüzünden diye laf attığı mustafa islamoğlu tasavvufun en tartışmalı ismi ibn arabi ve vahdet-i vücud hakkında bakın ne kadar da adil ve hakkaniyetli bir yöntemi savunuyor. ibn arabi hakkında vahdet i vücud gizli ledun ilmi var mı? rabıta

    yine kur'an müslümanlığı çizgisini türkiye'nin gündemine en çok taşıyanlardan yaşar nuri öztürk'ün mevlana ve insan, islam ve tasavvuf kitapları değerli çalışmalardır. kendisinin mistizm tarifi de bence aydınlatıcıdır.

    'mistisizm insanlığın müşterek malı, ortak tavrıdır. esası itabiriyle mistizm tek ve aynıdır. müşahhas bir mistiğin herhangi bir dine mensup oluşu bu gerçeği değiştirmez. mistizm, insan ruhunun "yaratıcı kudret"le doğrudan ilgi kurmasına yönelik sonsuz iştiyakın sürekli ve değişmez belirişidir. bir başka ifadeyle: "yaratıcıyı vasıtasızca sezmek" veya "yaratıcı kudret"e ilişkin doğrudan tecrübelere sahip olmaktır.'

    demek ki kur'anı belirleyici gören hocalar da öyle ergen tribi gibi komple atan, süpüren insanlar değillerdir. bu insanlık ve düşünce mirasıdır. bu konularda yorum yapmak, hataları ayıklayıp doğruları almak ciddi bir birikim ister.

    sonuç olarak, teolojik-felsefi arka planı eski yunan-hind-pers mistisizmi ve kadim şirk dinleri olan tasavvuf, ayrı bir şirk dinidir. ancak mistizim ve yaratıcıyı tanıma bağlamında, şirk, aracılık, aklı bir kenara atma, bid'at ve hurafelerden ayıklanma koşulu ile irfan bağlamındaki bir tasavvuf islam'ın değerli bir odası sayılabilir. sonuçta hikaye insanın ve insanlığın hikayesidir. örneğin niyazi mısri'yi ağlayarak okuduğum zamanlar olmuştur, celaleddin-i rumi'nin dizelerinde derin bir tefekkür içine girebilirsiniz. ancak sevgi, hoşgörü, yaratanı tanıyacağız diye ortaya çıkıp da kendisi gibi kullara rab diyen, kayıtsız şartsız şeyhine tabii olan, kabbaladan gnostizmden ne var ne yok alıp da tuhaf tuhaf ritüeller geliştiren şirk ve karanlık dolu bir tasavvuf islam'ın dışında kalmaktadır. allah kuluna kendinden başka hiç bir şeye kulluk etmemesini söyleyerek onu özgürleştirmişken, sevgi veya bağlılık adına yine kendisi gibi bir kula kayıtsız şartsız bağlanmak doğru bir şey değildir. yaratıcıya sevgi ve muhabbet beslemek, onu tanımak insanın dünya macerasını analiz etmek anlamındaki kur'ana uygun bir tasavvuf ise önemli bir islami zenginliktir. bu ikisini birbirinden ayırıp değerlendirmek zorundayız.

    tasavvuf eğer allah sevgisi ve ona ulaşma çabasıysa şu ayetlerde anlatılandan daha ala bir tasavvuf var mıdır acaba?
    hz. ibrahim'in bu duasında her hangi bir aracıya, mürşide, kutupa, gavsa yer var mı? yol gösteren, terbiye eden yalnız allah olarak anlatılmıyor mu? sevginin, rahmetin sahibi allah iken, çok merhametli şevkatli iken başka arayışlara ne gerek var? dini yalnız şah damarından daha yakın allah'a özgüleyip ona yönelmek varken, sevgi hoşgörü maskesiyle şirke yönelmek neden?

    "şüphesiz onlar benim düşmanım. ama âlemlerin rabbi dostum."
    "o yarattı beni, o yol gösteriyor bana."
    "o'dur beni doyuran, suvaran."
    "hastalandığımda o'dur bana şifa ulaştıran."
    "beni öldürecek, sonra diriltecek o'dur."
    "din gününde hatalarımı affetmesini umup durduğum da o'dur."
    "rabbim, bana hükmetme gücü/hikmet bağışla, beni hak ve barış seven iyiler arasına kat!"
    "sonradan gelecekler arasında benimle ilgili doğru/isabetli bir dil oluştur."
    "beni, nimetlerle dolu cennetin mirasçılarından kıl."
    "babamı da affet. çünkü o, sapmışlardandır."
    "herkesin diriltileceği gün beni utandırma."
    "bir gündür ki o, ne mal fayda verir ne oğullar."
    "yalnız temiz bir kalple allah'a varan kurtulur." suara suresi 77-89

    (bkz: islamın tek kaynağının kuran olması gerekliliği/#53826085)

    (bkz: kuran müslümanlığı/#57576153)

    edit: güncel tartışmalardan hareketle kanımca tüm bu gavslık, tarikat, velilik, aracılık kültürünün bu kadar yayılma sebebi insanların, yaratıcıyı birleyip ona dua edip hallerine çeki düzen vermek yerine, kolay yoldan emek vermeden torpilciliğe meyletmeleri. yani allah'ı kandıramayız, kötü huylardan vazgeçmek ve salih işler yapmak da zorumuza geliyor, bari bir aracı, torpilci bulalım da kolay yoldan bizi kurtarsın, kapıdan olmadı bacadan girelim, aradan sıyrılalım düşüncesi. lakin şirk allah'ın affetmem dediği tek büyük günahtır, kula kulluk ettiren büyük de bir zulümdür ve sonu ateştir. allah allahlığını kimseye bırakmaz, kimse onu kandıramaz, işine de kimseyi karıştırmaz, kimsenin hatırına da kimseyi kurtarmaz. ancak onun rahmeti, merhameti geniştir ve herkese yeter. tevhide döneni ve salih amel yapanı kurtaracağını vahyinde söylemiştir. sanki allah haşa ulaşılmaz, merhametsiz ve zalimmiş gibi kaçak yollar aramaktan vazgeçilmeli.
63 entry daha
hesabın var mı? giriş yap