248 entry daha
  • ikinci bahar, bugüne kadarki türk yapımı en güzel şeylerden biridir. dizi diyoruz ama ikinci bahar çok gerçek bir hikayedir. onu bu kadar güzel yapan da aslında bu kadar doğal olmasıdır. karakterler o kadar gerçektir ki, izlerken melek'in, ulaş'ın, safiye'nin, afet-i devran neriman'ın varlığını kabullenmekte güçlük çekmezsiniz. çoğu dizide olan karikatürize tiplemelerin mide bulandırıcılığı zerre kadar yoktur, gerçek karakterler vardır ikinci bahar’da. burada hiç kimse mükemmel değildir. iyiler saf iyi, kötüler saf kötü değildir. süper kahramanların değil, her gün otobüste, dışarıda bir yerlerde karşılaştığımız insanların hikayesidir. herkes gibi hepsi hata yapar ve hepsi bedel öder.

    dizi ilk çıktığında ilkokuldaydım ben. perşembe akşamları yayınlanıyordu. hatta yılan hikayesi'yle aynı gün aynı saatte yayınlanırdı, sınıfta ikinci bahar’ı izlemeyi tercih eden azınlıktaydım. bir bölüm var, şecaattin’in ali haydar'ın kebapçı el arabasını demir bir sopayla parçaladığı bölüm; hani ali haydar'ın "yapma!" diye bağırarak ona doğru koştuğu, kasap melahat'in çaresizlikle "yapma!" diye bağırdığı o bölüm; o kadar çok ağlamıştım ki annem “valla izletmeyeceğim artık” diye 1 hafta söylenmişti. hala ne zaman o bölüm denk gelse hala zırıl zırıl ağlıyorum, o yüzden asla biri varken izlemiyorum.

    peki neydi ikinci bahar’ı bu kadar güzel yapan?

    detaylarıydı. mesela bir sahne vardır, ali haydar’ın yanında çalışan fırıncı ali’nin düğün sahnesi. ali haydar, ali’nin patronu olarak, hanım da ali’nin annesi safiye’nin en yakın arkadaşı olarak düğüne gelmişlerdir. o zamanlar hanım, ali haydar’ın yanında daha yeni çalışmaya başlamıştır ve sürekli didişseler de ufaktan birbirlerinden hoşlanmaya başlamışlardır. düğünde safiye, hanım'ı oynamaya kaldırır, hanım her ne kadar "ben oynamayı beceremem" dese de kalkar, hatta hanım ile evlenmek isteyen besim bey de onunla beraber kalkar, hanım ali haydar'ın masasının önünden geçerken onu da davet eder ama ali haydar göbek atmanın ona göre olmadığını söyler. sonra o "oynamayı beceremem" diyen kadın iki eli havada çok güzel oynamaya başlar ve ali haydar elinde rakısıyla onu izlerken keyiflenir, bir yandan başka bir adamla dans ettiği için içten içe kıskanır. sonra dayanamaz, "ali'nin düğününde patron oynamadı demesinler!" diye oynaya oynaya masadan kalkar, hanım'ın karşısına geçer, besim bey'le yarış haline girer. ne zaman canım sıkkın olsa açar bu sahneyi izlerim. inanılmaz tatlı.

    normal bir klişede hanım ile evlenmek isteyen zengin müteahhit besim bey karakterinin kötü kalpli olması gerekirdi. ama ikinci bahar’da besim bey, dünya iyisi bir beyefendiydi. her ne kadar ali haydar ve hanım’ın kavuşmasını istesek de hanım onu nikah masasında terk ettiğinde içimiz paramparça olmuştu.

    mesela afet-i devran neriman diye çok efsane bir karakter vardı bu dizide. nikah masasında terk edildiğinin şokunu atlattıktan sonra yüzüne takındığı gururlu ifadesiyle ayağa kalkışı, saçlarının üstündeki minik şapkayı düzeltişi ve lacivert tayyörüyle yere yığılışı hiç gitmeyecek gözümün önünden. keza, kendi deyimiyle gecekondu güzeli hanım'a kolay bir rakip olmadığını göstermek için yaptığı konuşma da... bir zamanlar izmir'in en kaliteli mekanlarının bir numaralı yıldızı olan afet-i devran neriman'ı kimler kimler istemiş, önüne ne servetler sunulmuştur. hatta bir tanesi onun için canına bile kıymıştır. ali haydar'ın mütevaziliği ve neriman'dan hiçbir şey beklemeyişi onu bu kadar etkilemiştir. sonraları ali haydar ve hanım'ın evlendiğini duyunca evde kalpli çerçevesinde sakladığı ali haydar'ın fotoğrafını silahla vurmuştur, elinden başka bir şey de gelmemektedir. bir yandan ali haydar ve hanım'ın muhabbetine bayılırken bir yandan neriman'ın acısını o kadar hissedersiniz ki "çatır çatır alacağım her şeyinizi elinizden. donunuza kadar!" diye bağırışlarına öfkelenemezsiniz.

    safiye diye bir karakter vardı bu dizide. yan bir karakter ama o nasıl bir oyunculuk, nasıl bir doğallık, inanamazsınız. hanım'a "al kız şu parayı" diye uzattığı elindeki ojelerin yarısının çıkmış olduğuna vurulursunuz.

    ya kasap melahat... (bkz: meral okay) bir dananın boğazına çöküşünü anlatışı, bütün esnafın kahkahalarda onu dinlemesi...

    melahat'in kasap kocası her sabah mahallenin manavı nuri'nin balkonuna doğru bağırıp nuri'yi uyandırır, nuri de "bıktım be arkadaş!" diye söylene söylene kalkardı. bu dizinin yan karakterleri bile apayrı hayran olunasıydı.

    ali haydar'ın ulaş'ı korumak için şahin tarafından vurulduğu bir sahne vardı. ulaş'ın hastane yatağında başlarda kabullenemediği bıyık ustasına "benim babam olur musun?" diyişi, ali haydar'ın gözlerinin doluşu, başını sallayışı, "oğlum" diyişi... sonra ulaş'ın gülerek biriktirdiği paraları annesine verip "bıyık usta'ya sen verirsin. yani babama." diyişi ve hanım'ın gülerek ulaş'ın yanağına hafifçe vuruşundaki samimiyet...

    bu dizide şecaattin vardı. ya arkadaş, hadi şener şen, türkan şoray neyse de sen müzisyensin, o oyunculuk seviyesi nedir öyle!? (bkz: özkan uğur) ticari bir anlaşmada adı geçtiği için zabıta görevinden alınmıştı samatya’nın padişahı şecaattin. oğlu ihbar etmişti, sokak ortasında cennet'le el ele yürürken gördü diye ona tokat attığı için. onu ihbar edenin oğlu olduğunu öğrendiğinde alt dudağı titreye titreye dudağını ısırışı vardı. her şeyden kıymetli üniformasını teslim edişi vardı. bir intiharı vardı şecaattin'in. galiba ilaçla intihar edilebildiğini ilk ondan öğrenmiştim o yaşta. travması ondan. bu kadar travmatik bir karakterin en son bölümde mashar alanson polis rolünde geldiğinde "sizi bir yerden tanıyor muyum? hiç bodrum'da bulunmuş muydunuz?" muhabbetleriyle güldürmesi de ancak ikinci bahar'da olurdu zaten.

    katmer şiiri vardı bu dizide. hani ali haydar'ın urfa'ya gidince bir kasete doldurup sonra hanım'a hediye ettiği şiir. hani dükkanın mutfağında şiiri okuya okuya katmer açmıştı hanım'a.

    zülfikar amca'nın vefat edişinden sonra ali haydar'ın elleri başında urfa'nın etrafı dumanlı dağlar türküsünü söyleyişi vardı.

    sınıfın piçi ersin'in erkek fatma cennet'in günlüğünü ele geçirip, cennet'in timuçin'e olan aşkını dalga geçe geçe bütün sınıfa haykırdığı bölüm timuçin'in de diğerlerine katılıp dalga geçtiğini gören cennet'in timuçin'e karşı yaptığı bir konuşma vardı. "benim de bir kalbim olduğunu düşünmedin mi hiç..." diye. "baka kalırım giden geminin ardından; atamam kendimi denize, dünya güzel; serde erkeklik var, ağlayamam." şiiri vardı bu dizide.

    cennet'in balosu vardı bir de tim'le beraber gittikleri. o baloya gidebilmek için cennet tim'den gizli gizli dans dersleri bile almıştı. o baloda massive attack - protection çalan zihniyetinize aşığım ben sizin.

    melek mesela, çok gerçek bir karakterdi. okumamış, kardeşleriyle ilgilenip ev işleri yapmaktan başka işi olmayan, ilkokuldan beri birbirlerini sevdikleri medet'le evlenme hayalleri kuran, tek sosyal hayatı üst kata neriman ablasına çıkıp kahve içip fal bakmak olan, neriman üst katı evlenince onlara verecek diye babasıyla neriman'ın arası olsun isteyen ama aslında bunu çıkarcılığından değil hayat koşulları onu oraya getirdiği için böyle isteyen bir ev kızı. melek çok gerçekti, bu yüzden çok etkilerdi beni.

    gülsüm vardı bu dizide; yaşadığı hayattan çok daha fazlasını isteyen, bunu elde etmek için zengin sevgilisinden hamile kalmayı başaran ve iş işten geçinceye kadar bunu ondan saklayan. zamanında o zengin evden çaldığı sabunu isot'un (huriye) gözünün önünde sallayışı vardı. bir de doğum sahnesi vardı gülsüm’ün, dizinin en komik anlarından biridir.

    dizideki bütün evlendirme sahneleri olaylıdır ve hepsine aynı nikah memuru gelir. ali haydar'ı her gördüğünde "gene mi siz yaa!?" isyanındaki doğallık hangi dizide var? alt tarafı 2-3 sahnede 1 dakika görünen bir karakter bile mi bu kadar özenli olur?

    ali haydar'ın hanım da evlenmediğini öğrendikten sonra vakkas'ın dükkanını basıp hanım'ı kavga kıyamet ordan kaçırışı vardı. hanım ali haydar'ın kafasına un fırlatır, ali haydar da hanımı sırtladığı gibi hanım'ın "hayvan! bırak beni!" diye tepinmelerine aldırmadan kendi dükkanına getirir. ne kadar tatlı bir andı.

    bu dizide ali haydar ve hanım’ın nikah sahnesi vardı. ali haydar, onca olaydan sonra ikna edemediği hanım’ı safiye’nin yardımıyla kandırır ve hanım, bir başkasının nikahına gittiğini sanıyorken bir anda kendini sadece ali haydar’ın olduğu nikah salonunda bulur. çok sinirlenir ve ali haydar’ı dışarı çıkarır. öyle romantik ucuz diyaloglardan nefret eden biri olarak itiraf ediyorum ki aralarında en son geçen şu konuşmadan o kadar etkileniyorum ki:

    ali haydar: gel hadi bizi bekliyorlar.
    hanım: çekiştirmesene şöyle! bir de utanmadan safiye’yi alet ettin, 10 yaşında çocuklar yapmaz bunu!
    ali haydar: hadi be kadın!
    hanım: dur bakalım, önce bana söz vereceksin.
    ali haydar: ne sözü!? peki tamam. ne istersen…
    hanım: hep yanımda olacaksın.
    ali haydar: söz. zaten tek istediğim bu.
    hanım: hayatımızda hiç yalan olmayacak.
    ali haydar: olmayacak.
    hanım: beni hep seveceksin.
    ali haydar: hep. ya sen?
    hanım: hep seveceğim. ölüme kadar.
    ali haydar: ölüme kadar… ve ölümden sonra da…

    ulaş ve ömer'in sürekli birbirleriyle uğraşmaları, "dingil" lafının hayatımıza girişi, gruplarının son üyesi, sorunlu zengin kız, ali haydar'ın deyimiyle fındık kurdu ceren... bir insana serseri hayatının doğallığı ancak bu kadar sevdirilebilirdi.

    bir kötü adam vakkas vardı bu dizide, müthiş. taş kalpli vakkas, eşi tarafından terk edilince ciğeri yanmıştır. meyhanede ali haydar ile karşılaşır, hanım da onu terk etmiştir. ikisi de ayrı masalarda sarhoş olana kadar içer, birbirlerine laf atarlarken boğuşa boğuşa meyhaneden çıkıp deli gibi yağan yağmur altında yuvarlanmaya başlarlar. sonra da sırt sırta verip “o ağacın altı” söylemeye başlarlar. böyleydi bu dizi. iki insan arasındaki bağı bu kadar yalın ve bu kadar güzel anlatırdı.

    sezen aksu'nun ali haydar ve hanım için ikinci bahar şarkısını söylerken samatya meydanındaki herkesin şarkıya eşlik ettiği, neriman'ın perişan olmuş bir şekilde merdivenlerden çıkarak ağlaya ağlaya gittiği hem çok huzurlu hem çok üzünlü bir an vardı.

    dizi, en sonunda hanım’ın ali haydar’a hamile olduğunu açıkladığı ve ali haydar’ın çığlıklar atarak meydanın başındaki merdivenlerde dans ettiği, zıpladığı anda biter. çok güzel bir andır. insan hiç bilmediği bir semtin özlemini çeker mi hiç? oluyor işte.

    ikinci bahar, senede bir kere mutlaka baştan sonra izlenen yapılmış en güzel yapımlardan biridir. kalbimde apayrı bir yeri vardır.
189 entry daha
hesabın var mı? giriş yap