• gecenlerde 3. kez bitirdim bastan sona, hala bittiginde yarattigi boslugu kiyaslayabilecegim (behzat ç disinda) bir dizi yok.

    surekli yalilarda, asiretlerin konaklarinda gecen; para, seks/namus ve silah disinda hic bir icerigi olmayan diziler o kadar normallesti ki, sanki bunlarin disinda bir hayat yokmus gibi bir hal aldi artik dizi sektorunde. gayet abarti ve karikaturize bir dizi bile "eneee ne guzel seyler yapilabiliyormus yea" diye ortaligi ayaga kaldirdi gecen sene.* oysa yapilan sey sadece ve sadece bu bahsettigim uc metaya dokunmamasiydi o kadar.

    oysa ikinci bahar'da islenen sey kiskanclik uzerine gelisen bir dusmanlik olsa bile tum dizi boyunca sadece bir kez vakkas neriman'a silah cekti o kadar. onda da bu ikisi ayni taraftaydi ustelik. (bir de ulas'in kaptan tarafindan vurulmak istenirken ali haydar'in vurulmasi var).

    bir kere butun karakterler gercekten birer "karakterdi". isimleri hatirlanmasa da secaattin'in somurdugu butun samatya esnafinin yuzu tanidik geliyor diziyi izlerken. hic biri oyle arada bir sahne doldurmasi icin cikan tipler degil. kasap veysel hastalaninca yerine karisi sati melahat geliyor, timoti issiz kalinca balikcinin yaninda ise basliyor, ali haydar'in babasi rahatsizlanip evden atildiklarinda manav nuri'nin yaninda kaliyorlar, elektrikci basri'yi soylemeye gerek duymuyorum bile. hepsi gercekten ayri ayri insanlar ve samatya'da bir hayat yasiyorlar dizi boyunca.

    hikayeyi olusturan ana konular ise hayatin icine o kadar guzel yerlestirilmis ki, asla bu salak dizilerdeki gibi zorlama degil. yani milyon dolarlari yoneten insanlar isi gucu birakip kime saplayabilirim diye butun gun aylak aylak gezmiyor. ya da salak bir genc kiz sakarliklariyla kasli kocaman bir sirket sahibinin kucagina dusup kaderin zorlamasiyla halvet olmuyor. tam tersi, ana karakterlerden gulsum* zengin olmak icin cok varlikli bir ailenin oglundan hamile kaliyor ama cocuk buna siktiri cekince olaylar buyuyor.

    ya da ozellikle 90'lardaki amerikan kulturunun hakimiyetinin etkisiyle ulas'in ve sari kafanin her seyi birakip bir sekilde new york'a kacma hayalleri var mesela. ne bir kari/kiz durumu, ne bir "ben buyuk adam olacagim" kasintisi. adamlar ototeyp calip 1000 dolar civari para biriktirme pesinde, sadece bu yani; geri kalan her sey bunun uzerinden cikiyor.

    dusunun ki, dizinin bas kotusu vakkas'i yikan sey karisi sakine'nin "yeter artik" deyip antep'e donmesi ve sonrasinda da bosanma davasi acmasiydi. ne silahli bir olay, ne boyle guclu birilerinin deus ex machina gibi gelip her seyi duzeltmesi yoktu. hatta o bolumde vakkas'in sakine icin attigi bir tirat var, su anki bir cok dizinin tum senaryosunu tek basina dagitir gecer. cunku sakine karakterinin bile arkasi dolu, vakkas'in o an anlattigi her seyi hissedebiliyoruz. 3 gun once embesil bir tesadufle asik olmamislar.

    ustelik bunlar olurken empati yaptigimiz insan, dizinin bas kotusu. yani yine motivasyonu olmayan, sirf kotuluk olsun diye kotuluk yapan biri degil. hatta hikayenin en basinda "kaapci* karsisina kaapci acilir mi tıskıyt" diye nispeten hakli bir noktadan da cikis yapiyordu ki, ali haydar da bunu kabul edip "bu dukkan duses geldi" diye acikliyordu durumu. ancak daha sonra asil problemi olan kiskanclik nedeniye dozu arttirdigi noktalardan birinde ali haydar tum samatya'nin onunde babasi resul usta'nin mektubunu okuyunca 2. seviyeye gecti kotulukte. (mektupta babasi vakkas'a cok agir seyler yazip, ali haydar'i ovuyordu. yani tam da kiskandigi konu). yani vakkas'in tum motivasyonunu izleyiciler olarak takip edebildik.

    ayni sekilde secaattin ve neriman cephesi de boyleydi. vakkas dugun gunu medet'i depoya kilitlediginde "melek'in sucu yok" diyerek durumu ihbar eden neriman'di mesela, o bolumlerde ali haydar'a dusman olsa da. ya da yapilan her kotulukte secaattin "abla yapmasak mi?" diyordu baslarda. sonralarda her karakterin kendi dunyasi darbe aldikca daha da zalimlestiler ama bir noktaya kadar. cunku neticede bunlar hala en basta gordugumuz kisilerdi.

    son olarak, "kotulerin" yenildigi/kirildigi anlar da dizinin neden bu kadar kaliteli oldugunun kanitiydi bence. vakkas karisi kendisini terk edip yalniz kalinca, secaattin belediyedeki zabitalik gorevinden alininca ve neriman da sezen aksu'nun geldigi bolumde durum arabasinin onunde hep birlikte tam bir aile olarak ikinci bahar'i soylediklerini gordugu anda pes etti. cunku vakkas yalniz kalip hor gorulmekten korkup ali haydar'i kiskanmaya baslamisti. secaattin kucuklugunden beri asker olmak istese de konusmasindan dolayi defalarca elenmis ("hmmmmliyomusum" diye anlatmisti sebebini), neriman da ali haydar'a olan askiyla bogusuyordu. ucu de gercekten kendi hikaye yollarinin tam olarak bitmesiyle kirildilar yani.

    gercekten her yaniyla muthis bir diziydi. elestirilecek yanlari da vardi elbet; mesela bazi anlar cok abartili (tiyatral deniyor galiba) konusmalar oluyordu. karakterler bir anda nutuk atmaya basliyordu misal. ya da diyaloglar gercekdisi sekilde hizli ilerliyordu cogu zaman ama sanirim o da donemle alakali bir durumdu.

    son olarak muziklerine deginmeden bitiremezdim. bu konuda bana gore tartismasiz en tepede olan dizidir ayrica. incesaz caliyor yahu, otesi var mi?
    (bkz: eylul)
    (bkz: adem ile havva)
    (bkz: benimle evlenir misin)

    iste oyle her anlamda muthis bir diziydi ikinci bahar. muhtemelen gelecek yil yine bastan sona izleyecegim ve hic bir sekilde sikmayacak, yine ayni seyleri hissettirecek.
  • kaç gecedir uykusuz kalmama sebep dizi. ne kadar yalın bir dille anlatılmış çokça gerçek bir öykü.
    şener şen'in bu ülkeye fazla olduğunun tekrar ve tekrar ıspatı.
    hanım' ın sigorta kartını alınca gözlerine yerleşen ışığı çok az oyuncu becerebilir. dahası henüz cem özerle tanışmamış nurgul yeşilçay' ın oynadığı negatif karakter bile kendisini izlettirebilecek ölçüde güzel. ali haydar'ın düğün sahnesinde oynamaya başladı sahne bence türk dizi tarihinin kültlerinin arasına girmeli.

    bir adam , bir kadını çok sevmekte, eli kolu bağlı bir adam, eli kolu üç kızıyla, doğumda ölen karısıyla bağlı. çok iyi bir usta ali haydar, hem kebapta, hem sevmek hususunda.

    bir kadın, bir adamın farkında şimdilik, bir kadın eli kolu bağlı hayatım karşısında, serseri bir oğul, zenginlik budalası evli olmadığı halde hamile bir kız, ve bir ışık gibi gözüken kendisiyle evlenmek isteyen bir müteahhit hiç ama hiç sevmediği. halbuki ali haydar öyle mi, bakınca ne kadar içten bakıyor ali haydar.

    ve her çocuğun ayrı ayrı hikayeleri, gerçek hikayeler, biliyorsun ki sadece bir tv dizisi değil işte.

    çok uzun zaman olmuş ben ikinci baharı izleyeli, arada bir yerlerde büyümüşüm galiba.

    ve son sözüm atv' ye. isterseniz gece üçte yayınlayın, izleyeceğim kardeşim.
  • büyük bir burukluk içinde yeniden seyrettiğim hayat dersidir...

    12 ocak 2001 cuma (sabah)
    bir telefon görüşmesi...

    - babam naber?
    - iyidir boncuğum sen nasılsın?
    - iyiyim bitanem. akşam bir programınız var mı annemle?
    - ah sorma salı günü ikinci baharın son bölümünü kaçırmıştım bugün tekrarı var onu seyredeceğim kesin kaçırmamam lazım boncuğum
    - tamam babacım cmt gelin o zaman... seni çok seviyorum
    - tamam kızım, boncuk gözlerinden öpüyorum

    ....

    akşamına o yoktu artık...

    (bkz: babanın ölmesi/@leyli)
  • ikinci bahar, bugüne kadarki türk yapımı en güzel şeylerden biridir. dizi diyoruz ama ikinci bahar çok gerçek bir hikayedir. onu bu kadar güzel yapan da aslında bu kadar doğal olmasıdır. karakterler o kadar gerçektir ki, izlerken melek'in, ulaş'ın, safiye'nin, afet-i devran neriman'ın varlığını kabullenmekte güçlük çekmezsiniz. çoğu dizide olan karikatürize tiplemelerin mide bulandırıcılığı zerre kadar yoktur, gerçek karakterler vardır ikinci bahar’da. burada hiç kimse mükemmel değildir. iyiler saf iyi, kötüler saf kötü değildir. süper kahramanların değil, her gün otobüste, dışarıda bir yerlerde karşılaştığımız insanların hikayesidir. herkes gibi hepsi hata yapar ve hepsi bedel öder.

    dizi ilk çıktığında ilkokuldaydım ben. perşembe akşamları yayınlanıyordu. hatta yılan hikayesi'yle aynı gün aynı saatte yayınlanırdı, sınıfta ikinci bahar’ı izlemeyi tercih eden azınlıktaydım. bir bölüm var, şecaattin’in ali haydar'ın kebapçı el arabasını demir bir sopayla parçaladığı bölüm; hani ali haydar'ın "yapma!" diye bağırarak ona doğru koştuğu, kasap melahat'in çaresizlikle "yapma!" diye bağırdığı o bölüm; o kadar çok ağlamıştım ki annem “valla izletmeyeceğim artık” diye 1 hafta söylenmişti. hala ne zaman o bölüm denk gelse hala zırıl zırıl ağlıyorum, o yüzden asla biri varken izlemiyorum.

    peki neydi ikinci bahar’ı bu kadar güzel yapan?

    detaylarıydı. mesela bir sahne vardır, ali haydar’ın yanında çalışan fırıncı ali’nin düğün sahnesi. ali haydar, ali’nin patronu olarak, hanım da ali’nin annesi safiye’nin en yakın arkadaşı olarak düğüne gelmişlerdir. o zamanlar hanım, ali haydar’ın yanında daha yeni çalışmaya başlamıştır ve sürekli didişseler de ufaktan birbirlerinden hoşlanmaya başlamışlardır. düğünde safiye, hanım'ı oynamaya kaldırır, hanım her ne kadar "ben oynamayı beceremem" dese de kalkar, hatta hanım ile evlenmek isteyen besim bey de onunla beraber kalkar, hanım ali haydar'ın masasının önünden geçerken onu da davet eder ama ali haydar göbek atmanın ona göre olmadığını söyler. sonra o "oynamayı beceremem" diyen kadın iki eli havada çok güzel oynamaya başlar ve ali haydar elinde rakısıyla onu izlerken keyiflenir, bir yandan başka bir adamla dans ettiği için içten içe kıskanır. sonra dayanamaz, "ali'nin düğününde patron oynamadı demesinler!" diye oynaya oynaya masadan kalkar, hanım'ın karşısına geçer, besim bey'le yarış haline girer. ne zaman canım sıkkın olsa açar bu sahneyi izlerim. inanılmaz tatlı.

    normal bir klişede hanım ile evlenmek isteyen zengin müteahhit besim bey karakterinin kötü kalpli olması gerekirdi. ama ikinci bahar’da besim bey, dünya iyisi bir beyefendiydi. her ne kadar ali haydar ve hanım’ın kavuşmasını istesek de hanım onu nikah masasında terk ettiğinde içimiz paramparça olmuştu.

    mesela afet-i devran neriman diye çok efsane bir karakter vardı bu dizide. nikah masasında terk edildiğinin şokunu atlattıktan sonra yüzüne takındığı gururlu ifadesiyle ayağa kalkışı, saçlarının üstündeki minik şapkayı düzeltişi ve lacivert tayyörüyle yere yığılışı hiç gitmeyecek gözümün önünden. keza, kendi deyimiyle gecekondu güzeli hanım'a kolay bir rakip olmadığını göstermek için yaptığı konuşma da... bir zamanlar izmir'in en kaliteli mekanlarının bir numaralı yıldızı olan afet-i devran neriman'ı kimler kimler istemiş, önüne ne servetler sunulmuştur. hatta bir tanesi onun için canına bile kıymıştır. ali haydar'ın mütevaziliği ve neriman'dan hiçbir şey beklemeyişi onu bu kadar etkilemiştir. sonraları ali haydar ve hanım'ın evlendiğini duyunca evde kalpli çerçevesinde sakladığı ali haydar'ın fotoğrafını silahla vurmuştur, elinden başka bir şey de gelmemektedir. bir yandan ali haydar ve hanım'ın muhabbetine bayılırken bir yandan neriman'ın acısını o kadar hissedersiniz ki "çatır çatır alacağım her şeyinizi elinizden. donunuza kadar!" diye bağırışlarına öfkelenemezsiniz.

    safiye diye bir karakter vardı bu dizide. yan bir karakter ama o nasıl bir oyunculuk, nasıl bir doğallık, inanamazsınız. hanım'a "al kız şu parayı" diye uzattığı elindeki ojelerin yarısının çıkmış olduğuna vurulursunuz.

    ya kasap melahat... (bkz: meral okay) bir dananın boğazına çöküşünü anlatışı, bütün esnafın kahkahalarda onu dinlemesi...

    melahat'in kasap kocası her sabah mahallenin manavı nuri'nin balkonuna doğru bağırıp nuri'yi uyandırır, nuri de "bıktım be arkadaş!" diye söylene söylene kalkardı. bu dizinin yan karakterleri bile apayrı hayran olunasıydı.

    ali haydar'ın ulaş'ı korumak için şahin tarafından vurulduğu bir sahne vardı. ulaş'ın hastane yatağında başlarda kabullenemediği bıyık ustasına "benim babam olur musun?" diyişi, ali haydar'ın gözlerinin doluşu, başını sallayışı, "oğlum" diyişi... sonra ulaş'ın gülerek biriktirdiği paraları annesine verip "bıyık usta'ya sen verirsin. yani babama." diyişi ve hanım'ın gülerek ulaş'ın yanağına hafifçe vuruşundaki samimiyet...

    bu dizide şecaattin vardı. ya arkadaş, hadi şener şen, türkan şoray neyse de sen müzisyensin, o oyunculuk seviyesi nedir öyle!? (bkz: özkan uğur) ticari bir anlaşmada adı geçtiği için zabıta görevinden alınmıştı samatya’nın padişahı şecaattin. oğlu ihbar etmişti, sokak ortasında cennet'le el ele yürürken gördü diye ona tokat attığı için. onu ihbar edenin oğlu olduğunu öğrendiğinde alt dudağı titreye titreye dudağını ısırışı vardı. her şeyden kıymetli üniformasını teslim edişi vardı. bir intiharı vardı şecaattin'in. galiba ilaçla intihar edilebildiğini ilk ondan öğrenmiştim o yaşta. travması ondan. bu kadar travmatik bir karakterin en son bölümde mashar alanson polis rolünde geldiğinde "sizi bir yerden tanıyor muyum? hiç bodrum'da bulunmuş muydunuz?" muhabbetleriyle güldürmesi de ancak ikinci bahar'da olurdu zaten.

    katmer şiiri vardı bu dizide. hani ali haydar'ın urfa'ya gidince bir kasete doldurup sonra hanım'a hediye ettiği şiir. hani dükkanın mutfağında şiiri okuya okuya katmer açmıştı hanım'a.

    zülfikar amca'nın vefat edişinden sonra ali haydar'ın elleri başında urfa'nın etrafı dumanlı dağlar türküsünü söyleyişi vardı.

    sınıfın piçi ersin'in erkek fatma cennet'in günlüğünü ele geçirip, cennet'in timuçin'e olan aşkını dalga geçe geçe bütün sınıfa haykırdığı bölüm timuçin'in de diğerlerine katılıp dalga geçtiğini gören cennet'in timuçin'e karşı yaptığı bir konuşma vardı. "benim de bir kalbim olduğunu düşünmedin mi hiç..." diye. "baka kalırım giden geminin ardından; atamam kendimi denize, dünya güzel; serde erkeklik var, ağlayamam." şiiri vardı bu dizide.

    cennet'in balosu vardı bir de tim'le beraber gittikleri. o baloya gidebilmek için cennet tim'den gizli gizli dans dersleri bile almıştı. o baloda massive attack - protection çalan zihniyetinize aşığım ben sizin.

    melek mesela, çok gerçek bir karakterdi. okumamış, kardeşleriyle ilgilenip ev işleri yapmaktan başka işi olmayan, ilkokuldan beri birbirlerini sevdikleri medet'le evlenme hayalleri kuran, tek sosyal hayatı üst kata neriman ablasına çıkıp kahve içip fal bakmak olan, neriman üst katı evlenince onlara verecek diye babasıyla neriman'ın arası olsun isteyen ama aslında bunu çıkarcılığından değil hayat koşulları onu oraya getirdiği için böyle isteyen bir ev kızı. melek çok gerçekti, bu yüzden çok etkilerdi beni.

    gülsüm vardı bu dizide; yaşadığı hayattan çok daha fazlasını isteyen, bunu elde etmek için zengin sevgilisinden hamile kalmayı başaran ve iş işten geçinceye kadar bunu ondan saklayan. zamanında o zengin evden çaldığı sabunu isot'un (huriye) gözünün önünde sallayışı vardı. bir de doğum sahnesi vardı gülsüm’ün, dizinin en komik anlarından biridir.

    dizideki bütün evlendirme sahneleri olaylıdır ve hepsine aynı nikah memuru gelir. ali haydar'ı her gördüğünde "gene mi siz yaa!?" isyanındaki doğallık hangi dizide var? alt tarafı 2-3 sahnede 1 dakika görünen bir karakter bile mi bu kadar özenli olur?

    ali haydar'ın hanım da evlenmediğini öğrendikten sonra vakkas'ın dükkanını basıp hanım'ı kavga kıyamet ordan kaçırışı vardı. hanım ali haydar'ın kafasına un fırlatır, ali haydar da hanımı sırtladığı gibi hanım'ın "hayvan! bırak beni!" diye tepinmelerine aldırmadan kendi dükkanına getirir. ne kadar tatlı bir andı.

    bu dizide ali haydar ve hanım’ın nikah sahnesi vardı. ali haydar, onca olaydan sonra ikna edemediği hanım’ı safiye’nin yardımıyla kandırır ve hanım, bir başkasının nikahına gittiğini sanıyorken bir anda kendini sadece ali haydar’ın olduğu nikah salonunda bulur. çok sinirlenir ve ali haydar’ı dışarı çıkarır. öyle romantik ucuz diyaloglardan nefret eden biri olarak itiraf ediyorum ki aralarında en son geçen şu konuşmadan o kadar etkileniyorum ki:

    ali haydar: gel hadi bizi bekliyorlar.
    hanım: çekiştirmesene şöyle! bir de utanmadan safiye’yi alet ettin, 10 yaşında çocuklar yapmaz bunu!
    ali haydar: hadi be kadın!
    hanım: dur bakalım, önce bana söz vereceksin.
    ali haydar: ne sözü!? peki tamam. ne istersen…
    hanım: hep yanımda olacaksın.
    ali haydar: söz. zaten tek istediğim bu.
    hanım: hayatımızda hiç yalan olmayacak.
    ali haydar: olmayacak.
    hanım: beni hep seveceksin.
    ali haydar: hep. ya sen?
    hanım: hep seveceğim. ölüme kadar.
    ali haydar: ölüme kadar… ve ölümden sonra da…

    ulaş ve ömer'in sürekli birbirleriyle uğraşmaları, "dingil" lafının hayatımıza girişi, gruplarının son üyesi, sorunlu zengin kız, ali haydar'ın deyimiyle fındık kurdu ceren... bir insana serseri hayatının doğallığı ancak bu kadar sevdirilebilirdi.

    bir kötü adam vakkas vardı bu dizide, müthiş. taş kalpli vakkas, eşi tarafından terk edilince ciğeri yanmıştır. meyhanede ali haydar ile karşılaşır, hanım da onu terk etmiştir. ikisi de ayrı masalarda sarhoş olana kadar içer, birbirlerine laf atarlarken boğuşa boğuşa meyhaneden çıkıp deli gibi yağan yağmur altında yuvarlanmaya başlarlar. sonra da sırt sırta verip “o ağacın altı” söylemeye başlarlar. böyleydi bu dizi. iki insan arasındaki bağı bu kadar yalın ve bu kadar güzel anlatırdı.

    sezen aksu'nun ali haydar ve hanım için ikinci bahar şarkısını söylerken samatya meydanındaki herkesin şarkıya eşlik ettiği, neriman'ın perişan olmuş bir şekilde merdivenlerden çıkarak ağlaya ağlaya gittiği hem çok huzurlu hem çok üzünlü bir an vardı.

    dizi, en sonunda hanım’ın ali haydar’a hamile olduğunu açıkladığı ve ali haydar’ın çığlıklar atarak meydanın başındaki merdivenlerde dans ettiği, zıpladığı anda biter. çok güzel bir andır. insan hiç bilmediği bir semtin özlemini çeker mi hiç? oluyor işte.

    ikinci bahar, senede bir kere mutlaka baştan sonra izlenen yapılmış en güzel yapımlardan biridir. kalbimde apayrı bir yeri vardır.
  • sol frame'de görünce birden bire binlerce sahne gözde canlandıran.

    ali haydar'ı, hanım'ı, çocuklarını oynayan oyuncuların şimdi nerelere geldiklerini, o zamanki bebek hallerini, ozan güven'i...

    ya şener şen'le türkan şoray aynı dizide oynardı bu ülkede.
    deli gibi güler, hıçkıra hıçkıra ağlardık.
    ne ara dudak büzen sıkıcı kızlarla, aşırı zengin kaslı esmer kimseye güvenmeyen erkek tiplemelerine kaldık biz?
  • bu dizide gül onat tarafından canlandırılan safiye adlı bir karakter vardır. onunla ilgili bir sahne aklımdan hiç çıkmaz. hanım'ı oynayan türkan şoray paraya sıkıştığı için borç para vermek ister safiye. onun da durumu yoktur ama arkadaşı zorda kalmasın ister. hanım parayı kabul etmez. bu yüzden safiye, hanım'ın elini avucunun içine alır ve sıkıştırır parayı. yakın planda safiye'nin ellerini görürüz. tırnaklarındaki ojelerin yarısından çoğu çıkmış, soyulmuştur. işte sırf bu detay yüzünden bile özlenir ikinci bahar. işte sırf bu yüzden içtendir, bizdendir.
  • bu dizide vakkas karakterini ilk önce settar tanrıöğen oynamıştı. fakat yüz elli küsür entry girilmiş olmasına rağmen hiç kimse yazmamış bunu. tarık papuççuoğlu'nun oynadığı hiç kalmamış benim aklımda mesela. başlık içinde aratıyorum; herkes vakkas'ın tarık papuççuoğlu olduğunu yazmış. onun oynadığını ben öyle hatırlayabildim anca. kendi kendime diyorum "lan vakkas settar tanrıöğen değil miydi?" diye. "hadi oyuncu değişti, bir kişi bile mi yazmaz? herhalde benim devreler yanmış." falan diye şizofren olduğumu bile düşünmeye başlamıştım. neyse az önce star'da tekrarını gördüm ve evet, settar tanrıöğen var. nasıl rahatladım anlatamam. adam öyle bi oyunculuk sergileyip, karakterle bir olmuş ki aklımda bir tek o kalmış demek ki. bu da burada kalsın.
  • gelmiş geçmiş en romantik karakteri* barındıran harikalar harikası dizi.

    --- spoiler ---

    "sözüm söz! urfa antep dünyayı dolaşacağız!"

    böyle balayına can kurban
    --- spoiler ---
  • final bölümünde vakkas dünyevi hırslarından temizlenince, karısına bir tane piyano almıştı. ev hanımı görüntüsü daha önceden piyanist olduğunu çaktırmayan sakine hanım tuşlara dokundukça, vakkas da 7 yaşından beri klasik müzik tutkunuymuş gibi eriyordu. dizininin en güzel sahnelerinden birisiydi.
  • kesinlikle yeni yerli dizi gibi olsa da asla igrenc turk dizilerinden olmayan mukemmel bir yapim.
hesabın var mı? giriş yap