9 entry daha
  • andy warhol, bir gün herkesin mutlaka ünleneceğini söylemişti ya (ki artık kuşku götürmez bir önerme bu. (bkz: ev kadını semranım)) artık basın için de şunu söylemek geç kalmış bir ‘tespit’ sayılır: bir gün herkes mutlaka köşe yazarı olacak.

    herkesin nasıl "köşe yazma"ya başladığı hadisesini es geçerek ve kendimi daha aklıselim olmaya davet ederek devam ediyorum sayın karilerim...

    bir kere özellikle türkiye’de ‘köşe yazarı’ demek nasıl olursa olsun bir ‘iktidar’ demek. köşe yazarı, itibarı ve ‘etkileyiciliği’ bakımından ‘gazeteci’ olmanın çok ötesinde bir yerdedir (veya böyle bir algı hakim). nasıl ki, gazeteciliğin üst sınırının köşe yazarı olmakla ilgisi varsa. örneğin yıllarca muhabirlik yapmış kimseler emeklilik dönemlerini ve tabii en itibarlı yıllarını köşe yazmakla geçiriyorlar.

    köşe yazmanın haber yapmaya göre önemli avantajları var: fotoğrafınız göründüğü ve size ait, artık sizin kullanımınıza verilen bir ‘köşe’ye sahip olduğunuz için muhabirden öte bir konumunuz oluyor. muhabir gibi bütün dünyada standart olan ve kamusal dil gerektiren sıkıcı bir iş yapmıyorsunuz her şeyden önce (ayşe inal, haberi okumak isimli kitabında haber dilinin evrensel-standart bir dil olduğunu belirtir). her şeyi kendi algı dünyanıza göre seçiyor, seviyor, yargılıyorsunuz. haberde olduğu gibi mesafeli değil, merkezi bir yerdesiniz. o köşe sathında olup biten en önemli şey, siz ve görüşlerinizdir. ve tabii, tüm bu ‘teknik’ rahatlığı bir yana özellikle türkiye’de çok yüksek bir maaş ve itibarla her an taltif ediliyorsunuz. (oysa ki muhabir, tüm bu nimetlerden uzak, fotoğrafı ‘bile’ gözükmeyen isimsiz kahraman klişesinin tam merkezindedir.)

    köşe yazarlarının bu konumu gazetecilerde ulaşılabilecek son nokta olarak buranın olduğu algısını hakim kılmış durumda. o nedenle belki de türkiye basın tarihinde hiç olmadığı kadar bir köşe yazarı bolluğu yaşanıyor. ki bu bolluğun şu anki seviyeyle sınırlı kalmayacağı da gün gibi ortada. her gün okurların karşısına yepyeni köşe yazarları çıkıyor. her gazetede en az 15 köşe yazarının yazısı bulunuyor (hürriyet gazetesi bu konuda tüm gazetelerin önünde. verdiği günlük kelebek ekiyle birlikte her gün en az 25 köşe yazarını barındırıyor. sabah gazetesi, normal bir günde yalnızca ana gazetede 15’ten fazla yazara yer veriyor).

    36 ulusal gazetenin her birinde en az 20 köşe yazarı barındırıldığını varsaydığımızda (ki bu hesabım çok iyimsercedir) memlekette 750’ye yakın köşe yazarı olduğunu görüyoruz (bu hesaplamaya gazetelerin günlük ve haftalık eklerini katmıyoruz. bu ekleri kattığımızda sayı iki katını buluyor). bunlar yalnızca ulusal ölçekte yayın yapan gazeteler. bir de sayıları binlerle ifade edilen yerel gazeteler var. bu gazetelerin de her birinde köşe yazarlığı kurumu mutlaka bulunduruluyor.

    tüm bunların yanına artık son on yıldır yayın yapmaya başlayan internet siteleri de eklendi (ne ironiktir ki internet gibi elle tutulur olmayan ve aslında teknik olarak da ‘köşe’ sayılmayacak yerlerde yazılar yazanlara da ‘köşe yazarı’ deniyor.) tüm maharetin ajans haberlerinin web sitesine monte edilmesi olduğu haber portallarının her birinde de en az yirmi ‘köşe’ yazarı ‘istihdam’ ediliyor.

    peki, köşe yazarlarının artmasının bir zararı mı var ki, bu kadar üzerinde durulsun? ilk bakıldığında böyle bir ‘kurum’un nicel artışının demokratik yönü öne çıkıyor. köşeciliğin oluşturduğu iktidarın çoğu kişi arasında paylaşımı mesela. gazetelerde her kesimden insanın kendini ifade edebilmesi ya da...

    köşe yazarı sayısının artmasının olumlu mu olumsuz mu olduğuna bakmak için köşeciliğin ne menem bir şey olduğuna bakmalı. bir gazetecilik faaliyeti olarak köşe yazarlığı, muhabirlikten birçok yönüyle ayrılıyor. her şeyden önce köşe yazarlığı kurumunun 5-n+1k derdi yoktur. köşeciliğin 5-n+1k’sı olsa olsa ‘ben’dir.

    köşe yazarı, üzerinde yorum yapacağı bilgiyi teyit etmek durumunda görmez kendini. elinden gelen tek iş meseleye dair kendisinin ne düşündüğünün beyanını sunmaktır. (bu söylediklerimle hiçbir şekilde uyuşmayan köşe yazarları yok değil. fakat her çok satan gazetede en fazla bir kişidir bu.)

    köşe yazarları herhangi bir konuda yorumlarını sunarken bireysel subjektifliği değil, bireysel takıntılarını öne çıkarırlar. yazım tarzı olarak bu onun doğasının gereği midir bilinmez ama, artık köşe yazıcığılı yazısını okuduğumuz kişinin beğenilerinden haberdar olmak ötesinde bir 'perspektif' vermekten uzak. köşeciliğin bu niteliklerinin belki önemli bir kısmı yazarın kısa zaman aralıklarıyla -günde bir- yazı yazıyor oluşu, ve hakim köşe yazarlığından duyduğu rahatlıkla davranıyor oluşundan kaynaklanıyordur. bu nedenle yılların köşe yazarları bir yana yeni işbaşı yapan köşe yazarlarında da diğerlerini aratmayan buyurgan-yargılayıcı-ahkamcı ve benmerkezci yaklaşımlar hakim. aynı trendin-yazım tarzının haber portallarında da hüküm sürdüğü rahatlıkla görülebilir. bu konudaki en bariz örnekler muhafazakar-milliyetçi bir söylemle hareket eden ve izlenirlik oranları da yüksek olan siteler. yeni bir köşe yazarının neden hakim dili aynen devraldığı da herhalde artık bu alanın 'raconu'nun böyle olduğu fikriyle açıklanabilir.

    basındaki en etkili alanlardan olan köşe yazarlığının nicel artışı iktidara olan eleştirinin artışına yol açmak bir yana iktidarın kendini yeniden ürettiği ve yaydığı bir alan halini alıyor. o nedenle köşe yazarı sayısının artması yerine köşe yazarlarının 'revizyonunu', önermek gerekiyor...

    ya da tüm bu sakin ve soğukkanlı gözlemleri bir yana bırakıp "fak yuuuuuuuuuuu" diye bağırmak... bilemedim şimdi. ahahahaa.

    wohahahahaa....
52 entry daha
hesabın var mı? giriş yap