1014 entry daha
  • on altı yıl falan evvel şimdiki ot dergisinin babası hayvan dergisindeydim. hatice meryem yanına çağırdı, önüme adreslerin yazılı olduğu bir kağıt bıraktı, şu şu yazarlara şairlere git, sana gelecek sayı için yazılarını verecekler, dedi. temmuz ağustos havası, sırtımda boncuk boncuk ter, o kapı senin bu bu kapı benim kadıköy'den nişantaşı'ya git babam git. isimleri lazım değil, hangi kapıyı çalsam bir suratsızlık, bir kibir... yazılarını veriyorlar, iyi günler diyorlar ve çat diye kapanıyor kapı. insan bir der ki "çocuğum çok yorulmuşsun, hele bir soluklan, bir su iç" nerede! son adres kazancı yokuşu'nda bir ev. kapıyı küçük iskender açtı. "abi ben hayvan dergisinden geliyorum, yazı verecekmişsin" falan dedim. gülümsedi. "terden sırılsıklam olmuşsun" dedi, beni içeriye aldı, bir bardak soğuk su verdi, bir sandalyeye oturttu, vereceği yazıyı ararken bir yandansa adımı, hayatımı, geleceğim hakkındaki fikirlerimi sordu. aynı gülümsemeyle beni yolcu etti.

    dürüst davranacağım. küçük iskender'in şiiriyle aramda hep bir mesafe vardı zira benim çağdaş şiirle bir meselem vardı. bazı şiirlerini fırsat bulup okuduğumda çok sevdim bazılarını sevmedim, bazılarına tutunamadım. ama onun bana şiiriyle ulaşmasına gerek yoktu, o gün perişan halde karşısında dikiliyorken takındığı babacan tavır, uzattığı o su bardağı, çok önemli biriymişim gibi sorduğu sorularla zaten beni kazanmıştı.

    aramızdan ayrılmış. bazıları onu şiirlerini paylaşarak anarken ne mutlu ki ben hafızamdan bir parçayla ve iyi bir hisle onu uğurlayabiliyorum. hoşça kalsın.
370 entry daha
hesabın var mı? giriş yap