2 entry daha
  • bir eskimo kafilesinin, sandallarından karaya çıktıklarını gördüğünde bile yüreği sevinçle dolan fakat buna karşılık romalıları yalnızca ayakta dururken,yatarken ya da savaşırken düşünen, hatta bundan öfkelenen canetti 'nin genellemesinde haklılık payı yoktur, diyemem. öyle ki; batı dediğimiz, haklılığını kimi zaman imkanlarına (örneğin; hristiyan birliğine, haçlı ordularına, uygun coğrafi koşullarına) ve bazen de sistemli, düzgün, hedefinden yüzyıllarca hiç şaşmamış sabırlı yolculuğuna borçlu, isyanların, devrimlerin ve o başkaldırıların sonucu olarak, yeni insani kazanımların, değeri bilinen erdemlerin, 'humanizma adına geri dönüşü olmaz' yolların kesiştiği nokta ve o noktanın insanları, yani batılıları için 'roma' tüm yolların çıktığı kent ve 'romalı' da o kentin, yani bir nevi avrupa'nın başkentinden tüm kıtaya -hatta amerika 'ya, sanayi hamlelerinin ve yeni sınırlara açılmanın yani emperyalist kaygıların doğal sonucu olarak 19.yy'da asia'ya, afrika'ya gözü para bürümüş şekilde- yayılan kısaca 'batılı' diyebileceğimiz 'yararcı, hatta bir o kadar da -platon 'un devlet 'inde geçtiğince- güçlendikçe işine gelen durum gereğince 'doğrulukçu' ve 'adaletçi' olabilmiş ama özünde ilk söylediğim özelliği yani yararcılığı hep baskın karakteri olmuş vatandaşıdır. yapıp ettiklerinde, bazen yıkarak yeniden kurmaya çalıştıklarında hep bir 'pragmaticus' yani; işlevsellik ve işinin kendisine ait vazgeçilemez amaç/sonuç bulunmaktadır.

    her ne kadar "akılcı ve insancı değerler sistemine dayalı düzen içinde yaşayan toplumlar, bu düzeni benimseyen insanlar batılıdır; onun dışındakiler ise batılı değildir." tanımlamasıyla suat sinanoğlu hoca fazlaca iyimser bir gözlükle değerlendirme yapmışsa da -ki batılı olma ümidiyle, benliğine bir şekilde uymayacak gömleği giymeye çalışarak artık ne eskisi gibi kendisi ne de 'batılı' olabilmiş kişi ve toplumlar için hem kötümser hem trajik bir durumu hatırlatıyor bana bu tanım.- kanımca şu şekilde bir çıkarım ya da tespit yapmak zorundayım; "roma'nın belirlediği kurallar içinde ve romacı değerler sistemine dayalı düzen içinde yaşayan toplumlar, bu düzeni benimseyen insanlar romalıdır; onun dışındakiler ise romalı değildir, barbardır, yabancıdır, romalı'nın kurduğu (yeni) dünya düzeni 'ne uymak zorundadır." üstelik iletişim çağında yaşayan bizlerin bile; canlı şahidi olduğumuz 'iletişimsizlik' savaşları, o savaşlara gösterilen tepkisizlikler, güçlünün güçsüze olan adalet sağlama amacıyla yağdırdığı bombalar, yukarıda da değindiğim 'humanizma adına geri dönüşü olmaz yol'dan sapmalar, o sapmaları en tepki gösterenimizin bile artık duymaz, görmez, hissetmez hale geldiği bir ortamla, caesar'ın çapı ile ölçülemeyecek bir nisbette olmakla beraber yine de büyük bir devlet adamı sayılan augustus 'la başlayan,-vergilius'un da yaşadığı- roma'nın istediklerinin olduğu, istemediklerinin de olmadığı principatus ve pax romana / roma barışı dönemi karşılaştırıldığında kanımca, birçok olanağa sahip bizlerin ve dönemimizin bizzat o olanaklarımıza rağmen yapamadıklarımızdan ötürü daha günahkar, suçlu olduğumuz söylenebilir.

    sonuç olarak diyebilirim ki; 'romalı' 'agricola virtus'u yani çiftçi karakteristiği taşıyan, dindar aeneas'tan, kurucu romulus'tan, kentten kovulan tarquinius hanedanından, sulla'dan, j. caesar'dan, octavianus'tan, geç dönem imparatorlardan kalan yönetim örnekleriyle, felsefeleriyle ve yaşanmışlıklarıyla, plautus 'undan cicero'sundan, horatius'undan, vergilius'undan, tacitus 'undan, seneca'sından ve daha birçok büyük edebiyatçısıyla, devlet adamıyla kimi zaman grek etkisiyle, etrüsk ve doğu faktörleriyle kalbini ve beynini tek noktada birleştirmiş, hem duygulu hem duygusuz, hem minimalist hem yayılmacı, hem barışçı hem savaşçı, hem adetlerine önem veren hem de yabancılardan alabilen, emir vermeden duramayan, vatanı için her emri yerine getiren, kartaca'yı gelenekten dolayı/beri hem sevmeyen, dido'dan ötürü hem de seven, -sadece aeneas 'ın kısa dönem svegisinden bahsediyorum, zira romalılar ilerleyen dönemde kartaca ve dido'yu lanetle anacaklardır.- nietzsche 'nin deyimiyle 'çelişkileriyle en bilge olmayı hakeden' insan tipidir. ayrıca ne güzel söyler mme de stael; "..yunanlılar gelecekte yaşarlardı, romalılarsa, daha o zaman bizim gibi gözlerini geçmişe çevirmeyi severlerdi." geçmişi düşünüp 'nerede o eski romalı erdemleri..' serzenişinden güç alıp daha büyük bir sıçramayla anlatmak istedikleri konuya dalan edebiyatçılarıyla, pratik düşünmenin de sonucu olarak bu arayıştan bir fayda sağlayan siyasetçileriyle (bakın: augustus ve reformları) bir bütün ve bu bütünlüğüyle de bir güçtür 'roma'. romalı da roma 'nın ve dünyanın yöneticisidir.belki de tarihin yetiştirdiği en büyük katliamcı lideri sayılabilecek a. hitler bile kavgam'ında roma tarihinin, zamanı ve gelecek için en büyük kılavuz olduğunu belirterek, "'batı demokrasisi'nin tiyatroyu andıran binasını, yunan ve roma devlet adamları ile filozofları süsledi." diyebilmiştir.
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap