19 entry daha
  • kendisiyle problemimim olan insandır. hemen bayılmayınız:
    seneler evvel; bir gün yazar, bir gün tiyatrocu, bir gün şarkıcı, bir gün avukat, bir gün serseri olmak istenilen ve adına ergenlik denilen uzun dönem uyuzluk vazifemi yerine getirirken, bir sahafta bir kitap dikkatimi çekti. daha doğrusu adını beğendim (kalemimin ucundaki düşler), baktım arka kapakta da yazarın resmi. benim yaşlarda bir kız mavi gözlü siyah saçlı. kıskandım derhal. çünkü üç gün önce tiyatrocu olmak için can atan ben, o gün yazar olmalıyım diye yataktan kalkmış, ortalıkta bende feci bir yetenek var, birileri bunu keşfetmeliydi diye dolanıyorum! neyse ne diyorduk. kitabı aldım eve geldim. sayfaları karıştıyorum. sıkıcı. bu mudur yani. ben bundan iyi yazıyorum diyorum bir yandan kızın gözlerine bakıyorum: güzel, iri, mavi. benim gözlerim bal rengi, eşe dosta ela diyorum, biri de onaylamıyor "evet ela biraz yeşiller var içinde" filan diye.
    neyse kitabı attım öyle kitaplığa. yazar olma hevesim hafiften yerini öss obsesifliğine bıraktı. dersaneye gidiyorum, ordan çıkıyorum derken liseden mezun olalı iki sene oldu mu. halen bir yere kapak atabilmiş değilim fonda ince bir gerginlik havası çalıyor: ayşe bilmem ne mühendisliğinde seneye bitircekmiş, burak boğaziçine girmiş ikinci sınıftaymış. ulan götü boklu burakla kıyaslanıyorum en çok da ona bozuluyorum, patlamak üzereyim. derkeeen. bir gün annem kitaplıkta bu meşum kitabı buldu; bak yazar olmak istiyorum diyorsun millet neler yazmış temalı bir konuşma aldı yürüdü: " aferin kıza! bu yaşta kitap yazmış. valla aferin!". anne işte benim yapmak istediğim böyle bir şey değil derken, iç kapaktaki özgeçmişe bakıyorum. amerikan dili ve edebiyatı okuyor kız iyice kafayı yemek üzereyim. o sene girdim üniversiteye, sırf mutlu etmek için. kitap halen kütüphanede gözüme çarpıyor ara sıra, sinirleniyorum. annemin o sesi: "aferin kıza!". bana en son ne zaman aferin dedi diye düşünürken ilk ders ikinci ders... hoop devamsızlıktan kalıyorum. akabinde iki senelik okulun iki senede bitmeyeceği anlaşılınca bir güzel şutlanıyorum okuldan.
    tekrar başa dönüyoruz. yazmak istiyorum başka da bir şey istemiyorum. evde gerginlik. "evladımız bir baltaya sap olamadı ama yine de anlayışlı aileyiz yüzüne vurmuyoruz"lu pazar kahvaltıları, üstelik benim de yazmak dışında hiç bir şey yapmıyor oluşum. çetrefil...
    hadi kazandık mı sana beşinci seneden sosyolojiyi. ama kitap halen rafta. bazen gözüme çarpıyor, gülüyorum hadi len diyorum. neyse televizyonda bir görüntü; aydilge. bulimia sokağı diye bir kitap yazmış bulimiklerle ilgili bir programda. ben sinirlenmeyeyim de kimler sinirlensin a dostlar. seneleri devirdik otura otura diyorum, ulan allah belanı versin senin diyorum. kız aldı yürüdü sen halen nerdesin diyorum.
    tam unuttum derken. hatta kitabı dördüncü sınıfa giden uyuz kuzenime okusun da dünyası kararsın diye hediye ettikten bir kaç ay sonra. klibi filan var, dönüyor. uyuz oldum ya bir kere dinleyemiyorum, yılların kinini atamıyorum üzerimden. tesadüf bir yerlerde yalnız değilsin'i duyuyorum hatta duşta filan mırıldanıyorum (sendeki yaralara merhemin yoksaaa...). ne bileyim, aydilge olduğunu ben, bilsem mırıldanır mıyım. başta tuhaf gelen, rock değil de türkü mü söylese acaba diye düşünürken şarkı "manyak mısın. gel bak ne anlatcam" diye dinletiyor kendini.
    yine tesadüf bir kaç gün önce klipte gördüm aydilge sarp olduğunu. yani kısa zamanda büyük işler başarmış o "parlak" kız.
    özetle,ergenlikti geçti. şarkılar güzel. yalnız değilsin güzel. aydilge güzel, gözleri lensmiş.
    (annem umarım albümü görmemiştir, ilişkimiz ikinci bir aydilge krizini atlatamayabilir.)
514 entry daha
hesabın var mı? giriş yap