• buraya yazilmayi hak edecek guzellikte bir "alay etme" tanimi barindiran kitap.

    "alay etme, kin besledigimiz bir seyde kucumsenecek bir sey bulundugunu hayal etmemizden dogan bir sevinctir."

    -duygulanislarin tanimi, xi
  • benedictus de spinoza amcanın, kafanın açık olduğu zamanlarda bir parmak okuduğunuz yerde, diğer parmak arkadaki notlar kısmında, bir parmakta sigara, diğer elde kahve olmak üzere yer yer amuda kalkarak da okunabilecek ve bir ömür boyunca okunacak şaheseri.

    ''yaşadıklarımdan öğrendim ki, günlük yaşamımızda biteviye olan olaylar aslında boş ve anlamsız şeyler. anladım ki zihnimi ele geçirmelerine izin vermediğim sürece, korkularıma neden olan durumların hiçbiri kendi başlarına ne iyiler ne kötüler. bu yüzden ben de en sonunda kararımı verdim ve.. salt zihne hitap edecek nitelikte bir şey varsa, yani keşfettiğimde ve kendisine vakıf olduğumda gerçekten de bana sürekli, üstün ve sonsuz mutluluğu yaşatabilecek nitelikte hakiki iyi diyebileceğim bir şey varsa, işte bu şeyi araştırmaya koyuldum...''

    işte bahsettiği bu mutluluk ethica'da açıkladığı tanrı sevgisidir (bkz: amor dei intellectualis)

    özetlemek gerekse, tüm kitabı yeniden yazmak gerekeceğinden, yalnızca ulaşılması gereken noktayı yazalım:

    ''mutluluk, tanrı'yı sezgisel olarak bilmekten başka bir şey değildir.
    aklımızı mükemmel kılansa; tanrı'yı ve tanrı'nın sıfatlarını ve o'nun doğasının zorunluluğundan kaynaklanan edimlerini anlamaktan başka bir şey değildir.
    öyleyse; aklın kılavuzluğundan hareket eden insanın nihai hedefi, yani bütün arzularını denetim altına almasına yarayan en büyük arzusu, hem kendisini hem de düşünce ufkuna düşen her şeyi yeterince kavramasına yol açacak arzudur'' der spinoza ve sizi düşüncelerinizde başbaşa bırakır. tıpkı o'ndan önce ve sonra yapanlar gibi:

    ''bilmek ve şahit olmak en büyük mutluluktur. macera ise büyük bir ibadettir; çünkü o'nun eserini tanımanın başka bir yolu olduğunu görebilmiş değilim.'' puslu kıtalar atlası/ ihsan oktay anar

    ''buraya küçük bir et parçası içinde; o'nun hükümdarlığına tanık olmak ve bu gösteriye, ziyafete kısa bir süreliğine katılmak üzere gelmedik mi?'' söylevler/ epiktetos

    dipnot: burada yetmiş milyonun önünde de, bana bu kitabı hediye eden mösyö'ye de sevgilerimi sunar, gözlerinden öperim.
  • spinoza'ya dair yoğun bir ilgim olması ve akademik düzeye varacak kadar araştırmalar yapmış olmama rağmen, tamamını türkçe okumamış olduğum kitaptır.

    bugün farkettiğim üzere gayet de iyi yapmışım. zira yakın zamanda bir nöroloğun*, spinoza'nın zihin beden problemine yaklaşımını bilimsel verilerle olumladığı bir kitabını okudum*. özellikle, spinoza'nın, zihin ve bedeni birbirinden ayırmayıp, karşılıklı etkileşim içerisinde bir bütünü ifade ettiklerini vs vs gayet iyi ve öngörülü bir şekilde sunmuş olduğunun üzerinde duruyordu. buraya kadar iyi, tamam, bildiğimiz spinoza bunlar. sonra ne oldu? bir kaç saat önce, ethica'dan bir ifadenin türkçe karşılığı lazım oldu. internetten ilk bulduğum pdfi açtım. dost yayınları 2011 basımı, çevirisini hilmi ziya ülken yapmış. arıyorum, arıyorum bulamıyorum cümleyi. neyse ki bir sürü önermeli kodlamalı filan bir kitap olduğu için bir süre sonra buldum ama ne olduğunu anlamadığım bir cümle buldum karşımda. hayır, çeviride beklenilen bir durum olan, cümle yapısında bozukluk vb gibi bir durum değil. bambaşka anlamlara gelen çeviriler var. bildiğin, zihin yazması gereken yerde ruh yazıyor mesela ve daha neler neler. bir besmele çekip* ingilizce metinlere tekrar baktım. belirli kısımları baştan okudum acaba yıllarca yanlış mı anlamışım diye. sorunun çeviride olduğunu farkedince, yıllarca rpg, adventure türü bilgisayar oyunları oynarken ilerleyebilmek için öğrenmek zorunda kaldığım ingilizceme şükrettim.

    neyse ki bu vesileyle, kitabı latince aslından çeviren çiğdem dürüşken isimli bir insan olduğunu öğrenmiş oldum. kendisinin çevirisini internette tam metin olarak bulamamış olsam da*, bazı makalelerde alıntılanmış cümlelerini buldum. gayet tutarlı, okunaklı ve aslına da uygun görünüyor.

    deminden beri içerisinde bulunduğum isyanı bir örnekle ifade edersem:

    ethica'nın 2. bölümündeki, 14. önermenin

    1.latince aslı:

    "propositio xiv. mens humana apta est ad plurima percipiendum, et eo aptior, quo eius corpus pluribus modis disponi potest."

    2.ingilizce çevirisinde:

    "the human mind is capable of perceiving a great number of things, and is so in proportion as its body is capable of receiving a great number of impressions"

    3.hilmi ziya ülken'in çevirisinde:

    "insan ruhu çok şeyi algı ile kavramaya elverişlidir ve bedeninden fazla birçok biçimler verebilmeye elverişlidir."*

    4.çiğdem dürüşken'in çevirisinde:

    "insan zihni pek çok şeyi algılama yetisine sahiptir;
    beden dıştaki cisimleri farklı şekillerde etkilemeye yatkınlaştıkça da bu yetisi artar”

    görüldüğü üzere, latince'sinden pek algılayamadım ama ingilizce'sinden anlaşıldığı kadarıyla, bahsi geçen şey ruh değil zihin ve pek çok şeyi şey etme durumunu gerçekleştirirken bedeninden fazlalı birçoklu biçimli şeyler şeyetmiyor, bu yetisini gerçekleştirirken bedenle bir etkileşim halinde ve onunla birlikte şey ediyor.

    yani iki çeviri arasında her anlamda uçurum var.

    bir gecede cahil bırakıldık, atalarımızın törebilimini okuyamıyoruz! (evet, ethica bu isimle de çevrilmiş)
  • spinoza'nın kendisinin ölümünden sonra yayımlanan türkçeye torebilim olarak çevrilen ve idea yayınevi'nden çıktığı için anlaşılırlığı oldukça azalan kitabı.
  • eserin son cümlelerinde spinoza der ki:

    "hiç kuşkusuz nadir bulunan bir yolun çetin olması da çok doğaldır. zaten kurtuluşumuz hemen elimizin altında olsaydı ve onu yeniden bulmak için böyle büyük emekler harcamamız gerekmeseydi, bunca insan şimdiye kadar onu hiç mi görmezdi? ama bütün mükemmel şeyler nadirdir ve bir o kadar da zor bulunur."
  • descartes'ın düşüncelerine karşı yazılmış bir kitap olduğu söylenir genelde. ikisinin farkı descartes'in düşünüyorum öyleyse varım diyerek şüphe eden birey üzerinden tanrı düşüncesine varması iken; spinoza'nın tanrı düşüncesinden başlayıp insanın özgürlüğüne ulaşmasıdır.
  • etik dediğim şey - demiş spinoza : '' tam olarak istihzanın tersi olan şeydir'' . müstehzi gülüş ile normal gülüşü ayırmış, başyapıtının adını dahi bu ayrıma bir yerinden bağlamış. insan doğasını istihza ile kavrayan dinden belki tiksinmiş ve onun vücutları olan rahip ile zorbayı suçta ortaklaştırmış.

    p.s. : bu noktadan bakınca törebilim adıyla türkçeleştirilmesi iyice garipleşiyor.
  • "mutlak olarak sonsuz bir varlığa, yani sonsuz sıfatları olup başsız ve sonsuz (ezeli) özü bu sonsuz sıfatlarında her biriyle ifade edilmiş olan cevhere tanrı diyorum."

    spinoza, etika
  • "sen"likten, "siz"lige, "siz"likten, "ben"lige donusun hikayesi*.

    hakkaten samimiyet abidesi yalniz. maksimum dikkat, maksimum us, neseyi oven bir dizge, 'ben' diyebilen bir uslup. sanki spinoza gecmis karsima, anlatiyor tane tane. asgari edilgenlik; "yapilabilir", "tanimlanabilir" yok; 'yapiyorum' var, 'tanimliyorum' var. muhteva da ayni yonde ilerliyor zaten. ethica'da anlatilanlari oracikta birakmamak lazim aslinda. ilerletmek, genisletmek, yogunlastirmak, kazmak lazim. tam da fuko'nun bahsettigi turden bir arac-kitap. bu yuzden, yavas okuma onerisi de cok yerinde. veya farkli hizlarda tekrar tekrar okumak.. gayet mumkun.

    isteme ve tasarim olarak dunya nasil enerjisiyle sariyorsa insani, ethica da usul nesesiyle, dikkatiyle etkiliyor iste. oyle guzel ve sade.

    edit [2015]: back to the roots. birinci tekil sahsin 'asiri' kullanimi sorgulamak mumkun.
  • nokta atisi onermelerinden deli gibi malzeme cikar. misal:

    ('insanin koleligi veya duygulanislarinin kuvvetleri uzerine' bolumunden)
    "onerme xlviii: asiri degerlendirme ve asiri degersiz gorme duygulanislari her zaman kotudur."

    onerme agini ve spinoza'nin ispat sonrasi ekledigi qed bitch'i bir kenara birakiyorum. yavas yavas ilerleyeyim: asiri degerlendirme'den kasit ne? asiri deger verme, yuceltme, goklere cikarma hali. keza, asiri degersiz gorme de bunun aksi yondeki versiyonu. bu iki asiri-uc deger atfetmenin getirebilecegi felaketlerden biri, duygulanisin nesnesine koru korune, akilsizca baglanmakla alakali. isin kotusu, baglilik, hem asiri degerlendirmede hem de asiri degersiz gormede gecerli. asiri degersiz gormenin ardinda, zimni bir kendini-ona-gore-kurma isleyisi yer alir. asiri degerlendirmede ise bu apacik gerceklesiyor zaten. her iki halde de, maksiumum deger atfedilen nesnenin geribildiriminin niteligindeki ani degisim, atfedeni, yani bu iki duygulanistan birine sahip olani, had safhada etkiliyor. birim zamanda kallavi bir uctan-uca salinim tecrube ediliyor. bu, hem bunyeyi yoruyor, hem de onun kendi gucune ve iradesine olan inancini azaltiyor. olgun insan diye bahsettigimiz sahis, bu iki kutup arasinda salinmaktan imtina eden, daha dogrusu onceden salinsa bile, zamanla, 'bilincli imtina'dan 'dogal uzak-durusa' tedrici bir bicimde gecmeyi ogrenebilen insan oluyor. onun stabilitesine, sakin bakisina, ve ayaklarinin yere saglam basmasina zemin olan tutumun bilesenlerinden biri, suphesiz bu onermenin gosterdigi hakikatin kavranisina dayaniyor.
hesabın var mı? giriş yap