geceye bir şiir bırak
-
önce bir ellerin var
yalnızlığımla benim aramda
sonra birden kapılar açılıverdi
ağzına kadar
sonra yüzün
ardından gözlerin dudakların
sonra her şey çıkıp geldi
bir korkusuzluk aldı yürüdü çevremizde
sen çıkardın utancını duvara astın
ben masanın üzerine koydum kuralları
her şey işte böyle oldu önce
(bkz: cemal süreya) -
gül kokuyorsun bir de
amansız, acımasız kokuyorsun
gittikçe daha keskin kokuyorsun, daha yoğun
dayanılmaz birşey oluyorsun, biliyorsun
hırçın hırçın, pembe pembe
öfkeli öfkeli gül
gül kokuyorsun nefes nefese.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
ve acı ve yiğit ve nasıl gerekiyorsa öyle
sen koktukca düşümde görüyorum onu
düşümde, yani her yerde
yüzü sararmış, titriyor dudakları
şakakları ter içinde
tam alnının altında masmavi iki ateş
iki su
iki deniz bazan
bazan iki damla yaz yağmuru
mermerini emerek dağlarının
şiirler söylüyor gene
ölümünden bu yana yazdığı şiirler
kızaraktan birtakım şiirlere
büyük sular büyük gemileri sever çünkü
ve odur ki büyüklük
şiir insanın içinden dopdolu bir hayat gibi geçerse
o zaman ölünce de şiirler yazar insan
ölünce de yazdıklarını okutur elbet
ve senin böyle amansız gül koktuğun gibi
yaşamanın herbir yerinde.
gül kokuyorsun, amansız kokuyorsun
bu koku dunyayı tutacak nerdeyse
gül, gül! diye bağıracak çocuklar bütün
herkes, hep bir ağızdan: gül!
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek
saçların, alınların, göğüslerin üstüne
yüreklerin üstüne
bembeyaz kemiklerin
mezarsız ölülerin üstüne
kurumuş gözyaşlarının
titreyen kirpiklerin üstüne
kenetlenmiş çenelerin
ağarmış dudakların
unutulmus çığlıkların üstüne
kederlerin, yasların, sevinçlerin
ve herşeyin üstüne bir gül işlenecek.
bir rüzgar, bir fırtına gibi esecek gül
yıllarca esecek belki
ve ansızın dünyamızı göreceğiz bir sabah
göreceğiz ki
biz dünyamızı gerçekten görmemişiz daha
geceyi, gündüzü, yıldızları
görmemişiz hiç
tanışmaya komamışlar bizi güzelim dünyamızla.
öyleyse dostlar bırakın bu yalnızlıkları
bu umutsuzlukları bırakın kardeşler
göreceksiniz nasıl
güller güller güller dolusu
nasıl gül kokacağız birlikte
amansız, acımasız kokacağız
dayanılmaz kokacağız nefes nefese.
*gül kokuyorsun, edip cansever -
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
ezberimden yazdım harikayım istiklal marşından sonra ezberimde kalan tek şiir budur tşkler. (şiirlerden nefret ederim) -
nazım hikmet - belki birimiz öleceğiz
asla beraber olamayacağız.
aynı evi, aynı teni paylaşamayacağız.
aynı masada oturmayacağız.
hatta aynı şehirde bile oturmayacağız.
belki bir gün son kez görüşeceğiz, ikimiz de bunun son olduğundan habersiz.
son kez el ele gezeceğiz, belki de son kez söyleyeceğiz birbirimizi sevdiğimizi.
yine beraber planlar yapıp, tutamayacağımız
son sözleri vereceğiz birbirimize.
ve elbette yollarımız yine ayrılacak bir gün.
sonra aramıza şehirler girecek,
hiç karşılaşmayacağız.
tesadüfler bile bir araya getiremeyecek.
sonra da belki birimiz öleceğiz, diğerimiz hiç bilmeyecek. -
canım,
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sevmek lazım.
his boşluğu ve iç burkulması diye bir şey varmış. çok sevince anladım.
hayat, o evde yerin yok diyor. yerini bil.
evdeki ve sokaktaki tüm savaşları kaybettiğim yerdeyim.
hala güzel olduğunu bilmeden,güzel duranı seviyorum.
ellerini takip ediyorum, hala.
elin ısısıyla kalbin ısısı birbirine ne yakınmış.
kalp sıkışıyor, el buz.
yüzümü yağmura uzatsam geçecek diyorum.
geçmiyor.
ev buz.
anlamaktan yoruldum.
sarılmaktan.
sen, o evde - sarılmaktan korkanların en uzağında dur, olur mu?
öyle birine aşık ol ki, her şeyi unut. dans etmeyi hatırla.
birini pencere kenarına çiçek koyacak kadar sev. -
...
seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik. -
"hastayım, yalnızım, seni yanımda;
sanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
mahmûr-u hülyânım, câm-ı leb'inden;
kanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
bir olmaz emelin koştum peşinden,
vuruldum hüsnünün şen güneşine,
güzel gözlerinin aşk ateşine,
yanıp da bahtiyâr ölmek isterim.
tâlihin kahrı var her hevesimde,
boğulmuş figânlar titrer sesimde,
o güzel ismini son nefesimde;
anıp da bahtiyâr ölmek isterim." -
uzaktaki parıltılar hayattır,
karanlıkta daha da çekici.
çok durgun geçiyor bizim ömrümüz
-bu düşünce sakattır.
yaşamadınızsa belki sebep bir sevda
yahut da kitaptır;
sizin saadetiniz bunlar oldu,
gönlünüz bir bakıma
rahattır. -
anladık iyisin,
ama neye yarıyor iyiliğin.
seni kimse satın alamaz,
eve düşen yıldırım da
satın alınmaz
anladık dediğin dedik,
ama dediğin ne?
doğrusun, söylersin düşündüğünü,
ama düşündüğün ne?
yüreklisin,
kime karşı?
akıllısın,
yararı kime?
gözetmezsin kendi çıkarını,
peki gözettiğin kimin ki?
dostluğuna diyecek yok ya,
dostların kimler?
şimdi bizi iyi dinle:
düşmanımızsın sen bizim
dikeceğiz seni bir duvarın dibine
ama madem bir sürü iyi yönün var
dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
iyi tüfeklerden çıkan
iyi kurşunlarla vuracağız seni
sonra da gömeceğiz
iyi bir kürekle
iyi bir toprağa.
bertolt brecht (bkz: madem iyisin) -
şairin de dediği gibi, geldim yolun yarısına. hoş gel yeni yaşım. biraz huzur, bolca kitap ve biraz da mutluluk getir.
yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
dante gibi ortasındayız ömrün.
delikanlı çağımızdaki cevher,
yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
gözünün yaşına bakmadan gider.
şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
benim mi allahım bu çizgili yüz?
ya gözler altındaki mor halkalar?
neden böyle düşman görünürsünüz,
yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
zamanla nasıl değişiyor insan!
hangi resmime baksam ben değilim.
nerde o günler, o şevk, o heyecan?
bu güler yüzlü adam ben değilim;
yalandır kaygısız olduğum yalan.
hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
hatırası bile yabancı gelir.
hayata beraber başladığımız,
dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
gittikçe artıyor yalnızlığımız.
gökyüzünün başka rengi de varmış!
geç farkettim taşın sert olduğunu.
su insanı boğar, ateş yakarmış!
her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
her yıl biraz daha benimsediğim.
ne dönüp duruyor havada kuşlar?
nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
neylersin ölüm herkesin başında.
uyudun uyanamadın olacak.
kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
bir namazlık saltanatın olacak,
taht misali o musalla taşında.
(bkz: otuz beş yaş)
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap