• burada bulunan 43.sütun takım yıldızları ve güneş tasvirleri ile dolu bilim adamlarına göre bu sutün tarih belirtiyor asıl ilginç olanı yapıldığı tarihi değil 1000 yıl öncesinin tarihini belirtiyor olması yani buzul çağından önce sürekli afet durumları söz konusu küçük kıyamet olarak da bilinir göbekli tepe buzul çağının sonlarına doğru deniz seviyesinin yükseldiği ve dünya nın yeniden stabil bir hale geldiği vakitlerde yapılmış
  • kalkan otobüsleri, mesela 10:00' da kalkıyorsa, 12:00' de geri dönüyorlar. zaten yarım saat 45 dk' lık yol, bir de 700 metre için sürekli ring döndürüyorlar ören yerine, çünkü yürümek yasak, illa o araçlarla gideceksin. (bu da en az 15 dk), sesli rehber alayım, önce kapalı alandaki küçük müzeyi de gezeyim, bilgileri dinleyeyim derken göbeklitepe' nin kendisine max 1 saatlik zaman kalıyor ki orada yeni kazı alanları, anıt ağaç ve seyir tepeleri de var üstelik. bunu mutlaka dikkate almalılar.
  • dünyanın ilk tapınağıdır.

    göbeklitepe keşfedilmeden önce bilinen en eski tapınak malta’da bulunmaktaydı ve 5000 yaşındaydı. göbeklitepe ile beraber bir anda 12.500 yıl geriye gittik. göbeklitepe mısır piramitlerinden bile 7500 sene daha yaşlıdır.

    beni en çok şaşırtan 12.500 yıl önce insanların ortak bir hafızaya sahip olmalarıydı. modern dünyanın mağaralarda maymun gibi yaşıyorlar dediği neolitik insan aslında diğer insanlarla bir araya gelerek, ortak hafıza oluşturup, tapınak yapıyorlardı.

    bir diğer enteresan durumda bu t şeklindeki sütunların aslında kollarını açmış birer insan olmalarıdır. bu t şeklindeki insanların başları çizilmemiştir ama kolları kayalara işlenmiştir.

    burada parantez açalım. aklıma hegel'in bir sözü geldi:

    ''tanrı, insan ve madde diye ayırım yapmak anlamsızdır. evrensel cevher, saf bilinç olan ruhtur. düşünce basamaklarını kateden insan sonunda kendisine döner. gerçek ruhun kendisi olduğunu keşfeder. aslında insan tanrı; tanrı da insandır."

    bence sütunları dikenler, atalarını birer tanrı kabul ettiler. ben böyle düşünüyorum.

    bir diğer konu da göbeklitepe'de bir kaya türü olan obsidyen'nin kesici bir alet olarak kullanılmasıdır. obsidyen doğru bilendiğinde, neşterden 7 kat daha keskindir ve bu gün bile modern cerrahide kullanılıyor. göbeklitepe'yi inşa edenler bu taşı kullanarak çalışmışlardır.

    fizikte bir kural vardır. iki aynı yapıdaki nesneyi birbirine vurarak kıramazsınız. yani aynı iki taş türünü birbirine vurarak şekil yapamazsınız çünkü birbirini iterler, kırılırlar. göbeklitepe'yi inşa eden neolitik insanlar bunu biliyorlardı. bu yüzden kireçtaşını, obsidyenle şekillendirmişlerdi.

    bu gün obsidyen'i hala kullanıyoruz. ameliyatların bir parçası o. gerçekten şaşırtıcı. tarih beni tuhaf bir şekilde mutlu ediyor. öğrendikçe gülümsüyorum. bu dünya, çok güzel arkadaşlar, keşke insanlarda güzel olsalar, iyi olsalar, o zaman hayat çok güzel olurdu.
  • netflix’te ancient apocalypse belgeseline göre müthiş bir yapıdır. insanlık tarihini tekrar yazması işin ufak bir kısmı. zaman geçirmek için açtığım belgeselde ülkem, vatanım, toprağım hakkında hiç bilmediğim şeyler öğrendim.

    göbeklitepe’deki sütunlardan biri bir tarihe işaret ediyor.

    göbeklitepe’de yarım ay şeklinde yapılar var. en eski yapıyla en yenisi arasında bin yıl kadar bir süre var. eskisini yıkmayıp yenilerini eklemişler.

    yeni kısımları eklerken her seferinde biraz çevirerek yapmışlar. yönleri ve tarihleri çalışınca anlaşılıyor ki yönü her zaman sirius yıldızına çevirmişler. malta’da da benzer bir yapıda yine sirius yıldızına dönük olarak az çevire çevire yeni kısımlar eklenmiş bir tapınak var (ggantija tapınağı). niye böyle, kimbilir acaba?

    göbeklitepe’nin etrafında benzer başka tepeler de var. henüz açılmamış ama bazıları çok daha eski diyorlar.

    sütunlardan birinin işaret ettiği tarih (yengeç, aslan, güneş vs bütün hepsini hizaya sokunca) buzul çağının sonlarına doğru oluşan büyük seli işaret ediyor aşağı yukarı. adeta bir uyarı gibi.

    göbeklitepe’deyi yapan insanların avcı toplayıcı olması çok mantıksız. bu kadar büyük bir projeyi nasıl bitirebilirler? neden böyle bir uzmanlıkları olsun? muhtemelen yerleşik olan insanlar da vardı. ve bu insanlar büyük mühendislik işlerine girişecek bilgiye sahipti. teoriye göre buzul çağında yok olan bir medeniyetin hatırasına hala sahip insanlardı.

    yine bu belgeselde kapadokya’daki derinkuyu yeraltı şehrine geçtiler. organik madde olmadığı için tarihi test edemiyorlar o yüzden ne zaman yapıldığı tam belirlenemiyor. ama yine buzul çağı öncesine ait aletler bulmuşlar. kapadokya civarlarında derinkuyu gibi 200’e yakın yeraltı şehri varmış. bir kaç tanesinin koridorlarla bağlı olduklarını bulmuşlar. muhtemelen hepsi bağlıydı diyorlar. bu yeraltı şehirlerinde hayvancılık bile yapıyorlarmış. en derindeki su kaynaklarından en yukarıya kadar hava bacaları var. sekiz kat derinde bile temiz hava. belki de nuh’un gemisi vardı ama bir gemi değildi. sadece derinkuyu 20 bin kişi alıyor bu o zaman göre çok büyük bir nüfus. ve belki de bu yerleşik insanlar buzul çağı ve seller bittiğinde göbeklitepe gibi yapıları inşa etmişler, yaşadıkları felaketlere dair izler bırakmak istemişler.

    göbeklitepe yapıldığı sırada o bölgede tarım da başlamış. aynı zamanlara denk geliyor. dünya stabil hale gelince insanlar saklandıkları yerden çıkıp tapınaklar inşa etmiş, zaten sahip oldukları bilgiyle tarıma başlamış olabilirler.

    kendi alanımdan biliyorum ki netflix belgeselleri biraz boşlukları doldurur bir hikaye oluşturabilmek için. yine de ne kadar az bildiğimizi gösteriyor. büyük soru şu: buzul çağı öncesi gelişmiş bir medeniyet var mıydı? bu dünya bizim medeniyetimizi de aynı şekilde yok eder mi?

    ikinci olarak buzul çağı gelirse türkiye’deki arkadaşlar derinkuyu’ya saklansın. hazır yeraltı şehri. bizim kanada’da hiç şansımız yok.

    edit: eklemeden edemeyeceğim. adeta bir battlestar galactica hikayesi.

    edit2: insanoğlunun adeta bir karınca kolonisi gibi bütün buzul çağı boyunca, 1000 yıl boyunca yeraltı şehirlerinde yaşamış olma ihtimalini anlatıyor. eğer öyleyse ve unutulduysa hatırlamak, öğrenmek, ders çıkarmak gelecek nesillere borcumuzdur.
  • kendisi ile birlikte toplamda bölgede 12 benzer yapının bulunduğuna dair haberler yayınlandı geçen sene. birbirlerine oldukça yakın megalitler bunlar. kazılar hala devam etmekte ve muhtemelen yıllarca daha sürecek. şuana dek çıkarılan bulgularda (bkz: karahantepe) ve (bkz: sayburç) dikkat çekiyor. özellikle karahantepe'de bulunan ana kayaya oyulmuş insan başı hayret verici. görsel üstelik bu yapının göbeklitepe'den birkaç bin yıl daha eski olduğu oraya çıkarıldı. yani artık en eski diye adlandırılan yapı göbeklitepe değil karahantepe gibi gözüküyor.

    buradaki t şeklinde sütunların göbeklitepe'den farkı üzerindeki oymaların insan figürleri barındırması. göbeklitepe'de çok detaylı hayvan figürleri ve süslemeleri var. burada ise kaftan giydiği düşünülen insan figürleri söz konusu. t harfli sütunların yanısıra fallus yani erkek organı şeklinde yine ana karadan oyulmuş dik sütunlar da var. görsel ve bu odaya "akıtılması" için kullanıldığı düşünülen bir de oyuk var görsel akıtılan şey su mu, kan mı? bilinmez.

    sayburç'ta ise durum daha farklı, henüz çok küçük bir kısmı kazılabildi çünkü modern bir yerleşimin yani köyün tam ortasında bina yapımı aşamasında temel atılırken fark edildi burası ve burda da yine ana karaya oyulmuş kabartmalar mevcut. kabartmada bir eliyle yine fallusunu tutan bir adam mevcut - insan figürü. ve iki tarafında da hayvan figürü var. görsel

    dediğim gibi bunun gibi kazılmayı bekleyen toplamda 12 tepe söz konusu.

    işi daha da ilginçleştiren şey ise günümüz teknolojisi kullanılara yer altına bakıldığında daire şeklinde ortaya çıkan odalardan 10-15 oda kadar daha olduğu bulundu. fakat bunu daha da ilginçleştiren şey o dönemde insanların aniden bu yapıların üstünü örtmeye karar verip çakıl taşları ve toprakla hepsini doldurup üzerlerini tepe şeklinde kapatmaları. böyle bir kararı neden verdiler henüz kimsenin bir fikri yok.

    neden yapıldığına dair ibadethane ya da ritüel alanları fikri ilk başlarda mantıklı gelmiş olsa da kazılar devam ettikçe şöyle bir durum çıkıyor ortaya:

    bugüne dek tarih hep avcı toplayıcılıktan tarıma/yerleşik hayata ve dolayısıyla hayvancılığa geçildiği bununla birlikte ibadethane/inanç kavramlarının daha sonra oluştuğu yönünde bir kronolojik bakış açısına sahipti. fakat göbeklitepe ve diğer tepeler incelendiğinde daha eski ve erken gelişmiş bir medeniyetin avcı toplayıcı topluma bilgilerini aktarmış olabileceği daha mantıklı bir yaklaşım gibi görünmekte. yani inanç, inanış, ibadet, mesaj, bilgi aktarımı için yapılmış olabilen bu megalitleri birileri avcı toplayıcı insanlara öğretti. uzaylılar vs demiyorum tabii ki - fakat yerel insan topluluklarından daha ileride/zaten erken gelişmiş bir medeniyetten gelen insanların aktarım yapması durumu akla yatkın. hali hazırda o bölgede yaşayan toplum bir sabah uyanıp böyle bir yapı inşaa etmeye karar vermiş olamaz diyor konuyu inceleyen uzmanlar. bu da hem tarihsel kronolojik bakış açımızı tamamen değiştirecek bir buluş gibi duruyor; hem de sandığımızdan çok daha gelişmiş medeniyetlerin çok daha eski zamanlarda var olmuş olabileceğine işaret ediyor.

    diğer bir konu da özellikle göbeklitepe'de şuana dek yüzeye çıkarılmış 4 daire şeklinde odanın birbirleri arasında da birkaç bin yıllık zaman farkı olması. ilk yapılan daire ile 4.daire arasında binlerce yıl çıktı karbon testlerinde. insanlar yeni odalar yapmaya bin yıllar içinde devam etmiş yani. mevcut olanı kullanmak ya da geliştirmek/üzerine koymak yerine yeni odalar yapmaya karar vermişler. hemen yanlarında toprağın altında duran 10-15 oda daha gün yüzüne çıkarıldığında onların yapılma zamanı ve yeni bilgileri aç gibi bekliyorum ya.

    kazıların yapılması keşke daha da hızlandırılsa dedirtiyor insana.
  • yaraklı maraklı şeyler çıktıysa yakında beton dökerler. rabbim ülkemizin kültürel ve doğal varlıklarını korusun, işimiz ona kaldı :(
  • bizim müslümlerin beton dökmek isteyeceğini düşündüren mantıkla, peygamberlerin direktifiyle çamurla kapattığını düşünüyorum. urfa çünkü.
  • neden toprak ile doldurularak gömüldüklerine dair en olası tahminimin; son buzul çağı ile ilgili olarak su ile ilgili bir doğa olayının kaçınılmazlığı anlaşıldıktan sonra tüm yapıları daha sonra gelip tekrar yerleşiriz umuduyla koruma amaçlı gömüp bölgeden göç ettikleri yönündedir. anlaşılıyor ki geri dönememişler ya da dönmelerine gerek kalmayacak şekilde soyları anadoluda devam etti. daha önceki yazımda bahsettiğim üzere bu yapılarda görülen tasarımlar ve daha özensiz yapılmış mini versiyonları batı yönüne doğru anadolu şehirlerine ve italyadaki bazı adalara kadar uzanmaktadır.

    son buzul çağı ile ilgili olarak tüm dünyada büyük çaplı seller, su baskınları ve medeniyetlerin yok oluşuna dair izler var. buralarda da nuhun gemisi, musanın denizi yarması vb gibi su ile ilgili efsaneler söz konusu.

    bence her şey örtüşüyor ve böyle düşününce çok mantıklı geliyor. eski dünyadan kalan bulunmuş en eski yapı olmasının sebebi de zaten geri döneriz diye gömülmüş olmaları.

    evet, işte şimdi, geri döndük!

    edit: aslında her şey çok aşikar ve basit değil mi? teknolojinin gözünü seveyim, erken doğduk be ama yine iyi kurtardık 100 yıl ile.
  • nedense daha %5'i açığa çıkartılmış, minimum 12.000 yıl öncesine dayanan bu sanatsal yapılar bütünün, bu yapıları inşa edenler tarafından değil de dönemin akp hükümeti tarafından toprağa gömüldüğü kanaatindeyim.
  • japonya versiyonu icin:
    (bkz: yonaguni)
hesabın var mı? giriş yap