• aynı zamanda hem korkunç hem de gülünç ögeler. beden üzerinde deformasyon sıkça kullanılır(cüceler, yaratıklar, devler)
    h. bosch'un, brueghel'in, goya'nın resimleri, edebiyatta william blake, edgar allen poe grotesk kategorisine girer sanırım.
    post-grotesque: david cronenberg
    internette bi yazıda body-building yapan kadınlar için grotesk diyolardı...
  • ferhan şensoyun ingilizce bilmeden hepinizi i love you kitabında bodur boylu, danny de vito'ya çok benzedigi imlenen groteski abdullah isimli bi karakteri vardır. kendisi hakkaten komik ve korkunç bi karakterdir; özellikle yemekte ferhan şensoy amerikalılara san ov a bitçes* dedikten sonra abdullah'ın durumu kurtarmak için bu söz takımının türkçede nasreddin hocanın bir fıkrasındada geçtiğini ve herşey için teşekkürler gibi bi manaya geldiğini amerikancadaki ayıp anlamıyla alakasının olmadığını bu çirkin benzerliğin tesadüfün iğne deliği olduğunu anlatarak beni gülmekten öldürmüş sonrada keskin zekasından bi köşeye pısmamı sağlamıştır..
  • ucubik,mutantlara özgü,bataklık canavarı modeli..

    - mayk mahallelinin çoluğu çocuğu sokağa çıkamaz oldu artık beverly hillsde..umuma achık yerlerde çükün ağzında dola$maktan vazgeçsen ?
    - herkes korksun diye yapmıyorumki ama bu benim tarzım robbie,varolu$ biçimim budur,beni anlamalısın..
    - mayk..maykım..e$siz bi insansın.affet beni..

    (bkz: marilyn manson)
  • aşırı abartılı boyutlarda, gülünç.
    örn: grotesk roman kahramanları gargantua ve pantagruel.
    (rabelais, 16. yüzyıl)
  • edebiyatta ve tiyatroda sık kullanılan bir kavram olmakla birlikte ; grotesk kahraman zıtlıkları bünyesinde barındırır,komik başlar ama insanoğlunun öte yüzünü göstermek üzere bir canavara dönüşür,özünde dehşetengizdir.
  • (bkz: bulent ersoy)
  • sanat eserinde karikatürleştirme işleminin özüdür grotesk.

    seyirciyi yabancılaştırarak, tuhaf ve şaşırtıcı biçimlerle karşıt görüntüleri birleştirerek güldürmeye yönelen; ussal dizgiye karşı çıkarak ussal bir sonucu getiren, temelde ciddi ama görünüşte gülünç ve abartılı olan gösterim ve anlatım biçimidir.
  • grotesk olanla gülme arasında yakın bir ilişki vardır. mikhail bakhtin, rabelais and his world adlı kitabında, bu ilişkiyi, orta çağ karnavalları ve alt sınıfların belden aşağı mizahı bağlamında, bu olguların rönesans edebiyatında ve bilhassa rabelais’nin eserlerindeki tezahürleriyle incelemiştir. bakhtin’e göre, edebiyatta grotesk gerçekçiliğin özündeki prensip yüksek, ruhani, ideal ve soyut olan her şeyin alçaltılması, yeryüzüne indirilmesi, ete kemiğe büründürülmesidir. resmi/yüksek kültür, belden yukarısını, ruhsal ve yüce olanı, ciddiyeti ön plana sürerken, orta çağ avrupası’nda, alt sınıflar buna belden aşağısıyla, bedensel ve alçak olanla, gayri-ciddiyetle karşılık vermişlerdir. kendilerine dayatılmaya çalışılan, daha çok kilise çıkışlı ideolojiye, bilhassa karnaval zamanlarında, resmi kültüre ait öğeleri, hristiyanlık ritüellerini vb tersyüz ederek direnmişlerdir. bakhtin’in belirttiğine göre, orta çağ avrupa’sının halk kültüründe, kitab-ı mukaddes’te yer alan hemen her ayetin belden aşağısıyla ilişkilendirilen bir parodisi de bulunmaktadır. rabelais de, 16. yüzyılda kaleme aldığı eserlerinde, örneğin pantagruel ve gargantua’da, orta çağ karnavallarına has bu ters yüz etmeyi; pazar yerinin, halkın dilini, ruhtan ziyade bedeni/belden aşağısını kullanarak hümanist edebiyatın en yetkin ürünlerinden bazılarına imza atmıştır.

    bakhtin, grotesk kavramını, pagan kültürüyle özdeşleştirmektedir. grotesk imgeler bir tamamlanmışlıktan ziyade bir oluşa işaret ederler. orta çağ karnavalları, hristiyanlık öncesi pagan ritüellerinin bir devamı niteliğindedir. döngüsel zaman kutlanır, doğa ölür ve yeniden doğar. grotesk imge de içinde doğumu, cinselliği, bedensel faaliyetleri, ölümü aynı anda taşıyan türden bir imgedir. bakhtin, grotesk imgeye örnek olarak, aynı anda hem ölmek üzere olan hem de hamile olan yaşlı kadın heykellerini gösterir. grotesk imgeler, sınırları çizilmiş, tamamlanmış varlıklardan farklıdırlar, klasik estetiğin bakış açısından çirkin, canavarsı, iğrençtirler, fakat bakhtin’e göre, oluşa, yeniden doğuşa, tamamlanmamışlığa işaret etmeleri, onlara iyileştirici, gelişmeye açık bir özellik kazandırmaktadır. grotesk, yüksek olanı, sabitlenmiş olanı kahkahayla baş aşağı çevirir ve onun yerine sabitlenmemişliği, metamorfozu koyar. bakhtin’e göre, rabelais’nin eserlerinden sonra, edebiyatta grotesk gerçekçilik ve karnaval öğesi, orta çağ halk kültürüyle olan bağlarını yitirmiştir. kollektif ve iyileştirici kahkahanın yerini, bireysel, izole, sarkastik bir kahkaha almıştır.
  • 18. yüzyilda soylu egemenliginden çikmis olan sanat, aslinda, soylu begenisinden çikarken beraberinde kaliplari da kiriyordu. 18 yüzyilda o güne degin belirlenmis ve kati olan tanimlar degisiyor, aslinda sanat bir sinifin elinden baska bir sinifin eline geçiyordu. burjuvazi ekonomik hayati ve bununla paralel olan sanati eline geçirirken beraberinde kendine özgü olan begeni anlayisinin da sanatta karsilik bulmasini istiyordu.tragedya, komedya gibi türler geçmisin raflarina kaldirilirken yerine "gözü yasli komedya, duygusal dram" gibi türler -baska bir deyimle ile ara türler- ortaya çikiyordu. iste "grotesk" kavraminin yolculugu iste bu noktada basliyordu.kesin kaliplari kirilmis olan sanatin artik farkli bir noktaya gitmesi kaçinilmazdi. alman idealist felsefesi kökenli kaliplari kirilmis sanat gündelik olana daha çok yaklasirken, "romantik akim" çerçevesindeki izlekte evrenin uyumu gibi felsefi söylemler sanatta hemen karsiligini buluyordu. evrenin içinde iyi ile kötü güzel ile çirkin iç içeydi. sanatçi ise evrenin bu uyumunu görebilen yegane kisi idi. o zaman sanatçi evrenin uyumunu zaten dile getirirdi. yani çagin özelliklerine uygun olarak gelismekte olan ve çagdas çeliskileri içeren "romantik dram" vasitasiyla dogadaki güzel - çirkin ve iyi ile kötü karsitligini ve birlesimin ifadesi olan "grotesk" i ortaya koyardi.yani saf bir deyis ile grotesk olan karakter üzerinde söyle bir karsilik buluyordu: dis görünüs itibari ile güzel bir kisinin, kötücül bir tutum sergilemesi, dis görünüs itibari ile çirkin bir kisinin, son derece iyi yürekli biri olmasi gibi. (örn: dorian gray'in portresi) klasik sanatin kaliplarina ve idealizmine karsit olarak karsitlarin uyumu olan grotesk kavrami iste böylesi bir noktada ilk olarak karsimiza çikar.günümüzde kullanilan "grotesk" kavrami ise artik türün gereginden veya tarifi reçetelerle anlatilabilecek bir düzeyden çikip çagin özelliklerine uygun bir tanimda kullanilmaktadir.

    çagin kosullari nedeniyle ortalamadan üstün bireyin içinde bulundugu ortalamayla ya da toplumla uyusmazligi sebebiyle içinde bulunulan hal grotesk kavraminin içindedir. bunda gülünç olan bireyin uyusmazligidir. ayni zamanda bireyin savundugu, temsil ettigi degerin yikimi açisindan da aciklidir. çünkü birey uzun zamandir unutulagelen bir degerin pesindedir. özden ziyade biçime endeksli bir düsünüsten olay öze dogru kaydiginda bireyin haklilik payi ortadadir. ama biçime kayan bir bakisla bakildiginda durum tuhaf abartmali ve sasirtici gözükür bunun için de gülünç olan ortaya çikar. yani, ortada yabancilasmis bir birey ve bu podoksu yaratan ve bireye her halükarda çikis yolu kapatan bir toplum söz konusudur. kisaca bagdasmaz çeliskili bir varolus savasimidir. oyun kisileri'nin her biri kendi açisindan bakildiginda haklidir fakat, oyun bas kisisi bu paradoksta erimeye mahkumdur.dürrenmatt, grotesk'i oyunlarinda sikça kullanan bir yazar olarak karsimiza çikmaktadir. aslen ?sviçreli olan yazar yasadigi ülke açisindan bu paradoksu en iyi anlayan yazarlardan olmasi bir tesadüf degildir. fizikçiler adli oyununun bas karakteri olan "mobius" büyük bir bulus yapmasina ragmen toplumun kosullari bakimindan kendisini bir akil hastanesine kapattirmis, hatta ailesini bile -insanlik ugruna- kaybetmeyi göze almistir. ?lk basta saka gibi baslayan tuhaf olaylar dizisi daha sonra ciddiye dönmüs, möbius yine toplum sartlari nedeni ile sonuçsuz kalmistir. ortaya çikan durum bir açidan bakildiginda komik, baska bir açidan bakildiginda ise vahimdir. yan ögeler toplumu destekledigi halde möbius yalniz kalmistir.yine dürrenmatt'in büyük romulus adli oyununda grotesk'i tam anlamiyla görmek mümkün. olaylar abartili bir sekilde gözükse de atilan dügümler, daha sonra bir yere kaotik bir noktaya varir. tavuk yetistiricisi büyük roma imparatoruna kizarken, daha sonra diyalektigin diger ucunun agir basmasiyla hak vermeye baslariz. roma imparatoru büyük romulus, roma imparatorlugunun yikimini kendi elleri ile hazirlarken kendi toplumunun daha önceden yaptigi haksizliklara, döktügü kanlara karsin kendini sorumlu hissetmis, baskaldiriyi eylemsizlik olarak ortaya koymustur. cezaya tek basina katlanmaya razidir fakat toplum, öyle bir kaotik ortam yaratmistir ki, buna bile ulasamaz.kisacasi "grotesk" çag içerisinde bir anlam degisikligine giderken, çagin özelliklerini de beraberinde getirmistir diyebiliriz
  • natsuo kirino'nun ithaki yayınlarından çıkan türkiye'deki ikinci kitabı. 664 sayfa, farklı kişilerin anlatıcı olduğu 8 bölümden oluşuyor.

    --- spoiler içerebilir ---

    çıkışta olduğu gibi yazar bu kitapta da tek bir karakterden başlayıp, adı geçen herkesi içine alan koca bir sarmal şeklinde dantel gibi işlemiş kitabı. hayatları bir yerde -q okul sisteminde- kesişen gençlerden birisi elf güzelliğiyle daha 13 yaşından erkeklerle oynamaya başlarken, diğeri, kazue, çalışarak her şeyi başaracağına inanarak her zaman bir sonraki aşamaya mutluluğunu erteliyor, her zaman çalışması için gereken bir bahane buluyor, ama hayatın acımasızlığını kabul etmediği için en sonunda kendini okulda dost zannedip hayatını mahveden kızın kardeşi olan yuriko, dillere destan güzelliğiyle her zaman popüler olan, hiç çalışmaya ihtiyaç duymadan her şeyi elde edebilen yuriko'yla aynı mesleği icra ederken buluyor. fahişelik.
    yuriko'nun ablası asıl anlatıcımız. kardeşinin güzelliği yanında sürekli aşağılandığını hissedip, komplekslerini, nefretini bileyleyerek hayatta kalma savaşı veren, ve değdiği herkesi mahveden kadın.
    bir de mitsuru'muz var, her zaman çalışkan, her zaman gözde. yeterli çalışmanın yanında bir de yetenek olursa bir şeyler başarılabileceğini kanıtlamak için bu kitapta aslında. yani kimilerine öyle görünüyor; ama hayattaki başarı için ikisinin de yetmediğini kanıtlıyor en sonunda.
    yolları farklı zamanlarda farklı şekillerde kesişen iki kadının -kazue ve yuriko- aynı şekilde öldürülmesiyle kitaba dahil olan, katil olduğu varsayılan biri var, zhang. yalanın insanın hayatına ne şekilde olursa olsun bir kere girdiğinde, her şeyi, herkesi değmedik yer bırakmamacasına kirletebileceğini gösteriyor.

    yine dört kadın, cinayet ve belirsiz bir sonla yazar aslında mühim olanın cinayeti kimin işlediğini öğrenmek değil, neden işlediğini öğrenmek diyerek, evrenin geri kalanındaki tüm "cinayet roman"larını parmağında oynatıyor.

    --- spoiler içerebilir---

    ergenlik dönemi sanrısı diye hafife aldığımız hiyerarşik düzenin, hayatta kalmak için kimileri açısından esasında ne kadar ciddiye alındığını bir kere daha hatırladım. lisede, ortaokulda hepimiz yaşamışızdır nihayetinde. bizim kıçı kırık anadolu lisesinde bile ilkokuldan sonra girenlerle ortaokuldan sonra girenler arasında "sonradan gelenler" hissiyatı, -bu denli fazla olmasa da- yaşanıyordu. bu ayrımcılığın, yalnızca önceden ve sonradan gelenler arasında olmadığını da biliyoruz malesef. akranlar arasından sıyrılmaya çalışır gençler, bunun için herhangi bir özelliği olmalı, bu özelliğin altını çizmelidir. kimisi güzelliğini kullanır, derslerine aşırı önem verenler ilk grubu kıskanır, ama küçük görür illa ki.. sporla uğraşır birileri, takım vardır, takım seni korur. ne kadar acımasız bir düzen aslında.
    bu karmaşaya çok kaptırınca kendini, hayatın sana getirebileceği diğer fırsatları ve engelleri göremeyebiliyor insan. ergenlik sanrısı burda başlıyor, bundan mümkünse lise diplomasını alır almaz sıyrılmak gerekiyor.

    kitapta aynı zamanda bireyselliğin, özgürlüğün ve özgüvenin pompalanarak işte gerçek hayatta karşılaşılacak gerçek sorunlara karşı donanımın zayıf kaldığı anlatılıyor. karakterlerin hepsi kendisini o kadar kusursuz görüyor ki. sağ olsun yazar, hepsini farklı açılardan anlatarak her karakterin nerelerde hata yaptığını en net haliyle gösteriyor.
    japonya ve çin arasındaki ekonomik farklar, "herkesin kaderi doğduğu yere göre çizilir" felsefesi (ki bence malesef doğru) tiananmen meydanı katliamı, ve bunun gibi bir çok ayrıntı ince ince, gözümüze sokulmadan işlenmiş.

    ve fahişelik. bir kadın neden fahişe olur sorusu da farklı bölümlerde farklı kişiler tarafından inceleniyor. cinselliği seven, ama erkeklerden nefret eden; erkekleri seven ama cinsellikten nefret etmesine rağmen erkeklerin ilgisini çekmek için tek yolunun bu olduğunu düşünen; kendinden ve ailesinden nefret eden, bu yüzden bu işe giren vsvs. bir çok fahişe çeşit çeşit sebepler sunuyor. fahişeleri bu kadar içerden bu kadar yalın, bütün zorluklarıyla bütün incelikleriyle anlatabilen çok az yazar olmuştur. kadın erkek ilişkilerinin en sahte versiyonu olarak bildiğimiz fuhuşun aslında toplumdaki nefretten beslendiğini, fahişelerin müşterilerinden, müşterilerin fahişelerden ölesiye nefret ettiğini ama bir şekilde yine bu nefretle ayakta kaldıklarını, ve en nihayetinde ölümü seçmeye giden yolun hangi taşlarla bezeli olduğunu öğreniyoruz. öğrendik.

    leziz bir eserdi.
hesabın var mı? giriş yap