• 3 haftada devlet resmi rakamlarıyla 1 milyon kişiyi içine katmış bir hareketi evinin penceresinden yaptığı tek bir gözlemle çürütmeye çalışmış.

    ben de pencereden baktım şimdi kendisini göremedim. demek ki böyle biri yok. kale almaya değmez.
  • kendisi kullanabileceği aklın yüzde 10-15'ini bile kullanamamaktadır.
  • gördüğüm kadarıyla kullandığı metotlarda hiçbir değişiklik yok. aynı metotla 77'yi anlatıyor, aynı metotla uzak tarih anlatıyor.

    "akıl yürütüyor." diyorlar. halil berktay bugüne kadar başka bir şey yapmadı ki. niteliği bu zaten. türk tarihinin derinliklerine inip size ağzınız açık dinleyeceğiniz farklı bir tarih yorumu sunarken de aynı şeyi yapıyordu. sadece söyledikleri hoşunuza gittiği için farkına varacak gayreti sarf etmiyor, geleni yutmakla iktifa ediyordunuz.

    isterseniz 1 mayıs 1977 hakkındaki iddialarını istisnai bir olay olarak yorumlayabilirsiniz. buyurun, devam edin. selametle...
  • "bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz' halet-i ruhiyesini 'ama solcular öldürmüş olabilir' düzeyine çıkartmış olan"* zamanın ruhunun yeni resmî tarihçisi.
  • halil berktay "kanlı 1 mayıs solcuların iç hesaplaşmasıydı, buradan mağduriyet yarattılar"

    ökkeş şendiller "maraş katliamını hrant dink ve arkadaşları yaptılar"

    yazık...
  • http://t24.com.tr/…1-mayis-solcularin-isiydi/202924

    meşhur "kanlı 1 mayıs solcuların iç hesaplaşmasıydı, buradan mağduriyet yarattılar" mülakatını okudum. açık açık "sol devletin yapmadığını kendi kendine yaptı. sonra da üzerine bir mitoloji inşa edip mağduriyet üretti" demiş. mehmet abi kusra bakmasın, halil berkatay "sadece yanlış düşünen" biri olarak görünmüyor gözüme. silahların bulunmadığını söyleyen de, kalabalığa ateş açılsa "binlerce" ölü/yaralı olacağını söyleyen de, ama bunun yanında silah sesleriyle nasıl bir panik çıktığını söylerken bir yandan da dönemin silahlı mücadele yanlısı örgütlerinden bahsederek dönemin karışık günlerini ve cuntaya doğru hızla gidişi bir kalemde silip atan da kendisidir. zira o yıl haziran ayında seçimler vardır, mayıs sonunda ecevit'e suikast düzenlenmiştir ve demirel hükümeti dönemin genelkurmay başkanını 200 kadar asker ile birlikte emekli etmiştir. (bkz: namık kemal ersun)

    bütün bunlara bakarak tarihi okumayı, 1 mayıs 77'ye dair hemen hiçbir şey bilmese bile bu kadar eksik, bu derece yanlı ve çarpık yapabilecek biri değildir halil berktay. bence "dönemin sol'u ile yüzleşip hesaplaşayım derken ipin ucunu kaçırmış" demek bile hafif kalmakta.
  • insan hayati boyunca ugrastigi seye ulasamayinca, onun gerceklesemez oldugunu sinirlenir, hayal kirikligi yasar. yaslandikca huysuzlasir. olaylari kendi istedigi gibi hatirlayarak rahatlamaya calisir. gecmisiyle yuzlesirken iyice acimasizlasarak "bari simdiden pay cikarayim" kaygisina duser. bakar gunler aziliyor, "ne ugrasacagim yahu, keyfime bakarim" der. icinden ciktigi yere geri donmemek icin gucel konumuna dort elle sarilir.

    insan boyle defolu bir varliktir, halil berktay da insandir. her ne kadar aksini ispatlamaya calissa da.
  • canım benim, ağzındaki baklayı alelade, sıradan bir şekilde çıkarıvermiş nihayet. son on beş yirmi yıldır pozisyonunu meşruiyetçi demokrat olarak lanse edip geçmişine sünger çeken berktay'a göre meğer son sürat uçurum kenarına doğru giden memleketin bekası parlementer demokraside filan değil; memleketin ilmik ilmik çözülmesinin baş müsebbiplerinden birinin başkanlığında imiş. gerçi şimdi baş müsebbiplerden biri diyorum ya, huyum kurusun işte, yoksa sağolsun halil hoca memleketin yaşadığı süreçleri özetlediği sondaki birkaç paragrafında tam manasıyla ibretlik bir şekilde göstermiş yine erdoğan'ın bunca yaşananda hiçbir payının olmadığını, pür ü pak mı pür ü pak kaldığını. işbu halde, pek tabii geriye bir tek, harici ve dahili bedhahlara karşı erdoğan başkanlığında kenetlenmesi gereken biz halk yığınları kalıyoruz.

    hangisini görmek daha acı, bilmiyorum: ilmi sermayesini türk milliyetçiliğine, ittihatçı-kemalist tek parti siyasasına ve bu dönemlerdeki sair ucubelik-şarlatanlıklara gerek kamuoyu gerekse talebe nezdinde haklı tenkitler yöneltme rahatlığı ve cesareti gösterirken bu hasletleri bizzat içinden geçtiğimiz süreçlere tatbik etmekten imtina eden körlüğü ve/ya korkaklığı mı? yoksa misal perinçek gibilerle ayrılmış yolların ve bölünmüş hayallerin, her ne kadar ikrar etmeye kesinlikle yanaşmayacak olsa da, tekrar birleşmesi ve bir nevi suret-i asliyesine avdet etmesi mi?
  • en son ne yazmışım diye arandım berktay hakkında, sonra vazgeçtim. en son ne düşündüm diye hatırlamaya çalıştım, bir televizyon programındaki pasif agresif tavırlarını görünce hissettiğim iç daralmasını hatırlayınca ondan da vazgeçtim.

    entelektüel saygınlığını zavallı bir devlet propagandacısı olarak bitirmiş olması belki önemli değil, bunun örneklerini çok gördük, ama kişisel hayatını gezi direnişini bir apartmanın penceresinden seyreden bir sinik, "bunlar iktidara gelirse.." diye yazıklanan bir muktedirin duygu durumunu paylaşan bir mutkedir taslağı, yanlışlığını gösteren sokaklardan korkan bir ideolog olarak tamamlamayı kabullenmesi kişisel bir trajedi olarak hep hatırlanacak.
    sanıyorum bu trajedinin öğretici olduğu bir diğer şey de sol liberalizmin, tüm derinlik gösterisine karşın içerdiği yüzeysellik ve dogmatiklik tonu bakımından doğu perinçek'in aynadaki tersinden başka bir şey olmadığını tekrar ve tekrar göstermesidir.
  • aşağıda yazdığı yazarların tamamını "kemalizm ile komintern marksizmi karışımı diye tarif edebileceğim bir kültürü" üreten ve "şimdi ise hemen hiçbiri yok; hatırlayan da yok; tek tük kaldılarsa da kültür alanında eskisi gibi bir tarihsel blok oluşturmuyorlar" diyebilen cahil.

    ayrıca "nâzım’ın, aziz nesin’in ve yaşar kemal’in (...) artık mevcut olmayan bir kemalist-sol kültürün doruklarını simgel"ediğini de yazısının başına koymuş.

    şimdi, kimsenin hatırlamadığı, ortada olmadığı (herhalde ölmüşlerin nasıl ortada olması gerektiğini bize anlatacaktır mantıklı bir biçimde), kültürel alanda etkileri yok dediği listeye bakayım.

    aynen alıntıladım:

    " vedat nedim tör ve şevket süreyya gibi eski, doğan avcıoğlu ve mümtaz soysal gibi yeni/mutasavver kadro’cular; 1940’ların dışarıda veya içerideki ünlü mağdurları — niyazi berkes, pertev naili boratav, behice boran; kıdemli sbf, ankara hukuk ve istanbul hukuk profesörleri — sıddık sami onar, tahsin bekir balta, seha meray, fehmi ışık, ilhan unat, ibrahim yasa, sadun aren, türkkaya ataöv; yıldızı parlayan genç veya orta yaşlılar – mübeccel kıray, korkut boratav, bilsay kuruç, ilhan tekeli, selim ilkin, emre kongar; dpt’ciler — osman nuri torun, atilla sönmez, atilla karaosmanoğlu; doğrudan solcu lider veya düşünürler — mihri belli, hikmet kıvılcımlı, emin türk eliçin, mehmet ali aybar. gazeteciler: abdi ipekçi, nadir nadi, çetin altan, ilhan selçuk, ilhami soysal, orhan duru, doğan özgüden, müşerref hekimoğlu, fikret otyam, oktay akbal, mustafa ekmekçi, mehmed kemal. düşünce ve kültür-sanat dergileri: yön, devrim, sosyal adalet, varlık, yeditepe, dost, halkın dostları, militan, papirüs, yeni dergi, doğan kardeş (evet ve bilhassa). yayıncılar ve yayınevleri: ada yayınları (ferit edgü), sol yayınları (muzaffer erdost), bilim ve sosyalizm yayınları (süleyman ege), salim şengil, remzi inanç. zamanla inanılmaz çoğalan günlük-haftalık-aylık fraksiyon yayınlarını hiç saymıyorum.

    roman, hikâye, deneme, mizah yazarları: tek parti’den müdevver ama hâlâ okunan reşat nuri ve falih rıfkı’ların ötesinde, o tek parti’nin ve sonra dp’nin konjonktürel kurbanları da dahil, sabahattin ali, yaşar kemal, orhan kemal, kemal tahir, aziz nesin, rıfar ılgaz, sait faik, fakir baykurt, mahmut makal, haldun taner, adalet ağaoğlu, oğuz atay, yusuf atılgan, samim kocagöz, kemal bilbaşar, vedat türkali, demir özlü, tezer özlü, sezer özlü, demirtaş ceyhun, nedim gürsel, sevgi soysal, nazlı eray, leyla erbil, tomris uyar, ferit edgü, bilge karasu. şairler: nâzım hikmet, orhan veli, oktay rifat, melih cevdet (anday), cahit sıtkı (tarancı), turgut uyar, edip cansever, cemal süreya, ülkü tamer, ilhan berk, cahit külebi, behçet necatigil, ceyhun atuf kansu, özdemir asaf, asaf hâlet çelebi, fazıl hüsnü dağlarca, ataol behramoğlu, nihat behram, ismet özel (1975’e kadar), özkan mert, süreyya berfe, seyfettin başçıllar, ergin günçe, ahmet oktay, refik durbaş, kemal özer, ahmet arif, enver gökçe, atilla ilhan, izzet yasar, hasan hüseyin, a. kadir, can yücel, arif damar. saz şairleri, halk müziği ve aranjmanları: aşık veysel, aşık ihsani, esin afşar, ruhi su (ve bütün bir alt-kültür olarak köroğlu, dadaloğlu, pir sultan abdal, alevî-bektaşî semahları).

    özel bir mavi anadolu grubu: halikarnas balıkçısı (cevat şakir), azra erhat, vedat günyol, sabahattin eyüboğlu, bedri rahmi eyüboğlu. tiyatro yazar, sanatçı ve grupları: muhsin ertuğrul (ve geleneği), güngör dilmen, turgut özakman, ayten ve cüneyt gökçer, saim alpago, yıldız ve müşfik kenter, haldun dormen, altan erbulak, genco erkal, ergun köknar, ali taygun, vasıf öngören, asaf çiyiltepe, erkan yücel, mehmet akan, rutkay aziz; cep tiyatrosu, arena tiyatrosu, dostlar tiyatrosu, ast, dast, halk oyuncuları. sinemacılar: keza muhsin ertuğrul (ve geleneği), halit refiğ, lütfi akad, atıf yılmaz, metin erksan, yılmaz güney, zülfü livaneli (birçok yere girebilir), şerif gören, ömer kavur, kerim afşar, barış pirhasan. ressamlar: ibrahim balaban, nuri iyem, orhan peker, orhan taylan. karikatüristler: turhan selçuk (abdülcanbaz), bedri koraman, ferit öngören. eleştirmenler: nurullah ataç, fethi naci, berna moran, memet fuat, asım bezirci, murat belge. ve her zaman en koyu kemalist-modernist hegemonya alanı olan klasik müzik: leyla gencer, idil biret, suna kan, ayla erduran, hikmet şimşek, rengim gökmen, gürer aykal."

    peki bunlar yok ve kimseyi etkilemiyor... yerine kim geldi: halil berktay, tamam başka? bülent ersoy ve nihat doğan mı?
hesabın var mı? giriş yap