• az önce izlediğim ve neden bu kadar geç kaldım ki izlemekte dediğim süpper ötesi anime. hayao miyazaki'nin diğer animelerini de izlemeliyim dedim. favorim korkuluktu. anime hayranlarına ben de katılmış bulunmaktayım....
  • en sevdiğim filmlerden biridir. tekrar tekrar izlerim. sıkılmam. hayao miyazaki'nin şaheserlerinden.
    ferahlatıcı bir etkisi var gibi.
  • birine animeyi sevdirmek istiyorsam ilk önerdiğim filmdir. kıskandırıyorsun, bu kadar olma miyazaki.
    gerçi o da farkına varıp kendine dur dedi sanırım. emekliliğiyle çok üzdü.
  • az once bitirdigim, yuzumdeki gulumsemenin sebebini soran oda arkadasima konusunu asla ozetleyemedigim, imdbden okumaya kalktigi kisa ozeti ise asla begenmedigim animasyon filmi. basyapit. gecenin bu saatinde aylardir indirip izlemedigim icin kendime kizmakla beraber, simdi icimde nasil bir his var nasil anlatsam bilmiyorum. nedenini bilmeden mutlu uyandiginiz gunler gibi bir his; cocukluk gibi, birine icinize sokasiniz gelecek kadar sevgi duydugunuzda midenizle gogsunuzun arasina oturan hissin kucuk kardesi ayni..
  • yıllar önce trt'de izledikten sonra ankara'da fellik fellik aradığım, en sonunda bulduğum, bulduktan sonra karanfil'de zıp zıp zıpladığım animedir.
    iki gün önce idefix sağolsun elime kitabı da ulaştı, okumadığım için binlerce kez pişman oldum. nasıl olağanüstü bir kitaptır, jones ablanın ellerine sağlık. ancak miyazaki abi daha kendisine göre çevirmiş, ha güzel etmiş orası ayrı. kitapta işlenmiş karakterler, olaylar animede daha miyazaki tarzında, bu yüzden okumayan bir okusun derim, öneririm.

    animeyi izledikten sonra howl'un hayaliyle kaç gün kendime gelemediğimi hatırlayamıyorum. miyazaki abiye howl'u siyah saçtan geri çevirmediği için çok teşekkür borçluyum, yerim onu.
    dublajdan normalde nefret ederim ama yürüyen şato sahiden dublajlı izlenmeli. christian bale gibi bir muhteşem, ziya kürküt'ün yanında resmen hiç kalmış.
  • bir kadının ve bir erkeğin birbirini dönüştürmesini bu kadar güzel anlatan bir film yoktur.
    sophie öncesinde de kendini güzel, değerli bulmayan ve kendini gerçekleştirmek için hiç bir devinime girmeyen biridir. zaten herkes dışı güzel olan kızların "dışına" ilgi göstermektedir. sevgi potansiyeli çok büyük olsa da hayatını babasından kalan işi hiç bir heyecan ve arzu duymadan hatta duyma ihtiyacı hissetmeden sürdürmektedir. sophie duygularından uzak ve donuktur. bu görüntüye uygun olarak cadı tarafından yaşlı bir kadına dönüştürülür. yani bir anlamda, sophie büyük bir potansiyel olarak "bilinmemektedir" çünkü onu harekete geçirecek eril prensip yoktur. sonra ilk eril prensip hayatına girer: şalgam kafa. sophie'yi howl'un şatosuna yönlendirir. sophie howl'un şatosunda yeni "boyutlarla" tanışır. hayatı devinime girer. filmde sophie duygularından korkmadığı zamanlar ve duygularını ifade ettiği zamanlar gençleşmekte, duygularını inkar ettikçe de yaşlanmaktadır.
    sonra howl'un hikayesini görürüz. büyülü güçlerini artırmak için gökten düşen bir yıldız yuttuğunu ve kalbini bedeninden ayırdığını görürüz. kalp sevmek, cesaret, bağlılık konuları ile ilişkilidir. aklını ön plana çıkarmış ve o da kalbini inkar etmiştir.
    birbirlerini müdahale ederek değil, birbirlerinin hayatlarına girmeleriyle sevmeyi ve cesareti, canlılığı öğrenirler, öğretirler. son olarak da akıl-duygu savaşı biter ve uçarlar....
  • yıllar önce izlemiştim, o zaman da çok beğenmiştim ancak izlerken aklımda oluşan bir sürü sorunun cevabını bulamamıştım (15 yaşındaydım film çıktığında, o zamanlardaki mallığımın da etkisi olabilir).

    evet, bahsedildiği gibi yeterince fantastik, yeterince masalsı. çok güzel rengarenk bir film. ama hikayesi daha derin olsa daha güzel olurdu.

    böyle düşünürdüm hep (eksiye abanmayın lan çok seviyoruz dedik zaten bir dinle), geçenlerde howl's moving castle'ı okudum. her film-kitap uyarlaması gibi farklılıklar var elbette ama onlara takılmıyorum çok, az önce tekrar izledim filmi ve aynı düşüncede devam ediyorum. tabii ki kitap kadar detaylı anlatılmasını beklemiyorum konunun ama biraz daha "bu kimdi, bu ney, niye öyle davranılıyor, noluyor" sorularını azaltsa iyiymiş. tabii ağız açık sırıtarak izlediğimiz için çok da umursamıyoruz.

    çok yaşa miyazaki.
  • canınız sıkıldığında imdb'nin top 250'sindeki herhangi bir overrated filmi izleyeceğinize bunu izleyin mesela arada veya spirited away'i hadi en kötü açın da my neighbor totoro'yu izleyin içinizi mutluluk sarsın
  • hayao miyazaki'nin diana wynne jones kitabını kendine has detaylarla süsleyerek uyarladığı anime: kitapta kopmayan savaş animenin göklerini kızıla boyuyor, miyazaki'nin pek sevgili uçan araçları çeşit çeşit şekillerde havada süzülüyor, şato bile nihâyetinde kanatlanıp uçuyor... kitap uyarlamaları genellikle facia olur ama, söz konusu miyazaki olunca kurguya eklenen farklılıklar hiç de fena olmamış.

    animede joe hisaishi müzikleri her zamanki güzelliğinde, fakat suliman'ın howl ve sophie'yi çevreleyen büyüsü esnasında o koronun terennümü ayrı bir hoştu.

    kitapta sophie için yapılan "çok okuyordu ve ilginç bir geleceğe sahip olma şansının ne kadar düşük olduğunu kısa sürede fark etmişti." tanımı biraz hüzünlü ama ironik bir giriş olmuştu; animede ise "yaşlılığın en güzel tarafı da, insanı artık hiçbir şeyin şaşırtmıyor olması." repliği güzeldi.

    kitaptaki birçok karakter ve detay animeye konuk edilmemiş durumda; ama kitapta bahsi geçen yedi fersahlık çizmelerle animede de yolculuk yapılsaydı ne iyi olurdu! ki o çizmeler tam da işlerini yetiştirmek için hep bir acelesi olanların, yürürken bile koşanların işine yarar tarzdaydı.
  • her sene rutin izlenesi.. o derece fantastico! o derece tahayyülünüzü uçurtturmaca!

    bi de, iyi!
hesabın var mı? giriş yap