• güç kullanımını dörde ayırabiliriz:

    1- a, b'yle girdiği mücadeleyi kazanarak b'ye boyun eğdirmek suretiyle isteklerini b'ye kabul ettirir.
    genelde "güçlü" dediğimiz zaman aklımıza gelen budur. diğer üç tasnif ideolojik aygıtların devreye girmesini gerektirir:
    2- a, b'nin zihnini bulandırarak b'nin isteklerinde bazı sapmalar yaratır.
    3- a, b'nin isteklerinin yeniden tesis edilmesini sağlar.
    4- a, b'nin isteklerinin, b'nin çıkarlarına karşıt şekilde yeniden tesis edilmesini sağlar.*

    * young, d., "the meaning and role of power in economic theories"

    herhangi bir yetke bu dört güç kullanımını da etkin şekilde sağlayabiliyorsa "hegemonik" sıfatını kazanır. burada asli olan özellikle dördüncü kategoridir. çünkü bie hegemonik yetke muazzam bir askeri güce sahip olmakla beraber bu gücünü hemen hiçbir zaman kullanmaz. mesele, diğer yetkeleri "razı ve ikna" edebilmektir. genelde şöyle bir şey yapar yani: "hmm,, şimdi şöyle şöyle şöyle yaparsak herkes için en iyisinin olacağı kanaatindeyim. siz de katılır mısınız?" hegemonyasını muhafaza ve idame edebildiği müddetçe de olumsuz yanıt almaz. ve hiçbir zaman "herkes için en iyisi" olmaz.

    amerika'nın kimseyi dinlemeden ırak'a girmesi amerika'nın dünyanın hegemonik gücü olduğunu değil, bilakis, hegemonik gücünü yitirmiş olduğunu kanıtlar. amerika'nın ırak'ı işgali gayri-meşrudur. neden? meşruiyetin tanımı bu soruya yanıt vermemize olanak verebilir sanıyorum: bir yetkenin eylemlerinin meşru kabul edilmesi, ancak başka yetkelerin o eylemleri onaylamasıyla mümkündür. bu veçhile, hegemonik bir gücün her eylemi meşrudur. amerika'nın ırak işgaline ise hemen hiçbir yetke (bm, ab (ingiltere hariç), çin, rusya vs) müsaade ve onay vermemiştir

    yaygın fakat yanlış bir kanının önüne geçmek istiyorum: amerika soğuk savaş döneminde tek güçtü. dünya çift kutuplu falan değildi. rusya gibi kapitalist dünya-ekonomisinin ancak yarı-çevresi kabul edilebilecek bir ülke amerika gibi merkez bir güçle kıyaslanabilir mi? diğer bir kutup yoktu ve fakat icat edildi zira güvenlik hizmeti sunanlar bu hizmete etkin talebi ayakta tutabilmek için kamusal bir düşman bulmak, yoksa bile icat etmek zorundadır. öcü komünizm olarak tespit edildi.

    amerika'nın hegemonyasının bunalımının ilk işaretleri vietnam savaşı sırasında belirdi. koskoca amerika hasır şapkalı köylülerden mürekkep bir aylaklar topluluğu tarafından neredeyse dize getirilmişti (60'ların ikinci yarısında). ve sonrasında petrol krizi patlak verdi (73-4).

    amerika, hegemonik niteliğini otuz sene evvel yitirdi. doğru olan tek bir şey var ki amerika bugün hala dünyanın en ciddi askeri gücüne sahiptir. zaten bu yüzdendir ki gayri-meşru kabul edilmesine rağmen ırak'a girmesine kimse engel olamamıştır. fakat kaba kuvvetin şuursuz kullanımına tanıklık ettiğimiz bu işgal, amerika'nın sonunun yaklaşmakta olduğunun habercisidir.

    peki bu bilgi gerçek hayatta ne işimize yarayacak?

    dıngır dıngır dıngır gitar çalıp "kahrolsun amerika! yankee go home! fuck youuuu!!" diye çığırıp hemen akabinde dıngır dıngır dıngır gitar çalmaya devam eden arkadaşların yaptığından ne farkı vardır amerika'nın artık hegemonik bir güç olmadığını söylemenin?
    hemen söyleyelim: karşısınızdakinin hegemonik gücünü yitirdiğini biliyorsanız alacağınız kararlar, atacağınız adımlar başka olur. misal b.o.p'u falan filan bahane ederek zihninizi bulandırmaya çalışanlara karşı akl-ı seliminizi muhafaza ve müdafaa edebilirsiniz.
  • neo-marksist olan gramsci, üretim araçlarının mülkiyetinin hakim sınıfın toplum üzerinde gücü tekelleştirmesinin ganatisi olmadığını söyler. liderliğini ve baskınlığını korumak için, hakim sınıftoplumun diğer üyelerinin de desteklerini kazanmak zorundadır, bunu da “hegemonya” ile sağlar. hakim sınıfın, kendini garanti altına almak için yanlış bilinçlenmeye bel bağlayabileceğine inanmaz; çünkü her iki sınıf da sömürünün farkındadır. hakim sınıf da kendilerini desteklemeleri için toplumda başka gruplara ayrıcalıklar sağlamak zorundadır. bu nedenle devlet her zaman sadece hakim sınıfın istediği şekilde davranmaz.
  • hegemonya kavramiyla cebellesmis bir diger onemli dusunur bir postyapisalci olan foucault 'dur. onu gramsci'den hegemonya cercevesinde ayiran en onemli ozelligiyse hegemonyanın iktidar araçlarıyla hakim sınıf tarafından temellendirilmediğini ve bu yüzden hegemonya karsısında direnen de belirli bir sınıfın varoluşundan bahsedilemeyeceğidir. foucault'ya göre tarihin devamlı lineer bir şekilde ilerlemesi bir kandirmacadir. tersine tarih sürekli degildir, bu yüzden de hegemonyanın devamlılığını sağlayan değişmeyen, belirli bir sınıftan bahsedilemez. foucault'da iktidarın nereden geldiği ve bilgiyi nasıl ürettiği önemlidir. şu anda hangi koşullar altında hangi iktidar mekanizmaları doğallaşmakta, hangi bilgiyi kim üretmekte ve bu bilgiyi isimlendirip onu doğallaştırmakta bu önemli.
  • yunanca "hegemonia"* kelimesinden gelmektedir. bir sistem içerisindeki bir elemanın diğerlerinden üstün, baskın olduğunu belirtir. marxist teoride daha teknik ve has olarak kullanılmıştır. antonio gramscinin eserlerinde baskın sınıfın boyun eğenlerin izniyle gücü kazanması olarak bahsedilmiştir. zoraki bir yönetim olmayan hegemonya daha çok burjuvazi değerlerine göre işleyen kültürel ve ideolojik bir method olarak anlaşılır. politik ve ekonomik boyutu vardır: müsaade; maaş, ücret artması ve politik veya sosyal reform ile idare edilebilir.
  • modern siyaset literatürüne rus marksistleri tarafından dahil edilen ancak antonio gramscinin yaygın dolaşıma soktuğu bu kavram hem gramscinin kendisi hem de-ve özellikle-takipçileri tarafından oldukça sağa sola çekilmeye müsait, muğlak şekillerde kullanılmıştır. rus marksistleri, özellikle lenin ve plehanov, hegemonyayı devrimin bir gerek şartı olarak işçi sınıfının ezilen sınıfların diğer unsurları üzerinde belirleyici siyasal etkisi anlamında kullanmıştır. gramscinin ilk dönem yazılarında da bu kullanıma rastlamak mümkünken, sicilyalı abimizin asıl katkısı sözcüğü bir siyasal birim dahilinde egemen sınıfların ezilen sınıflar üzerindeki iktidarının kritik unsuru olarak kavramsallaştırmasıdır.

    burada hegemonya, en genel anlamıyla batı toplumlarındaki burjuva iktidarının özgül bir unsuru olarak rıza mekanizmalarıyla eşlenmiştir. yani, doğuda egemen sınıf kendi iktidarını bir zor aygıtı olan ceberrut devletin egemenliğine (domination) borçlu iken, batıda zor aygıtı görece daha önemsiz olup iktidarın gücünü aldığı asli unsur, ezilenlerin kendilerini ezen sisteme rıza göstermeleridir.

    bu kullanımın bir implikasyonu hegemonya ve egemenliğin işlediği mecralar konusundadır. buna göre, egemenlik siyasal toplum olarak tanımlanan devlet aracılığıyla icra edilirken, hegemonyanın nüfuz kanalı sivil toplumdur. bunun da en önemli siyasal implikasyonu devletinin zor gücünün belirleyici olduğu doğuda işçi sınıfının siyasal iktidarı fethetmesi yeterliyken, batıda sivil toplum üzerinde bir karşı hegemonya oluşturulmadan devleti ele geçirmenin-mümkün olup olamayacağı ayrı bir tartışma- kalıcı bir devrim anlamına gelmeyeceğidir.

    bu kullanım, egemen sınıf iktidarının işleyişinde genel olarak kültürel alanın- gelenekler, sağduyu haline gelmiş toplumsal kalıplar, gündelik pratikler- önemine vurgu yapar ve marksist teorinin daha önce çok bulaşmadığı alanlara açılmasında önemli bir milat teşkil eder. buna kimse hayır diyemez, ancak hem günümüzde iyiden iyiye geçersizleşmiş batı-doğu ikiliği hem de keskin bir devlet-sivil toplum ikiliği oldukça önemli problemlerdir zannımca.

    ancak, hegemonya yine gramsci tarafından bu sefer zor ve rızanın sentezi anlamına gelecek şekilde de kullanılmıştır. burada her iktidarın belirli dozlarda zora da rızaya da ihtiyaç duyduğu vurgusu vardır. ayrıca, ilk kullanımın aksine, devlet, yani siyasal toplum, zor aygıtı olmanın yanı sıra rızanın sağlanması açısından da kritik bir işleve sahiptir.

    işte bu ikinci kullanımın en önemli noktası da burjuva iktidarının, onu önceki iktidar biçimlerinden ayıran, özgüllüğü konusundaki implikasyonlarıdır. her tahakküm biçimi az ya da çok ezilenlerin rızasına başvurur, ancak bu rızanın kaynağı kapitalizm öncesinde ezenlerin doğal ya da ilahi üstünlükleridir. burjuvazi de bu üstünlük nosyonunu belirli anlamlarda devam ettirmekle beraber, iktidarının kritik halkası, perry anderson'un da dediği gibi, tüm yurttaşların eşit haklara sahip olduğu, devlette kendisini temsil edebileceği iddiasıdır. yani bu iktidar gücünü, egemen sınıfın doğal üstünlüğünden çok, ezilen kitleleri bir egemen sınıf olmadığına ikna etmesinden alır. bir diğer deyişle, burjuvazinin en önemli rıza jeneratörü, hür demokratik parlamenter sistem ve onun getirdiği toplumsal meşruiyettir. (1)

    bu anlamdaki hegemonya, devlet-sivil toplum ikiliği ve onun getirdiği kuramsal/siyasal sakatlıklara mahal vermez.

    şimdi biraz kestirme de olsa şöyle iddiada bulunacağım.. gramscinin birinci kullanımına sarılanlar, ki sayıları hiç de az değildir, siyasal iktidardan önce işçi sınıfının karşı hegemonya kurması gerektiği düsturuyla başlayıp emek siyasetinden tamamen kopuk bir demokratikleşme, sivilleşme, radikal demokrasi, ceberrut devletin tahakkümüne karşı özgürlükleri genişletme siyaseti güzergahından liberalizme eklemlenmeye meyyal hale gelirler. bunun ülkemizdeki en tipik örneği tahmin edilebileceği gibi murat belgedir ve kendisi günümüzde solla ilgisi kalmamış siyasi konumuna aynen böyle bir güzergahtan geçerek gelmiştir.

    ancak hegemonyayı ikinci anlamıyla değerlendirenler, bu tuzağa karşı bağışıklık geliştirme, kapitalizmin aşılamaz olduğuna ikna olmama ve bağımsız sosyalist siyaset geliştirme çabasını koruma konusunda daha donanımlı olurlar.

    1 - perry anderson, antionomies of antonio gramsci, nlr 1/100

    bu uzun entari vesilesiyle hepinizin geçmekte olan 14 şubat uzun entari bayramını da tebrik etmek isterim.
  • bu aralar avrupa'da neo-liberalizm olarak kendini gösterse de türkiye'de laik-antilaik şeklinde tezahür edip alternatifsizlik yaratan durum. 2007 seçimlerinde önümüze konan laik-antilaik kutuplaşması tam bir hegemonya özellikleri taşıyor. bunun ötesinde emekten, soldan ve hatta liberalizmden bile yana bir tercih bırakılmamış durumda. ben sosyalistim veya liberalim diyen biri de laik-antilaik şeklinde tanımlanan ve çok doğal sayılan kutuplardan birine tabi olmak durumunda.
  • ustunluk kurmak, baski
  • gramsci'nin kapitalist toplum ve siyasal eylem analizlerinde kullandigi temel kavram. (bkz: karsi hegemonya)
  • kavram postyapısalcı kuramın narin elinde gramsci-öncesi rus yazınındaki ve gramsci'deki anlamını kaybetmiştir.postyapısalcı hegemonya kuramları, ya ontoloji meselesinden bulunuş metafiziğine yakalanma (metaphysics of presence) korkusundan olsa gerek kaçar (derrida) ya da dünyayı safi öznelci-iradeci yönelimle söylemsel eklemlemelere indirgeyerek, hegemonyayı, hegemonyanın asıl yürütücü özneleri olan toplumsal sınıflardan arındırır (laclau, mouffe).
  • gercek literatur anlamini zaten bol bol yazmislar buraya zaten, hegemonyaya gelene kadar neler var daha cok onlari tartisip hegemonyaya getirmek istiyorum konuyu. sonrasinda bir de turkiye ile birkac sey soyleyip konuyu kapatiriz.

    temel olarak dunya uzerinde biraz ehemmniyet sahibi olan ulkelerin rutbeleri soyledir:

    bolgesel oyun bozucu
    bolgesel oyun kurucu
    bolgesel guc
    kuresel oyun bozucu
    kuresel oyun kurucu
    kuresel guc

    en tepeye de hegemonyayi koyabiliriz.

    bunlar disinda kalan devletlerden de iste rogue state denen eskiya devlet, haydut devlet denen bir kavram vardir. bunu da ben bildigim kadariyla literature suleyman demirel sokmustur yunanistan icin kullanip. bu arada suleymen demirel gercek bir politka felsefecisidir benim gozumde. laflarina dikkat edersiniz durumu cozen laflardir hep fakat turkiye'de ridikule edilmistir devlet adamidir. turkiye'de zaten herkes ridikule edilebilir. bu cahil halk cok kolay yonlendirilebildiginden hemen bir iki ufak goebbels taktigi ile turk halkini, tesbihte hata olmaz, sari inek gibi pesinizde gezdirirsiniz. o yuzden ilginctir ki liberalizm dusmanidir fakat akp'ye oy verir. solcu diye tanimlar kendisini chp'ye oy verir. bu iki cenahin temelinde boyle kafasi karisik tipler vardir. halbuki turkiye'nin konsevatif partisi chp, liberal partisi akp'dir. piyasa saikleri acisindan soyluyorum bunu. yasam acisindan da tam tersidir. bu dunya'nin baska yerinde bu arada. piyasada liberal olalim hayatlarimizda tutucu ben gormedim. chp de ayni sekilde piyasada tutucu olalim hayatlarimizda serbest, bu da ayri bir kafa. diger partiler piyasa icin hicbir sey soylemezler mesela. iyi partiye sorun piyasa gorusunuz nedir? yoktur. iyi olsun, boyle herkes isini yapsin, mutlu olsun gibi temelleri olan bir dusunceden ziyade hos temenniler vardir. dogru durust bir ekonomik duzen ve plan sunan tek parti belki ldp diyebiliriz turkiye'de.

    neyse, bu rogue state denen, haydur devlet disinda bir de iste proxy devlet, yani vekil devlet ve teror devleti denen kavramlar var. mesela yuanistan ve ermenistan proxy devletti birer. ermenistan su an boyun egdirildi. muhtemelen turkiye ile yakinda iyi iliskiler kuracak. batidan koparildi cunku. yunanistan da benzer bir kader ile karsi karsiya.

    yunanistan ozeline bakarsak ozellikle, bundan 10 sene oncesinin suriye'si ile tamamen ayni yolda ilerlemekte. turkiye'nin basina bela acmak icin on safa getirilen bir devlet olan suriye o donemlerde turkiye'yi tehdit ediyordu. sonra iste ahmet davutoglu'nun mesnetsiz disisleri politikasi yuzunden suriye ile iletisim koparildi ve bugun darmadaginik bir hale geldi. kuzeyinde turkiye, rusya biraz asagisinda ise pkk ve amerika beraberler. suriye'den ise eser yok. ayni sekilde yunanistan da su an turkiye'nin batisinda suriye'nin gormeye calistigi vasfi gormeye calisiyor abd icin. ne yazik ki bu da mumkun degil. zaten onumuzdeki 20 sene icerisinde gorecegiz yunanistan da butunlugunu yitirecek. su an bile de facto sekilde aslinda adalar denizini ve girit'i kaybetmis durumdadir yunanistan.

    teror devleti denince de akla ilk gelen kuzey kore mesela, belki biraz iran konulabilir, irak nispeten. bunlardan kuze kore kendisi teror yaratirken, irak bunyesinde teroru barindirir fakat bu da temizlendi simdi turkiye tarafindan, fakat iran teror ile kendisine nufuz alani acan bir ulke. kasim suleymani'nin asil vasfi buydu. bu konuda da aslinda amerika cok buyuk stratejik hatalar yapti. pkk'yi tamamen kendisi kontrol ediyor saniyordu, belli kisimlarda aslinda iran kontorlunde olan pkk yeri geldiginde iran ile isbirligi yapiyordu. zaten turkiye'nin irak operasyonlarina ses cikarmayan abd'nin asil amaci pkk'yi cezalandirmakti. irani da kasim suleymani'yi oldurerek cezalandirdi. bu noktada abd pkk'nin akillanmis oldugunu dusunuyor. suriye'de bunlari konuslandirip egitiyor ve turkiye'nin uzerine salakcak guneyden. benzer vasfi da iste yunanistan bati'dan gostermeye calisacak. bunlar olacak yani.

    bu yazilari yazdigimda beni cimer'e sikayet yazarlar vardi acaba kendileri nasil cevaplar aldilar bana ulastirsinlar lutfen. bugun artik bunlarin hepsi televizyonda konusuluyor keza. merak ettim bu televizyonda konusanlari da cimer'e sikayet ettiler mi? iste turk halki diyorum ya boynuna ip gecirilip inek gibi gezdiriliyor diye asil kastettigim bu beni cimer'e sikayet eden insanlardir. lutfen olan biteni dogru okuyabilen, oturup dusunen, analiz eden, fevri ve duygusal hareket etmeyen dostlarim kendilerini bu gruptan kendileri ayirsinlar ve ustlerine alinmasinlar.

    bir de ekonomik durumu iyi olmayip, bunun uzerine hicbir aksiyon almayip sadece hukumete saydiranlar var. onlara da aci bir sey soylemek istiyorum, kendileri hukumetten bagimsiz bu hayati yasiyorlar. yani zhp bile gelse ulke basina sen yine fakir kalacaksin. cunku bu kaderi sen kendin olusturuyorsun. akp senin icin bir handikap olusturmus olabilir ama kusup birakan sensin. ben bir suru muhalif taniyorum calisip didinip kendi standartlarini yukselten. o yuzden sucu disari attikca isterse zaphod beeblebrox yonetsin turkiye'yi senin kendi sosyo ekonomik durumunda bir degisiklik olmayacak. oglene kadar uyuyup gece butun vaktini intertte gecirip bmw alamiyorsun diye etrafa kufur etmek bence cok mantikli degil ama yine de sen bilirsin. belki sen bu sekilde yaparak basarirsin bilemiyorum.

    biz simdi siralamamiza donelim.

    hegemonya su an icin abd. fakat abd son zamanlarda nedense judaist politikalar ile aksiyon aliyor dunya'da. yani kendileri bilirler, bu sekilde devam ederlerse hegemonya olmaktan duserler. bu noktada isler iki ihtimale dayaniyor. ya abd ile turkiye arasinda ciddi bir savas cikacak ve turkiye 5 kayberken abd 40 kayberek gucten cok hizli dusecek ya da bu sacmaligi anlayacak ve buna bir dur diyecek. fakat dur diyecegi ihtimalini daha dusuk goruyorum. cunku bir ulkenin dis politikasinin temelinde din varsa orada akil kalmamis demektir artik. abd de ayni sekilde judaist politikalar ile kendi supergucunu yitirme noktasina getirdi. bunu da ancak bir aptal yapardi. yapmaya da devam ediyor.

    burada konu bu sefer kuresel sermaye tarafina geliyor. kuresel sermayenin ne vatani ne de dini vardir bunlari cok iyi biliyoruz artik. kuresel sermaye nerede kendisine daha hizli bir gelecek goruyorsa oraya kayar hemen. siyaset ise bunu yapmanin yoludur. yani asil amac daima para, paraya ulasmanin yolu da politikadir. simdi bu kuresel sermaye abd'den vazgectiyse eger vazgecmistir ve buna da abd'nin yapacagi hicbir sey yok. hatirlarsiniz trump basa geldiginde orta dogu'nun collerinde biz 8 trilyon dolar harcadir dedi. abd'nin ise altyapisi cok kotu. bunu abd'ye gidenler fakat oyle buyulenmemis olanlar bilirler. yollar pothole dedikleri delikler ile dolu. teksas'ta kar yagdi diye ortalik karisti. burada abd delisi insanlarin yaptiklari savunuya aldanmayin, abd'nin altyapisi gercekten cok kotu. daha dogrusu soyle: abd gibi bir supergucun sahip olmasi gerektigi altyapiya uymuyor. burada turkiye daha iyi bir karsilastirma yapmiyorum. cogu abd perverin savunusu bu yonde oluyor sanki turkiye cok iyi gibi bir arguman sunuyorlar. turkiye fakir bir ulke. abd ise degil. aradaki fark bu. abd parasini kendi ulkesine degil ilginc bir sekilde judaist politikalarin gerceklestirilmesi icin harciyor. mecbur bunu yapmaya cunku abd'nin siyasetinin finansmani da bu sekilde saglaniyor. nasil turkiye siyasetinin finansmani kamu ihaleleri kanunu 22d maddesindeki gibiyse abd'nin siyasetinin finansmani da zenginlerin teberrulariyla oluyor. o zaman da kimden para aldiysan onun politkasi guduluyor. simdi iste judaism takintili bir politika var.

    kuresel oyun kurucu duzeyinde cin'i ornek vermek mumkun. bu bir kusak bir yol projesi mesela tamamen bu nitelikte. bu proje cin'den cikti ve abd de aslinda bunla ugrasmasi gerekirken ilginc sekilde dedigim gibi yunanistan'in silahlandirilmasi, dedeagac, suriye, irak vs ugrasiyor sanki butun derdi buraymis gibi. kendisi bilir, cin gumbur gumbur geliyor. evet cin hicbir zaman hegemonya olamaz, cunku dunya o kulturu benimsemez fakat abd de hegemonyasini kaybeder peki bunun yerine kim gelir? cin aslinda bunu iyi biliyor. yani zavahiri bati ici cin seklinde bir yasami kabul ediyor. yani soyle diyim, bir belcika cafe'si yine cok guzel craft biralar ve cikolota filan satarken bunun sahibi cin olabiliyor. cin'in olayi bu.

    kursel oyun bozucu dedigimizde de aklimiza rusya gibi ulkeler geliyor. rusya iste abd'nin planlarini bozarak, kirimin ilhaki gibi, biraz da rusya etrafina konuslanmasi gerektigini dusundu. aslinda abd'nin dikkati dagitilarak cin tarafindan yenilgise ugratilmasi gibi bir politika guduluyor iceriden diye dusunuyorum. abd cunku gercekten onceden gorulur aksiyonlar almaya basladi. gecenlerde stratfor'un turkiye 2050 haritasi ile hesapta rusya filan kiskirtilmaya calisildi, rusya disisleri bakani lavrov da "turkiye'nin yayilmaci bir politika takip ettigini dusunmuyoruz" aciklamasi yapti ardindan. artik bu gibi eski cia oyunlarini kimse yemiyor dunya'da.

    bolgesel oyun kurucu dendigi zaman da akillara turkiye geliyor. bu orta dogu civairnda artik politikalari turkiye kuruyor nispeten, abd filan artik burada reaktif politikalar takip etmek zorunda kaliyor kimi zamanlar. henuz tam da olmasa turkiye bolgesel bir oyun kurucu diyebiliriz. bunu biraz da zaman gosterecek ve savunma sanayiinin ortaya cikardigi urunlerin is yapma becerileri bir yandan da. fakat ozellikle elektronik harp konusundaki turkiye'nin yeteneklerini (bazi seyleri soylemem mumkun degil) sadece gundemi takip ederek, ya da savunma sanayii takipcisi olarak bilmek imkansiz. cok ilginc seyler var. bunlari ne kadari biliniyor bilmediigmden oturu bildiklerimi soylemek istemiyorum.

    bolgesel oyun bozucu ise en guzel orneklerden birisi iran. iran abd'nin bu bolgedeki cogu oyununu bozmustur. tabii ki bunun karsiliginda abd iran uzerine cok gidiyor. fakat yakin zamanda ben abd iran isbilirigi gorebilecegimizi dusunuyorum. bu konuda turkiye cok uyanik davranmali ve iran ile iliskilerini guclendirmeli. cunku bolgede eski iran yerine turkiye, eski turkiye yerine de iran'in getirilmesi politikasi uygulaniyor. yani turkiye rogue state yapilacak ayni iran'in bir zamanlar oldugu gibi. tu kaka dencek, bir suru ambargo filan uygulanacak yalnizlastirilacak vs.

    halbuki etrafa baktigimiz zaman iran'da 50 milyon, rusya'da 50 milyon turk yasiyor. turkler bu cografyada sadece 1071 ylinda gelmedi, daha oncesinde de varlardi. turkler anadolu'dan hatta dogu avrupa'dan orta asya'ya kadar yayilan bir halk genis kitle halki. ben yurtdisinda yasamaya basladigimdan itibaren butun dunya acaba turk mu diye dusunmeye basladim. iranli geliyor benle turkce konusuyor. rus kizi turkce biliyor, hirvat bir kiz vardi ev arkadasim turk kulturu anlatiyordu, macar bir cocukla ev arkadsligi yaptim, cocuk baya turk gibi, biraz cekingenler fakat aslinda turk kulturunu yasiyorlar, azerbaycan filan zaten saymiyorum, iran'in kuzeybatisi tamamen turk. orta asya tarafina gecince, nazarbayev'den bir cocuk var ona bir konuda yardim etmistim "tiskur" diyor. birazcik orta dogulu olan arap havasi tasiyani "sukran" diyor. tacikistan, ozbekistan bilmem ne istan filan hepsi nerelisin diye sorunca "turkiye" diyince sicak davraniyor. bir tur yakinlik var. iste bati hegemonyasi bunu kirmis bizde. biz saniyoruz ki kimsemiz yok. hayir! aslinda cok ciddi bir turk sevgisi de var dunya'da. ben turk'un turkyen baska dostu yoktur lafina artik inanmiyorum. evet belki bati'da bizi seven yok. fakat seven birileri var.

    bu arada commonwealth ulkelerinin yakinda bir turkiye ile iliskileri iyilestirme politikasina baslayacagini da dusunuyorum. bu da tabii ki ingiltere'nin onderliginde gereklesecek. ingiltere hegemonyasini kaybetmis bir ulke olabilir fakat hinterlandi hala cok genis. commonwealth ulkelerini hep birden dusununce :

    uk 2,638 milyar dolar
    canada 1,600 milyar dolar
    avustralya 1,335 milyar dolar

    toplam 5500 milyar dolar yapiyor.

    cin 14,861 milyar dolar
    abd 20,807 milyar dolar

    turki memleketlerin toplayinca site 1100 milyar dolar civari yapiyor. turkiye tek basina 650 milyar dolar. bir aralar 800 lere kadar cikmisti.

    almanya yaklasik 4 trilyon, japonya da yaklasik 5 trilyon dolar. zaten almanya ile japonya bir ornek iki ulkedir. irklari farkli iki ayni devlettir almanya ve japonya. hangi konuda incelerseniz inceleyin aynidir. ikisi de ikinci dunya savasi sonrasi abd tarafindan yeniden dizayn edilmis dolayisiyla bir ornek iki ulkedir. fakat gelismis ekonomilerdir. fakat tam egemen degillerdir. dedigim gibi almanya ve japonya'yi beraber dusunun karsilastirin o kadar cok benzerlik bulacaksiniz ki sasiracaksiniz.

    hindistan 2592 milyar dolar hemen ingilterenin altinda geliyor, onun altinda iste fransa ve italya sirasiyla 2551 ve 1848 milyar dolar sirasiyla. iste olaylara bu sekilde bakinca zaten cogu seyi soyluyor bize genel durum. turkiye elindeki bu jeopolitik imkanlari kullandigi zaman asagi yukari 10 trilyon dolarlik bir hatti bagliyor. bunlarin ucuna ingiltere ve cin'i de ekleyince 31 trilyon dolar yapiyor. dunya'nin toplam hasilasi 89 trilyon dolar.

    iste isin bu sekliyle bakilinca da turkiye'nin neden bunca seyin hedefinde oldugunun da bir diger anlamli projeksiyonunu yapmis oluyoruz. sadece komisyon alan ulke olsa turkiye %1 filan, 31 trilyon dolarin %1 310 milyar dolar yapiyor ilk etapta. bu hesap boyle kamyon gibi yapilmaz ama cok basit bir hesap ile potansiyeli anlatmaya calisiyorum. sadece komisyonluk yapacak degiliz, her transaction icin de komisyon kesebilecek degiliz, bunlar birbirini dengelese iste kabaca ilk etapta bizi 1 trilyon dolara tamamlar sadece bu jeopolitik avantaj. bir de ozellikle ingiltere ve cin ile beraber olunup bir ortalik icine girilirse turkiye 20 yil icerisinde 2 trilyon dolar ekonomi 100 milyon nufur 20 bin dolar kisi basi gelire sahip olur. bunu diyorum ya diyisimin sebebi de budur. bugun kafa basi gelir 7 bin dolar degil bile galiba yillik. 3 katina cikacak demek iste. bunun icin once proxylerden kurtulmasi lazim turkiye'nin. daha sonra da abd aptalinin judaist politikalarina bir sekilde son vermesi, kendi bilinciyle ya da zorla, bunlardan sonra hizli sekilde toparlayacagini dusunuyorum. bunlar olmazsa da turkiye parcalanir, yikilir fakat egitimli insana yine bir sey olmaz. kendisini gelistirmis insana bir sey olmaz. cunku kuresel sermaye hazir yetismis insani harcamaz. olan yine evinde annesinin soydugu meyveyi yerken "bmw alamiyom ya, turkiye boh" filan diyene olur. o bu sefer yerleri filan silerken bulur kendisini. bati ulkelerinde calismadan bir evde oglene kadar yatip aksam internette gezinmek diye bir sey yok arkadaslar. herkes uyansin uykusundan yani. bunu anlamayan anlamayacaktir tabii ki.
hesabın var mı? giriş yap