• bir yerde haklidir john lennon bu sarkida.. zira beatles'in parcalanma sürecinde, paul mccartney kanaatimce büyük rol oynamistir.. tamam hevesleri gecmisti, atesleri sonmustu, sıkılmışlardı birbirlerinden ama tüm bu hikaye paul'un bilmem neredeki satolarindan cikmamasiyla baslamamis miydi? hem ayrica paul'un her yerlerde "orada bir kadin var yoko adinda" diye aciklama yapmasi da alenen gariptir.. cennetten insani kovmak isteyen tanrinin, elma bahanesi üretmesi gibi bir duruş kanaatimce bu..

    işte tum bunlarin üstüne ayriligin tozu dumani hala havadayken yazilmis bir sarkidir bu.. bir kac ay evvel macca bir single cikarmis ve orada too many people ve 3 legs parcalari ile giydirmistir lennon'a.. lennon da o ofke ile gaza gelmistir işte. yillarin birikimi vardir zira.. parca'nin kaydi esnasinda ringo gelir studyoya dinler sözleri "that's enough john" diyebilir sadece. ayrilir gider.. kimse böyle olsun istememistir.. zaten sonrasinda john da itiraf edecektir, ben diyecektir, asla böyle olsun istemedim paul'a kizgin falan degilim, esasini sorarsaniz onu acaip özlüyorum.. nihayetinde et tirnaktan ayrilmaz hic bir zaman, ayrilamaz da zaten..

    john olsun, paul olsun, rahmetlik george ve ringo olsun asla beyaz adamlar olmadilar. asla siyah da degillerdi. dünyanin görüp görebilecegi en güzel grilere boyadilar birbirlerini. liverpool'da hamburg'da, new york'da hindistanda ve ispanyada..
  • müzik tarihinde atılmış ilk diss olabilir bu. ilk cümlesinden son cümlesine kadar paul mccartney'e sallıyor john lennon. bu şarkıya entry girmek için uzun zamandır bekliyordum, sanırım zamanı geldi.

    biz the beatles hayranları hiçbirinizi ayırmayız birbirinizden, bilirsiniz. ama eyy ibne john lennon. eyy kendini bilmez gafil! paul mccartney'e diss atacak kadar ne yaşandı aranızda? sen Tupac mısın biggie smallz musun? kimsin sen? şu an kelimelerimi özenle seçmeye çalışıyorum bu sarhoş halimle ki sonradan pişman olacağım şeyler söylemeyeyim.. neden? çünkü ben sarhoşken bile bir noktada otokontrolü kaybetmiyorum.. ki pişman olursam silebilirim entry'i.. peki sen? ibne herif, nasıl o sözleri yazıp üstüne müzik yaparak albümüne şarkı diye koydun? o müzik piyasaya çıktığı andan sonra geri dönüşü yok, hiç mi düşünmedin?

    peki sen george harrison.. sana ne diyelim? hiç ama hiç yakıştıramadım, kendimden beklerdim senden beklemezdim bu küstahlığı. marifetmiş gibi şarkıda gitar çalmış haspam.

    tekrar sana dönelim john denen ibne.. yazdığın sözler küstahça olduğu gibi aslı astarı olmayan şeyler aynı zamanda.. sırf yazmak için yazmışsın..

    bir defa dünyaya gelmiş en büyük iki besteciden biri olmana rağmen aynı zamanda müzik tarihinin en saçma sözünü de senin yazmış olan nasıl bir ironidir sevgili john winston lennon? "the only thing you done was yesterday" nedir bu yani? bunu söylerken hiç mi hey jude gelmedi aklına? hiç mi let it be, blackbird, eleanor rigby gelmedi? neyse saymaya başlarsak bitmez bu liste.. john lennon'ın ayıbı..

    the sound you make is muzak to my ears cümlesine değinmeden geçersem kendimi affetmem. john sen tam bir orospu çocuğusun ve seni affetmiyorum. sen come together'ı, across the universe'i, i wanna hold your hand'i, don't let me down'ı yazmış bir müzik dehasısın. kendin bile inanmadığın şeyi nasıl söylüyorsun, ki sözün muhatabı tarihin gördüğü en büyük müzisyen.

    biliyorum, yıllar sonra, "paul'a kızgın olmayı bırakın onu çok çok özlüyorum bile.. şarkıda saldırdığım kişi paul değil, bizzat kendimdim." dedin, ancak söylenen söylendi. müzik böyle bir şey işte john'cum, düşünmeden hareket edersen geri dönülmez bir hataya düşersin, 40 takla atsan da telafi edemezsin hatanı.

    ve elin kıçı kırık sözlükçüsü gelir sana müzik konusunda ayar verir. üzgünüm bunu sen hakettin.
  • ne olursa olsun john lennonun lyriclerinde ayip ettigi $arki.
  • john lennon un paul mccartney e çok büyük bir kızgınlıkla dizdirip döşediği zehir zemberek sözlerle dolu bir şarkısının adı.
    (stüdyo kayıtlarında gitarları george harrison un çalması da ilginç olsa gerek, aynı zamanda da beatles ın dağılmasındaki bazı noktaları da aydınlatabilir).

    yıllar sonra bu şarkı kendisine hatırlatıldığında ise :
    "şu an paul e kızgın olmadığım gibi onu çok özlüyorum...o şarkıda da saldırdığım aslında paul değil kendimdi.kendime saldırmışım o şarkıda şimdi anlıyorum..."
    deme büyüklüğünü de göstermiştir lennon.
  • bu sene yaşanan ballad kıtlığına ilaç gibi gelmiş harikulade sam smith şarkısı. ilya salmanzadeh, max martin ve savan kotecha üçlüsü tarafından yazılan bir şarkının kötü olma olasılığı nedir ki zaten? %0.0000000001 falandır herhâlde. hehe.

    nakaratından ziyade what have i become now'la başlayan pre-chorus'una vuruldum şarkının. uzun zamandır bir şarkıda kulağa bu kadar hoş gelen, duyma hissini bu kadar tatmin eden bir bölüme denk gelmemiştim. kendine bağıra bağıra eşlik etme isteği uyandırıyor insanda. sanki gerçekten aldatılmışsınız ve karşınızda sizi aldatan sevgiliniz varmış da tüm o sözleri onun suratına suratına çarpıyormuşsunuz hissini yaşatıyor. bu haliyle hiç şüphesiz sadakatsiz sevgiliye sitem eden kimselerin marşı olacak gibi görünüyor. her ne kadar sevgilisi olan birini* mesajlarıyla taciz edip onu ayartmaya çalışan biri tarafından icra edilse de. hehe.

    klibinde sam smith'i ilk defa bu denli eş cinselliğini sahiplenip kucaklamış, kendisiyle barışık bir halde görüyoruz. 190 cm boy ve 95 kilo ağırlığındaki zebella gibi adamın en az bir kadın kadar şuh ve işveli dans edebiliyor oluşu karşısında ise şaşkınlığımızı gizleyemiyoruz. yani sizi bilmem ama ben gizleyemedim vallahi. ne yalan söyleyeyim. ama çok da yakıştırdım doğrusu. hatta kendimce ona dancing queen lakabını bile taktım. hehe.

    uzun lafın kısası şarkı da klip de kusursuz olmuş bence. haaaaaaaaaaaa ama illa bir tane* bulmam gerekiyor olsaydı o vakit şey derdim: nakarattan sonraki müziğe eşlik eden bilgisayar ortamında oluşturulmuş o yapay ses hiç olmasaymış keşke. ama olmuş işte. ne yapalım? o kadar kusur kadı kızında da olur, değil mi?
  • ''the only thing you done was yesterday'' dizesiyle john lennon un, paul mccartney i itin götüne soktuğu şarkıdır. lakin ayıp etmiştir, eğer olay öyleyse sgt pepper * i kim yapmıştır sormak isterim.
  • dinlerken şahsıma zevk alınan küçük bir sapıklık yaşatmışçasına keyif veren şarkı, macca'ya kıl falan da değilim halbuki. harrison'un gitarının da büyük etkisi var şüphesiz bu keyifte ama allahım lennon'ın o ayarı kaçmış giydirmeleri yok mu resmen gülümsüyorum macca'ya soktuğu her laftan sonra. bu şarkı kardeşi gibi gördüğü bir adamı acımasızca ve de çocukça itin götüne sokup çıkaran sonra da pişman olan bir adamın şarkısı, bu yüzden çok komik bu yüzden çok güzel..
  • sam smith'in 19 temmuz 2019 itibariyle yayınladığı single çalışması.

    son 1 hafta içinde kaç defa dinledim bilmiyorum. uzun süre de dinlemeye devam edecekmişim gibi duruyor. şarkıya bu kadar bağlanınca şarkı yazarlarına baktım tabii ki ve gördüğüm isimler şaşırtmadı, bilakis tahmin bile ettim şarkıda max martin ve ilya salmanzadeh parmağı olduğunu. zaten son üç senedir bu kişilerin yazdığı ya da prodüksiyonunu yaptığı şarkıları dinlemekten bitap düştüm diyebilirim. harika bir edm soslu ballad olmuş.

    şarkının güzelliği bir tarafa bırakın, klibi de bir o kadar addictive, günde üç öğün izlemeden kendime gelemiyorum, sürekli canım çekiyor.

    klibiyle ilgili beni bu kadar çeken ne var diye düşünüp bulamıyordum, dün bunun üstüne tekrar düşününce** sebebini buldum.

    arkadaşlar bakın, bu adam aslında 1.88 metre boyunda zebellah gibi bi adam. ayrıca ilk çıktığı zamanlardaki gibi büzük dudaklı bir ergen irisi gibi görünmüyor, bayağı yüzü oturdu ve son styling'i ile de oldukça erkeksi yüz hatları ortaya çıktı. e seksiymiş bu adam ve kimse bunun farkına varamamış? ve benim androjen görünüme sahip ya da bu hissiyatı geçirebilen insanlara karşı bir takıntım var, asla bakmadan duramıyorum. şimdi bu zebellah gibi adam klipte bir kıvırtıyor, bir gerdan kırıyor ki sormayın. koreografiyi kim hazırlamışsa eline koluna sağlık, bu kadar basit ve etkili bir koreografiyi tutturmak o kadar zor bir şey ki. işte ben bu maskülen hatlara ve uzun boya sahip adamın göz süzüp feminen hareket etmesine vurulmuşum. hakikaten inanılmaz bir olay, bak şimdi yazarken yine canım çekti, gidip izlerim hemen.

    lütfen bu adama böyle koreografiler hazırlayın, kalçasını ata ata yürüsün ve kolunu bileğini havalarda süzsün. bundan sonra şarkısı böylesine güzel ve klibi böylesine etkili bir iki şarkı daha yaparsa ben bu adamın fanı olurum kesin.

    not: parris goebel'miş 1991 doğumlu koreografın ismi, justin bieber'ın sorry şarkısının ve the movement videolarının koreografisi de kendisinin elinden çıkmış. aferin kız, çok iyi iş yapmışsın. lütfen sam smith'e yapış ve onu doğru yoldan ayırma, amen.
  • john lennon, happiness is a warm gun'da olduğu gibi biraz melankoliyle başlayıp, coşkuyla tırmanışa geçen şarkılar yapmayı seviyordu. müziğinin harikalığı çoğunlukla gittikçe artan bir gerilime sahip olmasında. fikir uyandırıcı ve hipnotize edici bir müzik anlayışı var. karanlıktan aydınlığa geçiş gibi bir nevi. fakat bu şarkıda böyle bir şeyden bahsedemeyiz; adeta hali hazırda bir akışın devamı gibi başlıyor ve yavaş yavaş bizden ayrılıyor. her dinleyişimde sonsuz bir döngünün ufak bir kesitinin içimden girdap gibi geçtiğini hissediyorum. ayrıca lennon'un dediğine göre o ve george harrison, how do you sleep'in george'un şimdiye kadar attığı en iyi gitar solosu olduğunu düşünüyorlarmış. al benden de o kadar.

    john lennon, onu dâhi statüsüne taşıyan içinde karanlık bir parçaya sahipti. bu şarkıda da karanlık tarafını kucakladığı anlardan birine şahitlik ediyoruz. birine çok kızdığınızda meramınızı bir sanat eseriyle anlatmak olağanüstü olmalı. bu şarkı, birine sinirlenmenin en dürüst ve harikulâde şekli aslında. john bunu ona söylemek için bu kadar çaba ve enerji harcadığı için paul'un gururlu hissetmesi lazım esasen. şarkıyı, en şiddetli duyguların katarsis anı ve hakiki bir öfkenin climax'i olarak da tanımlayabiliriz. hatta ilişkilerinin resmini en net şekilde çiziyor da diyebiliriz. ama bana kalırsa en çok, lennon'ın solo kariyerinden olsa da bu şarkı the beatles'ın kara kutusu'dur. zira beatles'ı beatles yapan ana dinamiği net bir biçimde ortaya seriyor: lennon/mccartney çekişmesi. ikisi arasındaki tatlı sert rekabet beatles'taki yaratım ortamının lokomotifi olmalarını sağlıyordu. bu 'ikilik' sayesinde devreye giren başka etkenlerle beraber sonuçta böylesine zehir saçan bir şarkının ortaya çıkması kaçınılmazdı.

    şarkının arka planındaki hikâyeyi tam anlamıyla kavrayabilmek için üstünden defaatle geçmenin şart olduğu bazı noktalar var; lennon ve mccartney'in beatles tarihindeki ve müzik dünyasındaki konumları, birbirleriyle olan müzikal partnerlikleri, tartışmaları ve kopma süreçleri. resmin bütününe bakabilmek kolay olmasa da denenip, yorumlanabilir. aksi halde açıkçası, yüzeyin altındaki gerçeklikle ilgili hiçbir fikriniz yok demektir.

    lennon'ın lider olduğu yıllarda daha demokratik bir ortam vardı. mccartney ipleri eline geçirdiğinde işler biraz değişiyor. john, george ve ringo, paul'un kayınpederinin ve kayınbiraderinin beatles'ı yönetme konusundaki ısrarlarına karşı çıkıyorlar. paul o zamanlar zaten grubun lideri gibi bir konumda ve eğer bu gerçekleşirse beatles yönetimindeki kontrolü daha da artmış olacak. her ne kadar mücbir sebeplerden dolayı yapmak zorunda kaldığını savunsa da, allen klein'dan kurtulmak isteyen paul'un; ringo, john ve george'a dava açması da bardağı taşıran hareketlerden sayılabilir. tabii gece herkes eve gittiğinde paul'un stüdyoda kayıtlar üzerinde oynaması ve şarkı sözlerinde gizlice daha fazla hisse alması gibi başka olay ve iddialar da var.

    paul'un stüdyoda davranışlarının sertliği ve birçok yönden benmerkezci olduğu yazılıp çiziliyor. aslında bu let it be oturumlarında açıkça görülebilir. paul, pek işbirliğinden yana değildi ama tartışmasız grubun işkolik olan üyesiydi. bunun beatles için olumlu yanları olsa da kendi şarkılarına her zaman daha fazla önem vermesi grup içinde samimiyetinden kuşku duyulmasına yol açmış olmalı. brian epstein'ın ölümünden sonra üstlendiği "patron" rolünde de iyiydi.

    paul mccartney kimseye söylemeden beatles'ı bıraktığını basına açıklayarak grubun ayrılığını albümünün reklamı için kullanıyor. o hâlde pekâlâ, john da kendi bildiği yoldan, en iyi olduğu şekilde; sivri dilini ve keskin zekasını kullanarak bu şarkıyla kendi albüm tanıtımını yapmış oldu diyebiliriz. ayrıca john nispeten abartılı bir üslup sergilemiş olsa da paul'un ona kurnazca saldırdığını unutmamak gerekir. üstü kapalı sözler ve çeşitli imâlarla too many people şarkısında john & yoko ono'ya ilk taşı atan oydu. yani durum böyleyken paul'un provokasyonunu görmezden gelmek doğru olmaz. ortada bariz bir kışkırtma var.

    john'un hayatının çoğunda paul vardı. onu nasıl ve ne şekilde vuracağını en iyi bilen de elbette ki paul'un ta kendisidir. john'un nasıl karşılık vereceğini, hatta tam olarak bu şiddetle vereceğini de çok iyi biliyordu. belki onun için de bir tür win win durumu söz konusuydu zira reklamın iyisi kötüsü olmaz. john'u en iyi tanıyan, çocukluğundan beri onun en yakınında olan kişi oydu ve john'un incineceğini biliyordu. bunu bile bile yaptı. belki delikanlı gibi açık açık laf soksa john bu kadar sinirlenmezdi. ama alttan alta, gizlice yapması john'un verdiği cevabın bu denli laf öyle sokulmaz böyle sokulur dercesine, saksıya fesleğen gibi oturturcasına,
    dost acı söylercesine açık olmasını sağlamış olabilir. *

    şu konuda anlaşalım; john'a karşı lirik bir savaş a-ça-maz-sın. her şeyden önce bu berbat bir fikirdir, zira böyle bi' savaşta kimse john'u yenemez. paul'un sinsi göndermelerinin aksine john herkesin şarkının paul'a yönelik olduğunu anlayabileceği şekilde cevap verdi. acımasız zekasıyla yaptığı bu; hakaret sanatındaki usta işi eseri ona diss parçaların öncüsü ünvanını verdi. "the only thing you done was yesterday and since you're gone you're just another day" şarkının en fantastik kısmı çünkü paul'a onun iki şarkısını birden kullanarak gönderme yapıyor. bu seviyeyle mücadele edilemez. john'un sanatının güzelliği, kendini dürüstlükle ifade etmesinde saklı. şarkıdaki duygular agresif bile olsa bu durum şarkıyı gölgelemiyor bilakis tüm güzelliğini, böylesine sahici hislerin bu şekilde güçlü dışa vurumuyla yakalıyor. yaşadığı fırtınalı duyguları bu şarkıda ifade edişindeki dürüstlüğe, kalbini ve müthiş yeteneğini bizimle paylaştığı için minnettar olmalıyız asıl.

    bazı öfkeler anlaşılabilirdir. "nasıl böyle bir şarkıyı yazabilir, nasıl yapar bunu" demeden önce altında yatan sebepleri araştırmak gerek. aslında bu öfkeyi sadece bir incinme ifadesi olarak yorumlamak da mümkün. paul'un grubun ayrılması döneminde yaptıkları john'u incitmişti. 4 albüm çıkarıp bir kez bile "beatles'ı bıraktım" demeyen john, paul'un ayrılığı reklam malzemesi olarak kullanması sebebiyle kalbi kırılmıştı ve belki dostu tarafından sırtından bıçaklanmış bir adam olarak hissediyordu.

    şunu belirtmek gerek, john ve george tarafından paul'a karşı açık bir saldırı olan how do you sleep haricinde ringo'nun bile paul'a karşı bir şarkı yapmış olması tesadüf olmasa gerek. ringo'nun bir röportajda anlattığı üzere, kendisi stüdyoya gelip "john bu kadarı yeter, adam öldü vurma artık!" minvali bir uyarıda bulunmuş. hâlbuki ringo'nun şarkısındaki sözlerin de bundan aşağı kalır yanı yok. (bkz: back off boogaloo)

    the beatles ekseninde paul'a yönelik bu negatif tutumun hepsi tarafından gelmesi bazı ipuçları veriyor. bunlar sadece ticari ve müzikal anlaşmazlıklar yüzünden olamaz. kişisel anlaşmazlıklar da oldukça etkili. paul'un solo kariyerinin başında verdiği röportajlarda grupla ilgili sorulara verdiği kısa yanıtlardaki soğukluk ayrıca dikkat çekici. ne kadar aksini düşünmeye kendimi zorlasam da; paul, her şey onun hakkında olmalıymış tarzında benmerkezci ve kibirli biri izlenimi veriyor. yıllar yılı verdiği demeçlerde john'un imajını sarsma şansını hiç kaçırmıyor gibi bir hâli var.

    john & paul'un çocukluktan gelen arkadaşlığı ve müzikal birlikteliğinden ortaya en nihayetinde böyle bir şarkı çıkmasının ardındaki nedenleri incelerken şunun altını bir kere daha çizmekte fayda var; bu şarkıdaki öfke gelip geçiciydi, orası kesin. ama güzelliği de tam olarak burada yatıyor. gerçek hayattan bir iz. nasıl ki büyük aşklardan doğan şarkılar o aşk bitse bile ölümsüz kalıyor ve anlamını eksiltmiyorsa, büyük kızgınlıklardan doğan şarkıların da o kızgınlık hali geçtikten sonra etkisini sürdürmesi gayet normal. bu şarkıda muhatabına giden salvoların çok açık olması da lennon tarafından bir bakıma 'bizim samimiyetimiz üstü kapalı lafları hak etmiyor'un dile getirilmemiş ama pratiğe dökülmüş haliydi.
  • tayyip erdoğan için yazılmış gibi duran ez3kiel şarkısı. bkz: http://www.youtube.com/watch?v=gxqnn6knb1q

    aksansız yazılmış sözleri şöyle:

    so, you don't like it when we talk the truth
    you don't like it when we wake up the youth
    so you want us to keep it quiet
    'cause you wanna keep treating them like fools
    using them like tools
    but let me tell you
    we won't abandon our souls, nor sell it for your down appearance
    'cause more than money we're seeking for wisdom
    trying, trying to bound freedom
    hey, there is no insanity nursing in our bosom
    still you wanna treat us like hot-dogs

    you're lying, you're cheating, you're killing
    but we're still standing, shouting, protesting, resisting
    fighting for our yearnings
    tools and fire we are spitting
    while your lies and propaganda keep spreading
    our mothers are crying in (?) because your police and your son just keep killing
    mothers always crying and you never seem to hear them
    you say there is peace while the bombings go (?)
    you say there is welfare while my people keep starving
    you say there is love when there is only hatred growing

    but let me tell you, all :
    we won't sell nor abandon our souls for your dog bills
    here we are standing to speak the truth, wake the youth and make them resist through (?)
    'cause you've been lying to them much too long
    and now you keep spreading your lies and propanganda while you're talking for the truth, while you're shouting for the truth
    how are you treating us now ?
    this is the way you are keeping us under under under some human bondage all along the time
    and you know we won't take it no more
    'cause today we are sunday
    you could send them, tell them
    still, we're gonna resist
    and ı know you don't like it when we talk the truth
    ı know you don't like it when we're trying to wake up the youth

    you say there is peace when blood keeps flowing
    you say there it's welfare while people stop starving
    you say there is love when hatred keeps growing
    you say it's secured when fire keeps burning
    now, tell me mr. president, how do you sleep at night ?
    yes, tell me mr. president, how do you sleep at night ?
    you don't like it when ı tell the truth
    you don't like it when ı wake up the youth
hesabın var mı? giriş yap