• harem'de yasayan kadinlarin tuttugu günlükleri ele geçirdiginde, hepsinin ortadan kaldirilmasini emretmis ve bu günlükler, darussaade kapisinda yakilmistir.
    benim bu olaydan, kissadan hisse çikardigim: ikinci mahmut, yenilikçi ve ilerici olmasinin yaninda, küçük pipili bir padisahtir.
  • günümüzde yaşasa köylere adsl hizmeti götüreceğine inandığım padişah.
  • sultan mahmut bir gece kilik degistirerek kapisini caldigi siradan bir eve tanri misafiri olarak girer. ev sahibinin fakir sofrasina konuk olur ve fakirliklerine ragmen kendisine gösterilen ilgiden memnun olarak evden ayrilir.
    vezirine verdigi emirle, her bir diliminde bir altin sikke bulunan bir tepsi baklavayi o eve yollatir.
    baklavayi alan ev sahibi, baklavayi yemek yerine, satip, yerine bir aylik ihtiyaci olan yag, seker ve un almaya karar verir ve bir tepsi baklavaya hic dokunmadan satar.
    bir süre sonra ailenin durumunu merak eden sultan mahmut evi tekrar tebdili kiyafetle ziyaret eder, evde hicbir seyin degismedigini gören padisah ayni sekilde bir tepsi baklava daha yollatir.
    ne oldugunu bir türlü kestiremeyen fakir ev sahibi, yine ayni mantikla ikinci tepsi baklavayi da satar.
    bu kez sultan mahmut, padisah olarak eve ziyarete gelir. durumun yine degismedigini gören padisah, ev sahibine durumu aciklar. ev sahibinin canayakınlığını ve misafirperverliğini ödüllendirmek isteyen padişah, hazineden altin almasi icin fakir ev sahibini saraya davet eder.
    fakir adam utana sikila sarayin yolunu tutar. görevliler kendisini hazine dairesine götürürler. padisahin emri üzerine eline bir kürek verirler. küregin dolusunca altin senin olacak derler. fakir adam sevinc, heyecan ve telastan küregi düz tutacagina ters tutar. yiginla altina ters giren küregin üstünde hic altin durmaz. bu olayin üzerine sultan 2.mahmut tarihe gececek sözünü söyler.

    -vermeyince mabud, neylesin sultan mahmud!

    (not:mabud=yaradan)

    rivayet editi: fakir ev sahibinin padisaha ikram ettigi corbanin adi darhane corbasidir. zamanla tarhana adini almistir.
  • tesadüfen "ikinci mahmud'un türbesinin önünden geçen caddenin adı ironik bir şekilde yeniçeriler caddesidir" şeklinde bir şey okudum. google maps'ten açıp baktım ancak türbenin önünden geçen caddenin adı divanyolu. ancak biraz ötesinde yeniçeriler caddesi başlıyor. bilgi yanlış ancak hala biraz ironi var içinde. yeniçeriler caddesi türbeye kadar gelip orada kesiliyor tıpkı ikinci mahmud'un yeniçerileri kestiği gibi.

    neyse biraz daha derin araştırdığımda zamanında ayasofyadan beyazıt'a kadar komple divanyolu caddesi olduğunu gördüm. ancak 1934'te çemberlitaş-beyazıt arasını kesip yeniçeriler caddesi yapmışlar. ortada bir hinlik mi var bilmiyorum ama enteresan geldi.
  • neden siklikla cennet mekan diye anarim yazmadan gecmeyeyim.
    bizim egitim sistemimiz cok ice donuk. dis tarihi cok okumadan buyuyoruz. ama gunumuz dunyasini 1776 yilinda yasanmis amerikan bagimsizlik savasini anlamadan, 1789 fransiz ihtilalini anlamadan anlayamazsiniz.

    14 sene var aralarinda. 2. mahmut ise 1808 de tahta cikiyor butun bu firtinadan takribi 30 sene sonra. yani bugunun pencersinden bakarsaniz 1990da yikilan demir perdenin pesi sira 2000 yilinda iktidara gelmek gibi. zaman daha hizli ve iletisim daha hizli aktigindan o zamanin 30 senesini bu zamanin 10 senesine esitleyelim bir an icin.

    dusunsenize, garpten haberler akiyor , uzak bir kitada ciftci ve koylulerden kurulu ordular ayaklanmis, hindistan ticaret firmasinin maliki ingiliz kralini dize getirmisler. yetmemis, frenk illerinde yine koyluler belki mektuplastiginiz bir hanedani giyotine yollamislar. daha 30 sene once ise ce$mede tum donanmaniz ruslar tarafindan yakilmis. yani denizde de soyleyecek hic bir sozunuz yok. bunlar cok kisa sure icinde cereyan eden inanilmaz buyuk degisimler.

    ve dunya bu kadar hizli yasamaya baslamisken sizden once babaniz daha ortakul kavramini dahi acmamis! 1050li yillardan kalma, ozu bizansa giden bir timar sistemi guduyorsunuz. hindo-ingiliz firmasi degil ozel mulkiyet kavrami, kocaman bir vadeli kontrat anlasmasi uzerine literatur gelistirmis, borsalar ustune borsalar kuruluyor ve ancak siz koca bir devlet uzerinde ozel mulkiyet getiriyorsunuz -bir dereceye kadar-

    yani oyle atil kalmis ki impratorluk, 1650-1800 arasini komple iskalamis. 150 yillik kaybi 30 senede cozuyorsunuz. tipki ataturk un 1850-1900 arasini 10 senede cozmesi gibi.

    o donemde etrafta olan biten erken donem sanayilesme, amerika bagimsizlik bildirgesi /degil kavmiyetcilik-direk birey diyor adamlar / nin tam da o donem oldugunu anlamadan, 2. mahmut ne yapti anlayamazsiniz.

    istanbulda oturan bir adam, kendinden onceki 50 yili o kadar iyi ozumseyip anliyor ki, 1773 yilinda kurulan muhendishanei bahri humayundan dahi maksimum faydalanip askeri sistemi degistiriyor.

    dogmus oldugumuz bolgeye katkisi olan herkes ister padisah olsun ister subasi ister bektasi ister bir muallim, hepsinin ruhu $ad olsun.
  • son dört osmanlı padişahının dedesi, onlardan önceki iki padişahın da babası olan 30. osmanlı padişahı.
    kendisinin hayatında iki önemli paşa etkili olmuştur. biri alemdar mustafa paşa diğeri kavalalı mehmet ali paşa.
    öldürülmek üzereyken, topkapı sarayı'nın damında koştururken gözdeleri tarafından kurtarılır sultan mahmud. sonrasında onu tahta çıkaran kişi alemdar mustafa paşa olur. bunun karşılığını paşa tabi ki bekler. bu da sened-i ittifak olur ki büyük tarihçiler bu olayı osmanlı magna carta'sı olarak yorumlar. eh tabi ilk kez bir osmanlı padişahının yetkileri kısıtlanınca bu iki şahıs karşı karşıya geliyor en sonunda sultan mahmud'un paşa'yı öldürttüğü söylenir. bu kısımlar tabi karanlık kuyu daha pek çok iddia var. "alemdar vakası"
    diğer isim kavalalıya gelirsek. aslında mısır valisi olan bu paşa oldukça batıcıl ve modern bir isim. kendisi ne yenilik yapsa yansıması birkaç yıl içinde osmanlı'da görülüyor. örneğin mısır'da gazete bastırmaya başlar bundan ilham alan sultan mahmud da takvim-i vekayi'yi çıkarttırır. ikinci mahmud yenilikler insanıdır zaten. birçoğunun temeli kavalalı ile rekabetindendir. kavalalı'nın sultana destek çıkmamasıyla hünkar iskelesi gibi korkunç bir antlaşma imzalanmak zorunda kalınır. osmanlı'yı adım adım sömürge haline getiren anlaşmalardan birine sebep olmuş olur böylece.
    kendisinin en bilinen sözü "ben müslümanı camide, yahudiyi havrada, hristiyanı kilisede tanırım." halkı arasında ayrımcılık yapmadığını ve osmanlıcılık akımı güttüğünü gösterir.
    benim en sevdiğim sultanlardan biri. ekonomide çok başarılı olamamışsa da diğer alanlarda yaptığı birçok şey cesaret isteyen işler. ayrıca atatürk'ün fikir hayatını etkileyen önemli isimlerden biridir. 100 yıl öncesinde fes getirdiğinde halkı tarafından "gavur" ilan edilir. 100 yıl sonra atatürk fesi kaldırttığında "gavur" ilan edilir. bu da işin ayrı bir ironisi olarak bu ikiliyi batıcılıkları ve akılcılıklarının yanı sıra başka bir yönden tekrar bir araya getirir.
  • sened-i ittifak'ı imzalamaya gelen ayanların ordularını gören yeniçeriler korkularından kışladan dışarıya adım atamamışlardır. bunun üzerine ayanlar padişaha ordular da istanbul'dayken yeniçeri ocağını kaldırma teklifini sunsalar da sultan ocağı ayanlara kaldırtarak zaten sarsılmış otoritesinin daha da sarsılmasını istemediği için reddetmiştir.

    kendisini tahta geçiren ayan, sadrazam alemdar mustafa paşa'nın sekban-ı cedid ordusunu kurmasından mütevellit, yeniçeriler tekrar isyan edip alemdar'ın konağını bastı ve burada sultan, ayanları kendisine tehdit olarak gördüğü için paşayı yalnız bıraktı. evinde sıkışan mustafa paşa evinin altındaki barut mahzenini ateşleyerek kendisiyle beraber konağın içine sızan 600 kadar yeniçeriyi de havaya uçurdu. sonrasında gözü dönen yeniçeriler sarayı basınca sultan, zaten sevmediğini tahmin ettiğim 4.mustafa'yı öldürtüp üstüne de sekban-ı cedid'i lağvedince olayın tamamından üstelik alemdar'dan da kurtularak başarıyla sıyrıldı.

    sultan mahmud'un ayanlarla mücadelesi o tarihten itibaren başlamıştı, kavalalı dışında bütün ayanlara karşı da etkili oldu aslında. yeniçeri ocağını kaldırmak içinse asker, ulema ve halktan istediği desteği alabilmeliydi. o yüzden 18 sene boyunca yeniçerilerin toplumun değişik kesimlerinin aynı anda nefretini kazanacağı anı sabırla bekledi.

    yunan isyanında yeniçerilerin ne kadar beceriksiz olduğu ortaya çıkınca sultan mahmut eşkinci ocağını kurduğunu açıklayarak yeniçerileri kışkırttı, üstelik sürekli yeniçeri ve bektaşi karşıtı propagandalara da başlanılmıştı. yeniçeriler kazan kaldırınca sultan sancak-ı şerif'i çıkararak halkı sokaklara davet etti. halkın her kesimi yeniçerilerle savaştı. yeniçeri kışlası topa tutuldu. bu hadiseye hayırlı olay adı verildi. bektaşi dergahlarının pek çoğu kapatıldı, ve sürekli takibe tutuldu. yeniçeriler hakkında resmi gazeteden, hortlak olduklarına dair bile, aykırı haber yapıldı.

    ocaktan kurtulduktan sonra sultanın hız verdiği reformlar türkiye'nin bile temel taşlarını oluşturacaktır, kurduğu kurumların pek çoğunun adliye olarak anılmasının nedeni mahlasının adli olmasındandır. çok iyi bir müzisyen ve hattat olduğundan zaten çokça söz edilir. hatta hammamizade dede efendi'ye musikinin canavarı demiştir. hala günlük hayatımızda kullandığımız birçok sözün sahibi de kendisidir. bütün bunlar kendisinin ne derece sıradışı, sanatkar, kurnaz ve iyi bir idareci olduğunu gösteriyor.

    not: ikinci mahmud güçlenince sened-i ittifak'ın orijinal nüshasını yok ediyor.
  • 1836-1839 yılları arasında 2. mahmut tarafından türk ordusuna danışmanlık ve eğitim vermesi için görevlendiren alman subaylardan helmuth von moltke'nin (20 yıl sonra kendisi almanya genelkurmay başkanı olacaktır) ailesine ve yakınlarına gönderdiği mektuplardan oluşturulmuş moltke'nin türkiye mektupları isimli kitaptan 2. mahmut hakkındaki bazı izlenimleri:

    1-)"on sekiz saltanat yılının acı tecrübeleri sayesinde sultan mahmut, mevcut devlet teşkilatıyla memleketi idareye devam edemeyeceğini, hükümdarlığıyla hayatını, bu şartları bütünüyle değiştirmek uğrunda, ortaya koyması gerektiği düşüncesine candan inandı ve bunun örneklerini mutlu batı ülkelerinin teşkilatında aradı. her ne kadar ıslahat yoluna hazırlıksız olarak girdiyse de, bunun kaçınılmaz zorunluluklarını görmeye yeterli aklı ve bunları uygulayabilecek cesareti vardı. amacına erişmek için imparatorluk içindeki bütün ikinci derece güçleri yere sermesi ve bütün kuvvetleri kendi elinde toplaması, yani yeni binasını kurmadan önce inşaat alanını temizlemesi, kaçınılmaz bir zorunluktu. sultan, büyük ödevinin ilk kısmını zekâsı ve metanetiyle başardı, fakat ikinci kısmında yıkıldı.

    önce baş eğdirilmesi gereken serkeş ve şımarık yeniçeri kudretiydi. şimdiye kadar dört padişahın tahtına ve hayatına mal olan bu teşebbüsü sultan mahmut yıllarca, zekâ ve sebatla hazırladı ve tek bir günde, bir saatte cesaret ve iyi talihle sonunu getirdi."

    2-)"ulema, sultanın keyfi emirlerine karşı daima yeniçerilerle ittifak etmiştir, şimdi her ne kadar bu din adamları sınıfına tam anlamıyla hakim olmak mümkün olamamışsa da yine de bunlar, yenilikleri ancak üstü kapalı bir antipati ve gizli bir direnişle karşılayacak kadar korkutulmuşlardır."

    3-)"yıkma yolu sona ermiş, sıra daha iyisini kurmaya gelmişti; fakat işte o zaman bir devlet yapısının eksik taraflarını görmenin buna çare bulmaktan ne kadar kolay; yapmanın, yıkmaktan ne kadar güç olduğu meydana çıkmıştı."

    4-)"sultan mahmut, milleti arasında, bu yenileşme hareketinde idare edici ya da yardımcı olarak yanına alabileceği aydın bir insan da bulamadı. avrupalılar için doğuluların düşünce düzeylerini gerçekte olduğu kadar aşağı varsaymak hemen hemen imkânsızdır. okuma yazma bilen bir türk'e "hafız" yani bilgin denir. kur'an'ın ilk ve son surelerini ezberlemekle tahsilini tamamlarlar, dört işlemi de pek azı tam olarak bilir. herkesten fazla aydın diyebileceğim ricalden bir türk fala ve rüya tabirlerine tamamıyla bağlıydı ve dünyanın küre şeklini gözünde canlandırıyordu; ancak sadece nezaket icabı ve biz bu nokta üzerinde o kadar inatla durduğumuz için!, dönmelerden başka herhangi bir avrupa dili konuşan kimse yoktur. yüksek memuriyetlerde bulunan birçok türk kendi dillerinde yazılmış mektupları bile okutturup dinlemek zorundadırlar. bir kâğıt parçası üzerine kamış kalemle boyuna kendi adını yazıp duran feriki hatırlıyorum, bu sanatı az önce kâtibinden öğrenmişti. bu, hiç de mübalağalı olmayan sözlerimden, avrupa'da okuyarak kısmen büyük faydalar sağlamış olan osmanlıları ayrı tutuyorum. bu insanlar gelecekte büyük bir önem kazanacaklardır. sultan mahmut bu tohumları serpmek mutluluğuna erişmişti, fakat meyvelerini henüz derememişti..."
    ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
    sultan mahmut'un kendisi göremesede, o serptiği tohumlardan yaklaşık 80 yıl sonra modern türkiye cumhuriyeti doğdu. ruhu şad olsun...

    (moltke'nin o dönemin türk ordusunun nasıl basiretsiz adamlar tarafından yönetildiği hakkında da ibretlik tespitleri var. onları da bir başka entryde yazacağım.)

    moltke'nin çanakkale boğazında olası bir savaş hakkındaki görüşleri için (bkz: #149756811)
  • bugün iran'dan, mısır'dan bu kadar ilerideysek, ikinci mahmut ve oğullarının avrupa hayranlığı sebebiyledir.
    keşke osmanlılar daha erken uyansaydı.
  • osmanli asigi siyasal islamcilar hic sevmezler ikinci mahmud'u. dusun adamlarin kafa o kadar gerici ki 200 sene once yasamis reformist padisaha bile kin duyuyorlar.
hesabın var mı? giriş yap