• enternasyonal bir dayanışmadır.

    ispanya iç savaşı sırasında faşist darbeciler tarafından direniş halindeki işçiler üzerine almanya yapımı el bombaları atılmaktadır..onca bombaya rağmen bombalar patlamaz.işçiler merak ederler, bombayı parçalarına ayırırlar. içinden bir not:

    -yoldaşlar, şimdilik bu kadar.
  • japon balığının düşü daha geniş ve ferah bir akvaryumdur. klonlandığı şebeke suyu oksijen ve hidrojen açısından ne kadar dengesizse o kadar dağınıktır habitatı. duru bir ekosistemin lağım kokan sokaklarında firar mitolojik bir düştür ve tanrılar lcd ekranlarda izler çocuklarını.

    şehir ortasında ve sanayi çağında yakacak ateşleri olmadığından sanayi tüpünün ateşine oturmuş üç işçi üç hikaye anlatır:

    1) çocuğum hastalandı ve hocaya götürdük. hoca yer ve gök dua üstüne dedi, nohutu okudu ve üfledi. nohudu üç yol ağzına attım. çocuk gün be gün iyileşti. tam düzeldi derken birden hastalandı ve ölecek dedim. hastaneye kaldırdık. kabakulak olmuş dediler. hocaya gittiğimde hocanın sağır olduğunu öğrendim. kendimle konuşup eve gittim, dua ettim. çocuk ayaklandı. bahar geldiğinde üç yol ağzında nohut yeşermişti.

    2) almanya'da işçi olarak fordda çalışırken. iş çıkışı markette bir çocukla karşılaştım. içimden geldi, ona çikolatalı gofret aldım. artık her iş çıkışı beni bekliyordu. 8 saatlik dilimlere bölünmüş hayatımın yeni ritüellerinden biriydi; her gün bu sarı saçlı meleğe gofret alıyordum. türkiye'ye dönerken market sahibine uğradım ve çocuğa her gün gofret vermesi için epey yüklü bir mark destesi bıraktım. çocuklarıma gelirken alman çikolatası getirdim.

    3) geçenlerde rüyamda babamı gördüm. tornanın arkasında bana bir ciğerlerimden delik aç diye tutturdu. olmaz dedim. hastayım dedi. ciğerlerime hava girmesi lazım. babamı tornada deldim. uyandım ki ter içindeyim. elimi yaraladığım gün o gecenin ertesiydi. ramazan davulcusuna hayrıma, bir tokmak biçip verdim.

    hikayeleri birbirine karışan, binlerce mavi tulumlu anlamını çözemedikleri basit hikayelerini sakallı marx ve papyonlu engels elinde dillendirirken, mistik bir balkabağı pazar sabahı ford'a dönüşüyor aniden. masal oldukça naturalist ve tiksindirici. snuff ve vandalist öğeler içeren 24 kare içinde gizli her şey bu filmde.

    toprağı sürdü ve tohumu ekti. cebrail nam melek, adem'e çiftçiliği öğretti. atalarınız çiftçi ve işçiydi. davud eliyle demir döverdi. ahi evran yılanlardan kemer yapardı. debbağların piriydi. loncalarda kan kusarken siyanür emen kuyumcular, dört ayakları üstünde sürünen homo sapiens'in bilinen ilk kan grubu 0rh+'ti.

    şimdi ayrıştığı tüm memleketlerin dikenli tellerinde, arabaların cinsel organı viteslerini okşarken, mansur dara çekilip nesimi derisinin dışına çıkarken ve barton fink b sınıfı filme lirizm katarken japon balığı zıpkınlarla avlanır ve bütün işçiler cennete gitmeyi ister.
  • gözlemlerime göre bu sınıfa kötü davranan patronların işleri yürürken değer verenler çok fazla sıkıntı çekmektedir. sebebini çok merak ediyorum bu durumun. sadece ülkemizde mi böyle yoksa bütün dünyada mental bir sorun mu?
  • 1980 darbesinin ardından yavaş yavaş sol jargonundan silinen kavram. şimdi daha çok kürtler, aleviler, ermeniler laflarını duyuyoruz. belli bir etnik yahut dini köken ile sınıfsal bir devrim yapılamayacağına göre türkiye solu büyük ölçüde liberalleşmiştir. devrim perspektifini kaybetmiştir.
  • beyaz yakalı ahmakların kendilerini dışarıda tuttuğu sınıf.

    sınıf bilincinin olmadığı toplumlarda sömürünün sınırsız olması da doğaldır.
  • sermayedar grubunun kuklası sınıftır ne yazık ki.
    bir halk düşünün ki yüzde 80' i işçi- emekçi.
    bu halkın seçtiği birde meclis düşünün. bu meclisin de yüzde 80' i sermayedar veya temsilcisi.
    özetle devrim yapması/ başlatması beklenen sınıf, para babalarını meclisine taşıyor, kendisini yönettiriyor.
    eğer devrimi bu işçi sınıfı yapacaksa ben yokum arkadaş.
  • avrupa'da kapitalizmin ortağı olan kesim. ab üyesi ülkelerin nüfuslarının %70-80’ini (ülkelere göre değişiyor), eski tabiriyle “işçi sınıfı”, modern tabiriyle “ücretli kesim” oluşturuyor. kişi başına düşen milli gelir 25-30 bin dolar civarında. işsizlik sigortası, yaşlılık güvencesi, sağlık sigortası, sendika gibi tüm sosyal hakları, devletlerin kendilerine göre düzenlediği yasaların dışında, çalıştıkları kurum ve şirketlerce de garanti altında bulunuyor. kısaca ücretliler, “sosyal ortak” konumundalar.

    bunun sebebi, avrupalı şirketlerin çok uluslu sermaye yapılarıyla, az gelişmiş ülkeleri sömürerek elde ettikleri büyük kazançlar. avrupalı işçi sınıfı bu anlamda, kapitalizmin destekçisi ve ortağı. çünkü onlar da kazanımlarını bu yolla elde ediyorlar.
  • türkiye içinde sol'a değilde sağ'a daha doğrusu siyasal islamci sağ'a çalışan ilginç ve kafası karışık sınıftir..

    ölmesini fıtrata bağlayanlara karşı oy deposu görevi görürler.
    acı ama gercek.
    kapitalizm ana dişlisi ve savunucusu bu ülkede ezilen işçi sınıfı.

    edit: yıl olmuş 2016 çoğu sendikalı değil harran'lidir daha.
  • literatürdeki proleterya tanımı sınıf bilincine sahip olan anlamındadır. yani fabrikada ya da atölyelerde çalışan, tek sermayesi kol emeği olan herkesi kapsamaz işçi sınıfı tanımı. örgütlü, sendikalı, topyekün mücadele içinde olana karşılık gelir. sadece politik tarihi ile değil, edebiyatı, müziği ve sinemasıyla sanatsal uzantısı da olan, burjuvazinin ki karşısında dim dik duran bir kültürdür o.
  • bir bütün olarak bakılmaması, hissetmemesi için kendisini farklı alt kümelere, gruplara bölmeye çalışanların, kimlik siyasetini teşvik eden sınıf siyaseti düşmanlarının karşısında olduğu bir sosyal sınıftır. burjuva devrimleri sonrası genel oy ve sosyal devlet gibi önemli demokratikleşme adımlarının atılmasını sağlamıştır.
hesabın var mı? giriş yap