• uçakla bodrum’dan istanbul’a giderken sayısız kez rötarın olduğu ve sonrasında kalkış yapmamıza rağmen, tekirdağ üstünden geri dönerek tekrar bodrum’a iniş yaptığımız kıştı. atlasjet’in misafirleri olarak bir gece bodrum voyage hotel’de konakladık.

    odada jakuzi vardı ve bu fırsatı kaçıramazdım. 8 saatlik eziyetten sonra ilaç gibi gelmişti. sabah da güzel bir kahvaltı hazırlatmışlar bize. zaten bizden başka çok kişi yoktu otelde kış mevsimi nedeniyle.

    youtube’da 11 ay önce oluşturulmuş bir videoya denk geldim. tekrar aklıma geldi. dile kolay 16 yıl geçmiş. üniversite ilk dönem sonunda böyle bir macera da hiç fena olmadı. tabii o zamanlar her şeye pozitif bakmak kanımda vardı. gençlik işte.

    https://youtu.be/knj76y347wg
  • 1982 kışında okulların haftalarca tatil olduğunu, 1987 kışında da üç hafta evde kar hapsi yaşadığımız dönemi hatırlamayan kuşağın efsane sandığı kıştır.

    gerçek efsane kışlar 1970'ler ve 80'lerdeydi...
  • 2004 te bu kışları yaşamayı o kadar isterdim ki
  • 1954 istanbul kışı’nı hatırlamayanların bok attığı kış. istanbul boğaz’ında buzların üstünde yürüyorlardı.

    gerçek efsane kışlar 1950’ler ve 60’lardaydı.*
    (bkz: laf etti balkabağı)
  • uskudar sahilde lise arkadaşlarımızla yolda kaldığımız efsane kıştır.

    birçok insan arabalarını otobanda bırakıp yürümek zorunda kalmıştı.

    tabii ki 1987 kışı kadar sert değildi ama iyiydi
  • gök gürültülü kar yağışı diye bir gerçeği var bu kar yağışının. o derece bir yağış olmuştu. uydular ve eski usul antenler yayında problemler yaşatmıştı. kanalların yayını problemli olmuştu. otobüslerin çok büyük bir kısmı seferlerini yapmamıştı.

    kurtlar vadisi'nin ikinci sezonunda karakol çıkışındaki sahnede görülebilir.
  • 2000'li yıllardaki en sert kıştı. hiç unutmam askerlik yaptığım seneydi. istanbul'dan kütahya'ya tüm tüm yollar bir gecede kapanmıştı ve hiçbir sefer yapılamıyordu. 2 gün geç teslim olmuştum. ustalık döneminde bulunduğum izmir'de bile o sene kar yağmıştı.
  • fırtına nedeniyle boğaz köprüsü'nün halatlarından birinin koptuğu, tem otoyolunun 17 saat boyunca kapalı kaldığı, hayatımda gördüğüm ve tahmin ediyorum görebileceğim en efsanevî kış idi.

    " 1987 kışı varken bunu konuşmayın " demişler.
    bilmiyoruz ki abi 1987 kışını*

    neyse, 21. yüzyılda istanbul'da bir mahallenin nasıl da 16. yüzyıla geçiş yaptığını okuyacaksınız.

    bu kış, gökgürültülü kar yağışına şahit olunup da kıyamet alameti söylentilerinin ayyuka çıktığı bir kış idi. biz zaten o dönem minibüs, otobüs gibi ulaşım araçlarının geçmediği; topluca ölsek birilerinin bir ay sonra bu durumdan haberdar olacağı bir mahallede yaşıyor olduğumuz için çok daha efsanevî olmuştu bu kış bizim için.

    babam da dahil hiç kimse günlerce işe gidememişti yoğun kar yağışı ve tipi nedeniyle.

    bu kar yağışı akşamüzeri başlamış ve neredeyse günlerce hiç durmaksızın devam etmişti. ilk sabaha uyandığımızda babamın evin önünde neredeyse benim boyum kadar olan kar yığınını temizlemeye çalıştığını hatırlıyorum. daha sonra bahçedeki tavuk kümesine kadar karı temizleyip ancak açabilmiştik kümesin kapısını.
    ancak hiçbiri dışarıya çıkamadı tabii hayvanların.

    elektrikler çoktan gitmişti tüm mahallede. mahalledeki bakkala ekmek getirilemediği için bakkalın önünde un kuyruğuna gitmiştik ve tabii ki mum.

    çocukluk arkadaşlarımla hâlâ bir arada yaşadığımız için ara sıra bu kışı kendi aramızda da konuşup yâd ederiz.

    o vakitler hepimiz yine kahvaltıdan sonra toplanmış ve ne oynayacağımızı şaşırmıştık. tipi sebebiyle yürümekte dahi zorlanıyorduk.
    mahalle kültürüyle büyümüş kişiler bileceklerdir ki çocuklukta böyle dönemlerde mahallenin en gidilmemesi gereken yerlerine gitmek gerekir. biz de öyle yapmış ve normalde ineklerin yayıldığı, mahallenin biraz dışında kalan tepeye doğru yürümeye başlamıştık ellerimizde ortadan ikiye kesilmiş bir varilin iki parçası ile.

    saatlerce tepeden aşağıya kaymıştık bu varil parçalarının içine girip.

    nihayetinde evlerimize dağıldığımızda annemin sacda ekmek pişirdiğini, babamın da anneme yardım ettiğini gördüm.

    karanlık çöktüğünde çay tabağına dikilmiş bir mum, sehpanın üzerinde yanıyor; sobanın üzerindeki güğüm fokur fokur kaynıyordu.
    perdeleri sonuna kadar açmıştık ve çay içerek dışarıdaki tipiyi izleyip bir yandan da sohbet ediyorduk.

    babam, eskiden köyde de böyle kışlar gördüklerini ama istanbul'da böylesine ilk defa şahit olduğunu anlatıyordu. o hikâyelerine hikâye kattıkça ben bir daha asla mahalleden çıkamayacağımızı falan düşünmeye başlamıştım*

    ertesi gün bütün çocuklar yine toplandık ve fark ettik ki o gece her evde aynı tarz muhabbetler dönmüştü.
    artık birbirimizi korkutmaya başlamıştık.
    yolda yürüyen her kedi, bizim için potansiyel bir cin idi.

    mahallenin abileri devasa büyüklükte bir kardan adam yapmaya başladıklarında herkes elini karın altına sokmuş ve ortaya gerçekten çok büyük bir kardan adam çıkmıştı. hatta içlerinden birisi sigara yakıp kardan adamın ağzına tutturmuştu.

    günlerce o kardan adama kimse dokunmadı. özgürlük heykeli gibi yükselmişti mahallede. gelip geçen kişilerden kimisi kardan adamın biten sigarasını yenisiyle değiştiriyordu.
    akşamları buluşma noktası olmuştu bu kardan adamın yanı.
    abiler kendi aralarında konuşuyorlar biz de biraz uzaktan onları dinliyorduk.

    " oğlum bir daha o tepeye gitmeyin ha! domuzlar, ayılar falan geliyormuş oraya " tarzı cümleleri ciddiye almıyor gibi görünsek de ertesi gün kimse tepeden aşağıya tek başına kaymaya cesaret edememişti.

    tipi, hiç susmayan bir uğultu ve yoğun kar yağışı içerisinde geçen bu günlerin ardından nihayet yolun açıldığı haberi geldi.

    sevindik mi üzüldük mü bilmiyorum ama bizim mahallede hâlâ bir efsane olarak anılır bu kış.
    kime sorsak muhakkak kendine özel bir hatırası vardır bu kışla ilgili.
  • kardeşimin doğduğu kıştır.
    kocaman deterjan paketleri ve kırık bir buzdolabı kapağı ile kayak yapıyorduk. o dönem bir de eti tutkuyu kaloriferin üstüne koyuyordum reklamdaki gibi akışkan olsun diye.
  • hayal meyal hatırlanan zamanlardır. bak misal seksenlerin sonundaki o kara kışı çok daha net hatırlıyorum ki o zamanlar daha en fazla 6-7 yaşlarında olduğum halde. istanbulda artık kış mış kalmadı tabi. en son birkaç sene önce iki gün kadar ağaçları söken fırtına eşliğinde bildiğin pinpon topu ebatında dolu yağmıştı. kaç sene geçti tam hatırlamıyorum belki 4 belki 5 sene. ondan sonra daha ne kar gördük ne kış.
hesabın var mı? giriş yap