• karanfil sokağı güzel yapan şey,ankara'daki diğer her yer gibi anilardir.15 yasin heyecanıyla gecen, onlarca günün sokagidir, karanfil.iki çok yakın arkadasın buluşma noktasıdır, bulusulacagi zaman "nerede"sorusunu gündeme getirmeyecek kadar.bazen-cep telefonları yoktu ki o zamanlar-karanfil pasajının önünde 1saat beklemekti karanfil sokak.1 saat beklenirdi gelmeyen çünkü mutlaka gelirdi söz veren.buluşma gerceklesince ilk karanfil pasajına girilirdi,gümüşler,incik boncuklar,o yıllarda çok moda olan süet bilekler satilirdi karanfil pasajında.bir bölümünde de pazarlık yapilabilen kitapçılar...bir zamanlar bir sürü bank vardı karanfil sokakta.tunali hilmi değil kızılay cocuklariydik.ilk flörtlerimizi yaşadık o banklarda, elimizi bile vermediğimiz delikanlilarla.bazen saz getirirdi birisi.en yakın dostun, en sevdiği türküyü calardi gözlerinin icine bakarak,sarı saclarından bahsederdi mihribanin.böyle yaşanırdı aşklar,gözlerin içine bakarak.o zamanlar bir sürü bank vardı karanfil sokakta...hem metalcisi olurdu,hem saz çalanı, hepimiz genctik, tek ortak noktamız buydu karanfil sokak sakinleri olarak.komik seker yeni gelmişti ankara'ya ya da biz çok geç öğrenmiştik, dar gelirli ailelerin cocukları olmaktan mutevellit.gama'dan komik seker alirdik ama her gün değil,pahaliydi komik sekerler.hep müzik olurdu karanfil sokakta, çok gencti karanfil sokak, çok başka...ankara'daki her yer gibi iste, anisi olana güzeldir karanfil sokak...
  • ''niye bu hale geldik?'' diye sordum-bir ilişkide bu sorunun muhatabı kimse, işte o kişi gitmeye teşnedir- ben uzun uzadıya bir açıklama beklerken, o tetiği çekti;

    ''ben gitmek istiyorum.'' dedi.

    o anda aklıma, soğuk bir kasım sabahı-ki aşkların başka olduğuna dair, yersiz bir yakıştırmaya sahiptir- geldi. ikaros cafe'de onu bekliyordum. içeri girdi. üzerinde, sonraları- bir 30 yıl kadar sonra- ''bir kız, yeşil bir kazağı vardı. enine siyah çizgiler... islanmış saçları, o çizgileri kesiyordu...'' cümleleriyle anacağım yeşil bir kazak vardı.
    - selam, dışarda felaket yağmur yağıyor!
    - saçların ıslakken daha güzel, bence hep ıslatmalısın.
    - ahaha,çok beklettim mi?
    - yok hayır, ben de şimdi geldim.

    geldiğimin üzerinden bir buçuk saat geçmişti.

    geldiğimin üzerinden 360 küsür gün sonra, biz yine aynı masada oturuyorduk. masanın ortasında görünmez bir altıpatlar vardı. benim ateşlemeye cesaret edemeyeceğim o altıpatlar; ''ben gitmek istiyorum.'' cümlesiyle beynimde patlamıştı. silah sesini kimse duymadı.

    ''enine siyah çizgiler.'' dedim.
    ''efendim?'' dedi.
    ''gidersen ölürüm.'' dedim.

    karanfil sokak'ta, o'nu karanfil metrosu'nun önünde gördüğüm anı hatırladım. başımı hafifçe sola eğdim. sanırım, ''hoşlanılan arkadaşa bir şeyler söyleme'' ihtiyacından; ''bu sokak ne acayip, hiçbir şey yok ama çok acayip'' dedim. ''bence de, ne yapıyorsun burada?'' dedi. ''arkadaşımı bekliyorum, sen?'' diye sordum. ''ben de'' dedi.

    ankara'da tunalı hilmi, sakarya vs. yerlere gidilecekse, ''karanfil metrosu''nun önünde buluşulur. ''gima'nın önü'', ''ykm'nin altı'' gibi muadilleri vardır. ama genel tercih karanfil'dir.bu sokağı acayip yapan şey belki de budur; ''bir sürü insanın hiçbir şey yapmadığı, yapmak için toplandığı, yapmaya başladığı yer olması.''

    ''gitmezsem ölürüm.'' dedi. üzerine, benim ne kadar iyi bir insan olduğumdan, sorunun bende değil kendisinde olduğundan, ve beni haketmediğinden bahsetti. bu klişe terk ediş üçlemesinden sonra, durumu düzeltmeye yönelik bir kaç adım attıysam da; bunlar onun için küçük, insanlık için daha küçük adımlardı.

    ayağa kalktı, ardına dönüp bakmadan cafeden çıktı.

    o çıkar çıkmaz, içeri bir kız girdi. masaya yaklaştı. saçları ıslaktı. enine siyah çizgileri olan yeşil bir kazak giyiyordu;
    - selam, dışarda felaket yağmur yağıyor!
    - bu kadar çabuk mu?
    - ne çabuk mu?
    - gidişinin ardından seni yaşamaya başlamak.

    gülümsedi. ''gel'' dedi. ''dışarda yağmur var, yürüyelim mi, ne dersin?''. ''dışarda yağmur yok ki'' dedim. ''ee ben de yokum?'' dedi. güldüm. ''sana hep hayallerimin kadını derdim'' dedim.

    cafeden çıktım ve hayatımda ilk defa yağmayan bir yağmurda ıslandım.

    &&&

    cafeden çıktım.

    hızla kalabalığın arasına karıştım. etrafımdaki insanların varlığını hissetmem, bana bir şekilde iyi geliyordu. birden bire bastıran yalnızlık duygusuna karşı geliştirdiğim bu savunma şekli her zaman işe yaramıştı. ama şu anda bir şeyler ters gidiyordu.

    terk edilmek ne acayip, hiçbir şey yok ama çok acayip. ''yarı yolda bırakılmışlık'' hissiyatından öte, ''aslında hiç yolda olmamışlık'' hissiyatı. düşsel bir güven duygusunun düşüşü, kırılışı, ufak parçalara ayrılışı.

    peki ya bunlara neden olmak?

    kötü biri miyim?

    terkeden katil değildir bazen; cinayeti üstlenmiştir. konu kapanmalıdır çünkü. herkes suçluyu arar bir müddet sonra. herkes suçlu sanar bu demir parmaklıklardan bakan, suçlu olmadığını bilen bir çift gözü. ama o içini ferah tutar. bu ferahlıkla hücrenin rutubeti...gönlü buz tutar.

    ben de içimi ferah tutmalıydım. ''gitmezsem ölürüm'' demiştim. gidiyordum fakat hala ölüyordum. her iki şekilde de öleceksem; onunla ölmeyi tercih etmeli miydim?

    beni ölürken görmesine izin veremezdim. çünkü beni hayata döndürmeye çalışacaktı. yaşayacağıma dair iğrenç ümidi olacaktı. ilaçların işe yarayacağına inanan bir hasta yakını gibi. öyle bir umut ki; ertesi, ertesi gün ölüm haberi almak gibi.

    ah, yerli yersiz akla gelen yaşanmışlıklar. hepsi aynı anda beynime hücum etti. bırakıp gittiğim bu adamın her zerresi içimdeydi. sağlıklı düşünemiyordum. sesi, kafamın içinde bir sürü şey söylüyordu. etrafımdaki insanların benden daha yavaş hareket ettiğini farkettim. yürüsenize be!

    elleri, kolları, bacakları, gözleri olan ''şey''lere çarpa çarpa karanfil metrosu'na geldim. neden?

    ve o anda, orada onu gördüm. bana baktı. başını hafifçe sola eğdi ve;
    ''bu sokak ne acayip, hiçbir şey yok ama çok acayip'' dedi.

    bu kadar çabuk mu?

    &&&

    - mutlu musun?
    - ''hayallerimin kadını''yla yürüyorum ve yağmayan bir yağmur yüzünden hastalanır mıyım diye düşünüyorum.
    - geri dönmesini ister miydin?
    - hıhım...
    - geri döneceğini bilsen, şu anda, yanına gidip en sevdiği cümleni söyler misin?
    - bilmem...
  • ahmed arif'in aşağıdaki şiirine konu olan, ankara kızılay'da bir sokak:

    tekmil ufuklar kışladı
    dört yön, onaltı rüzgar
    ve yedi iklim beş kıta
    kar altındadır.

    kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
    ray, asfalt, şose, makadam
    benim sarp yolum, patikam
    toros, anti-toros ve asi fırat
    tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
    vatanım boylu boyunca kar altındadır.

    döğüşenler de var bu havalarda
    el, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
    ümit, öfkeli ve mahzun
    ümit, sapına kadar namuslu
    dağlara çekilmiş
    kar altındadır.

    şarkılar bilirim çığ tutmuş
    resimler, heykeller, destanlar
    usta ellerin yapısı
    kolsuz yarı çıplakvenüs
    trans-nonain sokağı
    garcia lorca'nın mezarı,
    ve gözbebekleri pierre curie'nin
    kar altındadır.

    duvarları kara sabır taşından
    kar altındadır varoşlar,
    hasretim nazlıdır ankara,
    dumanlı havayı kurt sevsin
    asfalttan yürüsün aralık,
    sevmem netameli aydır.
    bir başka ama bilemem
    bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
    kalbim, bu zulümlü sevda,
    kar altındadır.

    gecekondularda hava bulanık puslu
    altındağ gökleri kümülüslü
    ekmeğe, aşka ve ömre
    küfeleriyle hükmeden
    ciğerleri küçük, elleri büyük
    nefesleri yetmez avuçlarına
    -ilkokul çağında hepsi-
    kenar çocukları kar altındadır.

    hatıp çay'ın öte yüzü ılıman.
    bulvarlar çakırkeyf yenişehir'de
    karanfil sokağında gün açmış
    hikmetinden sual olunmaz değil
    "mucip sebebin" bilirim
    ve "kafi delil" ortada...

    karanfil sokağında bir camlı bahçe
    camlı bahçe içre bir çini saksı
    bir dal süzülür mavide
    al-al bir yangın şarkısı,
    bakmayın saksıda boyverdiğine
    kökü altındağ'da, incesu'dadır.
  • bir dönemler bu sokakta bi yerlerde her gece eylem yapılır slogan atılırdı işciler tarafından.. test çözmeye çalıştığım vakitlerdi, fakat sloganların çok başarısız olduğunu hatırlıyorum..

    "iiişçi haklıdır çook çalışmaktadıır emeğininn karşılığınıı yeteeerinceee alamamaktaaadır, hükümeeet istifaaa"

    gibi bir şey hatırlıyorum ki, 200 kişi başlardı bu sloganı atmaya, sonuna kadar söyleyebilen bi tek sloganı bulan adamdı..
  • çankaya belediyesi'nin 38 yıl süren yenileme çalışmalarının nihayet bitmesiyle tekrar doğru düzgün yürünmeye başlanan sokaktır. bu yenileme çalışmalarının yüzü suyu hürmetine, sokak üstünde kurulan sahnede bugün deja-vu, sade, tnk ve çin seddi sırayla konserler verecektir. ilk grup olan sade an itibariyle soundcheck yapmaktadır.
  • hatırladığım kadarıyla ilk sahipleri rockerlardı. bi aralar ağır emo istilası altındaydı. sonra yerini apaçilere bıraktı. şimdi bakıyorum öyle sahiplenen belirgin bir canlı türü yok.

    işportacılar da neredeyse saat 10'da tezgahları açıyor.

    "la o saatte ankara'nın girişinden çıkışından kepenkler kapanıyor, kime satacaksınız"
  • az evvel iki tane castin biğbır saçlı genç kenarda durup kızları kesiyordu ben de yürüyordum. bunlardan biri havladı. bildiğiniz havladı. böyle bir sokak burası. ülkece yaşadığımız bozulmanın özeti bu sokak.
  • alt geçide girince tabelaları takip ederek asla çıkılamayacak sokak. kayboldum sandım amk
  • ankara'yı en derinden hissettiren sokak.

    insanların buluşma mekanı.

    rahatça kusabildiğim yer.

    gece değişime uğrayan sokak.

    özetle; ankara'yı hissedebileceğiniz sokak.
  • bir grup orospu çocuğu var, her cumartesi pazar, anlamadığım bir sebeple olgunlar'ın karanfil'e açılan tarafında toplanıp maç tezahüratı yapıyor. bu haftaki mallar, galatasaraylı.. hiç saldırmayın, fener, beşiktaş, hepsi geliyor. her hafta o konsolosluk bahçesi duvarının üstüne çıkıyorlar ve saatlerce bağı.. pardon anırıyorlar. yoldan kadınlar kızlar geçiyor, bunlar toplu küfrediyorlar, sinkaflı..

    şimdi polis çağırabilecek durumdayım, gereksiz bir hırgür..çalışıyorum burada, evim burada değil neticede, bana çok da giren çıkan birşey yok. gel velakin gençlerimizin böyle davar şekline gelmesine katlanamıyorum. lan tamam hepiniz profesör olmayabilirsiniz ama toplu bağırmanın verdiği güven duygusu diye vaktinizi ne diye bununla harcıyorsunuz amk.. şaka değil lan, yaklaşık saat 14.00'ten beri öyle anırıyor orada adamlar.. saat olmuş 18.30.. kime ne hayrı var, hiçkimseye hiçbirşey.. tuttuğun takıma da bir hayrı yok ki, maç nerde, sen nerde..
hesabın var mı? giriş yap