• anadolu köylüsünün genel durumunu gözden geçirdi:
    (bkz: sağırdere)
    (bkz: körduman)
    (bkz: yediçınar yaylası)
    (bkz: köyün kamburu)
    (bkz: büyük mal)

    eşkıyalığın anadolu'da nasıl algılandığını inceledi
    (bkz: rahmet yolları kesti)

    kurtuluş savaşı, onun ideolojisi ve türk ulusu üzerindeki etkilerini masaya yatırdı
    (bkz: esir şehrin insanları)
    (bkz: esir şehrin mahpusu)
    (bkz: yorgun savaşçı)

    cumhuriyet sonrası dönemde bürokrasinin zararlarını da anlattı, köy enstitülerini de, ittihatçıların tasfiyesini de
    (bkz: kurt kanunu)
    (bkz: yol ayrımı)
    (bkz: bozkırdaki çekirdek)

    doğu-batı, avrupa-türk eksenli yepyeni bir tarih anlayışıyla osmanlı devleti'nin kuruluşunu anlattı. biçimsel olarak dünya edebiyatında çığır açtı
    (bkz: devlet ana)

    kısmen otobyografik izler taşıyan notlar aldı, bazısı ölümünden sonra yayınlandı
    (bkz: karılar koğuşu)
    (bkz: hür şehrin insanları)
    (bkz: bir mülkiyet kalesi)
  • "orospunun dişisi, erkeği olmaz. orospuluk huydur. söz verip tutmamak, borcunu inkâr etmek, birini casuslamak, arkadan adam vurmak, kendinden zayıfı ezmek; hatta korkmak bile yerine göre orospuluktur."

    - kemal tahir
  • mehmet barlas’ın şişli'deki evinde verdiği ve davetliler arasında ismail cem, ali sirmen, mete tuncay, tuncer arıklı, afşin germen'in bulunduğu akşam yemeği davetinin başmisafiri olan kemal tahir, yemek sonrası eşi semiha hanımla birlikte göztepe’deki evlerine döner ama hayli yorgundur. birinci kattaki komşularının ışığı yandığını görünce karısına "bizim kata çıkacak gücüm yok, çal zillerini de biraz da onlarda soluklanalım" der. saatler geçtiği halde hâlâ kendi katına çıkacak gücü toplayamaz kendinde. evine varamadan, komşu evinde 20 nisan 1973 gecesi hayata veda eder.**
  • türkiye'de romancının biraz da sosyolog olması gerektigini sözel olarak ifade etmesinin yanında, yapıtlarına bu görüsü yansıtmış büyük yazar. gözden kaçırılan bir özelliği vardır ki o da önemli bir marx yorumcusu olmasıdır. asya tipi üretim tarzı görüşünden hareketle devlet anada osmanlı devletinin kuruluşunu anlatıyormus gibi görünüp, dogu-batı sorununa cok ince göndermeler yapmıştır. yorgun savascida cumhuriyeti kuran kadronun eski ittihatçılar olduğunu vurgularken, onların hatalarını da güzelce gözler önüne serer. kurt kanunu ise, ittihatçıların cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde içine düştükleri bunalımı ve cumhuriyetin artık onlara ihtiyacı olmadığını anlatan romanıdır. rahmet yolları kesti de eşkıyalığın ne olursa olsun (bkz: ince memed) meşru olamaycağı savına dayanır. esir şehir üçlemesininin ilk iki cildi, esir şehrin insanları ve esir şehrin mahpusu, anadolodaki milli mücadeleye istanbul'dan bir bakıştır. yol ayrımı ise utkuyla sonuçlanan mücadeleden sonraki siyasi dalgalanmaları ele alır. bütün bunları mükemmel bir dil ve kurgu sihirbazlığı ile yaptığını anlatmaya bilmem gerek var mı?
  • kemal tahir, türkiye'de roman sanatına tarih, coğrafya, sosyoloji, iktisat, cinsellik, şive ve devleti bodoslama yerleştiren bir edebiyatçı ve fikir adamıdır. milliyetçi değildir ama milliyetçiler sever, solcudur ama solcular sevmez.

    devlet ana'yi yazmış, devleti konuşturmuştur. onu kerim, güçlü, müspet eylemistir. türkiye'de sağın devlet fikrine malzeme taşımış ve yataklık etmiştir. kendisini takip edenlere tahiriler denir. sürükleyicidir yazdikları. aç kalmamak için takma isimlerle sayfasi 1 kuruşa mayk hammer'ler yazmıştır.

    amerika'da doğsaydı deli, avrupa'da doğsaydı james joyce, rusya'da doğsaydı dostoyevski olur muydu bilmiyorum. ama kemal tahir bizim ikinci bir ahmed midhat efendi'mizdir, bunu biliyorum.
  • belki de türk romancıları arasında "ağzı en iyi laf yapan" yazardır. kitaplarının her biri hem su gibi okunur hem de insanı derinden etkiler. romanlarında sunduğu tezleri o kadar inanılmaz bir ustalıkla hikayenin akışına gizler ki, sizin düşünüşünüze ne kadar ters olursa olsun bundan asla rahatsızlık duymazsınız; daha da önemlisi, romanda anlatılan olaylardan ve anlatıştan aldığınız zevki de etkilemez (bu konuda örneğin orhan kemal'den bereketli topraklar üzerinde'yi, yaşar kemal'den yer demir gök bakır'ı ve yakup kadri karaosmanoğlu'ndan yaban'ı, hatta ankara'yı inceleyebilirsiniz. kemal tahir'in ideolojisini hissettirmeden sunmaktaki farkı hemen göze çarpacaktır).

    ağzının iyi laf yapmasına gelince. diyalogları nefes kesici güzellikte ve derinliktedir, kitaplarındaki anlatıda diyalogların yeri ve önemi büyüktür, diyalogsuz olay anlatılarına pek önem vermeden, olayı karakterler arasında diyaloglarla anlatmayı seçer. böylece kendinizi onların arasında hissedebilir, onların heyecanına ortak olabilirsiniz. en önemli özelliği ise, tasvirleri ile karakterlerinin diyalogları arasındaki büyük farktır: öyle ki, diyaloglar sanki onun kaleminden çıkmamış, karakterler ete kemiğe bürünüp konuşmuş, kemal tahir de sadece kağıda geçirmiş gibi durur. kitaplarda yer verdiği değişik kültürlerden, değişik zamanlardan yüzlerce karakterin bu kadar etkili olup akıllarda yer etmesi bundandır.

    örneğin devlet ana adlı romanında anadolu ağzını çağdaşı yazarlardan çok daha etkili bir şekilde yansıtmış, ayrıca şiirsel bir çehre kazandırmıştır. konuşmalardaki çeşitlilik, akıcılık ve yaratıcılık akıllara durgunluk verecek boyuttadır. dönemin dilini ancak bize kalan halk edebiyatı eserlerinden bilebilmekte olmamızla birlikte, kemal tahir onu (belki de kendince) öyle bir şekillendirip önümüze sunmuştur ki çoğu yerde bu laf cambazlığına şaşırıp kalmak, yazarı ağzı açık tebrik etmek olağanlaşmıştır. böylesine bir edebi yön ve türkçe hakimiyeti herkesin harcı değildir ve günümüz yazarlarına ve türkçe'yi unutmaya başlayan bizlere örnek olmalıdır. devlet ana, şaşırtıcı güzellikteki diyaloglarıyla ya üzerinde uzun yıllar çalışılıp yazılmış bir romandır, ya da kemal tahir tatlı söz ve laf cambazlığında efsanevi anadolu ozanlarından bile daha iyi olabilmektedir; her cümlede mükemmeli yakalayabilmek için adeta yıllarca emek dökmüş gibidir.
  • tarihçi emrah sefa gürkan ve sosyolog ismail çoşkun'un kemal tahir konulu güzel bir söyleşisi oldu geçen hafta. format/süre gereği biraz dağınık ve yüzeysel gözükebilse de kemal tahirciler sevecektir.

    tahirin kemal bu topraklardaki herkesin gurur duyması gereken çok önemli bir değerimiz. bugün hala tartıştığımız, "batılı mı olacağız yoksa bir takım değerlerimizi(!) muhafaza mı edeceğiz / çağdaş uygarlıklar seviyesine mi çıkacağız yoksa medeniyeti tek dişi kalmış bir canavar olarak mı göreceğiz" mevzusunu ona bulaşmadan anlamak zor. osmanlı'yı, cumhuriyet'i, kuruluşunu, anadolu'yu, istanbul'u, devleti, yaşadığımız memleketi biraz olsun anlamanın en kolay ve zevkli yollarından biri romanlarını okumak. vesileyle:

    (bkz: kemal tahir/@sitki siyril)
    (bkz: devlet ana/@sitki siyril)
    (bkz: bozkırdaki çekirdek/@sitki siyril)
    (bkz: rahmet yolları kesti/@sitki siyril)
  • hayatımda ilk kez yaşadığım bir şeyin kahramanı. şöyle ki, ada vapurunun üst katında kemal tahir romanını okurken, yanıma bir adam oturdu ve çantasından bi kitap çıkarıp okumaya başladı. ne acaba diye göz ucuyla baktığımda, onun da kemal tahir okuduğunu gördüm. yan yana iki kişi kemal tahir okuyor! karşımızda bi alman olsa, bu kemal tahir herhalde en popüler yazarı bu ülkenin derdi.
  • ben bu işlerden pek anlamam. babam cemil meriç'i çok sever. aklım başıma erdiği zamanlardan beri ara sıra cemil meriç'ten bir şeyler okur bana. önce ezberinden alıntılar yapar. sonra dur der, koşar kitabı kapar. aynı cümlelerini defalarca okumuşuzdur beraber.. neredeyse her cümlesinde, durur, ilk defa okuyormuş gibi heyecanlanır, cemil meriç'in ifade kabiliyetine hayran kalır. bak kızım, der, bak. nasıl yazmış görüyor musun?
    biraz daha büyükçe, lise zamanlarında işte, bir hevesle atıldım cemil meriç kitaplarına. bu ülke'den başlayayım dedim, zihnim adam olsun biraz. lakin olmuyor, kavrayamıyorum. "izmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleri" beni sarsan ilk cümle. slogan haline geldi mi şimdilerde bilmem ama cemil meriç denince aklıma ilk bu cümle geliyor, bu ülke'yi okumaya çalıştığım zamanlardan kalma olarak. sonra devam ediyor; "itibarları menşelerinden belli. hepsi de avrupalı." bir his var içimde, hissediyorum ehemmiyetini bu kitabın, fikirlerin. ama aptallıktan mı, hamlıktan mı, tam olarak kavrayamıyorum, farkındayım. bu ülke yarım kalıyor, ben büyümeye devam ediyorum.
    cemil meriç'in kemal tahir'e olan muhabbeti malum. yazılarında da geçiyor.. şimdi hangi yazısında hatırlayamıyorum, bir romancının (naci çelik?) romanda hesaplaşma (mıydı?) adlı kitabını eleştiriyor. eleştirisinin sonunda "yazarın kemal tahir'e olan muhabbetini muhabbetle karşılıyoruz" diyor. "bir devrin yüz akıdır kemal tahir" diye de ekliyor.
    şimdi ben babama sorsam tam haliyle söylerim bunu. ama babam uzakta, aklımda kaldığı haliyle yazmak içime daha çok siniyor. hem romancının naci çelik olmaması mühim değil. mühim olan, cemil meriç'in kemal tahir için söylediği şey. "bir devrin yüz akıdır kemal tahir"
    babam kitap okumaya fırsat bulamıyor iş güç derken. beni sıkıştırıyor sürekli, kızım bi kemal tahir oku. okuyayım, okuyayım da.. ben de merak ediyorum, okumam gerektiğini de düşünüyorum. ama yani.. anlattığı şeyler benim ilgimi çekecek mi? roman dediğin bir şekilde ruhuma hitap etmeli. ben ruhuma hitap eden şeyler okumayı seviyorum, o yüzden fikirlerim pek bi kıttır.
    erteleniyor bu sebeple kemal tahir. nasılsa bir gün okurum.. sonra üniversite zamanı geliyor. bölüm* gereği hocalar türk romanları okumamızın faydalı olacağını söylüyorlar. hepsinin üzerinde durduğu tek bir isim var; kemal tahir. kemal tahir'i okumadan olmaz diyorlar, başka bir şey demiyorlar. türk sosyolojisi için çok önemli bir isimmiş. sonra duymadığınıza eminim - zira ben de okula başlayana kadar duymamıştım - ama baykan sezerle olan ilişkisi. ikisinin de türk sosyolojisi için çok değerli isimler olması..
    kemal tahir okunacak, evet. de.. ne zaman? erteleme devam ediyor.
    en son yaz için hoca ödev verdi. ödev sayılmaz da.. okusanız iyi edersiniz dedi. sırasıyla altı tane kemal tahir romanı. bunlarla başlanacak.. daha nereye kadar erteleyeceksin? bak işte, ayağına fırsat geldi. hoca hangi kitabı önce okumak gerektiğini bile belirtmiş. daha da ertelersen ayıp.
    esir şehrin insanları ile başladım. hocanın verdiği sıraya göre. ben sanıyorum ki aklımın almayacağı bir sürü meseleden müteşekkil olacak kitap. ruhuma hitap eden bir parça bulamayacağım. oysa nasıl da yanılmışım. bir kaç parçayı geç, kitap tamamen ruha hitap ediyor diyebilirim. yani ruhtan hiç uzaklaşmıyor. ruha hitap etmek ne allah aşkına? aslında anlatmaya çalıştığım şey böyle mi tasvir edilir bilemiyorum. en uygunu bu gibi geldi. ama bu bile tam açıklamıyor anlatmak istediğim şeyi, biliyorum.
    yani şöyle.. şimdi kıyaslamak gibi olmasın, haddim değil bi kere ama, oğuz atay'ı ele alalım. her şey ruh.. yani olay var mı desen, var diyemem ben. roman tahliline kalkıştığım yok, yanlış anlaşılmasın. yani bir sürü ruhi meseleleri anlatır oğuz atay işte. halet-i ruhiyeler bütünü.. öyle ıstıraplar, hesaplaşmalar, iç sesler, velhasıl insan işte. tutunamayanlar gibi bi kitap ismi olunca, reklamı da bol oluyor. ben de böyle oğuz atay kitapları gibi kitapları daha çok severim. insanın ruh haline dair esaslı tespit mi denir ona, her neyse işte, onlardan olacak. şimdi oğuz atay'ın her ıstırap tasviri sakız oldu dillere. popüler kültür.
    hal böyle olunca, kemal tahir'den hiç böyle bir şey beklemiyordum. herhangi bir insanın, kendisine ait, halet-i ruhiyesine dair bir şeyler yazmış olduğunu ummuyordum. halbuki o kadar çok ruh halini o kadar güzel yazmış ki. sade böyle.. hani iddialı cümlelerle, gösterişli hallerde değil. sapsade ve olağan bir duruşla, o kadar çetrefilli hallerini anlatmış ki insanın. okurken şaşırıyorsun. o tespitlerden çok, anlatışındaki sadeliğe, sessizliğe, reklamsızlığa şaşırtıyorsun. adam lafı koymuş ve gitmiş gibi yani. hiç öyle bangır bangır hallere girmeden. böyle bi sadeliği bir de vüs'at o bener'de görmüştüm ve çok şaşırmıştım. sade şeyler ne iyi.
    kemal tahir'den çok kendimden bahsettim, saçmalık. şimdi bu entirinin okunacak bir yanı yok aslında. kime ne benim roman zevkimden, babamın cemil meriç hayranlığından. ama her şeyi de elaleme faydası dokunsun diye yazmıyoruz ya canım. aklımızda kaybolup gitmesin bir şeyler, oralarda bir yerlerde dursun istiyoruz. neden bilmem.. hem bir kişi okur da belki. neyse.
    kemal tahir benim için geç kalınmışlık. geç kalınmışlık ne yahu? düpedüz yazayım: bu yaşıma kadar okumamış olmaktan utanıyorum. zaten kime hak ettiği değeri verebildik ki? o, beni affetsin. allah ona rahmet eylesin.
  • ''kimseye kitap tavsiye etmem. eğer tavsiye ettiğim kitaba layıksa, onu araya araya kendisi bulur. layık değilse hediye etsem okumaz, hatırım için okusa da anlamaz.'' demiş. ne de güzel demiş. hiçbir arkadaşıma artık kitap tavsiye etmeme sebebim olmuş.
hesabın var mı? giriş yap