• pek sevdiğim karakter olan tom riddle debe’ye girince ben de hakkında iki kelime söylemek isterim. kitaptan bolca spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    tom riddle, hogwarts’tan sınıf başkanı, ardından öğrenci başkanı ve okula hizmet ödülüyle oldukça parlak bir genç olarak mezun olur.
    onu tanıyan herkesin beklentisi büyüktür. çünkü fybs’lerinden bu kadar yüksek puanlar alan, etkileyici, karizmatik ve çalışkan genç adamın gelecekte sihir bakanı olma ihtimali gayet somuttur. o kadar akıllı, o kadar etkileyicidir.

    ne var ki aniden borgin&burkes isimli ikinci el antika dükkanında işe başlar. herkes için (en başta da iksir profesörü slughorn için) şaşkınlık ve biraz da hayalkırıklığı kaynağı olur. çünkü dediğim gibi, her şeyden tam not alan örnek bir öğrencinin bunu yapmasını kimse beklememektedir.
    ama bilinmeyen şudur ki; tom riddle çoktan bir işten reddedildiği için borgin&burkes’te çalışmaya başlamıştır. reddedildiği iş ise: hogwarts’taki karanlık sanatlara karşı savunma hocalığıdır.

    mezun olur olmaz, henüz sadece 18 yaşındayken müdür armando dippet’ten bu işi ister*ancak dippet ona çok genç olduğunu ve ileride bunu düşüneceğini söyler. tom büyük bir hayalkırıklığı ile okuldan ayrılır.

    (şimdi buraya bir parantez açmak lazım. tom riddle için hogwarts bir okuldan çok bir yuvaydı. aynen harry gibi sahiplenildiğini hissettiği yegane yerdi. ayrıca harry’nin ayrıcalıklarına da sahip değildi ilk geldiğinde. cebinde parası ve ona hayran olan tonla insan yoktu, yetimhanede büyümüştü*.)

    bunun üzerine tom borgin&burkes’te işe girer. bu dükkanı özellikle sırlar odası kitabından hatırlayabiliriz. genelde kara büyü eşyaları, lanetli objeler, antika değeri olan bin yıllık sihirli ürünler el değiştirir. tom’un amacı, hogwarts’ın kurucularına ait olduğu iddia edilen nesneler hakkında bilgi edinmekti zaten. o bunların peşindeydi. ayrıca çarpıcı görüntüsü ve manipülatif kişiliğiyle borgin’in müşterilerini çok rahat parmağında çevirebiliyordu.

    gelelim hepzibah smith’e. debe’ye giren entry’deki kadıncağız budur.
    “hepzibah smith.”

    bu kadın yalnız, yaşlı, akrabasız ama süsten püsten pek hoşlanan deli gibi zengin bir kadındır. hobi olarak cincüce zırhı falan satar borgin’e.
    ayrıca orada çalışmaya başladığından beri tom’a pek düşkündür. tom da flörtöz ama alçakgönüllü tavırlarıyla kadını mest eder. ona çiçekler getirir. (iş ahlakından ödün vermez ama hfkdj)

    asıl can alıcı nokta ise şu: hepzibah smith, helga hufflepuff’ın soyundan gelmektedir. tıpkı tom’un slytherin soyundan olması gibi. ancak genç adamın aksine bu acınası ihtiyar hepzibahın serveti ve yadigarı boldur.
    işte bir gün bu hepzibah tom’a sahip olduğu en en en kıymetli iki antikayı göstermeye karar verir.
    ilki hufflepuff’ın kupasıdır. hepzibah bunu patronuna söylememesini yoksa bunu almak için kendisini darlayacağından şikayet eder. tom gördükleriyle şoke olur ama metanetini korur, çünkü sonunda bunca zaman borgin’de çalışmasına değecek bir şey bulmuştur.

    ama daha da önemlisi, slytherin’in madalyonudur. eski, bir o kadar da kıymetli, işlemeli, muhteşem bir parçadır.
    hepzibah tom’a bu madalyonu nereden bulduğunu anlatır.

    hepzibah bu madalyonu yine borgin’den satın almıştır. borgin’e satan kişi ise pejmürde görünümlü, yoksul, karnı burnunda hamile bir kadındır. borgin bu kadar kıymetli bir madalyon için ona yalnızca 12 galleon teklif edince bile havalara uçmuştur genç kadın.

    bu hamile kadının annesi olduğunu anlaması uzun sürmez tom’un. slytherin’in madalyonunu incelemesi için verir hepzibah.
    öfkeden o kadar sıkı tutar ki eklemleri bembeyaz olur, asla bırakmayacak gibidir. hatta hepzibah kısa bir an onun gözlerinde kırmızı bir ışıltı gördüğünü söyler. sonra ışık oyunu zanneder. tom teşekkür eder ve eşyaların harika olduğunu söyler.
    hepzibah’ın ev cini olan hokey adlı zavallı gidip bunları tekrar eski yerlerine kaldırır. üzerine gizleme büyüleri yapar.

    ertesi gün de ev cininin sıcak kakaosuna “yanlışlıkla” zehir karıştırmasıyla ölü bulunur.

    lakin kimsenin bilmediği antika eşyaları ise artık yoktur. madalyon gerçek sahibine geri dönmüştür. kupa ise sadece faizidir..

    --- spoiler —-
  • candan erçetin, kendisi için yazmış:

    parçalandım
    ve her bir parçamı ayrı yere bıraktım

    birini açık denizlerin en derin yerine attım
    kürek çektim uzaklaştım dönüp arkama bakmadım bile

    birini yüksek dağların zirvesine çıkardım
    hiç kimse kurtarmasın kurda kuşa yem olsun diye

    birini hiç unutmadığım o küçük şehirde bıraktım
    dönemedim kim bilir belki dönsem de bulamazdım

    önce savruldum yok oldum
    sonra dinlendim duruldum
    ve her giden parçam yerine
    yenisini doğurdum

    (bkz: parçalandım)
  • --- feci spoiler ---

    en kötü kitap karakterleri listemde birinci sıraya tahtını kurmuş kişilik. kötü karakterlerin bile en azından zamanında değer vermiş olduğu ya da hala değer verdiği birileri varken voldemort’un hayatı boyunca kimseye önem vermemiş, kimseyi sevmemiş olması onu rahatlıkla birinciliğe sokuyor.
    çocukluğuna indiğimizde bu karakterin kötü olmasının hiç şaşırılır yanı olmadığını fark ediyoruz. annesi merope gaunt, babasının ve erkek kardeşinin tacizleriyle yaşamış olan slytherin soyundan gelen bir cadı. babası salazar slytherin’in soyundan geldiği için kızını mükemmel biri olması konusunda sürekli zorlayan egosu tavan yapmış bir adam. bu kız da sevgi muhtaçlığı çekerken bir muggle olan tom riddle’a âşık oluyor. tom riddle ona bakmayacağı için aşk büyüsüyle çocuğu kendisine âşık ediyor ve onunla evleniyor. oldukça yakışıklı olarak betimlenen tom riddle ise zengin bir muggle ailenin çocuğu ve normal şartlarda fakir ve bakımsız bir kız olan merope gaunt’a asla bakmayacak biri, ama büyünün etkisiyle kendinde olmadığından onunla evlenip kızı hamile bırakıyor.
    ama merope büyü yapmayı bırakınca tom riddle kızın hamile olmasını umursamadan onu terk ediyor ve evine dönüyor. kimseye karısının cadı olduğunu söyleyemiyor çünkü deli muamelesi görmek istemiyor. sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına yeni bir sayfa açmaya karar veriyor.
    merope ise terk edilmenin üzüntüsüyle iyice hasta düşüyor ve yoksul bir yetimhanede çocuğunu doğurup ona sadece isim verebilecek kadar yaşıyor.
    voldemort, londra’daki bu yoksul yetimhanede büyücülük dünyasından bihaber olarak büyüyor. yetimhanedekiler ailesi hakkında bir şey bilmiyor, voldemort’un o zamanlar tek bildiği şey annesinin onu doğururken ölmüş olduğu. diğer çocuklardan farklı olduğunu keşfetmesi uzun sürmüyor ve bu da onu diğerlerinden uzaklaştırmaya itiyor. zihin gücüyle nesneleri hareket ettirebiliyor, hayvanlara sadece bakışlarıyla işkence çektirebiliyor ve yılanlarla konuşabildiğini keşfediyor. diğer çocuklar tarafından dışlanınca bu güçlerini onlara zarar vermek için kullanmaya başlıyor. voldemort, büyürken haklı olarak diğer çocuklardan farklı olmasının bir üstünlük olduğunu anlıyor. megaloman karakteri bu şekilde iyice gelişiyor, yalnız kalmak onu bencil biri haline getiriyor ve on bir senesini sevgiden uzak bir şekilde geçirdiği için ömründe sevgiye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. on bir yaşında onu ziyarete gelen dumbledore bir anda tüm hayatını değiştiriyor. kendisinin eşsiz olduğuna inanıp büyümüşken bir anda kendi gibi bir sürü insanın olduğunu öğreniyor ve yalnız olmadığını fark ediyor. muggleları zayıf insanlar olarak görüyor, ölümün sadece muggleların başına gelebileceğine inandığı için annesinin de muggle olduğunu düşünüyor.
    hogwarts’a başladığında bir anda herkesten nefret eden voldemort’un tavrı değişiyor ve tüm derslerden iyi notlar alan biri haline dönüşüyor. muhtemelen bu davranışlarla kendini dumbledore’a kanıtlamaya çalışıyor çünkü dumbledore voldemort’un inandığı şeylerin tam tersine inanan bir insan. voldemort yetimhanede yıllarca her şeyden nefret ederek büyümüşken dumbledore ise her şeye sevgiyle yaklaşmayı savunuyor.
    voldemort okuldayken kendine bir sürü arkadaş ediniyor ama aslında onları arkadaştan çok bir çeşit mürit, hizmetkâr olarak görüyor. bu tutumunda ise büyücü arkadaşlarının hepsinden daha yetenekli ve güçlü olması etkili oluyor.
    voldemort bir dönemini aile geçmişini bulmaya adıyor ve inanılmaz bir araştırma yaparak babasının adını hogwarts’da bulmaya çalışıyor. senelerdir annesi ölmüş olduğu için babasını gözünde bir kahraman olarak büyütmüş, onun da kendisi gibi güçlü biri olduğuna inanmıştır. babasının adını hiçbir yerde bulamayınca ise büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor ve aslında annesinin cadı, babasının hiçbir işe yaramaz bir muggle olduğunu keşfediyor. bu hayal kırıklığı onun babasından tiksinmesine yol açıyor ve babasıyla aynı ismi taşımamak için kendine lord voldemort adını takıyor. tom marvolo riddle adını bıraktıktan sonra marvolo ismini araştırıyor ve en sonunda annesinin slytherin soyundan geldiğini öğreniyor. çok soylu bir aileden geldiğini öğrenmek onda iyice güçlü bir büyücü olma isteği uyandırıyor ve gelmiş geçmiş en yetenekli büyücü olmak istiyor. dumbledore’un çok büyük bir büyücü olduğunu bildiği için ondan korkuyor ve dumbledore, voldemort’un tek korktuğu kişi oluyor.
    voldemort hogwarts’ı bitirince kendini iyice karanlık sanatlar’a adıyor. annesinin inanılmaz soylu bir aileden gelmişken basit bir mugglela birlikte olup soyu kirletmesini kabullenemiyor bu yüzden büyücü olmayan herkesi aşağılık yaratıklar olarak görüyor. en güçlü büyücünün kendisi olduğu kanıtlamak için herkesin kendisinden korkmasını istiyor ve bu yüzden karanlık yolu tercih ediyor. bencilliği ve megalomanlığı herkesin kendisinden korkarak bahsetmesini istemesine yol açıyor.
    bunları düşününce voldemort’un kötü biri olması hiç şaşırtıcı değil. kimseyi sevmeyerek büyüdüğü için bir zayıflığı olmadığını düşünüyor ama harry ve dumbledore’a göre de kimse tarafından sevilmiyor olmak en büyük zayıflık.
    ayrıca;
    tom marvolo riddle, i am lord voldemort’u oluştururken aynı zamanda immortal odd lover’ı da oluşturuyor. bu da onun ölümsüzlüğe takıntısını ve kimseyi sevememesini belirten bir anagram.
    voldemort istese de kimseyi sevemez, jkr’nin söylediğine göre aşk iksiri etkisi altında meydana geldiği için sevebilme kabiliyeti olmayan biri olmuş.

    edit: bu ayrıntıyı nasıl unuttum bilmiyorum ama bu kadar kuvvetli bir karakter expelliarmusla ölmemeliydi, resmen karakterine hakaret oldu. avada kedavradan aşağısı kesmemeliydi bunu. asıl harry ile ikisi aynı anda avada kedavra yapıp aynı anda ölseydi ne efsane olurdu.

    --- feci spoiler ---
  • yaptığı bütün kötülükler yanına kâr kalmış karanlık büyücü.

    çoğu kişi tarafından tüm zamanların en büyük karanlık büyücüsü kabul edilen lord voldemort, seri sonunda cezalandırılmış olarak kabul edilir. sonunda durdurulmuş ve yok edilmiştir. ancak hayatına biraz daha yakından baktığınızda voldemort'un aslında hiç cezalandırılmadığını görürsünüz. büyücü dünyası onu bizim bildiğimiz yöntemlerde cezalandırmayı hiçbir zaman başaramadı. işlediği hiçbir suçun bedelini ödemedi. başka bir deyişle yaptığı her şey yanına kâr kaldı.

    hayatının ilk on bir yılını bir yetimhanede geçiren tom riddle, gerçekten bela bir çocuktu. diğer çocuklara eziyet edip eşyalarını çalıyordu. hatta dumbledore onu hogwarts'a götürmeye geldiğinde yetimhane müdürü ondan kurtulacağı için sevinmişti ama işin özünde orada yaptıkları yanına kâr kalmış, atılma gibi bir cezayla karşılaşmamıştı.

    hogwarts'a gittiğinde de rahat durmadı. karanlık büyünün peşinden koştu. sırlar odasını açıp mızmız myrtle'ın ölümüne ve hagrid'in okuldan atılmasına neden oldu ama kendisi 1945'te paşalar gibi mezun oldu. bu arada riddle ailesini katledip türlü yasakları çiğnediğinden de bahsetmeye gerek yok.

    hogwarts'tan mezun olduktan sonra ilk işi yine hırsızlık, iftira ve öldürmek oldu. okul kurucularının değerli yadigarlarını toplamak için her türlü hileyi yaptı. ardından kendini "lord voldemort" adıyla tanıtarak taraftar toplamaya başladı. birinci büyücü savaşı'nın başlamasına neden oldu. bu süreçte birçok insanı öldürüp aileleri parçaladı. affedilmez lanetleri günlük aktivitesinin bir parçası olarak kullanıyordu. imperio ve crucio ile işkence ve beyin kontrolünün dibine vurdu. büyücü dünyasının yapabildiği tek şey -onu da hasbelkader yaptılar- voldemort'u durdurmak oldu. bütün bu süreçte "cezalandırılmaya" en yaklaştığı an harry potter'a saldırdıktan sonra bedeninin parçalandığı zamandır. ancak o bile gerçek ceza değildi çünkü bedeni parçalanır parçalanmaz hortkuluğu kaçtı ve arnavutluk civarına saklandı. onlar buna sürgün dese de ortada yine bir ceza yoktu. sadece bedenini tekrar inşa edene kadar kaçak hayatı yaşadı.

    geri dönüşü ve ikinci büyücü savaşı döneminin ise ceza ile uzaktan yakından alakası yok. hızla yükseldi ve öldürmeye devam etti. ta ki dumbledore planını kurup onun yok olması için şartları hazırlayana kadar. ancak ortada hâlâ bir ceza yok. dumbledore'un planı bile en fazla onu "kalıcı olarak" durdurmaya yetti. büyücü dünyasının ona yapabildiği tek şey bir kez geçici, bir kez de kalıcı olarak durdurabilmekti. hiçbir zaman cezalandıramadılar.

    burada da bitmiyor. fani dünyada hak ettiği cezayı bulamayanların en azından ilahi adaletle karşılaşacağı ve öbür dünyada cezalandırılacakları düşünülür değil mi? işte voldemort orada da dört ayağının üstüne düşerek yırttı.

    ceza, suç ve suçlu kavramının vazgeçilmez bir öğesidir. suçlu, işlediği suçların cezasını çekmelidir. bilinen bir şey bu. ancak voldemort'a baktığınızda yetimhanede yırtmış, hogwarts'ta yaptığı her şey yanına kalmış, sonrasında azkaban'ın yanından bile geçmemiş, kendisi diğerlerine yaptığı gibi crusio lanetine maruz kalmadı. zaten yaptıklarından asla pişman olmadığı için manevi olarak ceza çekmedi ama maddi olarak da cezalandırılmadı.

    yetmiyormuş gibi ölüm sonrasında da bir ceza yok. voldemort'un nasıl yok olduğuna, nasıl öldüğüne bir bakmak gerekir. onu kendi kötülüğü yok etti. dumbledore'un zekası ve kendi kötülüğü birleşince yaptığı avada kedavra dönüp kendisini buldu ve tutunduğu son hortkuluk da gidince yaşamları sona erdi.

    bildiğiniz gibi harry potter kurgusunda din unsuru en zayıf noktalardan biridir. rowling özel olarak dinsel bir inanış kurgulamamıştır. inanç sisteminden bahsedilmez, dini karakterler ya da öğeler içermez. sadece britanya toplumunun geleneğinin bir parçası olarak noel ve paskalya bayramlarını görürüz. bunun dışında serinin dini bir boyutu yoktur. yedi kitaplık serüvende dine en yaklaştıkları an yedinci kitapta harry'nin dumbledore'la konuşup voldemort'un ölümüne neden olduğu andır. bu sahnede, harry ve dumbledore bir tren istasyonundadırlar ve kenarda buruşuk bir et parçası (voldemort) vardır. sanki fani ve ilahi dünya varmış ve o tren istasyonu da iki dünya arasındaki köprüymüş imajı verir. bildiğiniz gibi semavî dinlerde ruh zarar görmez, bir bütündür. kesilmez, kopmaz, parçalanmaz. ruhunu yedi parçaya bölen voldemort ise bu yolculuğu yapamamaktadır çünkü trene binmenin şartı tam ve bütün bir ruh olmaktan geçmektedir. voldemort'un ruhu ise paramparçadır, altı parçası da yok edilmiştir.

    rowling'in seri boyunca dine en yaklaştığı sahnede temel olarak öbür dünya, ruh ve ahiret yolculuğu kavramlarını kabul ettiğini ancak ruh zarar görmez ilkesini büyü evrenine göre bölünebilir kıldığını görüyoruz. sonuç olarak semavî dinlere paralel bir yapı kurgulamış olduğunu anlıyoruz. semavî dinlerde en önemli nokta ölümden sonraki ahiret ve cennet/cehennem inancıdır. yani, "ben öldüm, yok oldum" gibi bir şey yok. "yok olmak" bir seçenek değildir. mevcudiyetin devam eder, bu dünyadaki amellerine göre cennete ya da dehenneme gidersin.

    bu açıdan değerlendirdiğimizde ölümsüz olup insanları yönetmek isteyen ve bu yolda birçok insan öldüren voldemort semavî dinlerdeki en büyük suçlardan şirk koşmak ve cana kıymak suçlarını işlemiştir. cezası da sonsuza kadar cehennemde kalmaktır. dirilip dirilip tekrak yanarak can vermektir, değil mi? tam nihayet "bu seri katil parçaladığı bunca ailenin hesabını verecek" diyorsunuz ama yine olmuyor. adalet yine yerini bulmuyor. cehennemde sonsuzlukla cezalandırılması gereken kişinin mevcudiyeti siliniyor ve yaptığı kötülüklerin hiçbirinin cezasını vermeden yok olup gidiyor. şöyle düşünmek gerekir. kim bir ateş çukurunun içinde sonsuza kadar kalmak ister? bunun yerine yok olmayı istemez mi o kişi? sonsuz ateşten kurtulmak -bir kez daha- cezadan yırtmak değil midir?

    sonuç olarak, voldemort yaptıklarının hiçbir cezasını görmedi. evet, amacına ulaşamadı ama "amacına ulaşamamak" bir ceza değil. atılmadı, işkence görmedi, hapsedilmedi. idam bile edilmedi. adam kendi kendini öldürdü. "oh, idam edildi. içimizin yangını söndü," diyecekleri bir durum bile olmadı. hem fani hem ilahi dünyada adaletin karşısına çıkmadı. yaptığı her şey ama her şey yanına kâr kaldı. öldürdüğü onca insanla bir fırtınada telef olan bir kümes tavuk arasında fark dahi yok.

    düşünün, okuldan atılan ve kısa bir süre azkaban'da kalan masum ve iyi yürekli rubeus hagrid lord voldemort'tan çok daha fazla cezalandırılmış oldu.
  • tom riddle'ın ondan nefret eden bütün büyücülerin onu anarken kullandığı (en azından içinden) isimdir. halbuki ona nefret ettiği tom adıyla hitap edip ezmeleri, psikolojik baskı oluşturup gücünün zayıflamasını sağlayacaktır. sen adama lord dersen o da gelir başına çıkar tabi.
  • oysa kendine bir nokia 3310'dan horcrux yapsaydı, başına bunlar gelmezdi. muggleları küçümsemesinin cezasını çekti gariban.
  • adı anılmaması gereken kişi.

    tam adı tom marvolo riddle, annesi safkan, babası muggle.

    bundan sonrası hala izlemeyenler için spoiler olduğundan dikkat.

    --- spoiler ---

    annesi çok köklü ve safkan bir aileden geliyor. hatta evlilikleri bile aile içinden yapılıyor ki safkanlığı bozulmasın.

    tabii aile içinden yapılan bu evlilikler, herkesin kalan mirastan bol miktarda yemesine de sebep oluyorlar ve köklü, ama çok parası olmayan bir aileye dönüşüyor.

    peki bu köklü ailenin soyu kime dayanıyor? salazar slytherin. safkan takıntısı başka yerden gelemezdi elbet.

    annesi merope, karşı komşuları tom'a aşık oluyor. tabii ki bu yasak bir aşk, çünkü bir muggle.

    ama aşkından vazgeçmiyor ve tom'u aşk iksiriyle kendine aşık ediyor. onu aşk iksiriyle sürekli besliyor. hamile kaldığında da artık tom'un ona gerçekten aşık olduğunu sanıp iksiri vermeyi bırakıyor, ama…

    tom onları maalesef terk edip gidiyor. yeni adıyla bildiğimiz voldemort doğana kadar sefalet içerisinde yaşıyor ve en sonunda 31 aralık gecesinde bir yetimhanede doğum yapıyor.

    ona babasından gelen tom ve dedesinden gelen marvolo isimlerinin konulmasını istiyor. “umarım babasına benzer” dedikten kısa bir süre sonra da ölüyor.

    yetimhanedeki kadın bu dileğinde haklı olduğunu, kendisinin pek de güzel bir kadın olmadığını dumbledore'la konuşmasında belirtiyor.

    dumbledore ona tom dediğinde, marvolo denilmesini istiyor, herkeste olan basit bir isme sahip olmak istemiyor. hatta kesin bu ismin babasının soyundan geldiğini, babasının köklü bir aile olduğunu iddia ediyor.

    tabii hogwarts'a başlayınca asıl soyun annesinden geldiğini anlıyor.

    onunla ilgili ilginç olan, emanet biriktirmeyi çok sevmesi. küçük yaşlardan itibaren hırsızlık yapan voldemort, daha sonra ender bulunan nesnelere merak salıyor.

    slytherin'in madalyonu ve hufflepuff kupası gibi nesneler de eline bu şekilde geçiyor. bunlar ondan çokça etkilenen bir kadının elindeydi. bir gün yaşlı kadın koleksiyonundaki ender parçaları voldemort'a gösteriyor ve ertesi gün kadın evinde ölü bulunuyor.

    --- spoiler ---

    böylece gelmiş geçmiş en karanlık büyücü doğuyor.
  • tutkulu ve azimli bir insan olması nedeniyle kötü olarak gösterilsede, zamansız ölümü ile ağlatan büyük reis olarak kalacaktır herkesin gözünde. asla gösteriş budalası harry potter gibi tribünlere oynamamış ve gerçek okuyucunun gözünde ilahlaşmıştır.
  • lord voldemort, belki bir çocuk - gençlik serisinin kahramanı olmasının etkisiyle de, hayali kahramanlar aleminde gerektiği saygıyı görememiş; çok değerli bir karakterdir.
    çok az karakter vardır ki, kendine düşman olarak tüm canlıların baş düşmanı, katili ve kaçınılmaz sonu olan "ölüm"ü seçsin.
    lord voldemort, hayatını en kadim güçleri elde etmeye, ölümsüzlüğe erişmeye, aciz bir kul olarak ölümlülüğün ve zayıflığın tüm acıları içinde çaresizce yaşayıp gitmek yerine "tanrı"nın kendisi olmayı denemeye adadı. doğanın en birinci kanunu hayatta kalmaktır. ölüm orada bizim için beklerken, ellerimiz kollarımız bağlı oturmak, elinde imkanları ve olasılıkları olan bir insan için aptallık değil de nedir? madem büyücülük dünyasında bu baş düşmanla savaşacak kadim bilgiler vardı, elbette başka hiçbir şey düşünmeden bu düşmanla savaşılmalıydı. o kadar büyücünün içinde bu gerçekliği sadece lord voldemort farketti. muggle diliyle ifade edersek; voldemort'un hayatı için, bilime adanmış zorluklarla dolu bir hayat diyebiliriz. hayata hiçbir şey katmayan, mal mal asa sallayıp, okula gidip, süpürgeye binerek hayat geçiren büyücüler aleminin tamamı bir voldemort etmezdi. lakin meyve veren ağaç taşlanır.
    bu büyük zeka, bir canavar gibi pusuda bekleyen kibirine yenik düştü. düşmanlarını hep hafife aldı, aklından ziyade duygularının yönlendirmesine kapıldı. bir insandı neticesinde ve bu da onun ölümüne sebep olacak büyük zaafıydı. tüm "kötü"ler gibi o da kaybetti. ne var ki o bir kötü bile değildi. onun amacı ne dünyayı ele geçirmekti, ne galaksiyi ele geçirmek... ne sonsuz zenginlik ne de sonsuz iktidar... o ölümü ele geçirmek istedi. o kul olmaktan kurtulmak istedi. o özgürlüğünü istedi ve o en şerefli amaçlar uğruna çabalarken öldü.
    lord voldemort... karanlık lord... senin değerini herkes farkedemez. seni var eden zihin bile ne kadar idealist bir karakter yarattığının farkında değildi.
    sen ölümü dize getiremedin, ama en azından denedin. ruhun şad olsun.
  • herhangi bir materyal kullanmadan (süpürge, testral vb..) uçabilen müthiş atarlı büyücü. bu yönüyle quidditche merak saldığı takdirde çok başarılı olacağını düşünmekteyim. niye olmasın be voldemort.

    (bkz: hiç bir şey için geç değildir)
hesabın var mı? giriş yap