• ilkokulda önce istemeden sonra severek çaldığım enstrumanlardan biri.pek kimse tercih etmezdi bunun yerine melodika,org çalanlar çoğunluktaydı.parmakları acıtırdı zaten minikti zor zar yetişirdi tellere basardı bide aman kaçırmıyım notayı die zorlanırdık.penasını tellere tutturmak yerine içine atardım,her seferinde pena düşsün die ters çevirip sallardım..
  • türk müziginin bir dönemine "kazayla" imza atmış, türkiye'yi bambaşka bir soundla tanıştırmış müzik aleti.
    orhan gencebay'a yaptığı müzigin nasıl bu kadar farklı oldugu soruldugunda su cevabı vermişti:
    "kücükken en büyük hayalim saz sahibi olmaktı. ama adını bilmedigim icin babama tarif ederek aldırmaya calıstım; o da gidip saz yerine mandolin almıs. ben de mandolinle saz çalmaya ugrastım"

    ilginç.
  • --- gürer aykal'dan ---
    babam diyarbakır’da müzik öğretmeniydi. mustafa kemal atatürk ilkelerine ve getirdiği yeniliklere de temelden bağlı bir insandı. o sıralarda belki anlamıyorduk biz kardeşler, ama atatürk’ün büyüklüğünü yıllar sonra birebir yaşayınca, babamın da büyüklüğünü fark edebildim.

    türkiye, cumhuriyeti’ni kurduktan ve yüzünü “çağdaş medeneyitlere” dönmeye başladıktan sonra, birçok konuda atılımlar yaptı. bunlar öylesine kökten ve yapıcı atılımlardı ki, yıkmaya kalkmak bile başka bir atatürk ihtiyacı doğuracak nitelikteydi.

    müthiş bir kadrosu vardı mustafa kemal’in ve bir de gizli “karıncaları”.

    hitler rejiminden ürküp de kaçan alman yahudileri, türkiye’nin her tarafında kültür, sanat, ekonomi, vatandaşlık ilkeleri, ülkeyi sevmek, ulus olmak yolunda yeni kurulan cumhuriyet’e destek veriyordu.

    o zamanlar küçük bir ayrıntı gibi gelen, ama şimdilerde bakıldığında müthiş bir devrim olan “mandolin” adındaki küçücük müzik aletinin ne gibi büyük “devler” ortaya çıkaracağından pek haberimiz yoktu.

    o zaman sorgulamak gerekti. neden cumhuriyetin ilk yıllarında orta öğretimde müzik enstrümanı olarak mandolin tercih edilmişti?

    mandolin, batılıların lut, bizim ud dediğimiz enstrüman ailesindendir. 17. ve 18. yüzyıllarda italya’da ortaya çıkmıştır. napoli’de üretilen ve dünyaya 19. yüzyılda adını duyuran bir çalgıdır. prototipi, 14. yüzyıla kadar dayanan ve o sıralarda mandore olarak anılan bir müzik aletiyken, daha sonra lut ailesine yaklaşarak mandolin olarak tüm dünyaya yayılmıştır.

    bunlar mandolin için herhangi bir internet sitesinde bulunabilecek teknik ve tarihsel bilgiler, ancak mandolinin çocukların müzik eğitiminde ne denli önemli olduğunu anlatmak için küçük bir noktayı aydınlatmakta yarar var.

    mandolin, yaylı sazlara, özellikle de kemana geçişte müthiş bir kolaylık sağlamasıyla tanınır ve bilinir. bu yüzden de müziğe saygısı olan tüm dünya ülkelerinde ilk ve ortaöğretim çağındaki çocukların öğrenmesi teşvik edilir.

    çalgıların nota veya akor basmak için kullanılan uzantılarına “tuş” denir. keman ile mandolinin tuş ölçüleri aynıdır. mandolinde tuş bölümü perdelerle ayrılmışken, kemanda bu bölüm düzdür.

    işte mandolin üzerinde çalışan ve eğitilen parmaklar, kemana geçtiği zaman bir yabancılık çekmez. bu da mandolinin yaylı sazlara geçişteki kolaylığını açıklar.

    mandolinden diğer telli sazlara geçiş de aynı şekilde kolaylık sağlar.

    daha sonraları mandolinin yerini önce “melodika”, ardından da günümüzde modern kaval diyebileceğimiz “blok flüt” almıştır.

    her iki müzik aletinin de, mandolinin yerine geçmesi, hatta mandolin ile aynı kategoride anılması söz konusu bile olamaz. türkiye, çok sesli müzik sanatında cumhuriyetin ilk yıllarındaki temposunu bir daha yakalayamamış ise, bunda yürütülen müzik eğitim politikalarının büyük etkisi vardır.

    yalnızca bu kadarcık bir çerçeveden bakıldığında bile, cumhurriyetin ilk yıllarındaki eğitim atağının gücü ve kapsayıcılığı ortaya çıkmaktadır.

    bugün yeniden oluşturulmaya çalışılan ve bu anlamda ciddi uğraşlar verilen çok sesli müzik kültürünün yaygınlaştırılması çabası, yalnızca bir “müzik beğeni entellektüelliği” olarak algılanmamalıdır.

    çok sesli müzik, bir beğeni değil, bir eğitimdir ve çağdaşlığın göstergesidir. bu çağdaşlığı yakaladıktan sonra insan, yeniden geriye dönüp tek sesli müziği ile uğraşabilir de. ancak bu dönüş bile çok daha farklı ve yararlı olacaktır.

    mandolin orkestralarının kurulduğu, ileri ülkelerde mandolin eğitiminin önemsendiği düşünüldüğünde, türkiye’nen neden melodika ve blok flüt ısrarında bulunduğu daha iyi anlaşılır.

    mandolin orkestraları konusunda dünyada en ileri ülkeler, abd, ingiltere, irlanda, avusturalya, yeni zelanda, çek cumhuriyeti, portekiz, brezilya, hindistan, yunanistan ve japonya gösterilebilir. eğer türkiye’de melodika ve blok flüt dönüşümü yaşanmasaydı, bu ülkeler arasında elbette türkiye’de bulunacaktı.

    cumhuriyetin önemli kazanımlarından biriydi mandolin, ama ne yazık ki yok edildi. mutlaka yeniden yaşatılması gerekir.
    --- gürer aykal'dan ---

    (http://www.odatv.com/…-neden-yok-edildi--1006101200)
  • ilkokullardaki muzik kurslarinin vazgecilmez enstrumani, sirf calmamak icin piyanoya ba$ladigim alet.
  • bunu çalarken gitar çalanların yanında taşak oğlanı olmuşsanız zaten sadece çaldığınızı zannediyormuşsunuzdur.
  • eğer şu an devam etseydim "ben 6 yaşımdan beri mandolin çalıyorum lan!" sözünü gururla söyleyebilirmişim derken beni hüzünlendiren... yıllar sonra yatağımın altında, geriye kalan üç teliyle, ilkokul müsameresinde çalacağı parçayı su toplamış ve yorulmuş parmaklarıyla bir hevesle çalmaya çalışıp bunu yaparken de dökülen süt dişlerinin boşlukları arasında gülmeye çalışan halimle kendimi ona o kadar yakın hissettim ki... neyse öhöm, ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı.
  • ne zaman adı geçse aklıma "ılgaz anadolu'nun sen yüce bir dağısın" şarkısını getiren enstrüman. halbuki ilk başta sınıf öğretmenimiz ailelerimize zorla aldırmıştı bunu. memur olan babama pahalı gelmişti bu, çal işte flütle dostluk şarkısını nedir yani demişti. boyumuzdan büyük mandolini güç bela taşırdık okula. öğretmenimiz akor ederdi, notaları tahtaya yazardı. ilkokul sonunda anadolu liseleri sınavının olduğu dönemlerde yaptığı aslında çok önemli bir davranıştı. ilk önce postacı ile başladık, benim annem güzel annem ile devam ettik derken bir baktık sene sonunda oradan buradan birçok şarkı çalabilir hale gelmişiz, notaları altlarına yazmadan okuyabilir kişiler olmuşuz. tüm bunları 4. sınıfta yapmaya başlamışız, 5. sınıfta artık aşmışız. aileyle kavga eder olmuştuk hepimiz, öğretmenimiz yeni bir parça ödevi verdiği zaman saatlerce çalışır, "önemli" derslere vakit ayıramadığımızdan endişe yaratırdık. daha sonra yıllar geçti, deprem oldu, bir baktım ki benim emektar mandolinim parçalanmış, gövdesi ayrılmış ortadan. çantası olmadığından büyük bir parliament reklamının olduğu torbasıyla birlikte atmak zorunda kaldım. e malum o zor dönemde mandolinime yer yoktu saklamak için. geçenlerde bir grup öğrencinin elinde gördüm mandolinleri, aklıma uzun zamandan beri ilk defa facebook ile çağrışım kurmadan ilkokul arkadaşlarım geldi. keşke atmasaydım dedim.. olsun hiç olmazsa elimde hala casio sa-3 25 sound tone bank'im duruyor..
  • cok ciddi ve zor bir enstrumandir. klavyesi keman klavyesiyle aynidir. cocuklari muzikten sogutmak icin birebirdir. baslatirsin mandoline beceremez, telini kopartir, parmak uclari acir, su toplar ve cocuk muzikten uzaklasir. mandolin karakteristik sesi sayesinde, orkestranin diger sazlari arasindan kolayca sivrilir.
    (gecen gun bir fender mandolin gordum. buyuyunce alacam anasini satiyim.)
  • gurer aykal'in yazisina yorum yazan okurun konu ettigi enstruman.

    http://www.odatv.com/…-neden-yok-edildi--1006101200

    misafir - kıvrak

    bir emekli müzik eğitimi akademisyeni olarak, çok değerli uluslararası müzik adamımız sayın gürer aykal'ın yazısının her sözcüğüne yürekten katılıyorum.tamamlayıcı ek bilgiler içermesi açısından yıllar önce bir sempozyumda sunduğum bu konuya ilişkin bildiriyi paylaşmak istedim. (biraz uzunca, sığar mı bilemiyorum)saygılarımla. yakup kıvrak müzik eğitimi çalgilarimiz: “ilk 40 yila damgasini vuran mandolin, son 30 yila damgasini vuran blokfülüt ve son yillarda müzik eğitimimizde zorlamasiz olarak kendine kendiliğinden bir yer bulan klasik gitar” yrd.doç. yakup kivrak inönü ünv. eğt. fak. *cumhuriyetimizin 80. yılında müzik sempozyumu, 30-31 ekim 2003, inönü üniversitesi, malatya

    “metin” marka mandolinleri bilir misiniz? yaşınız 40 ve üzeri ise ve bir de mesleğiniz müzisyenlik ya da müzik eğitimciliği ise onları bilmemeniz olası değil. dünyaya açılmış bir mandolin markasıydı “metin.” şimdi yok. mandolinin müzik eğitimimizde yoğun biçimde kullanıldığı yıllarda ülkemizde bir ihtiyaç olarak ortaya çıkan “mandolin üretimi”, giderek gelişmiş ve sonunda dünyaya açılan ve kendini kabul ettiren düzeye ve kaliteye ulaşmıştı. bu mükemmel mandoline belki köy enstitüsü ya da öğretmen okulu mezunu bazı meslektaşlarımızın evlerinde nadiren de olsa rastlayabilirsiniz. mandolin, lavta ile akraba, küçük, telli bir çalgıdır. 18. yüzyılda gelişti ve çeşitli italyan kentlerinde değişik biçimleri üretildi. bunlardan napoli’de yapılan modeli, mandolinin temel tipi haline geldi. perde düzeni kemanla tümüyle aynı olan, “tezene” ya da “mızrab”ı andıran “pena”sıyla ses üretilmesi ve öğrenilmesi son derece kolay olan bir çalgıdır mandolin. okul şarkılarını ya da türkülerimizi çalarken bir taraftan da söyleyebilmenin verdiği büyük haz bu çalgıyla müzik eğitimi almış olan kuşağın çok uzaklarda kalmış anıları arasında önemli yer tutmaktadır. “mandolin, 1960 lara değin türkiye’de müzik eğitiminde pilot çalgı görevi yapmış, daha sonra bu işlevi blok flüt üstlenmiştir.(ana britannica, cilt 15, sayfa 275)” ve sonra unutuldu/unutturuldu, gitti. müzik mağazalarının vitrinlerinde tek tük birer örnek olarak kaldı. “...mandolini öğretmek gibi, mandolini öğrenmek de kolaydır. bunun sonucunda öğretmeni de çok, öğrencisi de çok olacaktır. perdeleri, metodu, her şeyi standarttır. çalgıya kolayca ısınan mini mini mandolinci pek seviliyor. yeteneği çabuk gelişiyor. topluca oynar gibi birleşip çalıveriyorlar. bir çeşit “konser oyunu hazırlanabiliyor: yarışmalar, gösteriler, ana-baba umutlanması, müzikli ev toplantıları mümkün oluyor... kısaca mandolin bir “etap aleti”, bir çocuk çalgısıdır. bir iki yıl mandolinle uğraşan yavru, erkenden çalgı nosyonu ediniyor; parmak refleksleri gelişiyor, el kasları yumuşakken bir ölçüde uysallaşıyor ve notayı ilk solfej dersinde olduğundan daha ayrıntılı biçimde söküyor. hatta iki sesli müziğe ısınıyor... ama hepsinden önemlisi, çaldığı şarkıları en geçerli diapozomda olarak, dilerse ses ve sözleriyle de süsleyebiliyor... küçük mandolinci pek kısa bir süre sonunda artık “doyum almayan” bir müzik beğenisine ulaşmış bulunur. mandolinden bıkarak keman ya da piyano gibi klasik bir çalgıya geçmek gereğini şiddetle duyar. iyi müzik onu çekmeye başlar. müziği sevdiren ve çocuğu doğru seslerle işe başlatan bir çalgı olarak mandolin, küçük müzikçinin en güzel arkadaşı olur... bugün için biricik kolay ve ucuz “çocuk çalgısı” mandolindir... (mahmut ragıp gazimihal, müzik görüşleri, sayı 42, sayfa 4, mart 1951, kaynak: ahmet say, müzik öğretimi, sayfa 78)” müzik eğitimimize mandolinin ardından blokfülüt geldi. hepimiz yakından tanıyoruz. 1960 lı yıllardan itibaren müzik eğitimimizde temel çalgı olarak mandolinin yerini aldı. ülkemizde 80 li yıllarda yayınlanan “müzik ansiklopedisi, mandoline 7-8 satırlık minik bir sütun ayırırken blokflüte dolu dolu tam 7 sayfa ayırmış. “... gerçekte anadolu’nun her yerinde rastlanan “dilli kavallar”ın aynıdır. başka bir deyişle “blokfülüt”, standartlaştırılmış dilli kavaldır. bu çalgı, özellikle ortaçağ müzik hayatında sık kullanılan etkili bir aletti. müzikli toplantıların renkli bir üyesiydi. bu etkinliğini on sekizinci yüzyılın sonlarına kadar sürdürdüğünü biliyoruz (........) yirminci yüzyılın başlarında okul müzik eğitiminde güzel bir eğitim aracı olarak yeniden ortaya çıkarılan blokfülütler, yurdumuzda 1953 yılında gazi eğitim enstitüsü müzik bölümü’nde açılan bir kursla okullarımızda kullanılmak istenmişse de, o dönemde okullarımıza yaygın olarak girememiştir. bu kurumun yöneticilerinden saadettin ünal’ın 1960 larda başlattığı uygulamalarla, günümüzde yüzbinlerce öğrenci blokfülüt çalmaktadır... (müzik ansiklopedisi, sayfa 199)” bu çalgının öğretilmesi, çalınması ve kullanımı son derece kolay ve rahattır. tüm çalgılar içinde en ucuzu ve taşınması en kolay olanıdır. bu açılardan bakıldığında müzik eğitimi çalgısı olarak önemli üstünlüklerinin olduğu düşünülebilir. ne var ki onu çalarken şarkı söyleyemezsiniz. ya blokflüt çalacaksınız, ya da şarkı söyleyeceksiniz. ikisini aynı anda yapmak fiziksel olarak mümkün değildir. şarkı söylemeden/söyletmeden yapılan müzik eğitimi de “eksikli” müzik eğitimidir. mandolinin büyük bir akort sorunu bulunduğu ve bu çalgının akorduyla uğraşmaktan müzik dersi yapmaya zaman kalmayacağı, blokflütte ise böyle bir sorun olmadığı söylenegelmektedir. aslında söylenenlerin aksine blokflütte çok ciddi bir akort sorunu vardır. baş bölümünün uzatılıp kısaltılmasıyla yarım ses kadar tiz ya da pes akort sağlanabilse de sesler -tüm nefesli çalgılarda olduğu gibi- nefes şiddeti ile bağlantılı olarak tizleşip pesleşmektedir. dolayısıyla çalgıların akordu tek tek yapılsa bile öğrenme aşamasındaki öğrencilerin nefes kontrolünü sağlayamadıkları göz önüne alındığında blokflüt ile toplu çalmada ciddi bir ses temizliği sorununun yaşanacağı açıktır. bunun müzik eğitimi içinde getirdiği zorlukları ve öğrenen/öğreten açısından yaşanan ıstırap dolu anları en iyi anlayıp değerlendirecek olanlar benim gibi son otuz yılda blokflüt aracılığıyla müzik eğitimi almış ya da blokflüt aracılığıyla müzik eğitimi vermeye çalışmış eğitimcileridir. mandolinin ardından blokflüt türk müzik eğitiminde saltanatını ilan ettikten sonra dizi dizi metotları yayınlandı. yayınlayanlar çok önemli gelirler elde ettiler. mahalle bakkallarında bile satılan çok ucuz ve çok kalitesiz, oyuncak düdükleri andıran blokfülütler üretildi. bir çok okulumuzdaki “müzik” dersleri, müzik dersi niteliğinden çıkıp “blokflüt” derslerine dönüştü. “.......ama hemen hatırlatalım ki hiçbir çalgısal etkinlik, okulda temel müzik kültürünün ses, kulak ve beğeni eğitiminin yerini alamaz ve çocuğa bu kültürün getirdiği estetik formasyonu sağlayamaz. çalgısal müzik etkinlikleri, esas müzik dersini işgal etmemeli, hele müzik dersinde çalgı dersi vermeye kalkmamalıdır. müzik dersi genel çizgileriyle ses eğitimi dersidir. çalgı onun yerini almamalıdır.... (halil bedii yönetken, müzik görüşleri, sayı 36, sayfa 2, eylül 1952, kaynak: ahmet say, müzik öğretimi, sayfa 78)” ve son yıllarda hiçbir zorlama olmaksızın müzik eğitimimizde kendine kendiliğinden bir yer edinen klasik gitar geldi. önce gençlerin, sonra da genç müzik eğitimcilerinin gönlünde taht kurdu. klasik gitarı uzun uzun anlatmaya gerek duymuyorum. adını saygıyla andığım değerli eğitim müziği bestecisi ve müzik eğitimcisi hocam ziya aydıntan’ın ve daha ilerideki yıllarda ahmet kanneci, bekir küçükay gibi gitar sanatçılarımız ve onların öğrencilerinin çabalarıyla müzik eğitimimizde ve müzik dünyamızda hakettiği yerini alan bu çalgı “taşınabilir piyano” olarak nitelendirilmektedir. piyano ile çalınabilen pek çok eser onunla çalınabilir. okul şarkıları için olağanüstü güzellikte bir eşlik çalgısıdır. çok pahalı bir çalgı değildir. daha önemlisi çocuk ve gençlerin büyük ilgi gösterdiği günümüz popüler müziklerinin gözde çalgısıdır. mandolinle yakın akrabalığı ve yüzyıllara dayalı dostluğu vardır. klasik gitar türk müzik eğitimi’nde hiçbir zorlama olmaksızın kendine kendiliğinden bir yer buldu. blokflüt, saltanatını sürdürüyor. bir zamanlar müzik eğitimimizin baş tacı mandolin ise henüz biraz uzakta duruyor. biraz küskün, onurlu bir sessizlikle sadece izliyor... onurlu, çünkü dünyanın alkışladığı eğitim harikası köy enstitülerimizde de baş tacı idi. bu okullarımızda öğrenim gören her öğrenci mandolin çaldı, çaldığı mandolin eşliğinde türküler, marşlar, okul şarkıları söyledi. “... ilk günlerde altı mandolin geldi enstitüye. antalya 10. yıl ilkokulu başöğretmeni necmi darıcıoğlu haftada iki gün bisikletiyle gelerek mandolin öğretiyordu bize. iki kişiye birini vererek iki ders grubu yaptı önce. “daha mandolin gelecek, üzülmeyin” dedi ötekilere. kızlardan ormana’lı sadiye yağız ile beni aldı gruba. ikimize bir mandolin verdi. düşte bile göremeyeceğim bir müzik aleti verilmişti elime. öğretmen dersini verip gidiyor, ikinci gelişine kadar delicesine çalışıyor, çalışıyorduk hepimiz... bir süre sonra atanan eğitimbaşımız hakkı rodop, gazi eğitim enstitüsü pedagoji bölümü çıkışlı olup ek branşı müzikti. bütün çalgıları yetkinlikle çalıyor, batı müziğini profesyonelce biliyordu. onun gelmesiyle enstitüde büyük bir müzik örgütlenmesi ve çalışması başladı. mandolinler çoğaldı. akordeon, keman gibi başka çalgılar alındı. hakkı rodop, bizim gruptan mandolinde birinci metodu bitirip ikinci metoda geçenlere birer grup verdi yetiştirmemiz için. kendi bize ders veriyor, biz de gruplarımızı çalıştırıp yetiştiriyorduk. çalışmalarımızı denetliyordu. zamanı gelince yetiştirdiğimiz gruplarda bizi de geçenler oluyor, onlara başka gruplar veriliyordu. bu yöntemin tonguç’un önerileri arasında yeri vardı. müdürlere yazdığı 2 ekim 1940 tarihli mektupta iyi yetişen öğrencilerden, küçük sınıfların yetiştirilmesinde yararlanılmasını istiyordu. ilerleyenler ikinci, üçüncü metotları bitiriyor, kemana, akordeona geçiyordu. notaları, klasik batı müziği parçalarını, halk türkülerini ve oyun havalarını çok güzel çalıyorduk hepimiz. öğretmen adayı olarak birer çalgı öğrenmek zorundaydık. okul çalgısı olarak en uygunu mandolindi o dönemde. kimse yapılan çalışmalarla kalmaz, mandolinini alıp bir köşeye, bir ağacın altına çekilerek istediği kadar çalışır, çalardı. böylece bir çok batı müziği parçasını ve halk ezgisini, okul şarkılarını çalıp söylemeyi öğrenmiştik...” (pakize türkoğlu, tonguç ve enstitüleri, mart 2000, sayfa: 305) köy enstitülerinin, gerici çevrelerin yoğun baskıları sonucu kapatılması ülkemize onulmaz zararlar verdi. kapatılma sürecinin ardından bu okullarda yer alan iyiye, doğruya, güzele ve üretime yönelik hemen hemen tüm uygulamalar zaman içinde birer birer yok edildi. ve bundan mandolin de payına düşeni aldı. toplumsal değişmeler doğal süreç içinde ortaya çıktığında toplumsal uyumu sorunsuzdur. ancak toplumsal değişme adına yapılan dayatma ve zorlamalar, değerlerin yok olmasına neden olurlar. bu da toplumsal tarihte kopuklukların, toplum belleğinde unutkanlıkların oluşmasına yol açar. bu bağlamda mandolin, sadece bir çalgı olarak değil, aynı zamanda müzik eğitimimizde bir dönemin simgesi olarak değerlendirilmelidir. mandolinin, müzik eğitimimizdeki doğru ve önemli yerini, olabildiğince çabuk yeniden alabilmesi dileğimle sözlerimi bitirirken sizleri saygıyla selamlıyorum.
  • akdeniz deyince zihnin arka planında sesi duyulan enstrüman.
hesabın var mı? giriş yap