• ''bunu satalım lan!'' diye yaklaştığım şeyler için kullanılan genel değer birimi.
    ''kaç manevi ediyor peki bu?'' diye masumca sorunca da kızıyorlar.
  • ing. (bkz: intangible)
  • ruhani, ic dunyaya ait olan
  • boş, yalan, ifadesizlik... insanın kendini kandırması, kılıf araması, kendini temize çıkartmaya çalışması; yerinin "doldurulamaz" olduğunu sandığı anlam.
  • (bkz: maddi), (bkz: maddesel) olmayan
    elle tutulamayan
  • "(burada döllenme kelimesini manevi anlamda yorumlamak gerekir, çünkü fiziksel anlamda erkekle erkeğin birleşmesi kısırdır, ne var ki, bir insanın, tadabileceği tek zevki bulabilmesi ve "bu yeryüzünde her varlığın", birisine "müziğini, ateşini ya da kokusunu" verebilmesi, önemsiz değildir.)" marcel proust - sodome et gomorrhe (s.1579)

    "manevi bir dünyadan başka bir şey yoktur; bizim maddi dünya dediğimiz, manevi dünyadaki kötü'dür; kötü dediğimiz de, başı sonu olmayan gelişim sürecimizde yaşadığımız bir anın zorunluluğudur ancak." franz kafka
  • maddeyle ilgisi bulunmayan. beş duyuyla hissedilmeyen. ruhani.
    arapça kökenlidir. iç, öz ve ruh anlamındaki mâna kelimesinden türetilmiştir.

    "manevi menfaatlere gelince, medeni bir münasebet içinde bulunan her insanın talep etmesi ve mukabilini vermesi icap eden bir metadır o."
    oğuz atay ( tehlikeli oyunlar)
  • maddi olmayan, mana üzerine, anlamlı, görünmeyen, batıni anlamlarına gelmektedir.
    hayatımızda maddi anlamlar olduğu gibi manevi anlamlar da vardır. ruha ait, onu doyuran, besleyen manevi özellikler olduğu gibi, mânevi hayatın da sağlığımızı bozan kanserleri vardır.

    cenâb-ı hak buyuruyor:
    bismillahirrahmanirrahim

    "yeryüzünde böbürlenerek dolaşma. çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin."
    (isrâ, 37)

    rasûlullah (sav) efendimiz buyurdular:

    "kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennet'e giremez..." (müslim, îmân, 147)

    ebû'l hasan harakânî hazretleri buyurur:

    "nasıl ki namaz ve oruç farzdır, ifâsı mecbûridir, aynı şekilde gönülden kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zaruridir."

    "tandırdan elbisene bir kıvılcım sıçrasa, hemen onu söndürmeye koşuyorsun! peki dînini yakacak olan bir ateşin, yani kibir, haset ve riyâ gibi kötü sıfatların kalbinde durmasına nasıl müsâade edebiliyorsun?!"

    mü'min, dînin zâhirî ve bâtınî hükümlerine riâyet neticesinde kemâle erer. nasıl ki dînin, abdest, namaz, oruç, zekât gibi zâhirî farzları varsa; güzel ahlâk, temiz bir vicdâna sahip olmak, merhamet, şefkat, fedakârlık, ihlas ve takvâ gibi bâtınî farzları da vardır.

    aynı şekilde, nasıl ki dinde içki, zinâ kumar, fâiz gibi zâhirî haramlar varsa; gurur, kibir, riyâ, ucub, pintilik, haset, sûizan gibi bâtınî haramlar da bulunmaktadır.

    âyet-i kerîmede; "günahın zâhirisini (açığını) da, bâtınîsini (gizlisini) de terk edin!.." (en'âm, 120) buyruluyor. yani mü'minin, zâhirî haramlardan uzak durması zarurî olduğu gibi rûhuna zehir saçan bâtınî haramlardan sakınması da öylece zarurîdir. hattâ nice bâtınî haram, -mânevi hayattaki neticesi bakımından- zâhirî haramlardan daha tehlikelidir. (osman nûri topbaş, hak dostlarından hikmetler, erkam yay.)

    bâtınî günahları kalpten kazıyıp atabilmek, en az zâhirî günahlardan sakınmak kadar mühimdir. ayrıca hırs, haset, kibir, ucub, riyâ gibi bâtınî haramlar, ekseriyetle hafife alınarak daha fazla işlenmektedir. hâlbuki mânevî hayatın kanseri olan bu gibi çirkin huylardan korunmak da elzemdir.
  • maddi olmayan, inanç, sevgi, merhamet gibi içsel veya ruhsal değerler.
hesabın var mı? giriş yap