• genelde;

    en büyük korkusu, kendi isteği dışında tayininin çıkartılması,
    en büyük resti, tayin isteminde bulunmak,
    en büyük tehdidi, birinin tayinini çıkarttırmak olan,

    bir çalışan türüdür.
  • ne zaman memur sözcüğünü duysam aklıma şu (iç burkan) diyalog gelir:

    memur saffet: nuri bey, yağ geldi mi?
    bakkal nuri: ne gezer, saffet bey, allah kahretsin, hepsi karaborsacılarda, stokçularda.
    memur: 4 tanesini sallandıracaksın karaköy meydanı'nda, bak bakalım stok falan kalıyor mu!
    bakkal: doğru, haklısın.
    memur: haydi, eyvallah.
    bakkal: güle güle.

    bilo: yahu, nuri bey, niye yağ vermedin adama?
    bakkal: memurdur, fakirdir, alamaz; istediğim fiyatı veremez!

    (bkz: banker bilo)
  • onda ararsanız işe gitmemiştir.
    ondörtte ararsanız yemekten dönmemıştir.
    onaltıda ararsanız mesai bitmiştir.

    ps. mesaideyken eksilerler bir de. puha
  • maasini pesin alan, kafasini isten kaldiramasa bile maksimum 9.00 - 17.00 arasinda calisan insan.

    aslen ozel bankalarin cogu calisani da benzer sekilde calisir. tek dezavantaji dusuk maas almalaridir ki, hayat standardiniza ise giriste karar verdiginizden kelli cok sorun teskil etmez.

    oysa ozel bir sirkette calistiginizda, yetenek seviyenize gore bir memurun 3-5 kati, hatta daha fazla ucret alirsiniz. fekat mesailer ve hafta sonu calismalarla aldiginiz para pic olur gider... hesapta hayat standardiniz yukselmistir, lakin "hayat" icin zaman kalmamistir...

    kötüne koyiim boyle isin...
  • eski jenerasyon solitaire profesyoneli iken, yeni jenerasyonu candy crush profesyoneli olmuştur.
  • ilginç bir şekilde daire bomboş, gişede bekliyorum. memurun işi gücü yok, farkındayım. bekliyorum. 5 dakika boyunca elindeki bir deste kağıdı hizaya sokmaya çabalıyor. tekrar, sonra tekrar.. bekliyorum. seslenmiyorum. bana bakmıyor. ısrarla bakmıyor, bakmamak için mücadele ediyor. bakmazsa ben yok olacağım birden. öyle mi sanıyor? böyle hissediyorum. 10 dakika. sabırlıyım, bekliyorum. o daha da sabırlı, bakmıyor. bakmamak için çırpınıyor. acı çektiği belli. kör numarası yapmak zor iş. yine de bakmıyor. bu acıya bir son vermiyor.

    başka kağıtlar alıyor eline, üstlerine numara basıyor tek tek. bu onun işi değil, ikimiz de biliyoruz. sonra zımbalıyor. bütün kağıtları tek tek elliyor, okşuyor, zımbalıyor, deliyor, dosyalıyor.. 25 dakika. bekliyorum. ısrarla yandaki gişeye geçmiyorum. hayır efendim! bu memur yapacak işimi.

    hala bakmıyor. öğle tatili yaklaşıyor, tam 12.00'de bakacak yüzüme. artık sabrım tükenmeye başlıyor. onun da. hissediyorum. biliyorum ki tüm kağıtlar bitince bana dönecek. belki de artık orda olmadığıma inanıyor veyahut varlığıma alıştı. bekliyorum. zamanın görelliğini son haddinde yaşıyorum. son 5 dakika 1 saat gibi geçti. oyunuma son vermek istiyorum. yine de inatlaşıyorum. niye inatlaşıyosam! çok saçma!

    tüm kağıtlar bitiyor. yuh artık! hala bana bakmıyor. bilgisayara dönüyor. e yeter da! yeter! sert bir tonlamayla konuşmaya başlıyorum. öğle tatili yaklaşıyor.
  • bazı başlıklara entry girmemek için kendimi gerçekten zor tutuyorum. özellikle de memurlara ölçüsüzce saydıran başlıklara.

    derin bir nefes alıyor, başlıktaki entrylere hızlıca bir göz gezdiriyorum ve fark ediyorum ki, küfürler havada uçuşuyor. işte o zaman yazmaktan vazgeçiyorum. gerek yok üzerime alınıp cevap vermeye; çünkü savunan da savunmayan da küfürler eşliğinde konuşuyor. e o zaman cevap yazmaya ya da üzerime alınmaya neden gerek olsun ki? böyle mükellefe böyle memur demek ki diyor ve susuyorum...

    yalnız şunu herkes gözardı ediyor ve ben bunu söylemezsem nenem darılır. bizler türkiye cumhuriyetinde yaşıyoruz, ülkemiz burası ve hali ahvali de belli. birine ya da bir gruba saydırmadan önce bunu aklımızın en baş köşesine koyup, öyle fikir beyan etmemiz gerekiyor. öbür türlü haksızlık etmiş oluruz. herkes herkese haksızlık ediyor zaten, biz bari etmeyelim değil mi?

    hemen misal vereyim. kadın ya da erkek memur farketmez, eğer gelen mükellefe gülümsüyorsanız, gülümsemeniz farklı yorumlanabiliyor ve tabir-i caizse başınıza belayı alıyorsunuz. yardım ettiğim, eşi vefat etmiş bir yaşlı amcanın iş çıkışımı bekleyip peşime düştüğünü, bana asıldığını ve bunu günlerce sürdürdüğünü bilirim. yine bir erkek memur arkadaş, gülümseyerek işlemini yaptığı ve oldukça normalmiş gibi görünen bir kadın mükellef tarafından şikayet edildi, kendisine kur yapıldığı gerekçesiyle. kadın o kadar ısrarlı ve inançlıydı ki arkadaşımızın kendisini taciz ettiğine, arkadaşı tanımasak biz de inanacaktık neredeyse.

    bence memur işini yapıyor mu, üzerine vazife olmadığı halde size başvurmanız gereken indirim vs. tarzı şeyleri hatırlatıyor mu, saygıya azami dikkat ediyor mu, sırada bekleyenler konusunda adil davranıyor mu gibi kriterlere bakmalıyız. unutmayalım ki, orada oturan memurlar da insan ve ülkemizde hemen hiçbir kurumda işleriyle ilgili psikolojik destek almıyorlar, dolayısıyla her gün gelen 100 kişinin 40'ından küfür duymak, kötü sözler ve beddualar işitmek, anamıza ve bize saydırılması ve bunları sakince karşılamak hiç kolay olmayan şeyler ve memurlar bunu atlatamayabilirler. ha haklılar demiyorum elbette, işimiz o ve işimizi yapmak durumundayız, evet buna ben de katılıyorum. azıcık anlayış bekliyoruz sadece o kadar. ağlaya ağlaya bir sonraki mükellefimin işlemini yaptığımı hatırlıyorum, mükellefim beni teskin etmeye çalışmıştı ve o giden mükellefe beddua etmişti. kendisi bile, bana hak vermişti düşünün. maalesef haklı olmak, bu ülkede geçerli bir durum değil, haklı oluşunuzdan ziyade başka şeyler artık erdem kabul ediliyor ya da... neyse işte, anladınız...

    ama bir durup düşünün lütfen, bu ülkede halk en son ne zaman gülümser oldu? siz nasılsanız karşınızdaki de size öyledir, birbirimizin aynasıyız aslında. biraz da bu açıdan bakmak gerekli belki de.

    tabi, gerçekten çalışmayan ve bankamatik memuru olanları bu söylediklerimden muaf tutuyorum, allah onları bildiği gibi yapsın ve onlara bu rahatlığı verenleri de. bu konuda, bazen bizler de vatandaşa hak vermiyor değiliz. de... lütfen ya hu, lütfen artık kurunun yanında yaşı da yakmayın. şikayet etmek ne kadar kolay. işini layıkıyla yapan bir memuru da gidin müdürüne överek onore edin o zaman, ne var yani? böylece örnek olursunuz ve belki de çığ gibi büyür bu hareket. kazanılmış bir kişi de bir kişidir. böyle böyle karanlıklardan çıkarız aydınlığa...

    bir başlık neler düşündürttü, daha var yazmaya da, işte erindim birden.

    ilgili başlık için (bkz: asık suratlı memur sorunsalı)
  • genç memur; beş yaşında temiz ikinci el araba bakan, evliyse morgıç planı olan, çevreden çocuk yap lan artık baskısı yiyen adamdır. çay kahve sever, işinde diktir, saate, kravata meraklıdır.

    orta yaşlı memur; sıfır panelvan arabalara bakan, evin üstüne kat çıkmaya meraklı, çocuğunun piçlik yapmasından dertli adamdır. kendi sürahisi vardır, işinde hala diktir, giyimi kuşamı çoktan sallamıştır.
  • son zamanlarda, özellikle işsizlik arttıkça insanları geren bir mevzu olmasından mütevellit birkaç kelam da ben edeyim bu konuda.

    bildiğiniz gibi memur kavramı çok geniş bir kitleyi kapsamaktadır. ben, kamu kurumu olarak tanımlanan bakanlıklar, müsteşarlıklar, genel müdürlükler ve kitler personeli üzerinden konuşacağım. zira memurlar hakkında atıp tutan kitlenin memurdan anladığı, belediyeler, hastaneler, sosyal güvenlik kurumları gibi sistemi felç, başın kıçtan haberi olmayan yerlerde çalışan, kamu tarafından yürütülen hizmet sektöründe görevli personelden ibaret olmuş anlaşılan (tabi ki işini layığıyla yapan kurum/kuruluş/personeli tenzih ediyorum). sebebi makul, büyük çoğunluk istanbul'da yaşıyor ve dolayısıyla memur olarak gördüğü insanların %90'ını bu personel oluşturuyor.

    o zaman bir de ankara'ya "memur kenti" sıfatını kazandıran, devlet yönetiminin gerçekleştirildiği kurumlarda çalışan, dolayısıyla memur denince bence asıl akla gelmesi gereken kitleye bakalım.

    söz konusu bu memurlar genel olarak kendi aralarında idari memur ve meslek memuru olarak ikiye ayrılırlar:

    idari memurlar, adı üstünde kurum içi idari işleri (kurum içi yazışmalar, sistem girişleri, evrak işleri, arşiv işleri, vs..), yani nispeten angarya işleri yerine getiren kitledir. eskiden lise veya açıköğretim mezunlarından seçilirken, bugün 4 yıllık üniversite hatta yüksek lisans mezunu olup yapılan sınavlarda (kpss, kurum yazılısı, kurum mülakatı) başarısı nispeten düşük olan kişilerden seçilirler. bazı kurumlarsa bu personel için soruları daha basit ayrı bir sınav hazırlar/uygular ve yine en az 4 yıllık üniversite mezunu olma şartı aranır. beğenmediğiniz memurluk işinde astsubay olarak görülen idari memurlar bile bu iş için iyi bir kpss puanı, iyi bir yazılı ve mülakat puanı almak zorundadır.

    gelelim meslek memuru olarak adlandırılan kesime. bu kesim kariyer uzmanlığı olarak da adlandırılan, çok büyük çoğunluğu türkiye'nin en güzide üniversitelerinden mezun olmuş, kpss puanları 90 civarında olan, kurum yazılılarında böyle bir kitleyle yarışıp onların da arasından sıyrılarak mülakata kalan, girdiği mülakatta daha da damıtılmış olan kitleyle yarışıp seçilen creme de la creme tabakadır. beğenmediğiniz memurluk işinde subay olarak görülen meslek memurları, uzman yardımcılığıyla başlayıp müsteşarlığa kadar uzanan meslek hayatlarının ilk gününden itibaren, kurumuna göre değişen alanlarda makro düzeyde etkisi olan işler yaparlar. kısacası alanıyla ilgili konularda, devlet politikalarının oluşturulması ve uygulanması süreçlerinin yürütülmesi olarak tanımlanan, türkçesi ise o alanda seni yönetmek olan işi yaparlar.

    şimdi ben bu tanıtımları neden yaptım? çünkü sözlükte ve hatta toplumun genelinde memur sıfatına karşı oluşan genel kanı, küçük vizyonlu, rahatına düşkün, hayatta bir boku becerememiş, tutunamamış, son çare olarak bu mesleği seçmiş kişilerden oluşan; sabahtan akşama kadar kısır yapıp çay demleyen, altın günü yapıp örgü ören, yaptığı işi 8 saatte yayarak yapan, oyun oynayan vs.. şeklinde.

    şimdi sevgili okur, sen yukardaki süreçleri tekrar oku ve bana lise hayatından beri elini attığı her sınavda %1'lik dilime girmiş bu insanların rahatına düşkün, tembel, başka çaresi kalmamış vs.. olduğunu söyle?? sen yukardaki görevleri tekrar oku ve bu adamların sabahtan akşama kadar yattığını, kısır yapıp çay demlediğini söyle??

    not: bu bahsettiğim memur türlerinde de yatış yapan, kaytaran, işe geç gelen (kısır, örgü yine de sıkar) yok mu? elbette var. çünkü ahlak, bizim konumuzda iş ahlakı, öğretimle oluşturulan bir şey değil. eşek yine aynı eşek. tek fark, bu kebapçı kesimin bu kurumlardaki oranının genel kanının aksine %5 civarında, yani kaideyi bozmayacak istisna düzeyinde olması.
  • bunların bi ilk göz ucuyla (ne var) bakışı var, orda bitiyor aslında olay. memurun gözü seni kesiyorsa o işi yaptıramıyorsun, bu kadar basit, tamamen orman kanunları hakim.

    tereddüt ettin mi, yaptıracağın şeyi açık ve net bir şekilde tek bir seferde söyleyemedin mi bitiyor olay. seinfeld'deki soup nazi gibi, cümleye ya, şey falan diye başladın mı bitti, yaptıracağın işle ilgili en ufak bi şüphen varsa bitti, memur seziyor, sana çorba yok.

    önce o göz ucuyla bakışta psikolojik üstünlüğü kuracaksın ki memur kafasını kaldırıp ikinci kez baksın sana. baktırabildin mi bu sefer ricanı açıkça dile getireceksin ki memurun kafası karışmasın. en ufak bi tereddütü olduğu anda belirsiz uzayda bi düzlemi işaret edip 'şuna götür bunu' diye iade ediyor tereddütünü sana.
hesabın var mı? giriş yap