• minör edebiyat, azınlıkların major bir dilde yaptıkları edebiyattır. bu edebiyatın oluşmasında azınlıkların güç ve iktidar tarafından kendi kültürlerinden, dillerinden koparılması ve majoriteye hakim kılınmalarının etkisi büyüktür. dolayısıyla minör edebiyatta çoğunluğun dili 'major olan' tamamiyle esir alınır ve farklı bir şekle büründürülür. bu olayların içerisindeki en önemli şey, minör edebiyatın zorunluluktan ortaya çıkması; imkansızlıkları, güçlükleri içerisinde barındırmasıdır. dolayısıyla bu edebiyat -gelişimi açısından da bakıldığında- siyasidir; aynı zamanda yersiz yurtsuz bir edebiyattır. bu edebiyatın dili de tamamiyle farklıdır; genelde olaylar dar mekanda geçer, fakat anlatılanların derinliği çok fazladır ve anlatılanlar evrenseldir.

    bu edebiyatın en önemli temsilcileri samuel beckett ve franz kafka'dır.
  • minör edebiyat'ın deleuze ve guattari'nin tarafından yapılan şekle bağlı tanımı; etnik bir azınlığa mensup yazarın yaşadığı ülkenin dili ile yaptığı edebiyattır. prag doğumlu yahudi kafka'nın almanca yazması gibi.
  • ilk kez benlik ve öteki meselelerine yönelenlerden biri olan rimbaud "en hayvanı, en asalağı, ırkların en zencisi olmak istiyorum" demiş majorleşmeden uzak egemen unsurların karşıtı olarak minor bir tavır sergilemiştir. sonrasında ise en çok ses getireni sade olmuştur.
  • deleuze ve guattari'ye göre, temsil'i değil, yaratıcılığı esas alan edebiyat türüdür. minör edebiyat, var olan yazın türlerini bozar, geleneği ve kanonu rahatsız eder; yeni söyleyiş ihtimallerini ortaya çıkarır. dil, yapısalcıların iddia ettiğinin aksine, ne bir temsil aygıtıdır, ne de var olan dünyayı şekillendiren bir araçtır. dil durmaksızın etkileşendir; diğer yandan edebiyat, dil yardımıyla mümkün olduğunca farklı yazın ve söyleyiş ihtimalleri ortaya çıkarmalıdır; - herhangi bir ideolojiye, aşkın düşünceye işaret eden, onları temsil eden değil; sadece kendi varlığı için dilden dönüşen, metinleşen ve metinleştiğiyle kalan bir edebiyat türü...
  • deleuze ve guattariye’e göre: “minör edebiyat, minör bir dilin edebiyatı değil, daha ziyade, bir azınlığın majör bir dilde yaptığı edebiyattır. ama temel özelliği, dilin, güçlü yersizyurtsuzlaşma katsayısından her koşulda etkilenmiş olmasıdır.” (deleuze- guattari, 2008, s.25). bu tanımdan yola çıkarak minör edebiyat kavramı çift kutupludur. minör edebiyatın bir kutbu belli tarihsel koşullarda azınlıkta olan halkların, etnik grupların çoğunluğun dilinde yani majör dilde edebiyat yapma zorunluluğudur. diğer kutbu ise “saf ve gerçek” edebiyat üretiminin bir koşulu olarak minör hareketlerdir. minör edebiyat üç temel özellik ile şematize edilir. ilk özellik, dilin yersizyurtsuzlaşmasıdır. ikinci özellik, tüm bireysel meselelerin dolaysızca politik olmasıdır. üçünü özellik ise bireyselleştirilmiş bir sözcelemin çıkış bulma imkansızlığı karşısında kolektif sözceleme dönüşmesidir. bu üç özelliği kafka’nın metinleri üzerinden somutlayalım.

    dilin sınırlarının ihlal edilerek yersizyurtsuzlaşması: azınlıklar için majör dilde edebiyat üretmenin sonucu zorunlu ve çıkışsız bir şekilde majör dili yersizyurtsuzlaştırmaktır. bir prag yahudisi olan kafka da prag dilinde ya da almanca’da ustalıkla yazamama sorunundan muzdariptir. majör dilde yazmak zorunda olmak ama aynı zamanda yazamamak onun için de bir sorun olarak belirir. kafka’ya göre azınlıklar için edebiyatı olanaksız kılan çıkmazın üç temel sebebi vardır: “yazmama olanaksızlığı, almanca yazma olanaksızlığı, başka türlü yazma olanaksızlığı.” (deleuze ve guattari, 2008, s. 25). azınlıklar için yazmamak olanaksızdır çünkü içinde yaşadıkları ülkenin majör edebiyatının baskısı ya da gölgesi altında ulusal bilinçlerini yitirmemelerinin koşulu kendilerini ifade edebilmeleri yani edebiyat üretmeleridir. ulusal bilincin majör dilin ve edebiyatın korkutucu yüceliği karşısında gittikçe kaybolması çok olası ve tarihsel bir gerçekliktir. azınlıklar bu güçlü olasılığa karşı mücadele etmek için ulusal ritüellerine, geleneklerine, mitlerine sarılmak gibi pratik önlemler alsalar dahi edebiyatı kullanmadan mücadele etmeleri olanaksızdır. ikinci olarak azınlıkların kendi yazı dilleri yoktur ya da kendi yazı dillerinde edebiyat yapmanın koşulları henüz ortaya çıkmamıştır. bu yüzden kendi dillerinde de ustalıkla yazamazlar. bu da tarihsel zorunlukların sonucudur. üçüncü olarak azınlıkların majör dilde kendilerini ustalıkla ifade edebilmesi de mümkün değildir. çünkü azınlıklar ana dillerinde değil pek de hakim olmadıkları çoğunluğun dilinde yani yabancı bir dilde yazarken ana dillerinde olup da majör dilde bulamadıkları karşılıklar sebebiyle zorlanırlar ve mecazi bir kekemeliğe sürüklenirler. göç ya da sürgün sonucunda maruz kalınan asimilasyon gibi türlü sebeplerle ne anadillerini ne de majör dili mükemmel kullanamayan azınlıkların “başka türlü yazması” da bu şekilde olanaksız hale gelir. azınlıkların iki dil arasındaki kapanmaz mesafeye sıkışmaları majör dilde usta bir edebiyatçı çıkarmalarını da nerdeyse çok nadir hale getirir. bu da kafka’nın almanca yazma olanaksızlığı olarak tanımladığı durumdur. ayrıca azınlıkların majör dilde sıkışıp kapana kısılması bazı kaçış çizgileri aramalarına neden olur. çıkış yolu olarak görülen bu kaçış çizgileri majör dilin yerleşik kurallarını, sabit sınırlarını ihlal eder ve majör dile sızarak zamanla onu deforme eder. majör dilin bozulması bilinçli olarak gerçekleştirilmez, söz konusu zorunluluğun uzantısı olarak gerçekleşir. bu durumu, prag almancasıyla yazan ve bir prag yahudisi olan kafka özelinde düşündüğümüzde kafka’nın edebiyatın sınırlarını zorlayan devrimci hamlelerle aradığı çıkış yolunu da anlayabiliriz. prag yahudileri almanca yazarken almanca da bozulup metamorfoza uğrar. yani bu durum majör dili, almanca’yı da, devingen ve dinamik sınırları olan canlı bir mekanizmaya dönüştürür. bu deneysel bir merakın sonucu değil istemsiz varıştır. gelinen noktada azınlıklar, dile hakim olmadıkları için büyük(majör) dil içinde yollarını yitirdikleri için dili yersiz yurtsuzlaştırırlar. işte bu yersizyurtsuzlaştırma yani majör dildeki sapma minör harekettir. bu sebeple minör edebiyatı oluşturan koşullar; çıkışsızlık, ifade araçlarının yoksulluğu ve ‘başka türlü yazmanın olanaksızlığı’dır.

    minör edebiyattaki her konunun zorunlu olarak siyasal olması: majör edebiyatlar geniş bir konu yelpazesine sahiptir. bu yelpazedeki bireysel konular sadece bireysel olma, özerk ve başka konularla bağlantısız olma hakkına sahiptir. örneğin baba ile oğul arasındaki rekabetin ya da aile içindeki başka herhangi bir krizin tarihsel bir kökeni olmak zorunda değildir ya da geniş ölçekte etki alanına sahip kitlesel ve politik bir meselenin uzantısı olması gerekmez. dahası kimse bireysel bir sorunu politik bir soruna iliştirme beklentisine de girmeyebilir. ancak minör edebiyatlarda her bireysel mesele dolaysızca politikayla bağlantılıdır. burada asla bir ideolojik tavır söz konusu değil. bireysel olanın politik hale dönüşmesi için özel bir çaba sarf edilmez, her şey kaçınılmaz olarak istemsizce politik olmak zorundadır. çünkü minör edebiyat ortaya çıkışını zaten ya tarihsel ya da toplumsal olaylara borçludur. bu olaylar karşısında gösterilen bir refleks olarak yerleşik sınırları yerinden eden ‘politik’ hamledir minörlük. bunun yanı sıra minör edebiyat bir önceki sayfalarda ifade ettiğimiz dildeki “sıkışmışlık” ve çıkışsızlık sebebiyle dar bir alanda oluşur. bu dar alanda politik olanla bireysel olanı birbirinden ayırt edecek mesafe yoktur. bireysel meseleler toplumsal meselelerle aynı dar alandan türer ve aynı toprakta boy atar. yani azınlıkların varoluşsal krizi de, kimlik arayışı da, ailevi sorunları da, aşkları ve acıları da, özetle her şeyleri bu politik zeminin çıktısıdır. “bireysel sorun, mikroskop altında büyütülmüş hale gelir. aile üçgeni, bu anlamda, bu üçgenin değerlerini belirleyen ticari, ekonomik, bürokratik, hukuksal başka üçgenlerle de bağlantılıdır.” (deleuze- guattari, 2008, s. 26). örneğin dönüşüm romanında gregor samsa’nın babasıyla olan suçluluk ilişkisi ticari, ekonomik, bürokratik, hukuksal yani özetle politik olan başka üçgenlerin uzantısıdır. ancak adorno, benjamin, derrida, deleuze ve guattari gibi düşünürleri bir tarafa bırakacak olursak, oğul gregor’un babasıyla ya da kafka’nın babaya mektup eserinde babasına yönelttiği suçlamalar sebebiyle babasıyla ilişkisi kafka’nın kişisel meselesiymiş, politik kökenleri yokmuş gibi psikanaliz perspektifinde oedipus sendromu üzerinden yorumlanmıştır. kafka’ya psikanalitik
    perspektif tarafından atfedilen oedipusçu yorumlara hem bu düşünürler karşıdır hem de kafka’nın kendisi. max brod: “kafka’nın kendisi de bu (freudcu) kuramları iyi tanır ve ayrıntıları hesaba katmayan ya da daha çok, çatışmanın özüne nüfuz etmeyen kaba varsayımlar olarak görürdü onları.” (deleuze- guattari, 2008, s. 23). der. ayrıca psikanalitik yorumların kafka’yı tatmin etmediğini brod’a yazdığı bir mektupla da görürüz: “psikanalitik eserler, ilk bakışta sizi şaşırtıcı bir biçimde tatmin ederler, ama hemen sonra o eski açlıkla yeniden karşılaşırsınız.” (deleuze- guattari, 2008, s. 23). kafka babaya mektup eserinin birçok yerinde babasından çocukken çok korktuğunu çünkü daha ne suç işlediğini bilmeden babası tarafından defalarca cezalandırıldığını ve sürekli suçluluk hissettiğini ifade eder:“ içine düştüğüm pek çok durumda, sizin açıkça ifade ettiğiniz fikrinize göre, dayağı hak etmiştim ama sizin merhametiniz sayesinde son anda bundan kurtulmuştum, bu yine içimde sadece büyük bir suçluluk duygusu biriktirdi.” (kafka, 2022, s.37). bu mektuptaki suçluluk hissi oedipusçu yorumları adeta körüklemek amaçlıdır. bu mektup da adeta babaya değil de oedipusçu yorumculara gönderilen ironik bir mektuptur. çünkü oedipusçu yorumcuların istedikleri yüzeydeki -oğulun suçluluk duygusuna dayalı- hikayeyi onların avuçlarına koyar. onları kör yanılgılarının içinde tatmin olmuş şekilde bırakır. kafka’nın eserlerinin anlama ve kesin yorumlara izin vermeyen ele avuca gelmez kayganlığı düşünmek için emek sarf etmeden yapılan psikanalitik yorum kolaycılığını bu şekilde cezalandırır: yüzeysel yoruma konu olan malzemeleri doğrudan, yalın, kesin ve kısacık bir anlatımla sunup malzemenin hizmet ettiği yorumu ve anlamı uzaklaştırarak... deleuze ve guattari’ye göre kafka babaya mektup’la “ pek sevgili babadan nefret edilen, bu babanın suçlandığı, suçlu bulunduğu klasik tipte bir nevroz oedipus’undan çok daha sapkın bir oedipus’a geçer; söz konusu oedipus, babanın masumluğunu, baba ile oğulun ortak “yıkımı”ı varsayımını aniden benimser, ama öyle üst perdeden bir suçlamaya, öyle güçlü bir siteme yer verir ki, bir dizi paranoyak yorumdan geçerek( dava’nın tehir edilmesi gibi) saptanamaz ve sınırsız bir hale gelir...hedef, fotoğrafın büyütülmesi, saçmaya varana dek şişirilmesidir. babanın ölçüsüzce büyütülmüş fotoğrafı, geniş bölgeleri kuşatacak biçimde dünyanın coğrafi, tarihsel ve siyasal haritası üzerine yansıtılır: “bana öyle geliyor ki, içinde yaşayacağım bölgeler ya senin vücudunla kapayamadığın ya da senin ulaşamadığın yerlerdir ancak.” evrenin oedipuslaştırılması.” (deleuze- guattari, 2008, s.16) evrenin oedipuslaştırılması, aynı zamanda babanın evrenselleşmesidir. yani kafka açısından baba sorunu babaya isyan yoluyla özgürleşme anlamında oedipusçu bir sorun değil tarihsel olaylar ve toplumsal zorunluluklar sonucunda çıkmaza giren azınlıkların minör edebiyat yoluyla bu çıkmazı aşma sorunu ve bu sorunu ifade edecek araçların yoksunluğu sorunudur. baba da kafka gibi yıkım içerisindedir, baba da iktidarda ya da merkezde değildir, çoğunluğun arzusuyla oluşturulan normlar kümesiyle çevrelenmiş ve özgür değildir. “baba burada, doğduğu “kırsal getto”dan çıkmak için bile olsa, kendi arzu ve inancından vazgeçmek zorunda kalan bir adam olarak belirir ve kendisi bizzat, çıkışsız olduğu ortada olan bir durumda egemen olan bir düzene itaat ettiğinden dolayı, oğlunu da itaat etmeye çağırır. kısacası nevrozu üreten oedipus değil, nevrozdur; yani zaten itaat etmiş olan ve kendi itaat edişini iletmeye çalışan arzu’dur oedipus’u üreten.” (deleuze- guattari, 2008 s.16). bu anlamda kafka babaya mektup aracılığıyla babasını normlar kümesine uyduğu için suçlamaz. oedipus sendromu bir ana sebep değil, kafka için hedefine giden yolda büyüteç rolüne sahip bir araçtır sadece. kafka normlar kümesinin bir çıktısı olan nevrotik babanın onu da bu normlar kümesine itaat etmeye çağıran arzusunu fazla aşırı bir oedipusçu abartmayla görünür kılar, deşifre eder. bu görünür kılma çabasının hedefi babasını, aile üçgenini etkileyen bürokratik üçgenler bloğunu çevreleyen sistemin sahte kökenini ve dolayısıyla kökensizliğini deşifre etmek; sistem, yasa ya da normlar kümesinin bir yalan üzerine kurulu olduğunu göstermek ve dolayısıyla bu yalana itaat etmenin absürtlüğünü ortaya koymaktır. bu ortaya koyma hedefi “oedipus’u büyütmek, şişirmek, abartmak, onu sapkın ya da paranoyak bir biçimde kullanmak; itaat etmekten çıkmak, başkaldırmak ve babanın omzu üzerinden, tarihte her zaman sorun olmuş olan şeyi görmek demektir: arzunun, çıkmazların ve çıkışların, itaatlerin ve doğrulmaların tam bir mikro-politikası. çıkmazı açmak, önünü temizlemek. oedipus üzerinde ve ailede yeniden yerli-yurtlulaşmak yerine, oedipus’u dünyada yersizyurtsuzlaştırmak” (deleuze- guattari, 2008, s.17). yoluyla gerçekleştirilir.
    bireysel sözcelemin olanaksızlığı-kolektif sözcelemin zorunluluğu: minör edebiyatlarda majör edebiyatın gölgesi altında ulusal bilincin erimemesi amacıyla yapılan devrimci hamlelerin sözcülüğünü edebiyatın üstlendiğini bir önceki sayfalarda ifade etmiştik. edebiyatın, yani devrimci sözcelemin ideolojiyle alakası yoktur; kolektif bir ifade aracına muhtaç olmanın sonucu olarak edebiyat politik bir ulağa dönüşür. bu klostrofobik edebi düzlemde yazarın bireysel sözcelemi kolektif sözcelem içinde erir. bireysel özne kolektif özneye dönüşür. çünkü minör edebiyat yapan yazar bir dil ustası olamaz, yazarın majör dilin yüksek kültürüne erişimi yoktur ve yazdığı şeyler hep acemice kalır. kendi sesini bulması da bu yüzden imkansız gibidir. yazarın dili anonimlikten kurtulamadığı için de klişelere hapsolur, tekrarın can sıkıcılığı kısır döngüye dönüşür, bu çürüme sebebiyle edebiyat üretemez. (buradaki edebiyattan kasıt saf ve nitelikli edebiyattır) yazarın herkes gibi konuşmaya mahkum olması bütün azınlıklar gibi konuşması onları temsil etmesi demektir “bu
    anlamda o halkının sözcüsüdür.” (yücefer, 2021). kolektif öznenin yazarın kendi öznelliğinin yerine geçişini kafka metinlerinde çok net görürüz. kafka; bireysel özneyi bir hayvana, bazen böceğe bazen köpeğe, dönüştürmek suretiyle öznenin rolünü etkisizleştirir; geleneksel özne kategorilerini reddeder, öznenin iktidarını yok eder. dava romanının kahramanı olan k.’ya bir isim, bir kimlik vermez. “k harfi, artık ne bir anlatıcıyı ne de bir kişiyi gösterir; bir bireyin, münzeviliği için kendilerine bağlı olması ölçüsünde, makinesel olan bir düzenlemeyi ve kolektif faili gösterir.” (deleuze- guattari, 2008, s.28). gregor samsa’yı düşünen bir insan olmaktan çıkarır. hayvanlaşmış bireyi sürünün yani kolektiftin bir artığına dönüştürür. dönüşüm’de böcek anlaşılır bir dilde konuşamaz sadece garip sesler çıkartır. kafka’nın kurgularında hayvanları seçişi bu anlamda elbette kasıtlıdır. çünkü hayvanların, insan topluluğu tarafından anlaşılabilir bir dilleri bir ifade araçları yoktur; hayvanların bir dili varsa dahi konuştukları dil- gregor samsa’nın çıkardığı sesler, attığı çığlıklar- bizim alfabemize tamamen yabancıdır. bu hayvan sesleri ve dilsizlik majör dilde sıkışmış ve kendi bireysel sesini-sözcelemini- bulamayan minör edebiyatçıların dilidir. bu dilsizlik, bu çığlık, kolektifin sözcelem duvarlarına çarpıp anlaşılmaz bulunurak kolektif sözcelem içinde erir. deleuze ve guattari’ye göre kafka’nın metinlerinde: “gregor’un sözcükleri karıştırıp bozan cıvıldamasını, farenin ıslığını, maymunun öksürüğünü, piyano çalmayan piyanisti gördük. anlamdan koparılmış anlamdan kazanılmış bu dil etkin bir anlam etkisizleştirilmesi sağlayarak, yönelimini artık yalnızca bir sözcük vurgusunda, bir bükünde bulur...anlam terk edilecek, ima edilecek ve ondan geriye yalnızca kağıttan bir iskelet ya da siluet kalacaktır.” (deleuze-guattari, 2008, s.31). majör dilin minör dil tarafından deforme edilişi ve insanın hayvana dönüşümü sonucunda insan da hayvan da özne de anlatıcı da ortadan kalkmıştır. artık sadece bir oluş, bir dönüşüm, sürekli tekrar eden bir süreç, karşılıklı etkileşim vardır. “artık ne gerçek anlama göre bir şeyin adlandırılması, ne de mecazi anlama göre metaforların belirlenimi söz konusudur. artık yalnızca bir yoğun haller sekansı ya da bu yönde yukarıdan aşağı ya da aşağıdan yukarıya katedilebilen bir saf yoğunluklar skalası ya da devresi oluşturan imgeler gibi bir şeyden bahsedilebilir. imge bu katedilen yolun kendisidir, oluş olmuştur. insanın köpek oluşu ve köpeğin insan oluşu, insanın kıtkanatlı oluşu ve tersi.... yalnızca sözcük yelpazesinde hallerin dağılımı vardır. şey ve diğer şeyler yalnızca kendilerine ait kaçış çizgisini izleyerek yersizyurtsuzlaşmış olan ses ya da sözcüklerin kat ettikleri yoğunluklardır artık.” (deleuze-guattari, 2008, s.32-33). kafka’nın edebiyat üretme olanaklarını araştırıp bulduğu çözüm yalın, süssüz, az ve öz sözcüklerle, estetik dilden uzak, görünüşte oldukça net ancak derinliğini bu net görünümün ardına gizleyen yoğunlukların anlatımına başvurmaktır. kafka romanlarında toplumsal ya da bürokratik düzen soyut makine düzenlemeleri olarak karşımıza çıkar. kafka da bu düzenlemeleri edebiyat aracılığıyla söker ve makinesel belirtileri romanlarına kahramanlarının robotik devinimleri aracılığıyla yerleştirir. aristokrat bir azınlık yazarı ve göçmen olan, majör edebiyatın yol açtığı çıkışsızlığı tanıyan, kafka ile benzer bir kaderi paylaşan rus romancı nabokov da kafka’ya dair deleuze ve guattari’yi destekleyen açıklamalar yapar: “kafka üzerindeki en büyük etki flaubert etkisidir. cicili biçili düzyazıdan nefret eden flaubert, kafka’nın kullandığı araca getirdiği yaklaşımı alkışlardı mutlaka. kafka, terimlerini hukuk ve bilim dilinden seçmeyi sever, onlara bir tür alaylı kesinlik verir, yazarın özel duygulanımlarının işe karışmasına izin vermezdi.” (nabokov, 2020, s.126). kafka’nın anlatıcı olarak duygularını işe karıştırmaması, mekanik bir dil kullanımına ulaşması için gereklidir. mekanik bir dil kullanması gerekir çünkü eserlerinde yaşamı mevcut gerçeğin, çorak sanat ortamının bir yansıması olarak makineye dönüştürür. bu makinede modern birey makinenin sadece bir çarkıdır, robotiktir. düşünmeden sürekli aynı görevleri aynı hareketleri tekrar eden cansız bir kukladır.

    kaynakça
    deleuze, g.- guattari, f. (2008). kafka: minör bir edebiyat için, yapı kredi yayınları, istanbul.
    kafka, f. (2022). babaya mektup, olimpos yayınları, istanbul.
    kafka, f. (2001) dönüşüm, can yayınları, istanbul.
    nabokov, v. (2020). edebiyat dersleri, iletişim yayınları, istanbul.
    yücefer, h. (2021). felsefe konuşmaları, edebiyat evi, istanbul.
  • franz kafka (3 temmuz 1883 - 3 haziran 1924) praglı, almanca yazan büyük çek yazarı. edebiyatın minör tanrılarından biri, kendi öyle tanımlamazdı, seveni sevmeden edemez, yadırgayanı dışlamaktan geri durmaz. (bkz: franz kafka/@ibisile)

    (bkz: minima moralia)
    (bkz: edebiyat/@ibisile)
    (bkz: gilles deleuze), felix guattari
    (bkz: samuel beckett)
  • queer bir yaklaşım belki yahut ilişkilendirilebilir. (bir bilen anlatsın )

    alakalı olarak, buyursunlar : http://www.radikal.com.tr/…21.06.2010&categoryid=41
  • bir minör rapçi/trapper örneği olarak ben fero. (bkz: #87477458)
  • temel özelliği dilin yersizlik yurtsuzluk hissini vermesi ve anlatılanların politik/kolektif bir değere işaret etmesidir. türkçede * ve * örnek olarak sayılabilir.
  • ctrl tuşuna kağıt sıkıştırırsanız daha seri minör basabileceğiniz edebiyat çeşidi.
hesabın var mı? giriş yap