• her şeyin kendi etrafında döndüğünü sanmasıdır. bütün insanlık bu başrol benim sendromundan çıksa dünya çok daha iyi bir yer olacak gibi.
  • her geçen gün yüzümüze tokat gibi vuran bir gerçek; sadakatsizlik.

    insanlar artık kolay vazgeçiyor, hemen pes ediyor. amacı ve istediği şey uğruna savaşmaktan kaçıyor, herkes kolaylığın veya kolay elde etmenin peşinde emek ve çaba ile kazanım bir sevgi veya sadakat savaşı yok denecek kadar tükendi.

    sosyal medyada görmekteyiz nice kadınlar, adamlar bir beğeni bir takip uğruna özel olan her güdüsünü saçıyor, herkesin "ulaşamadığı bir kadına veya bir adama" sarılmak vardı eskiden, zordu her şey insanlar sadıktı bir kere "berkecanlar" ve "merveler" yoktu.

    iki dekolte süs ile elde edemezdi nice yiğitler veya kadınlar, şimdi herkes birbirini bir günde elde edip duygularıyla oynuyor, işte en büyük problem burada doğuyor.

    sadakatsizlik, hızlı tüketmek.
    ne acı kendine ve yaşanacak masum günleri katledercesine şimdiki çağ...
  • dijital dünyada olmak istediği kişi gibi yaşayıp kendini tatmin etmeye çalışması. bu nedenle binlerce insanda kişilik bozuklukların gelişmesi.
  • varoluş
  • çok fazla problem olsa da, kaynağı tek. imkan artışıyla zamanın verimsizliği ya da bereketsizliğinin ortaya çıkması. haliyle bu, para kazanma anlayışımızı-harcama şeklimizi, alışkanlıklarımızı, insani ilişkilerimizi, kıymet verdiklerimizi ve değerlerimizi etkiledi. artık daha kısa sürede daha fazlasına ulaşmaya çalışıyoruz çünkü zamanımız yok, zaman kaybına da tahammülümüz yok.
  • van gogh tablosuna milyon dolar veren zât,van gogh tarzı birini sokakta görünce öcü gibi kaçıyor. neden sanatçı ve bilim adamlarının değeri yüzyıllar sonra anlaşılıyor? çünkü modern insan samimiyetsiz.
  • "tarım ve sanayi toplumları üyelerinin büyük bir kısmı evcilleştirilmiş hayvanlardır."*

    avcı toplayıcılık devrinden beri insan beyninin küçüldüğüne dair kanıtlar var. o dönemde hayatta kalabilmek, herkesin muhteşem zihinsel becerilere sahip olmasını gerektirirdi. tarım ve sanayi ortaya çıkınca, insanlar hayatta kalabilmek için giderek diğer insanların becerilerine daha fazla güvendiler ve “embesiller için yeni fırsatlar” ortaya çıktı. üretim bandında çalışan bir işçi olarak, sıradışı olmayan genlerinizle hayatta kalabilir ve bunları bir sonraki nesle aktarabilirsiniz.

    avcı toplayıcılar sadece etraflarındaki hayvanları, bitkileri ve nesneleri değil, aynı zamanda vücutları ve hisleri, yani kendi iç dünyalarını da ustaca öğrenmişlerdi. örneğin çimlerdeki en ufak hareketi bile, bir yılan geçme ihtimaline karşı dikkatle izler; meyveler, arı kovanları ve kuş yuvaları bulmak için ağaçları dikkatle incelerlerdi. en az çabayla ve gürültüyle yürür, en etkili ve çabuk şekilde oturmayı, yürümeyi ve koşmayı bilirlerdi. vücutlarını sürekli ve çeşitli şekillerde kullanmaları, onları maraton koşucuları kadar fit hâle getirmişti. fiziksel çeviklikleri, bugün insanların yıllar süren yoga ve tai-chi antrenmanlarından sonra bile yakalayamadığı seviyedeydi.

    avcı toplayıcıların yaşamı, bölgeden bölgeye ve mevsimden mevsime ciddi şekilde değişirdi ama genel olarak kendilerinden sonra gelen çoğu köylünün, çobanın, işçinin ve ofis çalışanının yaşamından daha konforlu ve ödüllendiriciydi.

    günümüzün zengin toplumlarındaki insanlar haftada 40-45 saat, gelişmekte olan ülkelerde haftada 60 hatta kimi zaman 80 saat çalışırken, bugün dünyanın yaşamaya en uygun olmayan bölgelerinde —örneğin kalahari çölü— yaşayan avcı toplayıcılar haftada ortalama sadece 35-45 saat çalışırlardı. üç günde bir avlanır ve toplama işine de günde sadece 3-6 saat ayırırlardı. normal zamanda, kampı beslemeye yeterlidir bu. kalahari çölü’nden daha bereketli bölgelerde yaşayan avcı toplayıcılar ise gıda ve hammadde toplamak için muhtemelen bundan da az zaman harcıyorlardı. bunlara ek olarak, avcı toplayıcıların ev işleri daha azdı. yıkayacak bulaşıkları, süpürecek halıları, silinecek parkeleri, değiştirilecek bezleri ve ödenecek faturaları yoktu.

    avcı toplayıcı ekonomisi, insanların çoğuna tarım veya sanayiden daha ilginç yaşamlar sunuyordu. bugün çinli bir fabrika işçisi sabah yedide evden çıkar, kirli sokaklardan geçerek atölyeye gider, aynı makineyi aynı biçimde günde on saat boyunca çalıştırır, akşam yedide bulaşık ve çamaşır yıkamak üzere de evine döner. 30 bin yıl önce çinli bir avcı toplayıcı, kampı arkadaşlarıyla birlikte, mesela saat sekizde terk ederdi. yakınlardaki ormanlarda ve çayırlarda gezerek mantar toplar, yenebilir kökler arar, kurbağa yakalar ve zaman zaman da kaplanlardan kaçarlardı. öğleden sonra kampa dönerek öğlen yemeği yerlerdi. bu onlara dedikodu yapmak, birbirlerine hikayeler anlatmak, çocuklarla oynamak ve dinlenmek için epeyce zaman bırakırdı. elbette zaman zaman kaplanlar onları yakalar veya yılanlar ısırırdı, öte yandan sanayi kirliliği veya trafik kazaları gibi sorunları yoktu.

    pek çok yerde ve çoğu zaman, avcı toplayıcılık ideal besini sağlıyordu. bu da şaşırtıcı değil; insan yüz binlerce yıldır böyle besleniyordu ve vücudu buna çok iyi uyum sağlamıştı. fosilleşmiş iskeletlerden elde edilen bulgular, eski avcı toplayıcıların açlık veya yetersiz beslenme sıkıntısını kendilerinden sonra gelen köylülerden daha az çektiklerini, ayrıca genellikle daha sağlıklı ve daha uzun boylu olduklarını gösteriyor. ortalama yaşam süresi, anlaşıldığı kadarıyla 30-40 yıldı ama bu da yüksek oranda çocuk ölümleriyle alakalıydı. ilk baştaki zorlu yılları geçen çocukların, yaklaşık 60 yıl yaşama şansı yüksekti ve bazıları 80’li yaşlarına kadar yaşayabiliyordu. modern avcı toplayıcılarda 45 yaşındaki kadınların bir 20 yıl daha yaşaması beklenir ve nüfusun yüzde 5 ila 8’i de 60 yaşın üzerindedir.

    avcı toplayıcıların başarısının sırrı yiyeceklerinin çeşitli olmasıydı ve bu da onları açlıktan ve yetersiz beslenmekten korumuştu. çiftçilerse genellikle sınırlı ve dengesiz beslenirler. özellikle modern öncesi çağlarda tarım nüfusunun aldığı kalorinin önemli kısmı tek bir üründen gelirdi (buğday, patates veya pirinç gibi) ve bunlar da insanların ihtiyacı olan vitamin, mineral veya diğer besleyici şeyler açısından zayıftır. geleneksel çin’deki sıradan bir köylü sabah kahvaltıda, öğlen ve akşam yemeğinde pirinç yerdi. eğer şanslıysa bir gün sonra da aynısını yiyebilmeyi umardı. buna karşın, eski avcı toplayıcılar düzenli olarak düzinelerce farklı gıdayla beslenirdi. belki de köylünün büyük büyükannesi, kahvaltıda dut ve mantar; öğlen meyve, salyangoz ve kaplumbağa; akşam yemeğinde de tavşan bifteği ve yabani soğan yiyordu; üstelik bir sonraki günün menüsü de tamamen farklıydı. bu çeşitlilik eski avcı toplayıcıların tüm gerekli besinleri almasını mümkün kılardı.

    daha da ötesi, pek çok farklı gıda tükettiklerinden, bunlardan birinin tükenmesine karşı daha korunaklıydılar. oysa tarım toplumları kuraklık, yangın veya depremler, yıllık pirinç veya patates hasadını yok ettiğinde mahvolurlardı. avcı toplayıcılar da doğal felaketlere karşı korunaklı değillerdi ve zaman zaman açlık da çektiler, ancak genel olarak bu tür sıkıntılarla daha kolay baş edebiliyorlardı. besin kaynaklarının bir kısmını kaybettiklerinde başka türleri avlıyor veya topluyor ya da daha az etkilenmiş bir bölgeye göçüyorlardı.
    eski avcı toplayıcılar aynı zamanda bulaşıcı hastalıklardan da daha az etkileniyorlardı. tarım ve sanayi toplumlarını etkileyen bulaşıcı hastalıkların çoğu (tüberküloz, çiçek ve kızamık gibi) evcil hayvanlarda ortaya çıkmış ve insanlara tarım devrimi’nden sonra bulaşmıştır. sadece köpeği evcilleştirmiş eski avcı toplayıcılar bu tür sıkıntılardan uzaktı. ayrıca tarım ve sanayi toplumlarında, çoğu insan bu tip hastalıklar için ideal kuluçka mekanları olan, hijyenik olmayan ve sıkışık daimi konutlarda yaşardı. avcı toplayıcılar ise doğayı küçük gruplar halinde gezerdi ve bu durum salgınların sürmesine engel olurdu.

    kaynak:
    (bkz: yuval noah harari)
    (bkz: hayvanlardan tanrılara sapiens)
  • tembellik, ayrıca tembellik ise dolaylı yoldan eğitimsizliğe yol açar.
  • parasızlık. sosyalleşecek parasının olmaması.
  • bilgi çağında cahil kalmak.
hesabın var mı? giriş yap