• dün oradaydık... 24 yıl sonra yeniden gittik eşimle.

    aslında havalar bahara dönmüşken, akdeniz bölgesinin yaşanılası şurup gibi havası başlamışken şöyle demre, kekova gibi daha yakın yerlere gidip, iki-üç gün takılalım, değişiklik olsun demiştik. bir gece üçağız'da kaldık. çok keyifliydi. denize nazır odamız, önümüzdeki balkondaki masamıza kadar gelen kahvaltımız, günün değişen ışıklarıyla hep farklılaşan manzaramız süperdi. kesin bir tekne turu yapacaktık ama deniz çok dalgalı idi. tekne turu en önemli aktivite ve kano-kayak yapılabilir. köyü çabucak dolaşıp, kendini kaldığın pansiyonda buluyorsun. balkonumuzdan manzara:

    görsel

    sonra eşim; "yarın demre'ye gidelim, bakalım orası nasıl? belki bir bungalovda kalırız" dedi. atladık demre'ye gittik. sahildeki plaj çok güzeldi.. akdeniz'in güzelliğini ve turizm imkanlarını demre yeni fark etmiş olacak ki sahil yolu düzenlemesi yapmışlar. güzel bir plajı var. bir belediye işletmesi var, bir kaç tane de "beach" ismi koyma modasına uymuş yer..sahilde bungalov evler var. ağaçların altında olmaması, pek yeşillik olmaması nedeniyle sevmedik.. sahil şeridi çok güzel. ilerisi plaj. gerçi eğer şemsiye ve şezlong takıntınız yoksa, tüm sahil şeridi plaj zaten. resim aşağıda:

    görsel

    hadi olimpos'a gidelim deyip, rotayı çevirdik olimpos antik kentine.. başta da söylediğim gibi 24 yıl önce yani 1998 yılında, kalabalık bir grup olarak gitmiştik. çok eğlenmiştik. kadir'in ağaç evlerinde kalmıştık. pek fazla alternatif te yoktu zaten o dönem.. iki ya da üç öbeğe ayrılıp ağaç evlere dağılmıştık. evlere de isim vermişler hep. bizim kaldığımız evin ismini hatırlamıyorum ama bir grup arkadaşımız "doğ hause" ta kalmıştı.. sabah kahvaltıda bir araya geldiğimizde devamlı kaşınıyorlardı. çoğu ilk defa doğa ile bu kadar içli-dışlı olan şehir insanlarıydı. çadırda kalsan bile fermuarlı filan, içeri böcek girmiyor. kadirin evleri kapak tahtalarının aralıklı çakılması ile yapılmış şeyler. soğuk sorunu yok zaten, çevreye de uygun.. ama böcek, sinek ne varsa giriyor.. içlerinden bir tanesi: "ben gidip kadirle konuşacağım, bu ne yaa? sabaha kadar kaşındık" dedi ciddi ciddi.. birlikte kaldıkları diğer arkadaş ise: "ne şikayeti olm, adam yazmış işte direk olarak "dog hause" demiş, köpek evi yani. pire filan artık ne varsa kabul etmiş oldun o eve girince" demişti.. çok gülmüştük. hey be, gençlik işte (yaa 41 yaşımdaydım o zamanlar.. keçi gibi gezerdik dağlarda sonra taşa yatsak pamuk gibi gelirdi. deliksiz uyurduk)..

    neyse efendim, o günlerin özlemiyle gittik olimpos'a.. fakat bu kez biraz daha konforlu olsun diye kadirin evlerinde kalmayalım dedik. malum yaşlandık artık. antik kentin girişine yakın bir bungalov evde kaldık. mini buzdolabından, klimasına kadar her şey vardı. o civarın en kaliteli ve sakin yerlerinden biri sanırım.. güzeldi. ama dışarıdan yiyecek ve içecek getirmek yasaktı..! hatırları kırılmasın diye tanesi 55 liradan iki bira içtik. sonra kendi biralarımızı mini buzdolabına doldurduk. emekliyiz neticede.

    olimpos'a inerken civar bizi çok şaşırttı.. hele bir bölge tamamen inşaat alanı olmuş. zor geçiyorsun daracık yoldaki inşaat faaliyetinden, toz topraktan her yer.. fakat görmeniz lazım (ya da hiç görmeyin daha iyi), öyle zevksiz "villa"lar yapıyorlar ki... şaşarsınız. tamam paran var, kitabına uydurup buralara villa kondurabilecek ilişkilerin de var ama, be kardeşim bari çevreye uygun bir yapılaşmaya yönel. tamam, inşaata izin verin ama lütfen görüntüyü bu kadar bozacak şeylere izin vermeyin. belirleyin uygun yapı tipleri, onları yapsınlar. beyaz duvar+camekandan oluşan, kare ve dikdörtgenlerin üst üste konulmuş havasında beton binalar sitesi. be parayı havada bulup, tavada yiyen adam..! yap oralara kütük evler, ağaç evler, bari orman dokusunu bozma. ayrıca ağacı ve doğayı sevmiyorsan ne işin var orada zaten?

    yerleştik küçük evimize, gidip kadir'in o yerini görelim, eski günleri yad edelim dedik... hocam ne olmuş oralar? bildiğin şile gibi filan.. tükkanlar, pansiyonlar ve ortamı görünce yükselen bizim tansiyonlar..! aslında girişteki mini migros ve carrefoursa'yı görünce uyanmalıydık.. "allah allah, bunca köy yolu kat ettik, a101 bile görmedik aşağıda ise bunlar? oradan anlamalıydık artık buraların eski az el değmiş yer olmaktan çıktığını..

    genel ve kısa bir tespit yapacak olursam; bu bölge, yani olimpos antik kenti vadisi, fethiye'deki kabak koyu konseptinde bir yer.. eğlenceleri zırt-pırt iptal edilen, ekonomik imkanları iyice daraltılmış gençlerin, çadır, ağaç ev vs. gibi ucuz geceleme imkanları var bu bölgede. gençlerin rahatça eğlenebilecekleri, biraların su gibi aktığı bir ortam oluşmuş. bir sığınak, bir nefes alma yeri olmuş onlar için. orman hem gölge yapıyor, yakıcı güneşten koruyor. hem de insan "saklandığını, kaçabildiğini" hissediyor ormanlarda.. yoksa plaj filan hikaye.. bir insan denize girmek için niye olimpos antik kentine gitsin ki.. yolda gelirken demre'den finike'ye oradan kumluca'ya kadar yol kenarı hep doğal plaj zaten.. yüzüne bakan yok.. çek arabanı kenara, gir mis gibi denize.. sahiller bom-boş.. finike ve kumluca deniz-kum-güneş seven biri için bulunmaz yer. hem de fethiye, kaş, kalkan, marmaris, bodrum vs. yerler gibi adı çıkmamış yöreler. arkası da bildiğin toroslar ve çam ormanı.. hani "kaçalım" filan diyorsunuz ya bir yerlere, işte buralar çok uygun... halkı zaten deniz sevmiyor. her yer sizin, her yer plaj, her yer akdeniz.. arkanız çam ormanları örtülü toroslar.. ama "sahil kasabası, deniz ve doğa bahane, aslında alemler şahane" diyorsanız, sizi o istanbul'a dönmüş marmaris, bordrum vs. yerlere alalım. hatta hiç gelmeyin. istanbul'da bir dolu var zaten öyle yerler..

    evet ne diyorduk? kısacası deniz, plaj vs. için olimpos'a gitmeyin.. bir kere otopark için 25 lira vereceksiniz. sonra plaja gitmek için epey yürüyeceksiniz. ama yok öyle bedavaya yürümek..! olimpos antik kenti yıkıntıları arasından geçeceksiniz ya, işte o yüzden bir müze ücreti de ödemeniz gerekiyor.. burası bir akarsuyun oluşturduğu vadi, kısa bir kanyon aslında.. biz gittiğimizde dere kurumuştu, en sonunda bir gölcük kalmış sadece.. gölücüğün bittiği yerde plajın çakılları ve sonra deniz başlıyor.. baharda su çoğalırsa denize kavuşuyor olabilir belki. taa finikeden buraya gelirken yolda istediğim yerde durup paşalar gibi akdeniz sularına kendimi atmak varken salak gibi o otopark parası verdim. neyse ki 65 yaş üstü olduğum için müze parası vermedim. o kadar yol yürüdüm, ayağıma çakıllar battı. ama inat ettim o denize de girdim arkadaş.. dere yatağının bitip, denizin başladığı görünüm..:

    görsel

    açık deniz.. çok dalga vardı.. dayak yemiş gibi oldum. uzanıp-oturup dinleneyim dedim. taşlar çakıllar battı her yerime.. kös kös yine onca yolu yürüyüp arabaya vardım ve bungalovumuza kavuştum. eğlence hayatını filan bilmiyorum. bir şey diyemem. ama deniz için filan gidilmez. zaten antik olimpos ahalisi de burayı "çok güzel" diye seçmemişler.. sağı ve solu yüksek kayalardan oluşan dar bir mini kanyon.. dışarıdan gelecek bir saldırı halinde, kanyonun girişini on kişi ile tutsan, karşı taraf çok daha büyük güçle bile gelse giremez... olay bu. bir arkadaşımız tarihi geçmişini kısaca güzel toparlamış. isterseniz bir göz atın.

    (bkz: #772564)

    ama o bölgeyi merak ediyorsanız çıralı sahiline gidin bence.. biz bir kere de, adrasan ve çıralı seferi yapacağız. bizim evden 3 saat uzaklıkta.. çıralının doğal plajın kenarında bir sürü bungolov evler var. müze parası verip sonra da onca yolu yürüyüp taşlık bir denize varmazsınız. on onbeş adımda varırsınız o çakıl taşlı denize.. zaten çıralı ve olimpos vadisi arasında büyük bir rekabet varmış. çıralı ahalisi: "olimpos denilen yer de aslında çıralı" diyormuş.. henüz gitmedim ama çıralı sahilinde migros ve carrefour yok...! marketler görünüyor haritada ama bence tedarikli gelmek lazım..

    hani pek bilinmeyen, tesadüfen gittiğiniz müzikli bir mekanda şarkı söyleyen öyle bir sanatçı vardır ki, mest olursunuz.. "vay be bir şu tv'leri dolduran ve kendilerine sanatçı diyenlere bak, bir de buralarda üç kuruşa zor zar iş bulan, onlardan kat be kat iyi söyleyen sanatçıya bak" der ve hayıflanırsınız ya.. işte ben de 8 yıllık bir batı akdeniz sakini olarak şunu görüyorum ki, pr yani piar, yani tanıtım ve kamuoyu oluşturma, reklam çok önemli bir şey.. patara plajını hepiniz bilirsiniz. deniz ise: evet.. bildiğimiz akdeniz. kum..? al kum saati yap, akıp dursun. yere basınca kum ayak parmak aralarınızdan ayağınızın üstüne çıkar, sanki su gibi.. öyle ince yani.. plaj ise plaj budur.. bence, denize girip uzanacağım ve güneşleneceğim diyen bir insan niye olimpos gibi bir yere gitsin ki? bakın patara yazdım ya, hepiniz anladınız. tanıyorsunuz. biliyorsunuz. işte bunlar hep "piar".. peki karadere'yi hiç duydunuz mu? çoğunuz duymamıştır. veya kumluova'yı? çok az kişi biliyordur. patara dedikleri doğal ve o güzel kumsalın batı ucudur buralar... patara'dan sonra eşen çayının döküldüğü yerde kumluova plajına gelirsiniz... aynı güneş, aynı deniz, aynı kum.. sonra biraz daha ilerleyin, karadere plajına gelirsiniz ve artık antalya'dan muğlaya geçmişsinizdir fakat denizin, kumun ve güneşin bu il "sınır"larından haberi bile yoktur . bildiğin patara kumu, akdeniz güneşi ve bizzat akdenizin ta kendisi..

    ilk geldiğimiz yıllarda karadere plajı diye bir yer olduğunu ve buranın da bize çok yakın olduğunu duymuştum. açtık navigasyonu gittik... finike, demre ve kumluca'da olduğu gibi karadere halkı da denizle pek barışık değil. belediye veya belki de turizm bakanlığı, o muhteşem kumlu dev plajın son ucu olan bu yere, kütükten cankurtaran kulesi, soyunma kabinleri ve tuvaletler yapmış. bir allahın kulu yok.. çölün ortasında terk edilmiş western film kasabaları gibi... rüzgar o ince kumları tesislerin içlerine doldurmuş. muslukları sökülüp götürülmüş.. denize girme teşebbüsünde bulunan ben ve eşim var sadece.. "bak sana beach kapattım, bol bol yüz" dedim eşime. denize girdik yüzdük.. yumuşacık kumlara uzandık üzüntüyle gezdik o güzel kütük yapıları. hoşumuza gitti ama buruk döndük eve.. kim bilir ne güzellikler var da kimsenin haberi yok dedik.. sağlıkla kalın..

    edt..: bir imla düzelttim.

    teşekkür yazısı: gözlemlerimi yazdığım bu yazı bir baktım debe sütunu altında yer alıyor. hepinize teşekkür ederim. yazıyı yeniden okudum. bazı yerlerde ifadeler daha iyi olabilirdi. insan buraya yazıyor da aslında çoğunu kendimize yazar gibi oluyoruz. daha dikkatli olmak lazım. bir bakmışsın sandığından daha çok insan okuyor... tekrar teşekkürler.
  • ''olympos çok bozuldu eabi yeaaaa'' cümlesini ilk kuran tezcanlının doğduğu tarihten bin yıl önce de, ve hala da güzel olan memleket. bozulmuşmuş, ben bozdum sanki mınakoyim, biz oradayken gayet düzgündü, değişen coğrafya ve güneşin doğuş şekli sanki, geldin bozdun ulan.
    yeni bi laf daha bulmuş bu işgüzar; '' abi yerel halk geliyor, hanzo hanzo tipler böyle barlarda, kızı mızı kesiyorlar!''
    ay çok pardon kıçımın alternatifi, ne işim olur yerel halk olarak senin demet akalın çalan barlarında, alırım biramı, çıkarım dağa mis, bi o aşağısı sanki olympos. mal.
  • hayatımın en güzel tatilini yaptıım yer. gece kadir den sahile yürüyüp beklemek ve gece 1 sularında denizden yükselen ay eşliğinde denize açılarak suyun üstünde sırtüstü yatıp kendini tümü görünen yıldızlara bırakmaktır. ayrıca geceleyin yüzerken suda çakan minik kıvılcımları görmektir.99 dan beri gidiyorum bu yazda gitcem galiba.alternatif tatil arzulayanlara şiddetle tavsiye edilir.
  • zengin cocuklarin sefil numarasi yaptigi antik bungalowcity.
  • buraya gideceklerden tek ama tek bir ricam var.

    lütfen o bir ton para bayıldığınız, gözünüzün bebeği bluetooth hoparlörlerinizi burada açmayın.

    ibrahim tatlıses, joann sebastian bach, bob marley, mfö, ceylan ertem, büyük evin anahtarı çantamda kalmış veya bilimum transa geçiren müzikler, farketmez, çalmayın!

    otellerin, beachlerin giremediği yegane yer olan şu sahile o dijital sesi katmayın gözünün yağına yumurta kırdıklarım. siz o hoparlörleri gümbür gümbür açınca "aaa çok cool, işte özgürlük bu yeaa" demiyoruz, "hay müziğinize sıçayım" diyoruz bilginiz olsun.

    gelin hep beraber fışır fışır denizi dinleyelim, şişeler birbirine değip şıngırdasın, oradan bir çocuk denize girerken coşup bağırsın, insanlar sohbet ederken bir anda kahkaha kopsun.

    çok müzik dinlemek istiyorsanız tarihin en güzel buluşu olan kulaklığı deneyebilirsiniz.
  • bu işler sezona göre çok değişiyor, eylül ayı için orada bulunanlar güncel bilgi süper olur

    yolu düşen bir grup ucuzcu arkadaşa yardımcı olmam icap ettiğinden, yararlı olacak bilgiler:

    - hangi pansiyonun yemek lezzeti + plaja yakınlık + orjinal ortam + fiyat kıstasları en optimum? (çadır sağlayan bir yerde kamp mantıklı mı)

    - rahatsızlık katsayısı (gürültü + apaçi + kazıkçı esnaf) eylül ortasında kritik eşiğin altında mı?

    - hangi ekstra aktiviteler zamana ve parasına değer? (tekne turu, kanyon, kano, artık ne varsa)

    - çevre bölgelere (kaş, kekova) tur almak yerine araba kiralayıp kendin gitmek daha mı mantıklı?

    - kaç günden sonra bayar?

    - alp er tunga öldü mü? hala öğrenemedim

    ****

    edit: tavsiyeler geldi, ben de araştırdım, buraya da yazayım da ekşi duyuruyu kullanmamış olmamın günahını sevaba çevireyim

    1) olimpos (genel)

    olimpos bitmiş yeaaa.. ama sezon dışı hala direniyor, özellikle ilk defa gelenler için değer

    bu sezonda apaçi, götüyle içen yabancı liseli, görmemiş zenginler ve diğer kımıl zararlıları tahammül edilebilecek kadar.

    plajda gölge fazla olmadığı için, sabah erkenden görevli yokken girip, öğlen hamaklarda pinekleyip, akşam üstü kart basarak geri girmek daha mantıklı. gece giriş yasak ama jandarma sezon sonunda ne kadar katı bilmem.

    ---

    2) pansiyonlar (en çok yorum aldıklarım)

    orange: eskiden benim de kaldığım yer burasıydı, eski işletmeciler devam ediyor, aileler de var, baz olimpos tecrübesi
    bayram: canlı, düzgün olanlar arasında sahile en yakınlardan
    zakkum: yemekleri iyi, sahile yakın
    salinas: ortamı sıcak, ufak, sahile yakın
    deep green: sahile 15-20 dk, düzgün tipler ve düzgün işletme, ufak, yemekler taze
    lila: ucuz, uzak ama sahile ve adrasana servisleri var, havuzlu
    kadir: en meşhuru, yabancı dolu parti ortamı (erkek çoğunluk). yaş ortalaması, yemek ve oda kalitesi düşük, fiyatlar yüksek.

    fiyatlar eylül için genelde kişi başı 60-70 arası, yarım pansiyon. uzaktakiler 50.

    booking.com yerine telefonla arayın. rezervasyon için çoğu yer kapora istemiyor bu mevsimde. bir de esnekler. gittiniz beğenmediniz, anında veya 1 gece kaldıktan sonra başka yere zıplamak mümkün. sezonda bu zor.

    ---

    3) çıralı:
    olimposa alternatif olarak, sahilden 15 dakka uzakta. güzel butik oteller var, fiyatlar bir gömlek üstü ve yarım pansiyon yerine sadece kahvaltı dahil, daha sakin, sahile çoğu daha yakın, kamp yapmak için iyi. geceleri sahile çıkmak da sorun değil, olimposta olduğu gibi. ama sükunet ve rahatlık bakımından eylül ortasında çok fark olmamalı. ve caretta caretta mevsimi geçmiş oluyor.

    ---

    4) ulaşım:

    a) havaalanından 3 vasıtayla gelinebilir. havaalanı -> otogar -> olimpos sapağı -> dolmuşla olimpos. toplam 3-3.5 saat, 25 tl civarı toplam. havaalanından akşam 7'den sonraya kalınmışsa vasıta bulmak zor. kaleiçinde konaklayıp, sabah gezdikten sonra öğlen olimposa gitmek daha mantıklı.

    b) direkt ulaşım ayarlanabilir pansiyonların çalıştığı transfer firmalarıyla. 1.5 saat. normal arabalar 130 lira, 5 kişi ve üzeri gruplar için minibüsler 200-250.

    c) araba kiralayıp gelmek kısa süreli kalış için mantıklı, yoksa boşuna orada yatacak araba. etrafı gezmek için çıralı'dan da kiralamak mümkün.

    ----

    5) aktiviteler

    - pineklemek
    - yanartaş. gitmiştim buraya birkaç kez. bir keresinde tüm yolu yürümüş, şarapla sızıp son dönen grubu kaçırmış, sabaha kadar zifiri karanlık, kuduz köpekler, esrarengiz kişilikler, jandarma, yanan çadırlar, ağlayan kadınlar, kaybolan ayakkabılarla dolu bir macera yaşamıştım, kimseye tavsiye etmem. grupla gidin, grupla dönün.
    - iç kısımlarda büyük güzellik var, orman ve vadi kafası, gidince soruşturun
    - tekne turu lazım, eğer sonradan kekova taraflarına arabayla gidilmeyecekse
    - ulupınarda balık
    - phaselis veya adrasana günübirlik gidilir
    - sıkılırsanız çıralıdan araba kiralanıp kaş'a bile gidilir, ama bir gece kalmak lazım orda hakkını vermek için. araba diyorum, çünkü oralara gitmişken demre'ye veya kaputaş'a uğramak lazım

    bir road trip kısmıysa, olimpos 2-3 gün. yatış için gelinmişse, bu aktiviteler yardımıyla 1 hafta rahat.

    not: güncel ve pratik bilgiler varsa elinizde bildirin, eklerim.
  • kanımca gençliğimizin kendine çizdiği genç olma profili yüzünden tadını gerektiği gibi çıkaramadığı bir cennettir.

    nedir bu profil?? şehirdeki hayatını burada da yaşamak.

    yok öyle temizlik, klima gibi şeylerden bahsetmiyorum. eğlence anlayışından bahsediyorum. metropol insanıdır o. alternatif abla veya abidir. istanbulda her cuma akşamı partilere akar. "electroclash, breakbeat ve downtempo elektronik" dinler. 5 kişi bir evde biraraya gelirse "joint" sarar. fena içer. kız ise turuncu veya mor saçlıdır. haliyle olimposa giderse de "gereksiz" insanlarla birarada bulunmamak için kadirin yerine gider. kendi gibi insanlarla komün gibi yaşamalıdır o. şehirdeki alışkanlıklarını burada devam ettiremezse ne anlar ki tatilden. bull bar açılana kadar sıkıntıdan patlar. gece olunca çardaklarda joint çekmeli, ağaçların hışırtısını, cırcır böceklerinin sesini dinleyeceğine dj'in yaptığı chill out müziği dinlemelidir. ve dibi delik bidon gibi içmelidir. zira genç biri böyle davranmazsa genç gibi algılanmaz. ezik veya silik veya sıkıcı bulunmaktan mütevellit dışlanma riski başgösterir. bu faşizan eğlence düzeni de böyle yürür gider.

    ben de sorarım tabi; ulan şaşkın şehir böceği! bu cennetin ortasına bunları yapmaya geldiysen, niye teptin onca yolu??
  • beş yıl öncesinin anılarının ve ucundan bal damlayan keçiboynuzlarının yüzü suyu hürmetine çok sert girmeyeyim diyorum da, yapamayacağım galiba...

    bir piknik alanı düşünün (yeni işlevi bu olmuş maalesef), şehrin yakınlarında rastlanmayacak güzellikte, üstelik deniz kenarında olsun. sonra alın bir orta ölçekli üniversiteyi, bütün öğrencilerine "hadi sizi yaz kampına götürüyoruz" deyin, ve salın hepsini ortaya. sonra bunlar görmemiş olsunlar, olympos'u olmuş olsunlar, duşlara işesinler ve sıçsınlar mesela, tuvaletlere kullanılmış prezervatif bıraksınlar (atsınlar demiyorum) uluorta. sigara izmaritlerini fiske fiske savursunlar ortalığa (bir zamanlar şort ceplerinde biriktirilirdi bunlar, akşam olunca toptan çöpe atılırlardı, çevreyi kirletmemek için. evet böyle bir kural vardı, sessiz ama herkesin bildiği), denizde magandalığın şahını yapsınlar, kızlar erkeklere kiss dillemeleri yapsınlar lel lel uzaktan, erkekler kızların beş saniye yalnız kaldıklarında ahha fırsat diyerek etraflarına üşüşüp şeylerini sıvazlasınlar, sessizliğin, huzurun ve renklerin ihtişamlı birlikteliği gün ortasında cevval barlardan kafelerden yükselen french kiss şarkısının ııııhhh aaaaaaahh sesiyle hadım edilsin, libidinal enerjilerin anlık çöküşlerinde internet kafelere koşulsun böcek böcek, herkes otursun msn messenger başına çet çüt yapsın. akşam vakti olunca herkes şıkır şıkır giyinsin, üstüne basıldıkça ayaklara vırç vırç kapkara sular fışkırtan taşların üstünden hooeaaaraaale sesleri eşliğinde geçerek barları sırasıyla gezsinler, içsinler, sıçsınlar, yerlere yatsınlar...

    bu seneki olympos işte böyle bir yerdi. uğradığım tarifsiz hayal kırıklığını bertaraf edebilirim, öfke kontrolü oturumlarına pek sık katılmış bir insan evladı olarak, ama o güzelim doğanın uğradığı sonsuz kirlenme ve şehirleşme nasıl tersine döndürülebilir hiç bir fikrim yok. hani desem ki şu hormon yumaklarına, nadasa bırakın bir seneliğine de olsa olympos'u, gelin sizi günlüğü 25 milyondan (kahvaltı akşam yemeği dahil, servis, olympos'taki gibi, kaşıkla değil ameliyat eldiveniyle) kumburgazı'na alalım, ağaç mağaç orada da var, yakınsınız şehre üstelik, çok mu sık giydiniz janjanlı tişörtünüzü mesela, gidersiniz merter'deki toptancılara, alırsınız yenisini, pullu payetliler üç milyonmuş . ha canınız ot filan mı çekti, çağırırız torbacıyı, valla bir saatlik yol, gelir hemen. internet kafe deseniz, peeeeh, her yer bunlardan kaynıyo. asfaltı geçiceksiniz, otobüs duraklarının orası hemen, girin, istediğiniz gibi takılın. geceleri açık disko da var, şakira'nın yılan balığı olduğu klibi var ya hani, onu çalıyorlar loopa alınmış bi şekilde. kıvran kıvran kıvran kıvran, bağırsakları düğümlenesiceler...
  • ağustos ayında gitmiştim buraya. o günden beri ya ekşiye gideyim de 1 entry yazayım ya da millet ne yazmış okuyayım diyordum. bugün nihayet gerçekleştireceğim.

    baktım ki son entryler zaten bozuldu, eskisi gibi değil tandansında.

    olimposu ilk ben biliyorum havasında değilim. olimpos benim bildiğimden çok daha öncesidir. hiçbir zaman az kişinin bildiği süper yer olmamıştı. herkesin duyduğu bildiği ama gitmediği bir yerdi olimpos, eskiden.

    ben de ilk kez 2003-2004 civarı gitmiştim. yazın ortasıydı. sahilinde gündüz vakti 20 kişi falan olurdu her zaman. yeminki lan. o da herkes o kadar dağınık olurki ki 50 metre civarına başka bir insan zor girerdi.

    kayalıkların orda süper balıklar vardı. hatta orfozlar vardı.

    kadirin yeri o zamanlarda da biraz popülerleşme kurbanı olmuştu ama diğer 4-5 pansiyon sessiz sakin, harika yerlerdi. yine çok sessiz, çok izbe değildi ama yine de sakin bir yerdi. eminimn o dönem de 10 sene önce olimposu bilenler, o dönem olimposun bozulmaya başladığını anlıyorlarmıştır ve bizler için nerden çıktı bunlar demişlerdir.

    sahile gidiş yanılmıyorsam bedavaydı. pansiyonlardan çıkıp sessiz bir yolda 300-400 metre yürüdüğünde bir tane kulübe vardı tek başına. onu gçetikten sonra dar bir yoldan sahile çıkardın. jandarma falan gezer tozardı.

    en son da sanırım 2005-2006 dolaylaında gitmiştim ki manzara aynıydı. o günden beri olimpos zihnimde hep öyle kalmıştı. herkese olimpos süper abi, mutlaka git demişimdir. sevgiliyle gidilmesi gereken en güzel yer demişimdir herkese.

    bi yandan da o kayalarında ordaki balıkları düşünmüşümdür çünkü orospu çocuğu zıpkıncılar bunları kesin vurur diye düşünürdüm. fazla insan gitmesin o balıklar rahat etsin derdim.

    bu ağustos gittim. zaten şoklar en baştan başlamakta. kalabalık bir yolun sonunda tatil kasabasına gelmişim gibi her yerde ev gördüm. kadirin yerini bile bulamadım açıkcası. aşırı kalabalık. her yerde jipler, pickuplar arabalar.

    son noktaya gittiğimde tanımak mümkün olmadı. başka bir yer artık olimpos. hafızam algılayamadı açıkcası. dev gibi bir otopark yapmışlar. berbat bir kahverengi şov var yani. orası zannedersem eskiden pansiyondan sessizce yürüyüp gittiğimiz kulübenin olduğu yerdi. yani eskiden tek başına küçük bir kulübe olan yerde şuan gözlemeciler, restoranlar, pansiyonlar, bakkallar, dev bir otopark ve giriş ücreti olarak fahiş ücret alan bir devlet dolandırma gişesi var.

    ordan geçince tahrip edilmiş bir yoldan sahile kadar yürüdük kalablık içinde. ama benim gözümde hala ıssız bir plaj var nedense. yemin ederim hala o olarak yürüdüm sahile kadar hala. arkadaşlarıma anılarımı falan anltıyorum yolda. bak şurda bi su akardı denize, soğuk olurdu oraya kolalarımızı koyardık, denize girer gelirdik hala soğuk olurdu falan.

    yolun sonunda sahile çıktığımızda yaşadığım şoku valla anlatamam. konyaaltı halk plajı olmuş. şaka gibi. hala inanamıyorum açıkcası.

    yani popülerleşme olacaktı. herkesin oraya gitmek gerçekten hakkı sonuçta. orası benim tekelimde değil. ama bu kadarını da beklemiyordum.

    bu kadar olmamalıydı ya. iğne atsan yere düşmez bir halk plajı olmamalıydı burası. havlumuz koyacak yer bulamadığımız bir yer olmamalıydı abi.

    ben, biz bunu hakediyoruz ama olimpos bunu haketmiyordu ya. o topraklar o deniz bunu haketmiyordu. ordaki orfozların hepsinin anasını sikilmiştir kesin. balık falan kalmamıştır orda. o balıklar bunu haketmiyordu lan.

    o kayalık üzerine çıkan 10larca tipin gün boyu kendisini tırmalamasını haketmiyordu.

    seni sikmişiz be olimpos. affet bizi. sen artık sadece eskinin güzel ve sessiz doğasısın.

    ömrüm boyunca sezon aylar arasında bir daha asla gitmeyceğime her türlü yemini edebilirim. ama nisan, ekim gibi bir gidip neler değiştiğini bir daha gözlemlemek istiyorum son bir şans.
  • bir gidem ziyaret edem dedim. dostlar arkadaşlar napıyor diye. of allahım. resmen çeki çan filmlerindeki çin mahalleleri gibi olmuş... yollar (halen) bozuk, inanılmaz kalabalık, her yerden kokoreç kokusu... şahine doluşmuş çakal biraderler de cabası. ne yaptınız oğlum bu kadar?!

    ayrıca sahiline giriş akşam 10 sabah 6 arası yasaklanmış. jandarma kimseyi sokmuyor. kaplumbağalar falan diyorlar ama ben oradaki esnaftan öğrendim (acar muhabiriniz pepe sizin için araştırdı). son bir yılda bıçaklama, kesme olayları olmuş. hatta en son mezarlıkların orda cinayet işlendiği için jandarma sahile kimseyi sokmuyor. vay amınım. cenneti resmen cehennem etmişler. işte insanlar abi... gittikleri yerde ot bitmiyor lanetlerin... bir daha tövbe gitmem.
hesabın var mı? giriş yap