• trafik kazasi dedikodularini duydugumda beni allak bullak eden grup. sehir efsanesine gore on koltukta oya bora, arka koltukta ferda anil yarkin ikamet ederken, muhtamelen bagajda da hakan peker vardi.
  • bora hep şapka takardı, oya hep güzel gülerdi. çocukluğumdu.
  • az once bebek cafe nero'da yan yana masalarda kahve ictigimiz cift. hayvanlarla ilgili basladigimiz sohbetin herhalde 30. dakikasinda filan farkettim onlar oldugunu. sokak hayvanlarina baktiklarini, capulcu olduklarini da yine sohbetimiz sirasinda ogrenmis bulunmaktayim. yillar yipratmis olsa da, sesler ayni hala. ustelik de cok sekerler.
  • himym senaristleri, marshall ve lilly'yi onlardan esinlenmiş bence. o derece.
  • orta birde falandım galiba, sene 95-96 olsa gerek. küçük bir anadolu şehrinde yaşıyorduk. konseri tiyatroyu bırak, sinema bile yok çoğu zaman, gelmiyor. gişe kapalı hep. kapalı gişenin iki tık üstünü düşün işte, tam o.

    neyse, oya bora'nın ortalığı kasıp kavurduğu dönemler o zaman. dediler ki oya bora konseri var, kapalı spor salonunda. daha önce hiç konsere gitmemişim. bir arkadaşla gitmeye karar verdik. sonra ekti beni sağolsun.

    uykusuz geceler sonrası büyük gün geldi. salonda ortalarda bir yerdeyim ben de. sahneye çıkmalarıyla gözlerimin dolması bir oldu, sevinçten ve heyecandan. aha ağlıyorum lan, n'oluyo lan bana? baktım yanımdakilere herkes çıldırmak üzere. görmemişliğin saf hali bu. herkes televizyonda gördüğü ve hayranı olduğu birini ilk kez canlı görüyor. arada metreler var, anlayamazsınız.

    şarkılar hızla devam ediyor ama herkes bir leyla. konserin sonlarına doğru acemiliğimizi ve heyecanımızı anca atıp moda girebildik. sonra çat diye bitti konser. ben saçma sapan davrandığımı düşünürken o an kalabalıktaki en normal insanlardan biri olduğumu anladım.

    konser bittiği gibi salonun yarısı zombi saldırısı şeklinde oya bora'nın üzerine hücum etti. ben donuk bakışlarla hareketsiz izleyebiliyorum ancak.

    önce öptüler falan zorla, fotoğraf falan çekilme olayları pek yok, çünkü fotoğraf makinesi olan adam sayısı zaten bir elin parmaklarını geçmiyor o dönem.

    sonra bu kültür şokuna uğramış zombiler sahneyi tamamen istila edip oya bora'nın etrafını sardı. sadece erkekler de değil, kızlar da var. herkes dokunmaya başladı önce, ama yetmiyordu bu. sonra kıyafetlerini çekiştirmeye başladılar. ve bir zombi hasan tahsin edasıyla ilk yumruğu attı bora'nın sırtına..

    oya bora koşar adımlarla soyunma odasına doğru koşmaya başladı. ve onlarca kültür şokuna uğramış zombi bildiğin çatır çatır bunları döverek uğurladılar.

    bir süre çıkamadım salondan, diğerleri gibi. sanki mahşer gününü bekliyorduk. polis falan zorla dağıttı bizi sonra. normal mal hayatımıza geri döndük yine.
  • lise yıllarım, ilk gençliğim, başımızda kavak yelleri, hareketli guzel şarkılarıyla içimizi kıpırdatan, kanımızı kaynatan birbirine aşık ikili. yüzlerindeki enerji birbirlerini ne çok sevdiklerini anlatırdı, farkederdiniz. hala da öyledirler, belli ki sevgilerinden birşey kaybetmemişlerdir. bora'nın harikulade besteleri oya'nın tatlı sesine kavuşup çok güzel işler yapmışlardır. birbirlerine denktirler. pop'un kurallarını yerine getirmedikleri için gündemde değildirler, farklı yollara*, girip prensiplerinden vermeden hayatlarına devam etmişlerdir. bildik aşklara inat haftasonu röportajlarında artık aşk bitti dememişlerdir. bora aria'da yaptığı dizi müzikleriyle havaya girmemiş, karıya kıza sarkmamıştır. keza oya da yolunu hiçbir zaman sapıtmamış, bildiğimiz sevecenliğini korumuştur. zira dünyayı cok sevmişlerdir kader onlardan uzak durmuştur. aileden biri gibidirler, çok sevdiğiniz bir çift sevgilidirler. geçtiğimiz yıl incesaz'la birlikte verdikleri konserde samimiyetlerinden hiçbirşey kaybetmediklerini göstermişler, rüya gibi müzikleriyle gözlerimiz dolmuştur.

    yıllar evvel bir televizyon programında yeni sevgiliyken geçen bir hikayeyi anlatırlar. bora'nın evine arkadaş grubuyla ziyarete gitmişlerdir, bora'nın babannesi tek tek çocuklarla ilgilenirken en son oya'nın dizine elini koyup "eee bu paşa kim" diye sormuştur.

    yıllar sonra şarkılarına kavuştuğunuzda sevinçten neye uğradığınızı şaşırırsınız. sizi tekrar geçmişe götürür, gülümsetir, mutlu eder. tango istanbul çaldığında sevdiğinizin kolundan tutup sokak ortasında dans etmekten başka birşey geçmez aklınızdan.

    bir de belli belli şarkısı vardır ki bu ikilinin, o başka bir başlıkta ayrıca incelenmiştir.
  • uzun yıllar önceydi. sırılsıklam aşık olmuştum bir kıza. oya bora'nın bir şarkısı vardı o sıralar, sevmek zamanı diye. ezgi güzeldi de, asıl sözleri şahitlik etmişti aşkımıza. yıllar yılları kovaladı, bu gece disko kralı'nda tekrar karşıma çıktılar o şarkıyla. eşime sarılıp çocuklarıma "bakın bu şarkı annenizle bizim şarkımızdı" diyebilmenin mutluluğunu yaşattılar bana. önceden yazılmış ama, yine de sözlerini yazmak geldi içimden.

    al askim beni yanina dalmisim sarhosluguna
    bir ömrü senle asalim al uçur beni sonsuza
    kaybetmek varsa ne çikar
    askta yer yok hiç korkuya

    öyle günler var ki bastan sonu gelmis
    böyle istenmis sen yasamalisin
    ayrilik beter ölümden tanri yazmasin
    askimi benden kimse ayirmasin

    biz dünyayi çok sevdik ölüm bizden uzak olsun
    asik olduk yüreklendik kader bizden yana dursun
    hasretligi çektirme tanrim gözümüz yollarda kalmasin
    ne istersen al götür ama sevda bize ask bize kalsin

    al canim beni yanina sevgiye çoktan aciktim
    sen miydin kaderden yana iste ben de sana düstüm
    kaybetmek varsa ne çikar askta yer yok hiç korkuya
  • ''ne güzel sevgiliydiniz siz oya bora.'' diyerek andığım ikili. türk müzik tarihin en sevimli çiftiydiler. oya abla, bora abi. belki de aşk kavramını gözümüzde şekillendiren insanlardandı onlar, hem şarkılarıyla, hem de birbirlerine olan bakışlarıyla. biri miniminnacık, diğeri selvi boylu. öylesine tezat ama öylesine uyumluydular. oya küçümen'in sesine her zaman hayrandım. ortalarda gözükmüyor diye hiçbir şey yapmıyor sanıyoruz ama hala bir çok izlediğimiz dizide, filmde onun sesi var. iyi ki var oldular türk müzik tarihinde ve umarım bir surpriz yapıp bizi sevindiriler. çok trt vari bir yazı oldu bu. aslında psikopatça tavırlar da geliştirdim ben bu insanları dinlerken. bir ara, iki arkadaş devamlı*ara beni adlı şarkılarını tersten söylerdik, nasıl bir can sıkıntısıysa, nasıl bir meraksa. hala da aklımda, kurtulamıyorum!

    ara ineb mütpö ines ines koç midelzö iled ibig. çık git aklımdan!!
  • yıllar sonra ıssız adam'da gayet yaşlanmış olarak gördük bora'yı. sanki onlar hep çocukluğumuzdaki gibi kalacaklardı, hoplayıp zıplayacaklardı. halbuki filmde bora'nın söylediği şarkı tükeneceğiz'di; ara beniöptüm seni değil.
  • ara beni şarkısını sanırım hepimiz biliriz.şimdi sizi bu klibe yönlendiriyorum. http://www.youtube.com/…lcvik9pypxa&feature=related ya da bu http://www.youtube.com/watch?v=adrbrk4vcss

    kıyafetlere,saça başa bir şey demiyorum o zaman öyleymiş diyip kestirip atıyorum.ancak olayımız bu değil.şimdi dikkatli izliyoruz:

    -ara beniiiiii,öptüm seni seni,çok özlediiiiim deli gibiiiiiiiiiiiii

    burada "deli gibi" derken dikkat edin göt tokuşturuyorlar.yalvarırım üç beş saniyenizi verin ve düşünün,bir partneriniz var,çıkıyorsunuz televizyonlara, yıllarca şarkı söylüyorsunuz,göt tokuşturuyorsunuz.yüzlerce kez hem de nasıl bir duygu lan bu.göt tokuştur tokuştur nereye kadar.bilmiyorum sevgililer miydi,değiller miydi ancak zamanında varsa aralarında böyle bir şey ayrılık sebebi bu göt tokuşturma olayıdır.ne kadar göt tokuşturmuş olsalar da ilkokul anılarımda bir sürü güzel anısı vardır,saçma salak ve de güzel.

    edit: pillow mesaj attı,evlilermiş şuanda.bundan gayrı yapacağım tespite sokayım diyorum başka bir şey demiyorum.
hesabın var mı? giriş yap