• her sabah, afyonu patlamamış ve 11’ e kadar filan da patlamayacak bir halde işe giderken hissettiğim şey. sabahın en köründe, saçları nasıl yerli yerinde duruyor, benimki elektrik elektrikken; gözleri nasıl parlıyor, benimkilerin altı çukur çukurken; nasıl aktif, dinamik, gülümseme halindeler, benim yüzüm çarşamba çanağı formatındayken; o ince topukların üstüne nasıl dimdik yürüyorlar, ben yürüme süsü verilmiş sürünme faaliyetindeyken... nasıl, nasıl??? insan beyni sorularla doluyor, ‘bunlar kadınsa ben nasıl bir yaşam formuyum güzel allahım?’ diye.
    (bkz: esentepe)
    (bkz: kurumsal abla)
  • akademik ortam insaniysaniz bu tedirginligin sebebi gardirobunuzdaki takim elbise eksikligidir. sizde vardir belki bir prezentasyon, bir konferans olmadikca tikildigi koseden cikmayan bir takim, bir dopiyes. ama normal habitatinizda boyle salas, kot-tshirt takildiginizdan giyince yakistiramazsiniz bile bu "aman allahim, cok ciddi!" kiyafetleri kendinize.
    sonra bu plaza kadini arkadaslarinizla is cikisi bulusunca bir bakarsiniz otorite akiyor her yanlarindan, ezilirsiniz ciddi ciddi. ayakkabilari bile "diz cok kole!" der gibidir bazen yahu! beyninizde "hemen alisverise cikmam lazim, boyle kiyafetler edinip artik ciddi giyinmem lazim. yarindan tezi yok gardirobumu yeniliyorum. ne oyle coluk cocuk gibi kotlar motlar bu yasta?" diye gelisen dusuncelerin tedirginligini yasarsiniz.
  • plazaya yeni ve tas bir hatun gelmis ise plaza kadinlari arasinda nerdeyse elle tutulur gozle gorulur bir tedirginlik basgosterir... agizlari bicak acmaz, kose baslarinda, kahve makinasi civarinda ve sigara molalarinda karamsar kesik bakislar atarlar birbirlerine iste o an, o gizli, sozsuz yemin edilir: hatunun ayagi kaydirilacaktir... sigaralardan son bir nefes cekilir kendinden emin adimlarla ofislere dagilinir.
  • sevgili plaza kadını;

    doğanızda var olan rekabet ve bunun yaratmış olduğu diken üstü hal, çift ritmli bir hayat yaşamınıza yol açmış. bu plaza denen lüx konserveler prezantabl zorunluluğunuza apayrı bir ağırlık yüklüyor. yalnızlığınız her daim sizinle. bir de insanlara doğru hareketiniz var. güzel ve bakımlı bir kadın paranoya zillerinizin çalmasına ve hemen bir aynanın karşısında soluk almanıza yol açıyor. kendinizden hoşlanmıyorsunuz. bu muhakkak. bu konservenin içerisinde olmak zaten doğanızda var olan ve çok da hak verdiğim “özel olma” isteğinize tüy dikiyor. ama ne yazık ki bu halinizin, bu bakımlı ve makyajlı yapay insan kızlarının arasındaki bu şirin perişanlığınızın sizi özel kılabileceğini hiç düşünmüyorsunuz. şık ve asil insanların yapay dünyasında kendinize yer bulamamak, hep bir tedirginlik içinde hemcinslerinizin makyaj mucizelerinin kenarında partide eğlenemeyen bir insan olmanın ayrıcalığını çıkarmak sanırım kolayca başaramayacağınız bir durum.

    en son size bir otobüs durağında rastlamıştım. endişeliydiniz.
    ve bakıyorum hala endişelisiniz. elinizde çantanız. içinde iş evraklarından çok makyaj malzemesi var.
    hangisi işinizin yükü pek sevgili bayan, hangisi?
    dünyanın tüm o çözümlenemeyen sorunlarından uzakta, aynanın karşısında aknelerinizi kapatırken ben ayaklarınızı görebiliyorum buradan. bence çok güzeller. ama gerisi gözükmüyor. tedirginliğinizin ardına saklanmış durumda.

    ahaha, bakın çorabınız da kaçmış. bacaklariniz ilgi alanimdir . kaçmaz benden.

    hadi salının bu orjinal ve cesur defonuzla bayan. haydi salının.

    müjde müjde size parizyenden müjde size
  • ya ona cakan bana da cakiyorsa tedirginligidir.
  • başımı döndürürler sabah sabah...

    başımı döndüren alev kızılı saçlar, yarı transparan bluzler, mini etekler, işlemeli süper ince çoraplar, veya incecik uzun topuklu ayakkabıları değildir.
    sabah, vakti daha yumuk gözlerle bakarken dünyaya onları göremem bile...

    başımı asıl döndüren, birbirine karışan vıcık vıcık, ağır parfüm kokularıdır.

    pırasa erkeği gibi hissederim, plaza kadınları arasında.
  • boğaziçiliyim sarışınım müdür olmak istiyorum tedirginliği de denir buna. taa üniversite birden başlar. 4 senelik üniversite hayatı boyunca o acayip döpiyeslerle falan gelinir okula. en öne oturulur, en afili sunumlar hazırlanır, öyle ağzını büze büze ingilizce konuşulur sunumlarda. "el hareketiyle yapılan tırnak işaretini buraya yerleştirirsem karizmama karizma katılır mı?" tedirginliğiyle bütünleşir sonra. mezun olunur, en kralından bir plaza işi bulunur. her mevsim bitiminde gardrop baştan aşağıya yenilenir, iki gün üst üste aynı kıyafeti giyenlere kötü gözle bakılır. olur ya, eğer kendisinin başına böyle bir şey gelmişse, "dün gece arkadaşta kaldım da ihihi" denir. daralınır. daraltılır. darala darala daracık kalır dünya. aeaaah ooff çok feci daraldım!
  • tipik plaza kadinlari klendilerine benzemeyen kadinlarla birarada olmaktan tedirginlik duyar. gorunus olarak benzememenin otesinde, dusunus ve davranis tarzi olarak kendilerine benzemeyen kadinlarla bir arada olmaktan hoslanmazlar. atipik plaza kadinlari ise bu tedirginligi korukleyen kadinlardir. davranislari, giyinisleri, is yapma bicimleri acisindan tam bir tehdit olustururlar. aslinda bu tehdit mesleki olmaktan ziyade varligin kabuyl ve onay gormesi anlamindadir. plazalarda cogunluktan farkli davranan basarili bireyler genelde digerlerini ezer ve daha cok farkedilir. kadin erkek fark etmez. digerlerinden farkli olacak kadar cesur ve insiyatif sahibi ayni zamanda basarili... yani karizmatik...
    tipik plaza kadinlari bulundugu ortamda dominant ise oh ne ala, ama atipik olan ile basa guresiyorsa yada bir rekabet varsa, izlemeye deger bir mucadele garantidir.
  • o hatun için diger hatunlar tarafindan erkeklere söylenen "hos hatun" demenin altinda yatan gerçektir. bok atsa puan kaybedecegini bildigi için erkeklere yandas gözükürler. iste bu anda erkegin verecegi tepki cümlesi gelene kadar en tedirgin an yasanir. üç cevap vardir beklenen. olumlu, olumsuz ve tarafsiz.

    olumlu: orospu çocugu herif, onda gözü varmis.
    olumsuz: bu çocuga yazabilirim.
    tarafsiz: ibne herif.

    tüm amaç erkeklerdir. sadece sahneyi kimler paylasacak sorusunun cevabi gelene kadar bu tedirginlik yasanir.
  • içinde ne gibi derin felsefeler barindirdigindan süphemin olmadigi ruh basinci durumu.

    zira bazi plaza kadinlari minibüsle ise gider. (hadi lan hadi konuya gir; illa yasadigin ve unutamadigin bir olayi sözlüge yansitacaksin, bahane arama, felsefe melsefe ayagina yatma..)

    yillar evvel basima geldi böyle birsey. (aferin dürüst ol..) plaza müdavimi oldugu her halinden belli olan bir kadin, benim yolculuk yaptigim kadiköy -x minibüsüne binmis, minibüs içinde ne kadar topraaaam varsa hepsi birden bir karizma, bir bagyan canavari, bir parliment sinema kulüp mavisi adami, bir kenan kalav oluvermisti. aman ne tavirlar; aman ne muhabbetler, aman ne "bak ben de buradayim.. hi hi" demeye getirmeler..

    diger yolcularin -tabi ki plaza kadininin da- duyabilecegi volümde, insani böyle ne bileyim her gece seks yapan biri gibi gösteren sözler, vay anam vay.. birbiriyle yarisan delikanlilar bir yanda, siyah külotlu çorap, siyah mini etek, ince topuklu ayakkabi ve -yaz sicagindan ötürü- o incecik cekedi kucaga alip, stretch ile aphrodite gibi salinan minibüs tanriçasi diger yanda..

    ben ise öküzün/malin/kovalakçinin önde gideni oldugum için, paralarin kondugu; söför koltugu ile öndeki yolcu koltugu arasindaki bos bölümde -söförün israrlari üzerine, bilirsiniz; öyle bir israrci olurlar ki "oturmuycam!" deseniz, yanlis anlasilir..- oturmaktayim.

    sucukçunun orada indi plaza kadini, minibüsün tadi kaçti.. bir nebze nefes alabildim. ama sorarim sizlere; minibüs tanriçalari, ister plaza kadini olsun isterse varoslarin kraliçesi, ayri bir yasam tadi katmiyor mu ha?

    (bkz: kendimi bok gibi hissediyorum)
hesabın var mı? giriş yap