• ufak bir hikayeden bir alıntıyı azıcık kurgulayarak aktarmak isterim. zira kimi yanılgılara derman olabilir kanaatindeyim.

    siz evde, camın önünde otururken sokaktan geçen ilk insanın erkek olması ihtimali 1/2 dir.
    arka arkaya iki erkek geçmesi ihtimali, ilk geçenin erkek olması ihtimali ile ikinci geçenin erkek olması ihtimalinin çarpılması ile bulunur ve 1/4'dür.
    sokaktan birbirleri ardına geçen üç kişinin de erkek olması ihtimali 1/8'dir ki bu olasılıklar 1/2^n formulü ile hesaplanabilirler. yani siz izlediğiniz süre içerisinde evinizin önünden arka arkaya 1000 tane erkek geçmesi ihtimali 1/2^1000 olur ki bu da yaklaşık bir / üç yüz iki basamaklı bir sayı'ya tekabül eder.

    şimdi.

    eğer eviniz vatan caddesi üzerinde ise ağustos ayının 30. gününde saat 11:30 civarı 10^302'de bir ihtimal gerçekleşir ve 12. jandarma alayı 990 er ve 10 subayı ile görüşlerinize hazırdır. siz günün tarihini bilmiyorsunuz diye bunun hiç de olası gözükmeyen bir rastlantı olduğunu iddia edebilir misiniz?
  • yanilgi: içi gözükmeyen bir kutuya 10 tane top atsam, karıştırsam şöyle güzelcene, çeksem çıkarsam birisini, elimdeki topun kırmızı olması güzel bir rastlantı olurdu.

    gerçek : fiziğin gündelik sınırları içinde rastlantı, çok sayıda ve/veya ölçülmesi pratik olarak mümkün olmayan değişkenler içeren durumların sonuçlarına verdiğimiz addır. (kuantum fiziğindeki rastlandı biraz daha farklı olmak koşulu ile)

    kutu, toplar, topları karıştırırken izlediğiniz yol, topların birbirleri ve kutu ile etkileşimleri ile ilgili tüm kural ve büyüklükler bilinebilseydi, siz topu daha kutudan çıkartmadan hangi topun elinizde oldugu söylenebilirdi. bunun pratikte pek de mümkün olmaması rastlantının "böle kafadan atma götten uydurma bir şey" oldugunu düşündürtmesin size.

    aynı şekilde sayısal loto'da kazanan sayıların hangileri olacağı ve hangi topun yuvarlanarak delikten dışarı çıkacağı bilinmeyen ve ölçülemeyen fiziksel büyüklüklerin gayet iyi bilinen kurallar dahilindeki belirlenebilir harekelerinin sonuçlarıdırlar. bu anlamda rastlantı, belirlenebilir olduğu halde etken parametreler bilinmediği için sonucu istatistiki olarak saptanabilen süreçlerin sonuçlarıdır.
  • tesadüf veya rastlantı denilen kavram esasen bizim algı kapsamımız dışında kalan bölgeyi tanımlamak babında kullandığımız üstünkörü bir yaftadır, cehaletimizin örtüsüdür. gerçekte şu alemde tesadüfe yer yoktur.

    tasavvufi açıdan da baksanız, materyalist açıdan da baksanız bu böyledir. faraza elimizde aşmış bir bilgisayarımız olsaydı, bir bilardo topuna vuran ıstakanın temas bölgesi, açısı, topa aktardığı enerji, sürtünme vs. tüm değişkenleri hassas bir şekilde hesaplayabilir ve diğer topların dağılımını %100 kesinlikle bulabilirdik.

    evrenin başlangıcında büyük patlamayı da aynı minvalde düşünürsek, kainatın sonuna kadar her bir olay, zincirleme bir reaksiyonun sonucu olarak aslen bellidir.

    bir de buna hür insan iradesinin aktif müdahalelerini ilave edersek dinamik bir model elde ederiz. böylesine karışık bir modellemeyi insan aklı idrak edemez. ancak kozmik bilgi işlem merkezi(levh-i mahfuz) tüm hesaplamaları anında yapabilir(allah seriül hisap'tır yani hesapları çabuk görücü). yine aynı sebepten dolayı insan gaybı bilemez denmiştir.

    işter bizler nispeten hür iradeli varlıklar olarak bu dinamik sisteme her an müdahalede bulunuyoruz, niyetlerimiz, sözlerimiz ve fiillerimizle. son derece tabii olarak da, onların sonuçlarını yaşıyoruz. ne gelirse başımıza kendimizden geliyor.

    hatta size daha da ötesini söyleyeyim. şu anki tercihlerimiz yalnızca geleceğimizi değil, geçmişimizi de belirliyor. zira ilahi bilgi işlem merkezi zaman üstü çalışıyor.

    sistemde bir böceği ezmek bile gelişigüzel cereyan etmez. mutlaka bir manası vardır. geçmişte veya gelecekte, belki de sadece bozuk bir niyetimizin bedeli olabilir. çünkü bir hayata kastetmek sistemde tanımlanmış büyük suçlardandır ve sonuçlarıyla yüzleşmek üzere böyle bir fiile cebredilmiş olabiliriz.

    bu anlamda başımıza gelen çoğu hadise kaçınılmaz ve zorunludur. çünkü onların tohumlarını geçmiş veya gelecekte kendi ellerimizle toprağa biz attık. elbette neşvü nema bulacaklardır, açmış çiçekler veya dikenli çalılar olarak.

    o halde içinde olduğumuz an üzere, bütün gücümüzle şerlerden kaçınmalı ve hayra yönelmeliyiz. hayır peygamber ve evliyanın emrettikleri, şer ise onların nehyettikleridir.
  • kuantum denen geyiklikteki rastlantı ile makro ölçekteki rastlantı arasındaki fark, makro ölçek rastlantısının bilgi eksikliğine, kuantum mekaniğindekinin de maddenin doğasına bağlı olmasıdır. geri kalan tüm kainatı bilseniz dahi çift yarıkta girişim deneyinde sadece bir fotonun bile hangi delikten geçeceğini öngöremezsiniz.

    aslına bakarsanız gerçek dediğimiz de en büyük olasılığın ta kendisidir. fizik, şu an içerisinde yaşadığımız koşullara sahip bir dünya'da nehirlerin denizden dağların tepelerine doğru akmasını yasaklamaz lakin bu o kadar düşük bir ihtimaldir ki nehirlerin denize doğru akması kendi kendine delil olan gerçek olarak addedilir.
  • sayısal loto oynayacaksın diyelim. "1 2 3 4 5 6" dizisini mi tercih ederdin yoksa "6 11 19 23 32 39" dizisini mi? (bkz: rastlantının doğası ile ilgili yanılgılar/@dreamer) bence sorsak insanların %99'u ikinciyi tercih eder. iki dizi de eşit şansa sahipken aslında bizim ilk diziye üvey evlat muamelesi yapıyor olmamızın nedeni, ilkinin "anlamlı" bir dizi, ikincisinin ise "rastgele" olması. 13983816 adet birbirinden farklı ve eşit olasılıklı sayı dizisi içinde bize anlamlı gelenlerin sayısı, sayılar arasında çok basit ilişkiler kuramadığımız için bize rastgele gelen dizilerin sayısı yanında çok çok küçük.

    4 5 6 7 8 9
    2 4 6 8 10 12
    1 2 3 47 48 49
    ...

    hepsini kısa ve "şık" yollardan tarif edebiliyoruz.

    "1 2 3 4 5 38" dizisi de örneğin, büyük oranda anlamlı bir dizi. bir dizideki anlam ne kadar aşikarsa çıkma şansı da gözümüzde o denli düşük.

    dolayısıyla biz aslında "6 11 19 23 32 39"'u "1 2 3 4 5 6"'ya tercih ederken bu iki sayı dizisinin çıkma ihtimallerini değil, ait oldukları sınıfların çıkma ihtimallerini kıyaslayarak yargıya varmış oluyoruz.

    aralarında ilişki kuramadığımız sayılardan oluşan dizilerin sayısı çok daha kabarık olduğu için, bu "rastgele" dizilere gerçekten de çok daha sık ikramiye çıkıyor. yine de hala "1 2 3 4 5 6" dizisi ile "6 11 19 23 32 39" dizisi eşit şansa sahip. zira ikramiye vuran dizinin rastgele diziler kümesinden çıkma şansı, anlamlı diziler kümesinden çıkma şansına kıyasla ne kadar yüksekse de; çok daha kalabalık olan rastgele diziler kümesi içindeki doğru diziyi bulmak da bir o kadar zor.

    a kümesinin 10 tavuğu var. b kümesinin ise 3 tavuğu var. toplam 13 tavuktan birine ikramiye çıkacak, sen de bir tavuk seçiyorsun. "b kümesinde sadece 3 tavuk var, dolayısıyla b kümesinden bir tavuğa ikramiye çıkma ihtimali 3/13, a kümesininki ise 10/13, demek ki a kümesinden bir tavuk seçmeliyim" diyorsun, ama bu sefer a kümesinde 10 tavuktan birini seçmen gerekecek, b kümesini seçmiş olsaydın aralarından seçim yapmak zorunda kalacağın sadece 3 adet tavuk olacaktı...

    (a kümesine çıkma olasılığı) x (a kümesindeki doğru elemana çıkma olasılığı) = 10/13 x 1/10 = 1/13
    (b kümesine çıkma olasılığı) x (b kümesindeki doğru elemana çıkma olasılığı) = 3/13 x 1/3 = 1/13
    zaten başından belliydi ama uzun yoldan hesaplasak da sonuç değişmiyür.
    her biri eşit şansa sahip tavuklardan herhangi birine ikramiye çıkma şansı yine 1/13

    (bkz: susam sokağı)
  • "rastlantı" diye tarif edilen şeyin, hayat formülüne katılmamış değerlerden oluşan ve öngörülemez bir rastgelelik olduğunu düşünmek en büyük yanılgı olsa gerektir..

    öncelikle, hiçbir halt bilmiyorum ve sarsak gözlemlerim sonucu ulaştığım ucubik sonuçlar kimse için bağlayıcı değildir.. burada yazdıklarım -kuvvetle muhtemel- şizofren beynimin oynadığı oyunlardır ve içerikleri sadece beni bağlar.. lütfen çocuklarınızı, anne-babalarınızı, kalp hastası yakınlarınızı ve müptezel eniştelerinizi montiör başından kaldırınız..

    lafı çok uzatmak niyetinde değilim.. o yüzden konuyu basit yoldan toparlamaya çalışacağım:

    yağmurlu olmayan sıradan bir günde, herhangi bir sokakta yürüyen herhangi bir insanın, karşı istikametten gelen bir salyangozu ezme ihtimali hesaplanabilir değildir.. o halde bu kişinin günün belirlenmemiş bir saatinde, insan yoğunluğu tespit edilmemiş bir sokakta bir salyangozun üzerine basıp onu ezip geçmesi "rastlantı" olarak tanımlanabilir mi..?

    bu satırları yazana sorarsanız; hayır, tanımlanamaz.. daha doğrusu, bu olayın gerçekleşmesi sadece "rastlantı" olarak tanımlanamaz..

    çünkü eğer o kişi sağa sola bakmak yerine yere bakarak yürümeyi tercih eden bir insansa ve üstüne bir de hassasiyet olarak çevresindeki hayvanata karşı bir duyarlılık geliştirdiyse herhangi bir insanın farkedemeyeceği detayları yakalama ihtimali artacaktır.. algıda seçicilik de denen bu durum sayesinde kişi, matrix'in normal akışı içinde senin-benim kaçıracağımız ayrıntılara karşı "uyanık" olacağından çok daha fazla salyangoz'u (salyangoz'un sadece bir imge olduğunu anladın değil mi?) farkedecek ve "rastlantı eseri" onları ezmekten kaçınacaktır..

    ayrıca ilk örnekteki düdük makarnasının ezip geçtiği salyangoz sadece bir çıtırtı ve akabinde gelen tiksinme hissinden ibaret olduğu için, sadece ezdiği salyangozu değil etraftaki daha pek çok salyangozu da farketmeden geçip gidecektir..

    insan, çevresinden akıp giden oluşlar arasından önem verdiği, uyanık ve tetikte olduğu şeyleri ayırt eder.. ve bu haliyle "rastlantı" denen hadise insan tarafından manipüle edilebilir bir nesne oluverir..

    o halde ilk örnekteki salyangozu ezen kişi sadece "rastlantı" sonucu değil, hayatı algılayış şekli ve o hayattan beklediği şeylerin bir kombinasyonu sonucu önemsemediği bir ayrıntı olan "salyangoz" u farkedemediği için ezdi.. sadece şanssız olduğu için değil.. yanından geçtiği fakat görmediği salyangozları farketmeyişi onları önemsememesinden.. muhtemelen salyangoz değil de, örneğin, 100 tl lik mavi bir banknot olsaydı yerde, bu rastlantısallık farklı bir yöne doğru ilerleyecekti.. üzerine basıp geçmeyecek, eğilip alıp cebine atıp devam edecekti yoluna..

    yani benim güzel annem; rastlantı, tesadüf, şans da denen, ama aslında hayatın sonsuz akışını, matrix kodlarının yeşil yeşil aşağı inişini temsil eden o şeyler başımıza gelenerin ve gelmeyenlerin yegane müsebbibi olmayabilirler.. bizler şanssızlığın içinden avantaj çıkaracak kadar gelişmiş canlılar olabilecek kapasiteye sahibiz..

    sanırım en büyük hatamız "küçük şeyler" de denilen ve bu akış içerisinde yakalanması gereken esas ve yüksek yoğunluklu ayrıntıları (salyangoz gibi) görmezden gelip, yoğunluğu düşük büyük değişimlerle (100 tl'lik banknot gibi) ilgilendiğimiz ve genel olarak onlarla karşılaşamadığımız için üzülüyor ve kendimizi şanssız addediyoruz..

    bizler gül bahçesi hayali ve ona ulaşamamanın sıkıntısıyla harap olurken üstüne oturduğumuz papatyaları, mineleri ve hatta "toprağı" farketmiyoruz bile.. bir avuç topraktan mürekkep su-mineral bir varlığız ama üstüne bastığımız toprağı "sıradan" bulup dikkatten kaçırıyoruz..

    bu hal, toprağın değil de bizim sıradanlığımızdan olmasın sakın..?

    ben sarsağa sorarsanız şans, tesadüf veya rastlantı; nazenin bir gelinciği her bahar görebilme potansiyelimizde.. zemherinin keskin soğuğunda çiçeksiz kalmanın hüznünde değil..

    uzattık gene, hadi toparlayalım:

    yaşadığım bunca bahar ve kıştan sonra idrak ettirildi ki; piyangonun vurma ihtimali ile şu an içine çektiğin derin nefes arasında rastlantısallık olarak hiçbir fark yok.. ama biri hiç başına gelmedi ötekini hep yapıyorsun.. sanıyorum temel yanılgımız da çok yapılanın rastlantısallığının arttığını sanmamızda: 35 senedir nefes alıyorsun değil mi, o zaman şimdiki nefes de garanti hm..?

    emin misin..?

    bi yerlerde büyük yanlış yapıyor gibiyiz..
    yapmasak keşke..
  • yanilgi : belirsizlik klasik mekanikten sonra başlar, kuantum fiziğine kadar olan tüm fizik hesaplanabilirdir.

    gerçek : ne yazık ki öyle değil gibi görünüyor. belirsizlikler ve hesaplanamazlık sadece kuantum fiziğine özgü degil, klasik mekanikte de varlar. en basitinden, t anında uzaydaki üç koordinati ve ve her üç doğrultudaki momentumları bilinen bir parçacığın t' anındaki konumu ancak belirli bir yaklaşıklıkla hesaplanabilir. ama ne mutlu ki hesaplanabilirlikle belirlenebilirlik farklı kavramlardırlar. tüm bunlar, makro ölçekte rastlantı dediğimiz sonuçların belirlenebilirliklerini azaltmazlar.
  • yanılgı: bir rastlantının olma ihtimali, yani kendi içindeki dengesi, şansa dayanır

    gerçek: hayır. bir rastlantı zaten olacaktır.
  • yanilgi: allahım ikimizin de aynı gün aynı şehirde doğmuş olması ne büyük şans sevgilim. kader bu olsa gerek.

    gerçek: iki sevgilinin aynı gün aynı kentte doğmuş olması sadece olasılıklardan biridir ve diğerlerinden daha az olma ihtimali yoktur. eğer bir olasılık fark edilebilir veya göreceli olarak "manalı" bir sonuç üretmişse ona şans/kader vs deriz. ancak iki sevgiliden birinin bolu'nun mengen kazasında ağustosun 2 sinde, diğerinin ankara keçiören'de aralık 15'de doğmuş olmaları da aynı derece olasıdır. ama bu şans olarak görülmez.
hesabın var mı? giriş yap