• kazakistan, kırgızistan ve moğolistan'da tanışma fırsatım oldu şamanlarla. farklılıkları olmakla birlikte temelde aynı olmaları ve daha çok etkilenmem sebebiyle moğolistan'da edindiğim bilgileri paylaşacağım sizlerle. şurada da moğolistan izlenimlerimi aktarmıştım (bkz: #117396666)

    aslında moğollar, buda inancının lamaizm mezhebine mensuplar fakat hayatlarının her anında şamanizm etkisi hala mevcut. mesela sütçüden süt alan moğol teyzemiz sütten bir tutamı, doğaya armağan etme niyetiyle etrafa saçar (aynısını baharın gelişini kutlamak için de yaparlar). her şey iyi hoş da bu ritüeli şehrin göbeğinde 7. kattaki dairesinden yapınca alttaki arabaların vay haline hele hele bir de kış aylarıysa eğer temizle ki çıksın ön camdan, donmuş olan o süt...
    neyse, böyle örneklemeleri aralara sıkıştıracağım yazım boyunca.

    şamanlık genellikle aileden intikal edermiş fakat ailesinde hiç şaman olmadığı halde şaman olabilenlerde oluyormuş. ergenlik yaşına ulaşan çocuklarda bayılmalar, sinir krizleri ile ortaya çıkıyormuş çocuğun şamanlık için seçilmiş olduğu. eğer şamanlığı kabul etmezse delirirmiş ya da ölürmüş bu çocuklar. kabul ettikten sonra da kısa bir eğitimi varmış fakat asıl eğitim yıllar boyu sürüyormuş (15-20 yıl kadar).
    şamanlarda türlü türlü mertebeler varmış, yani her şamanın yapabilecekleri mertebelerine göre değişiyormuş ki bu da eğitimle oluyor zaten. (bana çeviren arkadaştan tam anlayamadığım için hadi tamamen arkadaşa da suç atmayayım ben de berbat bir şekilde not tuttuğum için -ki ateş ışığındaydık- bu mertebeleri yazamayacağım)
    büyük ve küçük şamanlar olarak adlandırayım ben kısaca. küçük şamanların üç ruha kadar yardımcısı olabilirken büyük şamanların on üzerinde yardımcı ruhu olabiliyormuş. yine bu mertebelerince büyük bir şaman küçük bir şamanın ruhunu ele geçirip kendine hizmet ettirebiliyormuş ve herhangi bir şamanın ruhu ölünce o şaman da ölüyormuş.
    yine şamanlar, hizmetlerindeki ruhlara göre ak ve kara diye ikiye ayrılıyormuş. kadınlar ise ancak kara şaman olabiliyorlarmış.
    (hep mışlı anlattım umarım sıkmamıştır ama ben bu bilgileri bir şamandan tercüme aracılığıyla edindim o sebeple böyle aktarmam gerektiğini düşünüyorum)

    şaman elbisesi ve aksesuarları;

    toplamda 600 parçaya kadar ulaşan şaman kıyafetini şaman ailesine mensup kadınlar tarafından dikilir. bu elbise; cübbe veya hırkaya benzer bir üstlük (manyak), hayvan derisinden yapılmış bir göğüslük, çeşitli kuş tüylerinin takıldığı bir başlık, eldiven ve ayakkabıdan oluşur. ayrıca şamanın belinde renkli bir kuşak, kuşağa bağlı olarak ay ve güneşi sembolize eden iki demir levha ile yılanları sembolize eden mavi boncuklar (bizdeki nazar boncukları buradan belki, kim bilir) yer alır.
    erkek ve kadın şaman kıyafetleri arasında kadınlarınkinin daha süslü olması dışında fark yoktur.
    şaman, cübbesinin tamamlanmasının ardından elbiseyi ruhların onayına sunar. eğer ruhlar cübbede bir değişiklik isterse şaman bu istekler doğrultusunda değişiklik yapar. şamanın elbisesi deriden bir çanta içerisinde çadırın uzak bir köşesinde saklanır. eskimiş olan elbise ormanda bir ağaca asılır. şaman öldüğü zaman elbisesi mezarının yanı başına konulur. her yeni şaman için yeni elbise yaptırmak gerekir.
    şamanlar bu kıyafeti davul veya asa ile tamamlar. bu davul ve asa ruhları korkutmak amacıyla kullanılır. davul, insan elinin değmediği ıssız yerlerdeki ağaçlardan yapılır. davulun derisi ise her şamanın kendine göre olan hayvanın derisindendir. davul yapıldıktan sonra şaman tarafından kutsanır. şamanın biri asıl, diğeri yedek olmak üzere iki davulu bulunur. şaman ölünce davulu parçalanarak mezarının yanına konur.

    şamanlar; hastaları iyileştirmek (mide hastalıkları, romatizma, sinir hastalıkları gibi), kayıp eşyaları ya da bunları çalanları bulmak, yağmur yağdırmak, ölü ruhunu öbür dünyaya göndermek, yola çıkmadan önce şanssızlıkları gidermek, kötü ruhları kovmak gibi şeyler için ayinler yapabilir. bu ayinlerde de ya ruhu bedeninden ayrılarak başka bir dünyaya gider! veya ruhlar şamanın içine girip ona ilham verir.
    ben yukarıda bahsettiğim ayin sebeplerinden, ölü ruhunu öbür dünyaya göndermek ayini dışında tüm ayinlere katıldım. sonuçları hakkında bir bilgilendirmede bulunmayacağım fakat ayinler hakkında bir iki kelam edebilirim.
    - reflü rahatsızlığımdan dolayı ayin yaptık bir şamanla. davul ritimleriyle transa geçtikten sonra ilahi gibi bir şeyler mırıldanmaya başladı (arkadaş çevrilecek bir şey söylemediğini söyledi) sonrasında iki farklı otu süte koyarak bir süre sessizce oturdu ve nihayetinde o sütten önündeki ateşe biraz süt döküp kalan sütü bana içmem için verdi. bu ayin bu kadardı, herhangi bir iletişim kurmadık şamanla veya bahsettiği ruhla.
    - bir adamın 15-20 atı çalınmıştı (at hırsızlığı çokça mevcut moğolistan'da). yine davulla başlayıp transla neticelenen bir başlangıç oldu bu ayinde de fakat sonrasında herhangi bir mırıldanma yada ses yok. tamamen uyku hali gibi. belirli süre sonra ruh, şamanın ağzından konuşmaya başlıyor ki o sesi normal bir insan evladı çıkaramaz (tek yorumum bu olsun). gırtlaktan gelen oldukça kaba bir ses...

    moğollar ölüden çok korkuyorlar, bir çadırdan ölü çıkınca o çadırın yerini değiştiriyorlar ve ölüyü gömecekleri yada atacakları yere kadar dolandıra dolandıra götürüyorlar ki ölünün ruhu gittiği yolu hatırlayarak geri dönmesin (bu türkiye'de bazı bölgelerde hala yapılıyor, köylerde tüm her yeri gezdirerek mezarlığa götürmek gibi). bu sebeple ölü ruhunu öbür dünyaya gönderme ayinleri yapılagelmiş hatta bazı zamanlarda bu durumu gelir kapısına çevirmek isteyenler ölüleri atıldığı yerden alarak evinin önüne getirmeye başlamış ve her seferinde ölüyü götürüp atmak için daha fazla ücret talep etmişler.
    güçlü bir şamanla yaptığım ayinle bitireyim. 700-750 yıl önce yaşayıp ölmüş bir ruhla muhatap oldum bu ayinde. yaşadığı dönemdeki coğrafyayı anlattı biraz. ben sorular sormaya başladıkça sınamaya başladığımı düşünüp sinirlendi ve 'ben yalancı değilim' diyerek ateşten aldığı közü ağzına soktu, çadır yanık et kokusuyla doldu tabi ama şamanda gram mimik oynaması yok. şok halindeyim, uçsuz bucaksız ıssızlıkta bir çadırın içinde ben, arkadaşım ve şaman (ve belki de ruh). korktum elbette, öncesinde yedi defa girdiğim bir ortamdı ama korktum (ki şamanın trans halindeki sesinden bahsettim daha önce).
    sonrasında şaman bana aile bireylerimden haberler verdi, geçmişle ve gelecekle ilgili bir şeyler söyledi. tabi ben o ağza giren ateş sonrası iptalim, şamanın arabasına otostop ile binmişim de onun fikirleri benim fikirlerim olmuş adeta. nihayetinde böyle bir tecrübeyle noktalandırdım görüşmeleri çünkü artık uykusuzluk baş göstermeye başlamıştı

    edit: bu aralar fuzuli bayat'ın türk şamanlığı kitabını okuyorum, şamanlıkla ilgilenen arkadaşlara tavsiye edebilirim
  • şamanizm, milattan önceki yıllardan bu yana türklerin ve çevrelerindeki toplulukların, orta asya'da yaşadıkları bölgelerde uyguladıkları ve şaman ya da kam adı verilen din adamları aracılığıyla gerçekleştirilen bir inanç sistemidir. bahattin uslu da ata ruhlarına ve doğa varlıklarına tapınmaya dayanan eski bir inanç olarak tarif eder.

    aslında şamanizmin tanımı konusunda ortalık biraz karışık. bazı araştırmacılar şamanizm'in din olduğunu öne sürerken bazıları da sadece ritüel ve inanç sistemi olduğunu söyler. (mesela ziya gökalp, şamanizm’in sihrî bir sistem olduğunu söyler ve erken devir türklerinin dinine toyonizm/nom der, diğer yandan abdülkadir inan hoca din, bahaeddin ögel hoca ise din sistemi der)
    yani bir yandan ruhlara duyulan bir inanç var (iyileştirme ve cezalandırma gücü) ama diğer yandan din olarak görülmesi için gereken bütünlüklü yapıya sahip olmadığından inanç sistemi demişler işte.

    aslında bu karışıklık türk mitoloji araştırmalarının her dönemecinde çıkar karşımıza çünkü çok geniş bir coğrafyaya yayılmış çok fazla türk kavmi var. sadece türeyişle ilgili yığınla söylen var ve her birinin de kendi içinde varyasyonları var.
    keza proto türkleri de işin içine katarsak çok eskiye dayanan bir geçmiş ve inançların zaman içinde değişime uğraması var.
    neyse konuyu dağıtmayalım, netice olarak türklerin din anlayışları, kavimlerin gösterdigi toplumsal yapı degişiklikleri nedeniyle, zamana ve yere bağlı olarak farklılıklar göstermiş. kafaları karıştıran nedenlerden biri de bu işte...

    şamanizmin uygulayıcıları olan şamanlar -kısaca- ruhlar, tanrılar ve insanlar arasında aracılık yapan din adamlarıdır.
    bunlar her türlü hastalığa çare bulmak , hastanın hastalık esnasında ayrılan koruyucu ruhunu geri getirmek, kısırlık ve zor doğumlarda yardım etmek, zayıf doğan çocuğu güçlendirmek, verilen kurbanları gök ve yer tanrısına ulaştırmak, çeşitli dinsel törenleri icra etmek, ruhları ait oldukları yere (ölüler alemine) göndermek, kötü ruhlardan insanları korumak için ayinler düzenlemek, fal bakıp gelecekten haber vermek gibi işleri yaparlardı.
    ülgen'in kızları, akkızlar ya da kıyanlar denilen ilham perileriyle de sadece şamanlar iletişim kurabilirdi.

    tunguzca şaman sözcüğü yaygın bir kullanış olmakla beraber türkler daha çok kam derlerdi.

    çeşitli araştırmalara göre ilk ve en etkili şamanlar kadınlardı. ancak daha sonra erkek şamanlar bu işte baskın rol oynamaya başladılar.

    şamanlar genel olarak ak şamanlar ve kara şamanlar diye ikiye ayrılırdı. bunun temelinde de yer ve gök inancı vardı yani yeraltı ruhlarıyla bağlatılı olanlara kara, gökyüzünde yaşayan iyi ruhlarla* bağlantılı olanlara ak deniyordu.

    yakut türklerinde şamanların bir çeşit ateşin çocukları olduğuna inanılırdı. ilk şaman -ırkıl/arkıl da denir- tanrıyı (ayığ han/ürüng ayıg toyon, yakutların yaratıcı tanrısı) kızdırdığı için ateşe atılır, işte o kıvılcımlar diğer şamanların ruhu olur.
    (bkz: ateş/@ay hatun)
    bu ilk şaman ölüleri diriltecek, körlerin görmesini sağlayacak kadar güçlüdür. (zaten ayığ han'ı bu kadar kızdıran da bu gücü)

    mircea eliade'den alıntılanan buryat efsanesinde ise tanrılar önce insanı yaratır. önceleri mutlu yaşayan insanlar zamanla kötü ruhların hastalık ve ölüm yayması ile zor duruma düşerler. bunun üzerine ilahlar insanlara yardım etmesi için şaman göndermeye karar verirler ancak şaman olarak gönderilen kartal insanlarla iletişim kuramadığı için insanlar ona güvenmezler. bunun üzerine kartal ilahlardan konuşma yeteneği ister. bu şekilde insan olarak dünyaya gönderilen kartal bir ağacın altında uyuyan bir kadın görür. bu kadın ile kartalın beraberliği sonucunda da ilk şaman olan çocuk doğar.
    (bu arada ilk şaman ak mıydı kara mıydı burası da biraz karışık, her kafadan bir ses çıkıyor.)

    herkesin şaman olması mümkün değildir. şamanlar seçilmiş insanlardır. gerçek üstü varlıkları görme , sık sık baş dönmesi ve bayılmaların meydana gelmesi, ruhsal ve bedensel acılara maruz kalma, sinirli olma, yemeden içmeden kesilme , ruhlarla ve öteki alemlerden varlıklarla konuşma, sürekli düşünceli bir halde olma gibi davranış biçimleri şaman olacak kişide gözlenen belirtilerdi.
    şaman olduğuna karar verildikten sonra da oldukça uzun ve sancılı bir inisiyasyon* süreci geçirirlerdi.
    (şimdi bu inisiyasyon törenleriyle ilgili farklı türk boylarına ait çok fazla örnek var. geçirdiği hastalık sonucu ağzından köpükler gelen de var, üç gün boyunca bitkisel hayat yaşayan da var. günümüz bakış açısıyla bu insanlar ya epilepsi benzeri hastalıklara sahipti ya da halüsinasyon etkisi olan ilaç/bitkilerin etkisi altındaydı.)

    yukarda da değindiğim gibi şamanın pek çok görevi vardı. bu görevleri yerine getirmek için çıkacağı esriklik/vecd (şamanlardaki esriklik için ruhun bedenden ayrılarak gezintiye çıkması diyebiliriz bence) yolculuğundan önce bir tören düzenlenirdi.
    bu yolculuk sırasında ya göğe çıkılır ya yeraltına inilirdi. (bu arada yeraltı somut olarak yerin altında var olan bir yer değildir. bir çeşit kötü, paralel evren gibi düşünün ama sembolik olarak şamanların 'ben yeraltına gidiyorum' diye bir mağaradan içeri girdiği de oluyor)
    ve şamana kartal, ördek, kaz, kurt, geyik, at gibi hayvanlar da eşlik ederdi. daha zayıf olan şamanlar köpek kullanırdı.(genellikle yeraltına inmek için)
    (kızılderili gelenekleriyle de benzerlik var burada, hani filmlerde de görürüz ya kartal uçuyor aşağıdaki şaman vecd halinde onun gözleriyle görüyor gibi)
    bu törenlerde şamanlar gökyüzüne ulaşmak için kayın ağacı kullanırlardı. (kayın ağacının türklerdeki önemi malum. hatta o kadar saygı duyuyorlar ki bay kayın diyorlar:) yok, şaka değil sahiden bay kayın; baykuş, baykara* gibi)

    şaman inanışına göre evren 3 bölümden oluşuyordu:
    gök, aydınlık olandı. tam anlamıyla cennet* demekti. iyi ruhlar orada oturuyordu.
    yeryüzü, insanların yaşadığı yerdi.
    yeraltı, karanlık olandı. bu nedenle cehennem* demekti. erlik ve ona bağlı ruhlar yer altında otururdu.
    şaman bu evrenlerin üçüyle de bağlantılıydı, bir çeşit aracılık yapıyordu, insanların isteklerini yeraltı ve gökteki ruhlara iletiyorlardı.
    (bkz: tamu/@ay hatun)

    şaman elbisesine altaylılar manyak yakutlar kumu der. elbisenin üzerinde ona esrik yolculuğu sırasında yardımcı olacak çeşitli unsurlar ve hayvan kalıntıları vardır.
    araştırmalara göre en eski şaman elbiseleri hayvan şekillerini taklit eden giysilerdi. (gerektiği zaman o hayvanın şekline girebileceğini* * sembolize ediyor.) bazen de demirden eldivenler ve takma dişlerle kendilerine vahşi bir hayvan görüntüsü verirlerdi. (bu hayvan kendi soyunun türediği bir totemdi aynı zamanda)

    şaman'ın tören sırasında kullandığı en önemli eşyası davuldur. davulun tekdüze sesine uygun olarak şaman ruhsal yolculuğuna çıkar. bu yolculuk sırasında davul sembolik olarak onun atı, kayığı, geyiği olur.

    davul eskidikçe değiştirilirdi ki bunun da oldukça uzun ritüelleri var ama bazen eskimesine gerek olmadan da yenisini yapmak gerekebilirdi. mesela bir kişi öldüğü zaman, ölen kişinin evinde şamana ait eşyalar davul vs varsa, erlik'in ölüm tanrısı/elçisi aldaçı eve girdiği için bu eşyaları kirlettiği kabul edilir ve davulun yenisi yapılırdı. (hakikaten pes dedirtecek kadar uzun va karmaşık ritüeller var bu aşamada. kasnağın yapılacağı ağacın seçilmesinden tut, derisi gerilecek hayvana kadar)

    wilhelm radloff türklere ait bir şaman ayinini şöyle anlatır:
    hasta için çağrılan şaman en iyi yere buyur edilir. şaman saçlarını çözüp dağıtır ve hıçkırmaya
    başlar; giysilerini giyip, süslerini takar. çubuğuna doldurduğu tütünden çekmeye başlar. gittikçe sararır; titremesi ve hıçkırığı gittikçe artar; yurdun* ortasına bir at postu serilir. şaman biraz su içtikten sonra, çadırın ortasına gidip, dört rüzgar yönüne
    doğru eğilip, ağzındaki suyu dört bir yana serper. bu sırada hiç kimseden ses çıkmamaktadır.
    ocağa beyaz at kılları atılır ve ateş söndürülür. güneye yönelen şaman, davulunu bir kalkan gibi tutar. bir şeyler mırıldanır ve hıçkırır. kesin bir sessizliğin egemen olduğu sırada gürültülü bir biçimde geğirir. yurdun bir yerinden ya bir atmaca ya da bir martı çığlık atmaya başlar. derken ortalığa yine bir sessizlik çöker. sonra şaman
    usuldan usuldan davulunu çalmaya başlar, tıpkı bir sivrisinek gibi sesler çıkartır; giderek davulun sesi güçlenmeye başlar, bir gök gürültüsü halini alır. buna uygun olarak kuşlar, atmacalar bağırmaya başlarlar. davulun vuruşları iyice artar, zil ve çan sesleri birbirine karışır, adeta ses tonlarından bir su çağlayanı halini alır. birden her şey susar...
    yeniden davuldan sivrisinek vızıltısına benzer sesler çıkar ve gürültü gittikçe artar: bu biçimde sürüp giden gürültü sırasında şaman büyüsel şarkılar söyler, yerin kudretli öküzünü, stepin beyaz atını, ateş cinini vb çağırır. şaman şarkı söyleyerek ciniyle diger koruyucu cinlerin yanına gelmelerini rica eder ve onlardan yardım ister; onlara bir takım sorular sorar ve karşılıklar alır. sorduğu soruları da kendisi yanıtlar.
    böylece çağrılan cinler gelmiş olurlar. öyle ki onların birden ortaya çıkışından, korkunç
    bakışlanndan korkan ve çarpılan şaman yere düşer... kendi koruyucu cini şamanın içine girdigi zaman, şaman yeniden kendine gelip, doğrulur ve başlar oynamaya sıçramaya... hareketleri gittikçe çabuklaşır. o kadar ki, onu tutmak isteyenler büyük çaba harcarlar. şaman bir deli gibi oynar da oynar. sonra sakinleşerek yumuşak bir ilahi çalar ve söyler... sonunda ne bilmek istemişse, hepsini bilmiş olur: hastalığın nedeni nedir ya da kimdir? sonra da cinlerden, hastalığı sağaltması için kendine yardım edeceklerine dair söz aldığını söyler. ve birden canhıraş bir feryat yükselir. böylece hastalığın nedeni olan cini uzaklaştırmış olur. hastanın ağrıyan sızlayan yerini emmeye başlar.
    bu arada kutsal cinler için nasıl bir kurban verileceğini de öğrenir. hastalığın nedeni
    uzaklaşmış, kurban kabul edilmiş, dua duyulmuştur....

    " şaman kültüründen anlaşıldığına göre, kam/şaman olarak seçilecek insan, inisiye töreninden önce hastalanır ve bir süre ruhların emrini yerine getirmekten kaçınırdı. ruhlar, şaman olacak adayın başını kesip yüksek bir yere koyarlar, sonra onun organlarını çıkarıp yeraltı dünyası ve gökyüzüne bağlanabilecek şekilde yeniden kurarlardı."*

    kaynak:
    celal beydili - türk mitolojisi ansiklopedik sözlük
    yaşar çoruhlu - türk mitolojisinin ana hatları
    wilhelm radloff - sibirya'dan seçmeler
    bahattin uslu - türk mitolojisi
    bahaeddin ögel - türk mitolojisi

    (bkz: şamanizm kökenli türk adetleri)
    (bkz: şaman rahiplerin kullandığı narkotik bitkiler)
    (bkz: inisiyasyon/@ay hatun)
  • şamanın en temel ozelliği ruhlarla temas duruma geçebilme özelliğidir. bu gücü sayesinde mistik parçalanma (ölüp dirilme), hastalık tedavisi, kutsama gibi misyonlarını gerçekleştirebilir.

    bu ruh teması herkese hasıl olan bir özellik degildir ki şamanlıgın genetik kökenleri olduğunu iddia eden savlar mevcuttur. kaldı ki kimsenin şaman olup olamayacagı çocukluğundan belli olur.
    tanrılardan işaret geldikten sonra çocugun pek bir secenegi yoktur, ölecek, delirecek ya da şaman olacaktır.
  • şaman büyük şairdir. el alır. delirmektense bu gücü kullanmayı seçer, toplumda eşine az rastlanır. aileden gelen, atalarının bir mirasıdır onun yetenekleri. doğayı duyumsar, onunla konuşur, bazen bir arının gözlerine girer bazen kırılan ağaçların acısını hisseder. anadolu topraklarında yaşamış ve hâlâ yaşıyorlar, görmeyi bilenlerdir onlar.
  • şaman öğretisine göre:

    “doğada hiçbir şey, kendisi için yaşamaz.

    nehirler, kendi suyunu içemez.

    ağaçlar, kendi meyvelerini yiyemez.

    güneş, kendisini ısıtamaz.

    ay, kendisi için parlamaz.

    çiçekler, kendileri için kokmaz.

    toprak, kendisi için doğurmaz.

    rüzgar, kendisi için esmez.

    bulutlar, kendi yağmurlarında ıslanmaz.

    her şey, birbiri için yaşar. birbiri için yaşamak, doğanın kanunudur.”
  • tonguz turkçesinden geldiği sanılan ve "bir bilen" * anlamına gelen kelime. türkçeye çince "sha men"* ve sanskirtçeden gelen shramana*kelimelerinden geçtiği düşünülüyor.
  • kelime olarak bazı asyalı halklar arasında buyucu, sihirbaz anlamında kullanılmaktadır. tunguz ve mancu dillerinden ruscaya gecmis ve ruscadan da bilim terminolojisine şaman olarak geçmiştir.
  • "şaman türklere özel olmadığı gibi, eski ve yeni türk toplulukları bu kelimeyi bilmezler bile. bu söz tunguzların büyücü/rahiplerinin adı olarak rusça üzerinden bilim dünyasına yayılmış ve tabir haline gelmiştir."

    (o.karatay, türklerin kökeni, ankara 2012, s. 41.)
  • alan moore 'a göre bugünkü karşılığı sanatçı dır.

    " there is some confusion as to what magic actually is. i think this can be cleared up if you just look at the very earliest descriptions of magic. magic in its earliest form is often referred as “the art”. i believe that this is completely literal. i believe that magic is art and that art, whether that’d be writing, music, sculpture or any other form is literally magic. art is like magic, the science of manipulating symbols, words or images to achieve changes in conciousness. the very language of magic seems to be talking as much about writing or art as it is about supernatural events. a grimmoir for example, the book of spells is simply a fancy way of saying grammar. indeed to cast a spell, is simply to spell, to manipulate words, to change people’s conciousness. and i believe this is why an artist or writer is the closest thing in the contemporary word that you are likey to see to a shaman."

    the mindscape of alan moore 'dan
  • bizleri milattan öncesinden beri eğlendiren hayatta tutan hayran bırakan adamlardır şamanlar.

    müslüman olana kadar eğlence ve yas kültürümüzün kilit adamlarıydılar. daha çok anlattıkları hikayelerle ve söyledikleri şiirlerle türkleri etkilediler. bilhassa güldürdüler. gezdikleri gördükleri yerleri anlattılar. ilk çalgıyı, ilk şiiri, ilk aşkı onlar buldular.

    zaman geçti. müslümanlık hüküm sürdü. o zaman da gezip tozmaya devam ettiler. hiçbir yerde uzun süre durmadılar. saftılar heyecanlıydılar. her kelimeleri sanattı, komediydi, eğlenceydi. karagöz; şaman kökenli bir türkmen'di. bir yüzyıla damgasını vurdu.

    bugün de ülkeye baktığımız zaman bizleri güldüren eğlendiren adamların hemen hemen hepsinin bu üç bin yıllık gelenekle pişen adamlar olduğunu görüyoruz. özellikle de ataları, tıpkı şamanlar gibi, konar göçer olan adamlar. yerleşik düzene, öğretilen, kanıksatılana yabancı kalıp kendi yolunu çizenlerin torunları. türkmenler ve aleviler.

    türk insanı binlerce yıldır bu insanlara çok şey borçlu.
hesabın var mı? giriş yap