• oscar schindlerin yaptıkları iyidir güzeldir fakat onunla aynı tarihte yaşayan ve birçok avrupa ülkesinde -ki bunlara daha sonra almanya tarafından işgale uğrayan fransa da dahil- onlarca kat sayıda yahudiye türk pasaportu vererek toplama kamplarına gitmekten kurtaran türk diplomatlarının adını bugün kimse hatırlamaz hatta çoğu kişi bunu bile bilmez.

    (bkz: namık kemal yolga) (bkz: selahattin ülkümen)
  • (spoiler içerir)

    - filmde rol alacak yaklaşık 20.000 figüran için dönemin giysilerini toplamak amacıyla kostüm tasarımcısı, ilanlar vererek eski giysiler aradığını duyurmuştur .. filmin çekildiği yıllarda polonya ekonomik olarak çıkmazda olduğu için hala evlerinde sakladıkları 1930'lardan 40'lardan kalma giysilerini satabilmek amacıyla çok sayıda leh bu ilanlara başvurmuştur ..
    - spielberg, filmin müziklerini yapmasını istediği besteci john williams'a ilk önce filmden kısa bir kesit göstermiştir .. sahneleri izledikten sonra williams duygusal olarak hayli etkilenerek bir süre yürüyüp kendine gelmeye çalışmış ve sonunda spielberg'e dönerek 'bu filmin, kendisinden çok daha iyi bir besteciyi hakettiğini' söylemiştir .. spielberg'ün yanıtı kısadır : "biliyorum ama hepsi ölü" ..
    - filmin müziğini besteleyen john williams aynı zamanda 'star wars', 'e.t.' 'superman' gibi dönem filmlerinin de müziklerinin yaratıcısıdır ..
    - filmden 'steven spielberg'ün hakkına düşen gelir, telif hakkı, yine spielberg'ün isteği üzerine tamamiyle 'shoah vakfı'na bağışlanmıştır .. steven spielberg, bu filmden kazanılacak paranın 'kan parası' olduğunu ve kabul edemeyeceğini söylemiştir .. shoah vakfı, yahudi soykırımıyla alakalı olarak tüm dünya genelinden toplanmış yazılı, sözlü veya görsel kayıtları saklayan ve arşivleyen bir kurumdur ..
    - schindler'in yahudilerinin isimlerinin yer aldığı gerçek orjinal liste, 1999 yılında, schindler'in hildesheim'daki dairesinin tavan arasında bir çantada bulunmuştur .. oskar schindler, 1974 yılında ölümüne dek o dairede yaşamıştır .. aynı çantada schindler'in yazılı mirası da bulunmuştur ..
    - ralph fiennes , 'amon goeth' rolüne hazırlanırken 13 kg almıştır .. fazla kiloları tamamiyle, içtiği ünlü marka 'guinness' biralar sayesindedir ..
    - spielberg aslında filmin yönetmenliğini 'roman polanski'ye teklif etmiştir ama polanski fazla kişisel bulduğu için teklifi geri çevirmiştir .. polanski 8 yaşına kadar krakow'da yaşamış, yahudilerin tasfiye edildiği gün kaçarak kurtulmuştur .. polanski'nin annesi auschwitz toplama kampında ölmüştür .. spielberg bu gerçeği öğrendikten sonra polanski'den defalarca özür dilemiştir .. roman polanski 2002 yılında, soykırıma kendi bakış açısını yansıtan ve otobiyografik birçok unsur da içeren kendi filmini yönetecektir : piyanist ..
    - filmin sonunda yer alan, gerçek hayat kurbanlarının oskar schindler'in mezarını sırayla ziyaret ettikleri sahne aslında orjinal senaryoda yoktur, filmi çekerken spielberg'ün aklına gelmiştir ..
    - aslında gerçek hayatta, oskar schindler'a listeyi hazırlamada yardım eden itzhak stern değil marcel goldberg'dür .. soykırımdan kurtulmuş çoğu kişinin gözünde goldberg vicdansız ve aşağılık biridir çünkü listeyi hazırlarken kimi isimleri listeden çıkarmış ve kendisine rüşvet verenleri eklemiştir ..
    - spielberg aslında auschwitz kamp alanının içinde çekimleri yapabilmek için izin almıştı ama yine de ölenlerin anısına saygısızlık olacağı düşüncesiyle bunu yapmamış ve kamp alanının hemen dışına kampın birebir kopyası olacak şekilde set kurulmuştur ..
    - filmdeki çıplaklık ve şiddet içeren sahneler filipinlerde sansüre takılmıştır .. spielberg filmin gösteriminde hiçbir sansür ve kesintiyi kabul etmediği için filmini geri çekmek istemiş ama filipinler cumhurbaşkanı fidel ramos devreye girerek sansürün aşılmasını sağlamıştır .. ama aynı durum malezya'da aşılamamış ve film yasaklanarak gösterime sokulmamıştır ..
    - filmden sonra birçok hayranı, film sahnelerindeki kesitleri gösteren resimleri imzalaması için ona yaklaşmış ama spielberg kesin dille hepsini reddetmiş ve bu filmle alakalı hiçbir materyale anı imzası atmayacağını duyurmuştur ..
    - steven spielberg filmin çekimlerinden belli bir zaman sonra, 34 yıl önce bitirmek üzereyken bıraktığı lisans eğitimini tamamlamak amacıyla california eyalet üniversitesi'ne tekrar kaydolmuştur .. bitirme tezi olarak öğrencilerin hazırlayacakları kısa filmler yeterli olacakken üniversitedeki profesörü, schindler's list filmini spielberg'ün sınıfı geçme tez ödevi olarak kabul etmiştir .. tarihte ilk defa en iyi yönetmen dalında oscar ödülü kazanmış bir öğrenci yine tarihte ilk defa en iyi film oscarına layık görülmüş bir filmi bitirme ödevi olarak vererek sınıfını geçmeye hak kazanmıştır ..
    -liam neeson film için seçmelere katılmış ama kesinlikle kabul edilmeyeceğinden emin olduğu için bir broadway klasiğinin yeniden gösterimi olan 'anna christie'deki rolü kabul ederek tiyatroya dönmüştür .. bir akşam, oyunun gösterimi sona erdiğinde neeson'ın, kulisteki odasında kıyafetlerini değiştirmek üzereyken, kapısı çalınır ve steven spielberg, spielberg'ün eşi kate capshaw ve capshaw'un annesinin kendisini görmek istedikleri söylenir .. spielberg, karısı ve kayınvalidesini liam neeson'la tanıştırırken neeson yaşlı kadına öyle hararetle sarılır ki kate capshaw da köşeye sıkışır kalır daracık odada .. capshaw, sonrasında kocası spielberg'e, 'tam oskar schindler'lik bir sarılmaydı' diye yorum yapar .. neeson, bu karşılaşmadan tam bir hafta sonra spielberg'den telefon alır .. role kabul edilmiştir ..
    - yahudi adet ve inanışına göre birinin mezarı ziyaret edildiğinde, saygı amaçlı olarak mezara küçük bir taş bırakılır ..
    - sinema tarihinde çekilmiş en yüksek bütçeli siyah beyaz filmdir .. önceki rekor 1962 yılı yapımı ve yine ikinci dünya savaşını konu alan 'en uzun gün' filmine aittir ..
    - çekimler sırasında, karanlık atmosfer ve dokunaklı senaryo sebebiyle herkesin morali çok bozuktur .. steven spielberg, kafasını dağıtmak için çekimler boyunca her akşam 'seinfeld' izlemiştir ..
    - schindler, kampı gezerken mahkum üniformalı bir çocuğun önünden geçer .. çocuğun elleri başındadır ve üstünde şöyle bir yazı vardır : 'jestem zlodziejem ziemniaków' .. lehçe 'ben bir patates hırsızıyım' demektir ..
    - filmin yaklaşık yüzde kırklık bölümü el kamerasıyla çekilmiştir ..
    - filmin sonuna doğru, özgürlüklerine kavuşmuş şekilde bir tarladan geçen yüzlerce yahudiyi canlandıranlardan biri aslında cameo yapmaktadır : steven spielberg ..
    - krakow'daki yahudi gettosundan yahudilerin tasfiye edilmesi sahnesi aslında senaryoda yalnızca bir sayfadır .. ama spielberg senaryoya bağlı kalmaz ve o zaman hayatta olan soykırım mağdurlarının canlı tanıklıklarından faydalanarak o bir sayfayı yirmi sayfa haline getirir ve sahne filmde yirmi dakika sürer ..

    t : bir film değildir .. tüm insanlık tarihi düşünüldüğünde, insanın insana neler yaptığı ve neler yapmaya kadir olduğu ile ilgili kısa sayılabilecek bir kesiti, en siyah beyaz ama bir o kadar da canlı resmeden bir nottur .. tarihe düşülmüş bir not ..

    debe editi : bazı arkadaşlara dert olmuş kaynak göstermemiş olmam, mesajlarıyla iğnelemekteler .. kendilerine yardımcı olayım ki rahat bir gün geçirsinler : yukarıdaki içerik, film ile ilgili orjinal detay veren sitelerdeki bilgilerin, karşılıklı teyid edilmesi suretiyle, yine tamamiyle tarafımca ve birebir türkçe'ye çevrilmesinden ibarettir (imbd, schindler's list movie facebook sayfası, oskarschindler.com, themagger.com) ..
  • hayalimde hep bu film ile, the pianist'in birlestirilip, kronoloji olarak duzenlenip tek bir filmmis gibi izlenmesi var.

    pianist 1933-1944 arasini, schindler's list ise 1939-1946 arasini anlatiyor.

    aslinda muazzam bir film olur. 7 saat falan surer ama gercekten benim gibi bu iki filmi bastan sonra en az 30 kez izlemis kisiler icin bir pirlanta olur.

    debe editi: ne kadar cok mesaj geldi, demek ki benim gibi dusunen cok kisi varmis.

    ben bu projeyi yapacagim. zaman veremiyorum cunku epey zaman ayirmam gerekecek.

    ama aylar da surmeyecek.

    bu arada sahnelerin tarihleri konusunda bana yardimci olabilecek ve elini tasin altina koymak isteyenler varsa bir yesil uzaktayim.
  • kirmizi paltolu kiza tapmistim
    filmdeki tek renk
    kan rengi
  • aklimda kalan sahne. onlarca yahudinin cirlciplak soyulup yikanmalari icin iceri tikildiklari koskoca bir kazan. o sahnedeki insanlarin ise yanacaklarini dusunerek yasadiklari korkunun uzerine ellerine sabun tutusturulup duslarin acilmasi uzerine rahatlamalarini ve ağlamaları unutulmaz. `gerginligin son raddesi`.
  • bu film çok güzel çok büyük bir tablo.kimileri bu tabloda gizliden yapılmış yahudi propagandasını görüyor, kimisi savaş ortasında bir ticaret görüyor, kimiyse amerikan sinema sektörünün duygu sömürüsüyle para kazanmasını görüyor.

    ben bu tabloda insanın insana zulmetmesini gördüm. zaman değişir, isimler değişir, roller değişir, ama zulüm değişmez. bu zulme kayıtsız kalmak da en az ona katılmak kadar suçtur. ben bu tabloda propaganda görmedim, çünkü kanım öylesinde donmuştu ki, siyasi boyutu çok komik kalıyordu. savaşlar insan doğasının bir gerçeği, tarih boyunca savaşlar oldu ve olmaya da devam edecek. ama ne olursa olsun, insanın asla yapmaması gereken şeyler var, öyle şeyler ki gözlerinde insanlık ve hayvanlık dışı başka bir şey görebileceğiniz hareketler var. hayat zor, hayat adaletsiz, ama herkes kendinden sorumlu, bir şekilde yaşamaya çalışıyor, yeri geliyor savaşlar çıkıyor, bazen yaşamak için öldürüyor insanoğlu, bazen politika için öldürüyor. bu bir gerçek, olmasını istemesek de. filmde bir askerin askeri öldürmesi yoktu hiç, ölenler kadınlar, çocuklar, yaşlılar... ben ne yahudi gördüm, ne de alman gördüm bu tabloda, sadece acı çeken insanlarla, hissizleşmiş hatta adeta zombileşmiş acıtan insanlar gördüm. 3-5 deli yüzünden insanlıktan çıkanları gördüm.

    bu tablo kimlikleri değil, zulmedenleri eleştiriyor, buna karşı durmak için en ufak bir çaba gösterenleri anlatıyor. bu tablo "ben ne yapabilirim?" sorusunu kendinize sormanızı söylüyor.

    ben bu tabloya baktığım zaman ırkı, dini, dili ne olursa olsun; hangi çağda olunursa olsun zalimliğin tiksinçliğini ve aciziğini görüyorum. benim baktığım bu tabloda almanlar ve yahudiler yok; israil'in filistin'e yaptığı, amerikalıların kızılderililere yaptığı, sırpların boşnaklara yaptığı, ıraklısı türkü afganı vietnamlısı kürdü ingilizi ermenisi hintlisi yunanlısı değil, insanın insana yaptığı eziyet var. her insan kendinden sorumludur, her tek bir insan. senin milli politikan bilmemne, elinde de güç var diye, herşey yapılamaz, yaptığın takdirde suç ırkının değil senindir diyor tabloda. bu tabloda aynı ırktan iki insandan birinin insanlık suçu işlerken, diğerinin varıyla yoğuyla bu suça mücadelesini anlatılıyor.

    son olarak, bence çok alakalı :

    her kim ki bir zalimse, eski bir mazlumdur eline yetki verilmiş; her kim ki bir mazlumsa, eski bir zalimdir yetkileri alınmış.
  • üzerinde gereğinden fazla "sömürü" tartışması yapılan film.
    yönetmen mükemmel. görüntüler, çekimler iyi. anlatım kusursuz. adam üç buçuk saatlik siyah beyaz film çekmiş. araya tek bir tane kırmızı ceketli küçük kız koymuş, ağlatıyo mu herkesi; evet. yahudilerin hali, ss subaylarının acımasızlığı, her an her yerde kafalarından vurulan insanlar, lağım çukurunda bile yahudi kovalayan subaylar, olmadık yerde saklanmış olarak bulunan çocuklar doğru mu; doğru. nedir problem? anlatılanın yahudi soykırımı olması. çünkü yahudi soykırımı kesinlikle tutan bir malzemedir. boktan bir film de olsa bu konu kullanılıyorsa, bir iki duygu sömürüsü yapılır, zaten bu konuda hassas olan millet de ağlar. böylece bu iyi bir film olur.
    hayır ben schindlers list'te ağlamadım, ve evet bu konuda yapılmış kaç film daha izledik. hayır abd/israil yanlısı değilim, ortadoğu'da olanları da desteklemiyorum. "yahudilere soykırım yapıldı niye kabul etmiyorsunuz?" gibi bir derdim de yok. sadece gerçekten iyi bir yönetmenin çektiği iyi bir filmden bahsediyoruz. ortada yapılmış bir sanat var ve politikadan bağımsız olarak yaklaşmanın gerekli olduğunu düşünmekteyim.
  • --- spoiler ---

    helen: bir gün beni vuracak.
    schindler: hayır, hayır, hayır! seni vurmaz o!
    helen: biliyorum, ne olacağını görebiliyorum. pazartesi günü küçük lisiek ile çatıdaydık. komutanın ön kapıdan çıkıp tam altımızdaki verandanın yanındaki merdivenlerden inmeye başladığını gördük. o anda silahını çekti ve oradan geçmekte olan bir kadını vurdu. kadın bir heybe taşıyordu, boğazından vurdu onu. kadının günahı sadece o anda karşısına çıkmış olmasıydı. diğerlerinden ne şişman, ne de zayıftı ne daha yavaş ne de daha hızlıydı, ne suç işlediğini bir türlü anlayamadım. insan komutanı daha yakından tanımaya başlayınca hayatta kalabilmek için sıkı sıkıya sarılacağı bir kural olmadığını görüyor. "bu kurallara uyarsam güvende olurum" diyemiyor kimse!
    --- spoiler ---
  • steven spielberg imzalı 93 yapımı ıı. dünya savaşı filmi. spielberg bu filmi yarım bıraktığı lisans eğitiminde bitirme tezi olarak kullanmış ve elde ettiği tüm birikimi de ilgili kurumlara araştırmalarına fon olması için bağışlamıştır.

    auschwitz toplama kampını birkaç sene önce gezmiş ve günlerce etkisinden çıkamamış birisi olarak filmin detay detay işlendiği 3 saatini de çok başarılı buldum.

    --- spoiler ---

    oskar schindler’in filmin başında tek düşündüğü ucuz işgücü ve her geçen gün daha zengin olmakken, filmin sonunda onu hayatı boyunca geçindirebilecek mal varlığını yüzlerce yahudinin hayatını kurtarmak için kullanmıştır. arabasını, rozetini satmayı akıl edemediğini düşünüp kurtaramadığı yahudiler için kendini paralaması ve o ağladıkça kurtardığı insanların gelip ona sarılması. sinema tarihinde izlediğim en duygusal sahneydi. oskar schindler yıllarca sürgün hayatı yaşamış, tüm mal varlığını kaybetmiş, kurtardığı yahudilerden gelen yardımlarla yaşamını sürdürmüş, yıllarca kıymeti bilinmemiş, sonrasında uluslarca takdir edilmiş ve ödül almış bir almandır.

    ayırma yapılmadan önce kadınların daha sağlıklı görünmek için ellerine iğne batırarak kanları yanaklarına allık gibi sürmesi; auschwitz‘e geldiklerinde gaz odalarında boğulacaklarını sandıkları anda duş başlıklarından akan sularda gözyaşları içinde yıkanmaları bir başka unutulmaz sahneydi.

    siyah-beyaz filmin renkli tek detayı olan kırmızı montlu küçük kızı tam unuttuk derken el arabasında ölü olarak gördüğümüz o sahne ve schindler ile aynı duyguları paylaşmamız…

    amon’un aslında oskar’ı örnek almaya çalışması ancak içindeki kötülüğün galip gelmesi ile çatısından keyfi insan öldürmeye devam etmesi, idam edileceği anda bile son sözlerinin heil hitler olması.

    --- spoiler ---

    bütün bu yaşananları izledikçe ve okudukça yahudilerin şu anda dünyada geldikleri konum* üretimde ve teknolojide kısa sürede ilerlemiş olmaları inanılmaz.
  • 1993 yapımı steven spielberg filmi.

    bu enfes filmi ilk defa izleyenlerdenim. filmi izlemeye neden bu kadar geç kaldım ben de bilmiyorum. 3 saat 17 dakika, 6 yıl sürmüş bir trajediyi anlatmaya elbette yetmez. ancak film o kadar etkileyici ki... tek bir sahnesinde bile ne ajitasyon var ne de duygu sömürüsü. bittiğinde boğazınızda düğümlenen hıçkırık gibi kalıyor izledikleriniz. aklımdan hiç çıkmayacak sahneleri hatırladıkça auschwitz toplama kampında hayatta kalmayı başaran bir esirin sözleri geliyor aklıma.

    "dünyaya ne olduğunu anlatmak için yaşamak istedim. bu benim hayat amacımdı. bana "kim hayatta kalabilirdi?" diye sorduklarında cevabım şuydu: "acı çekebilenler..." çünkü acıya katlanıp telore edebilenler savaşçıdır. hayattayım. çünkü hayatım için savaştım ve bu bana bir hediye olarak verilmedi."

    naziler sadece yahudileri katletmedi elbette. yüz binlerce çingene, muhalifler, homoseksüeller ve engelli bireyler... bu insanların filmi yapıldı mı, hatırlamıyorum. ancak yahudiler nasıl 1930'larda büyük bir ekonomik güç ise, hala güçlü ve dünyanın sahibiler kuşkusuz. filmin finalinden de anlayacağımız gibi yahudi nefretini "sosyal adaletsizlik" kavramıyla özdeşleştirdi naziler. bu yüzden 300 bin çingene, milyonlarca öldürülen yahudi karşısında görmezden gelindi belki de. gördükleri zulmü de kendi bakış açılarıyla anlatmaları bu yüzden can yakıyor.

    auschwitz ölüm kampında yaşananları birazcık duyanlar bilenler varsa "ben bu dünyada acı çekiyorum." dememeli bence. açlık ve ölüm korkusu ile sınanmadığımız müddetçe gerçekten acı çekmiş sayılmayız. hiç unutmadığım hikâyelerden biri de şudur: kızılordu auschwitz'e ulaştığında açlıktan bir deri bir kemik kalmış esirlere yemek pişirip yedirmiş ve bazı esirler ölmüş. çünkü mideleri normal şekilde çalışmıyormuş.

    bu filmde de baskı ve zulüm öyle çarpıcı bir şekilde gösterilmiş ki, insanlara boyun eğmekten başka hiçbir seçenek bırakılmayışını içerleyerek izliyorsunuz. empati yapmamak mümkün değil.

    --- spoiler ---

    bu filmi unutulmaz ve kıymetli yapan en güzel ayrıntı, kırmızı paltolu küçük kızdır kuşkusuz. tüm filmi siyah beyaz izleriz. ancak bir tek o küçük kızın paltosu kırmızıdır. öylece bakakalır oskar schindler ve izleyiciler küçük kıza. çünkü bütün o vahşetin içinde çocuklar fark edilmeyecek kadar önemsizdir. tam bu sahnede, çocuk korosunun seslendirdiği pripetshok and nacht aktion şarkısını duyarız. çocuklara ibrani alfabesini öğretmek için kullanılan bir yahudi ezgisidir bu. şarkı ve kırmızı paltolu küçük kız imgesi, bu filmi diğer yüzlerce ikinci dünya savaşı filmlerinden ayıran en önemli ayrıntıdır.

    ikinci dünya savaşı ile ilgili derin bilgisi olanlar şunu iyi bilir ki; izlediklerimiz yaşanan vahşetin tam karşılığı değildir hiçbir zaman. bu yüzden abartı ya da ajitasyon yok filmde.

    ss subaylarının, yeterince menteşe yapamadığı için yahudi işçiyi ısrarla öldürmeye çalıştıkları tüyler ürpertici sahneye benzer bir anı dinlemiştim auschwitz esirlerinden birinden. silahın tutukluk yapması ve defalarca işçinin kafasına sıkılamayan kurşun, hayatımda izlediğim gerilimi en yüksek sahneydi.

    auschwitz ölüm kampında da esirleri duş almaları için soktukları odada ellerine, üzerinde "yahudi sabunu" yazan sabun veriyorlarmış. o gün zyklon bgazı bittiği için öldürememişler. ertesi gün bir daha duş almaları için aynı odaya girdiklerinde yine gazın yayılmasında sorun çıkmış ve böylece hayatta kalmışlar. filmin sonunda da, ss subayı darağacında asılırken bir türlü ayağının altındaki tabure devrilmez. bu ayrıntı, filmin en önemli dokundurmalarından biridir bence.

    çocukların kamyonlara bindirilip gönderildiği sahnede yüzlerce insanın kamyonun peşinden koşmaya başlaması efsane sahnelerden biriydi.

    insanları sıraya dizip rastgele öldürmeleri ve hayatta kalanların hiçbir şey yapmadan öylece kalmaları ne büyük çaresizlik. her an ölüm korkusu ile yaşamanın verdiği huzursuzluğu film boyunca hissediyorsunuz.

    oskar schindler'in içki masasında ss subayıyla yaptığı konuşma. "güç insanın her türlü haklı gerekçesi olduğu halde öldürmemesidir." ss subayı etkilenir bu cümleden ve ertesi gün "affeden" olmaya çalışır ancak nafiledir. vahşetin her şeyi yapmaya hakkı olma yetkisi çoktan ruhunu ele geçirmiştir.

    oskar schindler'in veda konuşması, "arabamı niye satmadım ki? 1 araba 10 insan eder. rozetim de altın. 1 rozet 2 insan eder. daha çok insan kurtarabilirdim. kurtaramadım." alman halkının vicdanının sesidir.

    başka bir unutulmaz sahnesi de, kadın işçilerin yanlışlıkla auschwitz'e getirilmeleri, sağlıklı gözükmek için yanaklarına kan sürmeleri, elbiselerini çıkarıp duşa girdikleri sahne. o sahnede inanılmaz gerildim. kadınlar kendi aralarında auschwitz'de yaşananları konuşurken inanmazlar anlatılanlara. ancak birebir aynısını yaşayıp ışıklar kapandığında attıkları çığlıklar tüyler ürperticidir. duş başlıklarından gaz yerine su verilmesi ve kadınların ağlayarak birbirine sarılması yönetmenin ince zekası. vahşeti göstermeden o vahşeti iliklerine kadar hissettirmektir bu.

    saatlerce vagonlarda susuz kalmış esirlere schindler'in hortumlarla su vermesi ve ss subayının kahkahalar eşliğinde "schindler çok insafsız bir adamsın. onlara umut veriyorsun." demesi.

    çocuk işçileri trene bindirmeyen ss subaylarına schindler'in "napıyorsunuz? onlar benim en kalifiye işçilerim. şu ellere baksana! başka hangi el kurşun yapımında kullanılabilir?" demesi.

    insanları vagonlara bindirirken bavullarınızı başka trenle göndericeğiz yalanını söylemelerinin ardından, bir depoda bavullar boşaltılmış, giysiler, ayakkabılar, mücevherler ve masaya dökülen yüzlerce altın diş... auschwitz müze olduğundan beri, bavullar ve bavullardan çıkanlar sergilenmekte.

    kendisi de bir yahudi olan virtüöz itzhak perlman'ın içli kemanı john williams'ın ağlatan bestesi akıldan çıkacak gibi değil.

    filmden bazı diyaloglar...

    amon: sen hiç sarhoş olmuyorsun. bu... bu gerçek kontrol. kontrol güçtür. güç budur.
    schindler: bizden korkmalarının nedeni bu mu?
    amon: biz öldürme gücüne sahibiz. bu yüzden bizden korkuyorlar.
    schindler: bizden korkuyorlar, çünkü biz keyfi olarak öldürme gücüne sahibiz. suç işleyen bir adamın daha iyi bilmesi gerekir. birini öldürtürüz ve gayet iyi hissederiz ya da kendimiz öldürür, daha da iyi hissederiz. yine de bu, güç değil. bu, adalet, güçten farklı. güç, öldürmek için her türlü gerekçeye sahip olduğumuz halde birini öldürmemektir.
    amon: sence bu güç mü?
    schindler: imparatorların sahip oldukları buydu. bir adam bir şey çalar. imparatorun önüne getirilir. kendini yere atar ve affedilmek için yalvarır. ölmek üzere olduğunu bilir ve imparator... onu bağışlar. bu işe yaramaz adamı... onun gitmesine izin verir.
    amon: bence sarhoşsun.
    schindler: güç budur, amon. güç... budur

    "karanlıktaysan gölgen bile seni yalnız bırakır."

    "bak stern, eğer bu fabrika gerçekten ateşlenebilecek bir mermi üretirse çok üzülürüm."
    --- spoiler ---

    izlenmiş en iyi gerilim filmleri: (bkz: #101314076)
    izlenmiş en iyi romantik filmler: (bkz: #122389518)

    ekleme: debe için teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap