• sola bulaşmak her zaman ilgi toplar buralarda. kolaydır. üretebileceklerin, diyeceklerin bitince, birşeyler söyleyenlere bulaşırsın. bu kadar. her zaman satar bu. aç oku, aktüel-tempo 1 ytl. her hafta bir spinapubica dosyası var. sürgündeki dev yolcular mı istersin, tkp'nin gizli belgeleri mi, mahir çayan'ın esrarengiz sevgilisi mi. işte bu yazıların alayının yazarıdır spinapubica, ilgi çekmeyi sever. söyleyecekleri bittiği vakit, pek de sever sola bulaşmayı. oturduğu yerden kesip biçmeyi.

    bunu spinapubica'ca yapmanın metodu pek bir klişedir. hafiften ben sizin ciğerinizi bilirim pozları takınacaksın ilk etapta. komünistlerin gizli amaçlarını tespit ve müşahede edeceksin. alelade beyinlerin algılayamadığı komploları süzeceksin. bir yandan da komünistlerin insanlığa verdiği büyük zararların altını çizeceksin. mesela sağa sola kızıl afişler asan bu tiplere, siz ne hakla benim kırmızı renk görmeme özgürlüğümü engellersiniz minvalinde vuracaksın. ideolojisizliğine yanmayacak, anti-ideolojiyi fikirmiş gibi sunacaksın. özgürlüğü anlamadan özgürlüğünü isteyecek, hukuku bilmeden hukuksuzluğa yanacaksın. her hafta aynını söyleyip, klişeden dertleneceksin.

    spinapubica burada aslanlar gibi savaşıyor bir başına, eee kendi gibiler bu hafta sinemada.
    (bkz: kurtlar vadisi ırak)
    (bkz: fikirlerimiz sinemada biz sözlükteyiz)
    (bkz: fikirlerimiz iktidarda biz hapisteyiz)

    spinapubica hakkında kafamda bir tanım veya verebileceğim bir örnek var eklemekten çekinmediğim,

    "ideolojisizliğin bayraktarı. politik apolitik. görüşü olmayan akıl hocası. anti-kahraman, kendini tezatla vareden insan. modern çağın sözcüsü. herşeyin karşıtı, hiçbirşeyin yandaşı. boşluktaki dolu. eleştirdiklerini anladık çok şükür, ah bir neyi savunduğunu da bilse insanı."
  • küçükken de böyleydi. ilkokul numarası 1000 olsun diye 53 kere okula yazılıp kayıt sildirmişti.
  • tamamen farkli ba$liklarda tamamen farkli konularda iki entry'yi 102.399 byte gibi ayni uzunlukta girmeyi nasil olduysa ba$armi$ fakat bunu anlayana kadar saatlerce bana "nerde hata var" diye debugging yaptirmi$ sozluk yazari..
  • yazdiklari nereden yakalasaniz dökülen yazar.

    bir başkalarina özgürlük tanimayanlara özgürlük taninmaz der (dayak değil vuralim gidelim hepsini o zaman) , bir trabzon'da ordu'da işleri ne der (hay allah orasi memleket topraği değil mi) , bir tv verir bir siker.. vereceğiz ödüllere talibiz efendim. ama kendisine ben burdan topitop hediye ediyorum. çünkü asgari öğrenmesi gerekenlere verilebilecek ödülün değeri ancak o kadar. ama onu kendisinden önce yalamaya talipli o kadar yazar var ki.. eh ben siktirip gideyim...
  • sayesinde keşke mallara eklediğim yazarların entrylerini de görmeseydim diye düşündüğüm yazar.
  • son bir günümü anlatmak istiyorum spinapubica olarak.

    21 temmuz akşam saatlerinde şimdilik firma ismini vermeyeceğim bir seyahat şirketi ile izmir'e gelip oy kullanmak üzere evden çıktım. sonrası şu sıraya uygundur:

    18:00

    otobüs hareket eder. her şey olumlu ve olağandır. sorunsuz bir yolculuk başlangıcı yapılır, her şey yolunda görünmektedir. iç ortam sıcaklığı düzgün, hizmet yerindedir.

    21 küsür
    ilk mola verilir. mola yerinde otobüsün klimasının artık pek serinletmediğini konuşmaktadır herkes, ancak çok üstüne düşülmez. yola devam edilir.

    gece saat 12 ile 01:00 arası ankara geçilir. yol polatlı'ya doğru düzgün ve rahattır. kaptan şoför büyük bir güven vermektedir.

    01:25
    bu noktada film kopuyor. birinci şahısla devam ediyorum.
    uyur uyanık bir haldeydim, birden bir kağıt yanığı kokusu geldi. 3-5 saniye geçmeden arka sıralardan bir bey (40lı numaralardan) kağıt yanığı kokuyor diye seslendi. herkes bir anda "duman var" "koku var" "yanıyoruz" diye bağırmaya başlayınca kaptan şoför uyanık davranarak tüm ışıkları ve kapıları açıp bir anda sağa yanaşıp durdu. bu nokta bizi kurtaran noktaydı, kapılar hemen açıldı, ne kadar teşekkür etsem az.

    01:26 herkes bir anda ayaklandığında ve ışıklar yandığında, en fazla 3 kişinin 15 dakika sigara içerek üreteceği kadar duman vardı otobüsün içinde. insanlar yerinden kalkıncaya kadar 2-3 katına çıktı. ben yaklaşık 14-15. sırada indiğimde otobüsten, duman kapıdan püskürmekteydi. o esnada kaptan ve yardımcıları, orta kapının iki arkasındaki bagaj kapağını (dumanın ve aşırı ısının kaynaklandığı söylenen yeri) açtıklarında yaklaşık 1 metre uzunluğunda alevler püskürmeye başladı. bu esnada otobüsün içi artık kara dumanlarla dolmaya başlamıştı.

    01:27 otobüste son kalan kişiler inerken koridorlarda alevler dolaşmakta, duman tam anlamıyla kapkara bir şekilde otobüsün her yerinden!!! püskürmekteydi ve ben içeride kalan birkaç bayanı hızlı bir şekilde dışarı çıkardım, en son aileyi de alıp otobüsten uzaklaştırınca kaptanlara doğru koştum. onlar yangın söndürücüyü çıkardıklarından ben hemen telefona sarılıp hem polis hem de itfaiyeyi arama girişiminde bulundum. bu esnada alevler otobüsün tavan seviyesine yükseliyordu (yan taraftan)

    ve film ikinci kez kopuyor
    ********************************
    yangın söndürücü çalışmıyordu
    ********************************

    01:28 polis'e bilgi verildi, itfaiyeye telsiz anonsu başlatıldı, diğer yandan itfaiyeyi aradım ve durumu anlattım, hemen aracı hazırlayıp çıkacaklarını bildirdiler (25 dakika sonra geleceklerini tahmin edemezdik).

    01:30
    otobüsün sol tarafı yanmakta olduğundan sağ taraftaki bagajlara yöneldim. tek başıma kapakları açmayı denedim açılmıyorlardı. bu esnada üzerime yanan parçalar yağıyor, dumanın kalınlığı otobüsün kalınlığını çoktan geçmiş duruma geliyordu.
    kaptan'ı gördüm, yangın söndürücüye küfrediyor, camdan birşeyler yapmaya uğraşıyordu "kapakları açamaz mıyız" dedim, "sistem kilitli açılamıyor artık" dedi. valizlerimiz, eşyalar ve her yük orada kaldı. bu esnada ilk cam patladı. ben artık sıcağın da etkisiyle uzaklaşmak durumunda kalırken tekrar polis ve itfaiyeyi aradım, araçların yolda olduğu söylendi.

    01:35
    otobüsün sağ taraf 4 cam hizasından 4-5 metreye kadar alev yükselmekteydi. camlar birer birer patlıyorlardı

    filmin tekrar koptuğu an
    **********************
    yoldan geçerken yardıma duran otobüste yangın söndürücü yoktu.

    hemen arkasından duran ikinci otobüste de yangın söndürücü yoktu
    **********************

    otobüs artık yanına yaklaşılamayacak durumdaydı.

    01:37
    polisi tekrar aradım, topu topu 10 kilometre mesafede nasıl olup hala itfaiye gelmiyor diye sordum, bana otobüsün plakasını sordular. kapattım

    01:40 otobüsün 50 metre çevresine patlamalarla parçalar sıçrıyordu. evraklar ve kıymetli eşyaları almak için içeri girmek isteyen kaptanı 3 kişi tuttuk. dumanlar 30 metreden daha yükseğe çıkıyordu.

    01:46
    ilk itfaiye kamyoneti geldi
    polatlı bir ilçe olduğundan itfaiye imkanları çok gelişmiş değildi. hazırlanmaları ve su sıkmaya başlamaları yaklaşık 8-9 dakika sürdü. alevler artık 15 metreye kadar uzanıyordu
    otobüsün sağ tarafı tamamn alev almıştı. camlar ve lastikler bomba gibi patlamaya devam ettiler. otobüsün çok uzağına götürdük tüm kadın ve çocukları. ama yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu. ön cam patladı. alevler her yana saçılıyor duman 50 60 mtreden daha yükseğe çıkıyordu. bir itfaiye aracı daha geldiğinde 01:50 olmuştu.

    iki itfaiye aracı sürekli uğraşsa da tam 1 saat daha yandı otobüs. sönen yerler tekrar tutuşuyordu.

    polis, ambulans hep oradaydı ancak herkes kurtulmuştu. dumanlar neredeyse 80-100 metreye kadar çıkıyordu. ortalık hafif aydınlıkken ovaya karanlık çöktü. gökten is, su ve öçamur yağdı hafif hafif. yanık kokularından boğazımız yandı... yandı...

    saat 3buçuk veya dört gibi tamamen söndü yangın. yeni bir otobüsle jandarma karakoluna gidildi. isim ve adresler alındı, özel durumları olan (düğün takılarını kaybetme gibi) kişilerden ek ifadeler alındı ve yola düşüldü.

    ilk mola afyon'da verildiğinde hepimiz neye uğradığımızı şaşırdık. zira muavin anons yaparken "tesisimizde yarım saat mola vereceğiz, otobüste kıymetli eşyalarınızı bırakmamanızı önemle rica ederiz" deyiverdi ağız alışkanlığı ile. hep bir ağızdan "ne eşyası" diye sordu herkes.

    hollanda'dan gelen ve tüm eşyalarını kaybeden aile, almanya'dan gelen ve tüm eşyalarını kaybeden aile dramatikti. düğünde takılan altınları alevlrin arasında kaybolan çift dramatikti.

    şirkete ait değildi otobs, şoförün kendine aitti. ocağına incir dikilmiş olduğu halde bile "özür dileriz, bu şekilde sizi ortada bıraktık" dediğinde şoför, içim acıdı benim.

    çok var daha ayrıntısı. misal 3 gündür alamadığım, bir türlü alıp makineme koyamadığım bir makara film yüzünden, bir kişiye dahi bu ayrıntıları göstremeyecek olmama yanıyorum ben, sonra canımı 30-40 saniyeyle kurtardığıma sevinip unutuyorum.

    10 gündür uğraştığım ve kağıtlara yazılı çeviri metinlerinin yanmasına üzülüyor, ama canımı kurtardığıma seviniyorum.

    hayat gerçekten çok tuhaf, çok acı.

    edit: evet saate baktım
    evet her şey bu kadar hızlı aktı gitti. ve evet mal gibi kaldık hiçbir şeyi düzeltemedik, yoluna sokamadık, olmayınca olmuyor. her şey cayır cayır yandı.
    kaptan şoför soğukkanlı olup "2 dakka bakalım abla yanaşayım sağa" demek yerine önce kapıları açıp hemen sağa yanaşmış olmasa... düşünmek bile istemiyorum. saniyeler-dakikalar yahu.
  • tkp'lilerin ordu'da yarattigi kargasa var.

    ayni sekilde spinapubica'nin da sozlukte yarattigi kargasa var.

    ordu gibi bir ilde bazi düsünceleri dile getirmek, aslinda bilincli olarak kaos yaratma amacindan baska bir sey degilse; kendisinin de sozlukte bazi dusunceleri dile getirmesi, kaos yaratmak icin onceden belirlenmis bir planin parcasindan baska bir sey degildir.

    tkp'lilerin ugradigi fiziksel siddetin sorumlulugu kendilerinin ise; buna göre cok daha zararsiz olan düsünsel bazda ugradigi lincin sorumlusu; kendisidir.

    kendisi, kimi nicklerin altinda tartismayi devam ettiriyorsa (bkz: dario/@spinapubica), nicklerin altina yazi yazarak bulundugu toplumda hedef tahtasi haline getirmek icin caba harciyorsa; (bkz: burali/@spinapubica) ; yine kendisinin altina yazilan yazilardan ve tartismayi rumuzun altinda devam ettirme eylemlerinden dolayi ses etme hakki yoktur. hele hele tartismayi muarizin rumuzuna tasimak bakinizi ile ayar vermeye hic..

    devam edersek eger; hukuktan anladigi buysa (bkz: mehmet ali agca/@spinapubica); hak ve hukuk kelimelerini bir cümlede kullandigi zaman ciddiye alinmama riski de kendisine aittir.

    bunlar ile pek ilgilenmiyorum sahsen lakin daha önemli bir konu var yazar hakkinda soylemek istedigim. "etik".

    önce surdan baslayalim; (bkz: spinapubica/@mengus)

    daha sonra; (bkz: nunuca/@spinapubica) (bkz: burali/@spinapubica)

    ve elbette;

    (bkz: sözlük formatina uygun terör örgütü propagandasi/@spinapubica)

    insanlarin fiziksel ozelliklerini inatla üzerinde durmasi, olmadigini cok iyi bildigi halde "avukat" göndermesi ile kimilerini terorist ilan etmeler, toplum icerisinde hedef göstermek icin verdigi cabalar ve nick altina absürd yazi yazmalardan sonra; en azindan benim icin burada "neden yazdi, hakki yoktu" diyemeyecegine inandigim yazar, üstelik ben; onu ne ülkücü, ne katil, ne de terorist ilan ediyorum.eylemleri ve fikirlerini kendi üzerinde nasil durduguna iliskin kisa bir analizden baska bir sey degil yaptigim. nazarimda "celiskiler krali"dir. sürekli ona bunu sikme arzusunu dile getirirken, bir baskasini küfür ediyorsun diye uyarmalardan, minibus tematigi olmamis gibi bir baskasini tematik calisma yapmakla suclamalara kadar.. daha shark dübürü ve sayisiz hakaretvari entryler olsa da bu kadari yeterdir nazarimda.

    cayim bitmis, kalkalim.
  • kavurucu güneşin altındaki deniz suyuyla aynı tadı taşıyor hayat. yakıyor, nefes alamıyorum artık. ayaklarımın altında bir zeminin varlığını unutalı çok zaman oldu. bedenimden büyük dalgalarla, suyla buruşmuş tenimi oradan oraya sürükleyen akıntılarla boğuşmaktan o kadar yoruldum ki...

    sabahları uyanabilmeyi, ara sıra da olsa huzurla uyumayı, dişlerimin arasına sıkışan domates parçalarını dilimle çıkarırken mutlu olmayı özlüyorum. üstüste dizilmiş binlerce kutuda saklı onbinlerce sayfa hatıranın arasından, üç beşini hatırlıyorum yalnızca. neden olduğunu bilmediğim ve karşısında dilim tutuk bakakaldığım, tekerrür eden hatıraları hatırlıyorum. bir daha olmayacağını umduğum, sandığım, gerçekleşmemesini dilediğim olayların tekrarlanması karşısında aciz, sessiz, donuk ve bitkinim. ses çıkaramıyorum, çünkü kontrol bende değil. tepki gösteremiyorum, çünkü tepkilerim beni dibe çekmekten başka hiçbir işe yaramıyor. her şeyi gözardı edip yutamıyorum, çünkü ben yuttukça, daha fazlası geliyor.

    boğazınızda bir yanık bırakan, yaşarken hissettiklerinizi her hatırlayışınızda tekrar tekrar yaşatan acılarınızı düşünün. ölüm gibi, kayıp gibi, tutunamayıp düşüş gibi... onu yaşıyorum ben. tam "unuttum" derken, silmişken, gömmüşken farklı bir insanda, farklı bir dış görünüşle tezahur eden o acıyla ağlıyorum. buruştuğumu hissediyorum, yükün altında ezildiğimi, bedenimin artık işe yaramaz hale geldiğini görüyorum. kaldıramayacağım bir acıya katlanmaya çalışarak, katlanacağını zannederek kandırıyor bedenim zihnimi.

    meğer hayat gerçekten tekerrürden ibaretmiş. bir insanın "kader" kitabında hep aynı olayların tekrarı varmış da benim haberim yokmuş. hatalarım mı vardı? vardı evet. eksiklerim mi vardı? evet. ama böyle bir acıya mahkum olacağımı hiç beklemez, hiç sanmazdım. yaşamışlığımdan dolayı sanmazdım, bedeli bir kez ödemişliğimden dolayı sanmazdım. ama oluyormuş. tekrarlanıyormuş.

    kontrolü benim elimde değil artık hayatımın. ve buna dur dememin vakti geldi de geçiyor bile. üç beş mesajım var hayatımdan bir kaç kişiye.

    arkadaşlarıma:

    uzağınız var, yakınınız var, can dostum olanınız var aranızda. ayırmıyorum şimdi. kurban rolü oynadığımı düşünmeyin sakın. ya da duygu sömürüsü yapıp popülarite kazanmaya da çalışmıyorum. sadece ufak isteklerim, kendi birikimlerimden kaynaklanan tavsiyelerim var. her şeyden önce; sakın sevmeyin. insanları sevmeyin, sevecekseniz acı çektirin, işkence edin, kendinize bağlayın, sonra da yüzüstü bırakın ki, dönüp geri size gelsin. şaka gibi değil mi? evet gerçekten söylüyorum bunları. ben bunca yıldan sonra gördüm ki; ilişkiler başka türlü olmuyor, başka türlüsünü insan türü kaldırmıyor. siz anladınız zaten aslında ne demek istediğimi. dost olmayın kimseye, güvenmeyin, güven vermeyin. paylaşmayın, paylaşacaksanız bile inkar edin paylaştığınızı. "olmadı" deyin, "hayır" sözünü sarfetmeyi alışkanlık haline getirin. insanları kendi isteklerinize boyun eğecek hale getirin. biz insanlar, başka türlüsünden anlamıyoruz unutmayın. size değer verene de enayi muamelesi yapın. iteleyin, kakıştırın, aşağılayın. saf ve temiz olarak barınmış olan tüm duyguları rencide edin. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olun. kendi düşüncelerinizi en öne koyun, beğenmeyene "naş naş teyze" deyin. "ben bir halt anlamadıysam güzel değildir" diye düşünmeyi ihmal etmeyin. her zaman "ben" deyin. asla iki cümleden fazla konuşmayın, hatta mümkünse tek cümlelik konuşmalar yapın. kişilerle muhattap olmayın. duygularınızı gözardı edin, duygusal davranmayın. mantığınız eğer arkadaşınızı satmanın doğru olduğunu bir kere bile söyleyebiliyorsa, satın. yoğurdun kaymağını siz kaşıklayın, kaşığa tükürüp yoğurt kabına yaslayın. kimseye, ama hiç kimseye "seni seviyorum" demeyin. mümkünse sevmeyin(2 oldu). size bir adım yaklaşana "bir adım daha gel" deyin. bir adım daha atınca "bu adım küçük oldu, bir adım daha at" deyin. hala adım atıyorsa size, arkanızı dönüp gidin. gülümsemeyi, gülmeyi parselleyin, tekelleyin. sadece siz gülün, sadece siz isteyince başkalarının da eğlenebilmesine izin verin. insanları kontrol edin, ezin, vurun, kırın, sokun... son olarak; yaşadığınız ilişkilerde, asla, kat'a, hiçbir şekilde kimsenin sözünü, tavsiyesini, uyarısını dikkate almayın. başınıza buyruk olun, bencilliğin tepesinde olun. kimseye biskrem vermeyin.

    erkek kardeşime:

    henüz 3 yaşına giriyorsun. bunları anlayamayacaksın şimdi, ama ben yine de söylüyorum. arkadaşlarıma verdiğim tavsiyelerin hiçbirisini dinleme. adam ol, sen zaten en iyisini bulacaksın. normalin üstünde, normalin ötesindesin zaten sen. seni çok seviyorum.

    kız kardeşime:

    ölüm beklenen bir anda gelse ölüm olmazdı. sana hep güvendim, inandım, kararların benim için tartışılmaz oldu. kendine güvenini (benim yaptığımı yapma ve)kaybetme. yürüdüğün yol, seni zaten tepeye ulaştıracak. yaşadıklarımın hepsini gün gün, kalem kalem biliyorsun. hiçbirini aklından çıkarma, ben ettim, sen etme. seni zaten hep çok sevdim.

    annem:

    sen olmasan, ayakta bu kadar duramazdım. hala ayakta isem, hala konuşabiliyor, düşünebiliyorsam senin sayende olu bu. benim okuyamadığım bütün kitapları sen oku. benim öğrenemediğim her şeyi sen öğren. söylediğin her şey doğru çıktı. daha önceden beni uyarmana rağmen kafama göre davranıp kazık yediğim konulardaki tavrım için ben kendimi affetmedim, bari sen affet. ebeveyn olmak neymiş şimdi anlıyorum. sen hala her şeyin en iyisini biliyorsun...

    babam:

    yıllarını harcadın, emeğini, maddi gücünü sonuna dek kullandın. bana her şeyini verdin. hala da bizim için dimdik ayaktasın, durmuyorsun. mükemmel kelimesine tanım aramıyorum ben, sen varken gerek kalmıyor. ortaokul'da 3 aylık yemek parasını kızlarla yediğim için affet beni. bir de yazın eli bıçaklı bir adamla aramda kalmana sebep olduğum için. bir anne ile bir baba ancak sizin kadar uyabilir birbirlerine.

    charming:

    orada bir rüzgar esti, burada ben üşüdüm, ben üşüyünce sen titredin, titredin diye ben ağladım. söyleyecek hiçbir şey yok ki. var olman bile yetiyor. öylece kal, bu halinle. susmayı, susmanın anlattıklarını seninle öğrendim ben.

    mavikedi:

    hala türk filmleri izliyorum, ve profiterol görünce gözlerim bulanıyor. 20 nüfuslu ve 7 haneli bir köy bulunca çekeceğin telgrafı bekliyor olacağım. her hareketine derin bir nefesle başla olur mu?

    ophelia:

    küçük kardeşim, eşşek sıpam. burnunun dikine git, korkma, çekinme, üşenme. ara sıra 07:13 telefonu bekliyor olacağım. sakın unutma. bi de saçlarını sakın prenses leiea gibi yapma. sinir etme insanı. eheh.

    partizan:

    yüreğime inmişti. hiç unutamıyorum o günü. allah bağışladı seni bize. oturup iki çift laf edelim diye başlayıp, hayat ansiklopedisi yazardık sabahlara kadar. harbi, dobra, mert partizan'ım. bir prens, bir de doya doya yaşanacak koca bir hayat diliyorum sana. sesine kurban olim...

    airbug:

    yediğimizi içtiğimizi paylaştık seninle. yanlış yaptığında bile güvendim sana. bozma, sakın bozma çizgini. aynen devam et. bi de, "evlen olm artık evleeeeeeen".

    arkebion, cyrus, roots:

    omuzlarımda birer koltuk ayırdım sizlere zaten. geceleri sabahlara kadar muhabbet etmeyi, beraber lahmacun yemeyi, dijiridu(orjinalini yazamadım) sesini, teknosantral muhabbetlerimizi özlüyorum. kaybolmayın bi yere...

    atrin, pryme sinista jinx, sharpenter, the 8th endless:

    izmir deyince aklıma başka bişi gelmicek bir süre sonra sanırım. yüzleri, yaşantıları vesaire unutucam, ama minibüs kardeşliğini, konsorsiyumları, tantuni kusan kadar tıkınmaları, dudok gecelerini, ağızdan aynı anda çıkan aynı kelimeleri, ve paylaştıklarımızı. içinizden geçen, arzuladığınız ne varsa karşınızda olsun.

    sözlük izmir:

    isim isim saymaya gerek yok sanırım. uzak veya yakın, iyi veya kötü bir sürü yaşanandan sonra, parçalanmaya ve sorunlara rağmen güzel geçen zamanların arkasındaki ekipti sözlük izmir. ortak bir noktada, kalındığı yerden devam etsin.

    ahu türkpençe:

    bi nefise karatay var, bi de sen. hastasıyım sizin.

    sözlükçüler:

    valla söyleyecek o kadar çok şey var ki...
    uzatmayacağım. kişisel heveslerinize, heyecanlarınıza kapılmayın. sözlüğü bir organizma gibi ayakta tutmak istiyorsanız gerçekten, gereksiz gösterilere, ilgi çekme çabalarına veda edin. şöyle sözlükte bir göz gezdirdiğinizde, örnek alacak -benden çok daha iyi-bir sürü insan olduğu için. tavsiye felan vermeye kalkmayacağım. agresyonu bir kenara bıraksanız yeter sanırım. acı veya tatlı bişiler paylaştığımız herkese, iyi anılar için teşekkür ediyorum. kırdıklarım, üzdüklerim ve saçma sapan tartışmalarla karşılıklı küçük düşmemize sebep olduklarımızdan da özür diliyorum. ekşi sözlük; benzeri olmayan bir güruh, imrenilen ve ayrıcalıklı insanlarla dolu bir mekan olarak ayakta kalsın yıllarca.

    adını buraya yazmayı unuttuklarım:

    buraya yazmayı unuttuğum için beni affetseler yeter sanırım. ben unutkanlığımı bir şekilde telafi ederim umarım.

    ölümüne sevdiğim 3 kadına:

    sizi unutmamı benden beklemeyin yeter bana...

    (p.s.: intihar ettiğim felan yok yahu. yanlış anlamayın)
  • herhangi bir zirve ile ilgili resimleri soursummitz'den brute force ile (x.jpg, x,y.jpg, y.jpg şeklinde denemek yanılmak suretiyle) elde etmeye çalışmaktansa zirvelere katılmasını ya da fotoğraf çekenlerden birini kafaya almasını salık verdiğim, hatta resimlere bakmış olsa bile bunu, resimlerinin görülmesini istemeyen insanların görebileceği duyabileceği bir platformda dile getirmemesi gerektiğine inandığım kişi. hayır başıma iş açtı şimdi varlığından bile emin olmadığımız bir feature'u implement etmeye çalışıyoruz sayesinde. ha tabii deneyim kazanıyoruz, türksün di mi mantalitesini daha net anlıyoruz, olsun.
  • stratziyat (12 yaşındaki kuzenle birlikte): http://www.eksibition.org/show.php?id=47976&t=user

    drijki: http://www.eksibition.org/show.php?id=47974&t=user

    bronzül: http://www.eksibition.org/show.php?id=47975&t=user

    paint marka fotoğraf makinesi kullanarak 12 yaşındaki kuzenimle birlikte çektik fotoları.
hesabın var mı? giriş yap