• 11 aralik 2003 tindersticks konserinde sahneye gri pantolon-ceket, açık yakasından altındaki atlet görünen mavi bir gömlek, kahverengi ayakkabılar, boynunda sade bir zincir ve her iki elinin dördüncü parmaklarında birer yüzükle çıktığında "ulan o atlet o başkasında öyle görünse, o zinciri başkası taksa edeceğim hakaretin sayısını unuturdum ama adam böyle bile ilah gibi" dedirten kişi. sigara içerken şarkı söyleyebildiğini de o gece öğrendik. dinleyicisine kendi eliyle şarap doldurabilecek, sıkılmadan ve "gidin artık" havası yaratmadan sohbet edebilecek mütevazılıkta ama aynı zamanda da coolu bir saniye bile bozmayan bir abi. kendi eliyle incecik sardığı sigaraları içiyordu kuliste. hayranlardan biri tütünü isteyince tereddütsüz verip "enjoy it" gibi birşey söyledi. baştan savar gibi değil samimiyetle elimi sıkarak veda ettiği andan beri sahnede tekrar görmek için sabırsazlandığım adam. rented roomsu, are you trying to fall in love againi yaratan kişi. bir de üstüne "i'm not a performer, i'm a songwriter" diyebilen kusursuz yorumcu. nasıl anlatayım ki...
  • dünya gözüyle görülmesi-dinlenmesi farz bi adam.. bi de bunun sigara içme şekli vardır ki ciğer gıdıklar.. sesinin nick cave'e benzetilmesi de düpedüz saçmalıktır*; çok güzel fuck der incitmeden..
  • "müziği bir durdursak da çıplak sesine doysak*" denebilecek nev-i şahsına münhasır kişi.
  • saat kaç 5 değil mi?
    ben bu adamı yıllardır bak, yıllardır dinlemiyorum
    sonra bir yerde sesi duyuluyor, başlıyorum ağlamaya.
    tüm geçmişim arkamda beni takip ediyor.
    böyle bir adam. korkuyorum
  • bu adamı sözde ezbere biliyordum, ooo. yalanmış.
    bugun, 1 saat önce spotify'de rodrigo leao bir adam önerilmişti, dinleyeyim dedim, albüme, parça isimlerine falan bakmadan, sonra çaaaat stuart'ın sesi, ne oluyoruz diye kalakaldım. meğersem bu fransız nüanslı portekiz asıllı romantik amcamla düet yapmış (the light holds so many colours), ama ne düet, gene umutlu bir depresyon haline sürükledi beni.
  • tindersticks'in solisti, sesi.
  • bir gün, bu adamın sesiyle tanışıncaya kadar tom waits dinleyip viski içtiğinize pişman olacaksınız.

    tanıştıysanız viskinize devam edebilirsiniz.
  • sesine aşık olunan erkekler sınıfında en önlerde otursa da, şahsına münhasır telaffuzları var. singal* nedir stuırt?

    (bkz: medicine)
  • dünyanın tüm sesleri onun tapulu malıymış gibi şarkı söylüyor. sanki ben konuşurken, makinalar çalışırken, sinek kuşu sineği havada yakalarken falan çıkardığımız sesleri ondan izin isteyerek çıkarıyoruz. sesi süper, kadife gibi demek değil bu ama önemli olan duruş, tavır, şekil, şemal.
  • yabancı dilde sesinden öpülesi, yüreğine sinilesi, dolanılası anlamlarına gelen iki kelime.
hesabın var mı? giriş yap