• orijinalinde sosyal, psikolojik ve politik bir deney olarak ortaya çıkmıştır. 1992 yılında ingiliz tv kanalı planet 24 için belgesel çekmek isteyen charlie parsons birbirini tanımayan bir sürü insanı ıssız bir adaya bırakıp davranışlarını inceleme fikrini ortaya attı. bunu yarışma formatıyla ilk kez yayınlayan isveçliler oldu. 1997 yılında yayınlanan "expedition robinson" aynı zamanda hem robinson crusoe'ya hem de swiss family robinson'a gönderme yapıyordu.

    myers-briggs kişilik göstergesine göre insanlar 16 farklı kişilik tipine sahiptir. isveçlilerin yayınladığı ilk survivor programında da 16 yarışmacı vardı ve her yarışmacı myers-briggs'in farklı bir kişilik tipini temsil ediyordu. daha sonra 2000 yılında abd'de düzenlenen ilk survivor sezonunda yine myers-briggs'in 16 kişilik tipini temsil eden 16 farklı yarışmacıyla başlandı.

    araştırmacılar aynı zamanda kapılı kapılar ardında hangi kişilik öne çıkacak, hangi kişilik türü hangileriyle anlaşacak hangileriyle anlaşamayacak, hangi kişilik türü hangisiyle sevgili olacak, hangi kişilik türü liderliği öne geçirirken hangi kişilik türü geride kalacak gibi detayları da inceliyordu.

    sonradan yarışmada atletik müsabakalar öne çıksa da orijinal planda bu müsabakalar işin sadece tuzu biberiydi. asıl çarpışma psikolojik ve sosyal çarpışmaydı. hangi yarışmacılar hangi yarışmacılara güvenecek, kim kiminle anlaşacak, kim kimi satacak ve en sonda kim kazanacaktı? bu yarışmayı diğerlerinden ayıran bir özellik en sonunda kazananlara elenenlerin karar vermesiydi. böylece yarışmanın son bölümünde yarışma boyunca arkadan bıçaklayıp sattığın, kazıkladığın, kuyusunu kazdığın insanların karşısına çıkıp onlardan oy istemek cesaret isteyen bir şeydir.

    yarışmanın orijinalinde sms oylaması yoktu ve her şeye adadaki yarışmacıların oyuyla karar veriliyordu. amerikan versiyonunda hala buna sadık kalınıyor.
  • survivor 1. gün: beyler biz bir takımız hepimiz birimiz birimiz hepimiz için.

    survivor 2. gün:benim patatesimi hangi orospu çocuğu yedi?
  • 279 sayfadan oluşan bu kitap, fight club kitabı gibi 2000 tane basılmış ve yine fight club kitabı kadar eğlenceli... başrollerde tender branson, fertility hollis ve creedish mezhebi vardır... kitap; çevrenizdeki insanların davranışlarını isimlendirmede kullanabileceğiniz yığınla hastalık ismi, hatırladıkça tebessüm etmenizi sağlayacak dua isimleri ve tuvalet yazıları ihtiva eder... filmi çekilecekse david fincher'e haber vermek gerekir bence; 8.bölüm başlığında olanları nasıl yansıtır merak ediyorum...

    bu ömür boyu sahip olduğum altı yüz kırk birinci balık. tanrı'nın yarattığı başka bir canlıya bakmayı ve sevmeyi öğrenmem içinailem yıllar önce ilk balığımı almıştı. sahip olduğum altı yüz kırk balıktan sonra öğrendiğim tek şey, insanın sevdiği her şeyin bir gün öleceği oldu. o özel kişiyle karşılaştığın ilk anda, onun bir gün ölüp toprağın altına gireceğine emin olabilirsin.

    ---

    kızın biri arayıp ''ölmek insanın canını çok yakar mı?'' diye soruyor.

    bak tatlım, diyorum, evet yakar ama yaşamaya devam etmek çok daha fazla acıtır.
  • gösteri peygamberi gibi güzel bir türkçe isim bulmuşlar. kitabı ailecek çok beğendik. chuck palahniuk’un modern tasvirlerinin, senaryo ve roman arasında gidip gelen akışının zaten hastasıydık, müptelası olduk. her yazarın tek hikayesi vardır mottosunu referans alarak konuya, anlatılana , sürprizlerle dolu kurguya girmiyorum. bilen bilir… bilecektir.

    yalnız şöyle bir şikayetim var kitap ile ilgili: verilen püf noktaları için insan bir fihrist yapar yahu. geçen gün perdeden kan lekesi nasıl çıkar bilmek istedik. (lazım oldu) ara ara bütün kitabı okumak zorunda kaldık. oysa bu püf noktaları bir fihrist ile belli edilse, hem bizim gibi müşkül durumda olanlara faydası olur hem de kitapçılarda sadece romanlar bölümünde değil ev ekonomis/pratik bilgiler kategorisinde de satılarak hem (bir cümlede ikinci hem i kullanmak) maddi anlamda kar elde edilir hem de aslında kitabın ruhuna da süper bir gönderme yapılırdı.. hep biz mi düşüneceğiz bunları.. kitabın sayfa sayılarını tersten başlayarak basmakla olmuyor bu işler.

    (not: ayrıca böyle bir kitabın aynı isimdeki denyo bir yarışma programının bilgileri arasında kaybolmasını da kınıyorum. sözlük buna bir şey yapması lazım)
  • en az choke ve fight club kadar vurucu chuck palahniuk kitabı.*

    --- spoiler ---

    "insanlar hayatlarının kurtulmasını istemiyorlar. hiç kimse sorunlarının çözülmesini istemiyor. dramlarının. önemsiz meselelerinin. hikayelerinin çözümlenmesini, pisliklerinin temizlenmesini istemiyorlar.
    çünkü geriye ne kalacağını biliyorlar. büyük ve korkunç bir bilinmeyen."

    -------

    "banyoda traş bıçakları var. içebileceğim iyot var. yutabileceğim uyku hapları var. seçim meselesi. yaşa ya da öl.
    aldığımız her nefes bir seçim.
    geçen her dakika bir seçim.
    olmak ya da olmamak.
    kendinizi merdivenden atmadığınız her an bir seçimdir. arabanızı duvara çarpmadığınız her an hayata yeniden başlıyorsunuz."

    -------

    "eğer kimse izlemiyorsa herhangi bir şey yapmanın çok anlamsız olduğunun farkına varıyor insan.

    çarmıha gerilme sırasında izleyici sayısı düşük olsaydı, olayı başka bir zamana ertelerler miydi, diye düşünmeden edemiyorum.
    mesela isa mesih, kendisini kimsenin izlemediği, kimsenin ona işkence etmediği ve başında ağlayıp sızlamadığı bir kodeste can verseydi acaba bizi kurtarabilir miydi?

    saygısızlık gibi olmasın ama, kurtarabilir miydi?

    ormandaki bir ağacın devrilişini kimsenin duymaması gibi, isa'nın çektiği acılara da kimse şahit olmasaydı, kurtulur muyduk?"

    --- spoiler ---
  • kafasını çarpıp, hiçbişeyi hatırlamıyorum diyen bir kıza, "ay yarım saat sonra hatırlıycaksın.. bişey yok.. panik yapcak bişey yok.. beyin sarsıntısı geçirdin.. merak edicek bişey yok.. ağlama boşuna.." diyen insanlardan müteşekkil bişiy..

    kafasını çarpan insanı, hele bi de hafıza kaybından sözediyorsa, acilen tomografiye bi bişiylere sokmak gerektiğini, bugün 6 yaşında çocuklar bile akıl edebilmekteyken..
    bu insanlar için ben bi fikir yürütemedim...

    "kafanı çarptın..beyin sarsıntısı canım.. abartcak bişey yok..."

    bence de toptan, hepsi birlikte... kafalarını çarpmışlar... abartcak bişiy yok...
  • "bu dünyada hiçbir şey, kitle kültüründeki kötü zevk kadar bulaşıcı değildir."
    (bkz: jose ortega y gasset)

    not: acun'un yarışması için en uygun söz.
  • yarışmacı kategorilerinin aşağı yukarı şu şekilde olduğu yarışma

    1) bir tane kaslı esas oğlan. genelde liderlik özelliğine sahip olur.
    2) bir tane orta yaşlı adam ya da kadın. diğer yarışmacılardan yaşı sebebiyle daha çok saygı görür.
    3) bir tane sürekli açlıktan şikayet eden masum güzel kız
    4) bir tane reyting amaçlı oraya konmuş kafadan çatlak oğlan
    5) bir tane ortalığı karıştırma amaçlı ve kavga çıkarmaya eğilimli dedikoducu kız ya da kadın

    ayrıca opsiyonel olarak adadaki herkese yardım eden tarafsız sessiz kız ile maskot amaçlı orada bulunan, nereye çekersen oraya giden yaşı küçük oğlan da bu yarışmanın olmazsa olmazı. ha bir de salı pazarından alınmış bir şort, parmak arası terlik ve tişört giyen acun tabii ki.
  • survivor, tam 10 senedir abd'de yayınlanan bir reality show. 18 ya da 20 kişiden oluşan bir grup yabancı iki tribe'a bölünür ve bir adaya (ille de ada olması gerekmiyor tabii, dünyada medeniyetin olmadığı bir köşeye diyelim) bırakılır, üzerlerindeki giysiler hariç yanlarında da hiçbir şey götürmelerine izin verilmez. bir şekilde ateş yakmak, yiyecek ve su bulmak, barınak yapmak zorundadırlar, ama genelde yarışmacılar 30 küsur günlük yarışmayı sefil halde geçirir, yaptıkları barınak onları yağmurdan korumaz, uzun süre ateş yakamazlar, yaktıklarında da pişirecek yiyecek bulamazlar, haftalarca midelerine papayadan başka şey girmez, doğru dürüst su bulamaz ve sürekli dehidrasyon yaşarlar ve bu haldeyken kampta sürekli çalışmaları, sosyal bir oyun oynamaları, diğer yarışmacılarla 'alliance' kurmaları, kendi kıçlarını kurtararak başka yarışmacıları sırtlarından vurmaları, üstüne üstlük bir de neredeyse her gün yapılan koşmaya, atlamaya, zıplamaya ve dayanıklılığa dayalı son derece fiziksel challenge'larda başarılı olmaları beklenir.

    challenge'ların yarısı ödül içindir; kazanan tribe yerel köyde birkaç saatliğine gösteriler eşliğinde piknik yapma, battaniye ve yastıklar, lüks yat gezisi, leziz bir öğle yemeği gibi ödüller kazanır. üç günde bir yapılan challenge'lar ise immunity içindir. immunity dokunulmazlık anlamına gelir, dokunulmazlık da yarışmada 3 gün daha kalmanın garantisi demektir. 3 günde bir son challange'ı kaybeden tribe, jeff'in yani sunucunun onları beklediği tribal council'a gider ve içlerinden birini eler. bu kısmı biraz bbg'ye benziyor, ne yapalım. çoğunluğun yazdığı isim (yarışmacılar diğerleri tarafından görünmeyecek bir köşede, gitmesini diledikleri ismi bir kağıda yazar) yarışma dışı kalır, o tribe'da bir kişi eksilmiş olur.

    genelde 20 kişi ve iki ayrı tribe olarak başlayan yarışmada yarışmacı sayısı 10'a düşünce merge olur, artık tribe kavramı kalmaz, herkes kendisi için yarışmaya başlar, immunity de bireyselleşir. kalan yarışmacılar üç günde bir mutlaka tribal council'a gider ve içlerinden birini elerler. tabii şimdiye dek elenmeden, sağlık sorunundan dolayı (yaralandığı için mesela) oyunu terk etmek zorunda bırakılan yarışmacılar da olmuştur.

    sona kalan iki ya da üç yarışmacı, bir jürinin karşısına çıkar ve her biri birer açılış ve kapanış konuşması yapar, ayrıca jüridekilerin sorularını yanıtlar. jüri de onlardan hemen önce elenmiş survivor oyuncularından oluşur. 'final tribal council'ın sonunda, jüridekilerin her biri (7-9 arasında değişir jürideki insanların sayısı) kazanmasını istediği ismi bir kağıda yazar, jeff de bu kağıtların hepsini tek tek okur, kazanan kişiye 1 milyon dolar ödül verilir.

    şu an yayınlanmakta olan 20. sezon yani heroes vs. villains'la ilgili ayrıntılı bir yazı için: http://kedilervekitaplar.blogspot.com/…illains.html
  • "isa çarmıha gerilmeseydi kimi kendine inandırabilirdi?" benzeri bir cümle barındıran mükemmel kitap.
hesabın var mı? giriş yap