• şarkı güzeldir, her anlamda. ama ben içinde sosyalizm göremiyorum. öyle diyenler olmuş da ondan diyorum. birincisi kız hizmet almaya gitmiş ve o ortamla ilgili başka bir beklentisi yok. çırağı terslemesi bu yüzden. ayrıca tamirhaneye aracını kendi götüren bir hatun o kadar da zengin değildir, emin olun. çırak da çok aşırı bir şey yapmış değil, eyvallah ama yer ve zaman meselesi var. ustanın olaya yaklaşımı ise ne alaka amk dedirten cinsten. çocuğu kızın biri reddetti diye ne alaka, niye işçi kalsın? ustası çırak hırs yapacak okuyup mühendis olacak, elindeki ucuz iş gücü gidecek diye bir endişe içinde sanırım. bu durumda aralarında bir akrabalık bağı olma ihtimali yüksek, zira tanımadığı biri olsa giderse gitsin kimin umurunda. ama amca-yeğen ilişkisi gibi birinci derece olmayan bir kan bağı olma ihtimali var. şu şartlarda ezen de ezilen de aynı kesimden burada. hizmet almaya gelen kadının ise konuyla hiç alakası yok. hatta cem karaca'yı çok sevmesem şimdi kıza arabayı tamire götürdüğü yerde asılmışlar filan diye duyar bile kasabilirdim ama çok geç olmuş yatayım.

    not : benim babam köy çocuğu, çocukluğu gençliği konfeksiyon işçisi olarak geçmiş. ve hatta tam bu hikayedeki gibi kızın biri* onu yüksek okul okumadığı için reddetmiş. hırs yapmış okumak istemiş. bizzat kendi babası okumasına izin vermediği, engel olduğu halde okumayı başarmış, mühendis olmuş. o kızla da evlenmiş. anamın artizliğine bakmayın, o da fakir. "baban çok zekiydi, ben onu zorlamasam okumayacaktı, yazık olurdu" diyor. babam bize maddi olarak çok da fena olmayan bir hayat yaşattı sağolsun, kendi de şu an çok fena olmayan bir hayat yaşıyor. o yüzden bu şarkıdaki işçi kal kısmı beni o kadar da duygulandırmıyor. seni senden başka kimse ezemez aslında, olay bu. umarım şarkıdaki çırak da gerizekalı ustasını sallamamıştır.
  • attila ilhan okuyup "bunun neresi aşk şiiri len mq ağaçlar sonbahara hazırlanıyormuş, karanlıkta bulut parçalanıyormuş. eeee?" diye yorum yapan ve bu yorumu haklı bulan tiplerin elbette ki anlattığı hikayeyi anlayamayacağı parçadır.

    debeye giren çok sığ entry gördü bu gözler ama bugünkü ilk 10'a net oynar.

    aslında entry'i yazan arkadaş güzel ipuçları yakalamış ama sanırım bir tık daha ileriye gidip asıl olayı çözmek için şey yetmemiş. nasip olmamış diyelim. ve yahut konuyu bir şekilde babasının aşırı motive edici başarı öyküsüne bağlama çabasına girdiği için unutuvermiş*.

    şarkı sözlerinde, sosyalizm'in temelini oluşturan, bütün teorinin üstüne oturduğu sınıf mücadelesi, ecnebicesiyle class struggleanlatılır. ana karakterimiz bir tamirci çırağı ve işçi sınıfı mensubudur.
    kitap okuyan ama imkanı olmadığı için kimilerimizin peder beyleri gibi tahsilli olamayacak bir gençtir. ustası bunun farkındadır ve ona "hülyalı hayalleri bırak evladım, ben ölünce usta olacaksın ve senin de çırağın olacak işte. kendi çapını bil, sonra hayal kırıklığına uğrama" mesajını verir.
    albümün 1977'de çıktığını göz önünde bulundurursak, "oğuyub möhendiz olmasından mı ğorğuyor eğeğeğe" gibi esprilerin pek bir recep ivedikvari olduğunu da anlayabilriz. zira 70'li yıllarda, mühendis ve doktor olmak işçi sınıfının harcı değil. bilgiye erişim için varlıklı olmanın neredeyse şart olduğu bir dönem. çünkü halk kütüphaneleri bedava da olsa eve ekmek götürmesi gereken çocuk işçiler gani.
    o dönem çıkmış yeşilçam filmlerinin klişe cümlesi olan "benim kızımı ne mühendisler, ne doktorlar istedi" tesadüf değil yani.

    arabasına tamire getiren ve hizmet almaya gelen, pardon asjhdgj. hizmet almaya gelmiş ve hizmetini alıp gitmek isteyen hahahskjdhkjasd kişi ise orta sınıfın ta kendisi.

    ya çok affedersiniz de, 70'li yıllardan bahsediyoruz.
    henüz hizmet almak dillere pelesenk olmuş bir şey değil. toplumdaki sınıf ayrımı aşırı belirgin. yoldaki seyyar ayakkabı boyacısında ayakkabısını boyatan ve "hizmet alıyorum, parasını veriyorum şekerim" diyen plaza çalışanları yok. "köleden hallice insanlar var, ben de işimi onlara yaptırarak ekmeklerini veriyorum" zihniyeti var. e sosyal medya da olmadığından "bu ne ya? mnakodumunun tamircisi" diyen biri on dakika içinde türkiye'nin dört bir yanından linç yemiyor.

    tamirciye gelen kadına dönecek olursak; o da bir orta sınıf. özel şoförü yok, altında çalışıp ayak işlerini yaptıracağı elemanı yok. kendisi de birini zengin etmek için çalışıyor. bizim tamirci çırağından tek farkı daha fazla para kazanması. ailesi daha varlıklıymış ve ek iş yapmak yerine ders çalışmış, beyaz yakalı olmuş. bu kadar. ama kendisi de emeğini bir patronu zengin etmek için harcıyor.

    işçi sınıfı, orta sınıfa özeniyor, orta sınıf ise üst tabakaya özeniyor. işçi sınıfı da mazlum, orta sınıf da mazlum. ancak mazlumun mazluma ettiğini, zalim etmezmiş ya, kadın da kendi konumuna bakmadan bir alt sınıfı serseri diye aşağılayacak kadar kibirli ve kompleksli.

    işte bizim eski dost sosyalizm de tam olarak bu sikkoluktan dem vurur.

    aynı zamanda yeşilçam filmlerindeki fabrikatör kızı fakir oğlana aşık olur temalı filmlerin de gerçek dünyayla ilgisi olmadığının mesajını veren bir hikayedir.
  • "cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı" sözleri ile "kitapların da burjuvası var devrimcisi var" diyebilmiş bir şarkıdır, melodramdır.
  • bir insan düşünüyorum ki hayatında dinlediği en kötü şarkı bu şarkı olsun. ne şanslıdır o ve ne mutludur ona. gerçekten imrendim. ironi yok.
  • iç kapağında ingiliz anahtarı resmi bulunan ve "cem karaca dervişan bu plağında sizlere bugüne dek hep belli bir mutlu son masalıyla biten yoksul erkek zengin kız ilişkisini değişik bir yaklaşımla sergiliyor. gerçekçi olduğu için katı belki ama gerçeklerin kendi acılığı bu. yapıtı tüm ulus emekçilerine adıyoruz." yazan 45'lik plağın a yüzü parçası.
  • tamirci çırağı, cem karaca'nın yarım saate kaleme aldığı bir şiirdi ilk önce. şiiri babasına okumuş, babası beğenmemiş, daha sonra şarkı haline getirmiştir.

    o dönem cem karaca'nın bir deniz motoru vardı. motorun sürekli bir yerleri bozuluyor. şarkıda babacan bir usta vardır. çırağının sırtına vurur falan filan… öyle babacan ustadır ama arada 'oğlum 15'i 16'yı getir bakalım' diye bağırır. öyle bir serüvenin sonunda, orada aşırı horlanan, paylanan bir tamirci çırağı tanır. motorun bir parçasını götürdüğü ya da bir parçasını değiştirmeye götürdüğü dükkanlardan birinde… ondan sonra hikayeyi kurgular. esasında yeşilçam'daki fakir çocuk zengin kız öyküsünün şarkıya dönüştürülmüş bir halidir. ama kendi içinde bir ilk olduğu için çok ilgi çekmiştir.

    “tamirci çırağı”nın öyküsündeki ilhamı ise cem karaca'ya veren kişi orhan gencebay'dır. karaca, 1975 tarihli tv'de 7 gün dergisine orhan gencebay şarkılarındaki “gariban” vurgusundan bahseder. ancak karaca, “benim için sadece gariban değil, onun gariban kalış nedenleri de önemli” der.

    “tamirci çırağı”nın saçını taradığı aynanın “arkası puslu”dur ve "ayağında uzun etek, dalga dalga saçlarıyla" bir gün önce “tamirhane''ye gelen kızın yeniden gelmesini beklemektedir, üzerinde tulumları olmaksızın ve “cildi parlak kâğıt kaplı, pahalı” bir kitapta okuduğu hikâyenin gerçek olmasını umarak...

    kız gelir, bizim çırak arabanın kapısını açar:"kalktı hilâl kaşları, sordu kim bu serseri / çekti gitti arabayla egzosuna boğuldum / gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum..."

    kaportacının sırtına “n'aber lan" diyerek vuran usta, burada farklı bir şekilde devreye girer: "ustam geldi, sırtıma vurdu, unut dedi romanları / işçisin sen işçi kal, giy dedi tulumları".

    “cem karaca ve dervişan bu plağında sizlere bugüne dek hep belli bir mutlu son masalıyla biten yoksul erkek zengin - kız ilişkisini değişik bir yaklaşımla sergiliyor. gerçekçi olduğu için katı belki, ama gerçeklerin kendi acılığı bu. yapıtı tüm ulus emekçilerine adıyoruz" sözleriyle sunulan tamirci çırağı'nın tarihi 1975.

    cem karaca nereye gitse, nerede konser verse insanlar ısrarla 'tamirci çırağı'nı söylemesini isterler. oysa o dönem şarkıya yüklenen bakış estetik olmaktan ziyade politiktir. 'işçisin sen işçi kal' deyince cem karaca'ya karl marx'mış gibi yaklaşanlar olur.

    cem karaca, türkiye'ye döndükten sonra bir müddet bu şarkıyı söylemeyi reddeder. hatta konserlerinde sürekli bu şarkıyı isteyenlere şöyle bir hikâye anlatır: "geçenlerde tanıdık bir yüz gördüm; bizim 'tamirci çırağı'. rastladığımda bir otelin kapısında kâhyalık yapıyordu. o güne dek adını bilmiyordum, sordum, öğrendim: yahya'ymış..."

    bu hikâyenin ardından gelen şarkı, elbette “kâhya yahya”ydı: sivri uçları temizlenmiş, modern “tamirci çırağı"! 1975 tarihli şarkıysa sonradan cem karaca repertuarına girdi ve genç kuşaklar da canlı olarak dinleyebildi. grup yorum'un kimi konserlerinde seslendirdiği “tamirci çırağı”, ali altay tarafından da yorumlandı. bir dönem “ekmek aslanın ağzında” diyen ve “kaportacı”nın şarkısını söyleyen bulutsuzluk özlemi, bu şarkıda cem karaca'ya selâm çakmayı ihmal etmedi: "sabah erken kalkar / kahvaltısız çıkar" ve"kırık aynada saçını tarar."
  • cem karaca'nin " tahmin edersiniz ki bu tamirci ciragi, 20 yildir tamirci cirakligi yapmiyor.coktan usta olmu$tur kendi dukkanini acmi$tir " yorumunu yaptigi $arki.
  • hayatimda sadece bir kere, karamel tutkunu oldugumu bilen bir arkadasimin israriyla ve ismarlamasiyla ictigim; hastasi oldugum caramelette mocha'yi icememe nedenim. ne zaman gloria jean's coffees'in onune gelsem; bir elimdeki besbucuk yeni turk lirasina bakiyorum, bir de iceride oturan insanlara. bu sarki beynimin icinde dolasmaya basliyor o an. elimdekinin 20 ekmek parasi oldugu gercegi iceri girmemi engelliyor, kuyrugumu kirip yutkuna yutkuna evime donuyorum. oyle bir psikolojik baskisi var bende. sanki iceri girdigim zaman, tamirci ciragini disarida tek birakacakmisim gibi hissediyorum, bunu ona yapamiyorum. kardesim benim. oyle bir seydir iste bu.

    edit: içiyorum artık. "parası olsa tamirci çırağı da içerdi" diye düşünüyorum. izafiyet hep bana girmesin. şeker de yiyebiliyorum zaten.
  • cem karaca'nın resmen bir hikayeyi baştan sona anlattığı, her dinlediğimde beni benden alan şarkısı.
  • taksimde barabarda sevgili ali altayın pek güzel seslendirdiği bu cem karaca şarkısının sözleri:

    gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
    ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar

    elleri ak yumuk yumuk , ojeli tırnakları
    nerelere gizlesin şu avucum nasırları

    otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
    görür görmez vurularak başladım ben sevmeye

    ayağında uzun etek dalga dalga saçları
    ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları

    bi romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
    cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı

    ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
    yine böyle bir durumda tamirci çırağına

    ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
    arkası puslu aynamda taradım saçlarımı

    gelecekti bugün geri arabayı almaya
    o romandaki hayali belki gerçek yapmaya

    durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
    öylece bakakaldım gözümü ayırmadan

    arabanın kapısını açtım , açtım girsin içeri
    kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri

    çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
    gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum

    ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları
    işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları

    edit: cloudiousın uyarısı üzerine.
hesabın var mı? giriş yap