• 2000 yılında kurulan, japonya menşeli post-rock grubu. the book about my idle plot on a vague anxiety albumu kanımca çok başarılırdır. dinlenmeli, doya doya mest olunmalıdır.

    grup elemanları:
    kashikura takashi, yamazaki hirokazu, yamane satoshi, mino takaaki

    yayınlanan albumleri :
    songs, ideas we forgot, ep (2002)
    book about my idle plot on vague anxiety, studio album (2005)
    new sentimentality, ep (2006)

    http://www.toe.st/
    http://www.myspace.com/toemusic
  • ayak parmağı
  • ingilizce'de ayak parmağı anlamına gelen sözcük. ayak başparmağı için big toe, ayak tırnağı için toenail deniyor.
  • post rock seven adamın dinlemesi gereken grup. çok ilginç şarkıları var. ayrıca nereli olduklarını tahmin et deseler en son japonya derdim şahsen.
  • türk otomotiv endüstrileri'nin kısaltılmış hali. çayırova'da bulunan fabrika; minibüs, traktör, kamyon gibi çeşitli araçların üretimini yapmış ve 1993 yılında kapanmıştır.
  • toe kesinlikle bir post rock grubu değildir sözlük.math-rockdır ve progressivedir.
  • yani şimdi bu abilerin yaptığı müzik pek post-rock gibi değil sanki be sözlük. e kendileri de facebook hesaplarında da bunu belirtmişler bi taraftan:

    "toe is a japanese music group. while mentioned in many post-rock circles, their song structure and dynamics are similar to many popular math rock artists."

    (bkz: math rock)

    öte yandan the book about my idle plot on a vague anxiety acayip bi albümdür, önünde düğme iliklenesidir.

    http://youtu.be/lojs5is3vui
  • the book about my idle plot on a vague anxiety dinledim. çok şaşkınım be sözlük.. japonlara bak. hakikaten olması gerektiği gibi.

    bu japonlar böyle galiba. duruyor duruyor çat! bi kazu makino-blonde redhead. çat bi toe. n'oluyo olm..
  • kariyerlerinin 20. yılı için canlı albüm yayımlamışlar: doku-en-kai.

    2019 yazında new york'ta yapılan kaydı ev ortamında izlerken bir yandan da pandemide kaybettiklerimizi düşündüm. ilk başta mekanlar: rexx sineması ve bir köşesinde seren yüce'nin eksik olmadığı leş gibi sigara kokan peyote nevizade. biraz sokağa çıksam zayiatın büyüklüğünü fark edeceğim diye hep aynı yerlere gider oldum, demek şehrin kendisi de yitirilmiş. bir ekrem imamoğlu tartışması dönüyor, boşuna değil... sonuçta işletmelerden bahsediyorsak şu ya da bu nedenden dolayı her dönem bir mekan kapanıp yenileri açılır, kişiler için de geçerli bu durum: kim hangi koltukta topal ördek misali gününü dolduruyor, kim kimin doppelganger'i misali ortalıklarda geziyor... kimi özel durumlarda kapanan mekanlardan da politik tavırlar çıkıyor, örneğin son dönem sosyal medyadan örgütlenmecilik oynamak şeklinde cereyan eden beyoğlu'nu geri alıyoruz "inisiyatifi", ya da onun aslen öykündüğü gerçek sokak hareketi olarak emek sineması protestolarının gezi direnişine kadar giden uzun tarihçesi. beyoğlu sokaklarına atılan masaların kaldırılmasına birlikte isyan eden esnaf ve müdavimlerin geziyle birbirine nasıl kanlı bıçaklı düşman edildiğini ve şimdi pandemiyle birlikte hep birlikte evlere tıkılıp bir ekonomik krizin eşiğinde -geçmişe özlemle- birbirinin nefesinden çekinir durumda olduğunu... kaynaklar sınırlandıkça insanın insana düşman oluşu, "vatan"ın göçmenden, sokağın hayvanlardan esirgenmesi talebini "konuşulur" kıldı. konuşmak da "göster akıllı telefonunu" seviyesinde gündelik hayatta bir baskı pratiğine dönüştü, zira en fenası konuşulacak mecraların yitirilmiş olması. siyasi bir göstergeye dönüşen maskenin arkasında anonimleşen insan, payına hep daha azı düşenden (en başta da özgürlükten) ötekilere zarar vermenin ne kadar da kolay olduğunu anladıkça zalimleşti.

    ne diyorduk, yangında kaybettiklerimiz ve toe'nun yirminci yılı şerefine verdiği konser... pearl jam twenty'i kişisel tarihimden bir efsaneye yakından tanıklık etme hissiyle izlemiştim. eddie vedder'ın sahnedeki çılgınlıklarına şaşırmış, uzun yıllara yayılan sahne arkası ve söyleşi görüntüleriyle müziğin arkasındaki sanatçıyı biraz daha tanıdığımı düşünmüştüm.

    toe'nun yirminci yıl armağanı ise tek bir konser performansından ibaret. performansın şaşırtıcı bir yanı pek yok aslında... müziği saf amatör duygularla icra eden abiler olduğunu biraz kulağınız varsa anlayabilirsiniz. albüm kayıtlarında ince işler peşinde koşan ikili gitar düzenlemeleri, müziklerinin asıl motoru olan davuldaki hayvan evladının öfori dışında bir duyguya pek da alan bırakmamasından dolayı bir nüans sorunu yaşayacağını belli ediyordu. two moons'da ha geldi ha gelecek diye murat edilen geçiş fare doğuruyor mesela ya da kodoku no hatsumei iyi bir anticlimax'in mealen aktarılması gibi hüsran... en kötüsü de herhalde goodbye toe'cuları için yaşatılan imposter sendromu hissidir. bir avuç toecuyu da böldük gerçi ama ben sapıkça şarkının bu halinden zevk alıyorum tam da bu yüzden... bir kere nakarata girince "abi tamam sen söyleme istersen" dercesine nasıl da bastırıp destek çıkıyolar, sanki şarkının orijinalindeki ablanın ruhunun çağrıldığı bir ritüele dönüşüyor. neymar'a benzeyen abiyi kim nasıl ikna etmiş şarkı söylemeye, sarhoş desek değil? ben olsam bırak şarkı söylemeyi hayatımı sonsuza kadar bir hikikomori olarak sürdürürdüm şu kaydın üzerine. gerçi bilmiyoruz pek konuşmadıkları için belki de öyledir...

    biraz dağınık oldu ama madem kaybettiklerimizden söz açtım, eklemesem olmaz zira bir avuç insan dışında kimsenin anımsadığı da yoktur... vakti zamanında toe'nun japon fanatiklerinin de geldiği peyote'de bir konser olmuştu, sözlükte bir entry'si bile olmayan flechette adında bir grup vardı istanbul müzik sahnesinde. üç kişi çıkıp taş gibi toe coverları ve kendi şarkılarını çalarlardı, yıl 2011. goodbye'ı çalarlarken de işi öyle seyircilerin hayal gücüne falan bırakmadan sahneye linanil çıkmış ve toe'dan daha iyi bir performansı peyote'nin o leş ses sistemine rağmen icra etmişlerdi.
  • tonne of oil equivalent. bir ton ham petrolün yakılmasıyla elde edilen enerji miktarını (yaklaşık 42 gigajoule) belirtir.
hesabın var mı? giriş yap