• herkesin hata olarak gördüğü bir sahne var filmin başında benim de kafama takılmıştı. şaban'nın filmin başındaki kavga sahnesinde görülmesine rağmen "seferoğullarının hiç görmedikleri biri olmalı" denilerek tosun paşa yapılması ile ilgili, arzu film'in instagram sayfasında zamanında şöyle bir cevap verilmiş;

    "film'in başında çıkan kavgada şabanı gördükleri halde tosun paşa kılığına girince seferoğulları şabanı nasıl tanımıyor diye merak ediliyormuş... bunu biz de merak ettik vaktiyle, yapımcı ertem eğilmez'e bu sahnede bir hata mı yaptınız acaba diye sorduk , hayır dedi.. .peki bizi farkedemiyecek kadar enayi mi sandınız dedik, hayır seferoğullarını sandık dedi... başka sorun var mı dedi... yok dedik, kalktık gittik zaten"

    https://instagram.com/p/z41rjom6dp/
  • şükür kesmediler hamam sahnesini. şükrettiğimiz şeylere bak amk ne hale geldik.
  • herkes gibi benim de defalarca izlediğim filmdir. tam bir depresyon gidericidir. en önemli özelliği de filmin sizi yormamasıdır. çünkü filmi izlerken çaba harcamanız beklenmez sizden. zaten film o kadar zengindir ki dikkatiniz dağınık bir şekilde izleseniz bile illaki bir espri gelir sizi bulur. ancak filmdeki esprileri dikkatli bir şekilde yakalamaya çalışırsanız belli şeylere odaklanmanız gerekir.

    mesela ben normalde şener şen'in canlandırdığı lütfü karakterine odaklanırım. çünkü jestleri, mimikleri, diyalogları ve beceriksiz üç kağıtçılık girişimleriyle lütfü mizah konusunda tam bir madendir. bu karakterden sonra baktığım diğer karakter de tabi ki kemal sunal'ın canlandırdığı şaban'dır. şaban ailenin uşağı ve yaptığı garip çıkışlarla filmdeki mizahın bir diğer dinamosudur.

    ancak şaban'ın karakter motivasyonu hep aklıma takılmıştır. lütfü'yü zor durumda bırakması, dalgınlığı, rahatlığı, aileyle olan samimiyeti normal bir uşaktan farklı çünkü. bu yüzden karakterin neden böyle olduğunu merak ediyordum uzun süredir. "ee çünkü şaban karakteri böyle." açıklaması da filmin mizahı yanında biraz zayıf geliyordu bana.

    geçen akşam da filmi izlerken bu soruma yanıt olacak iki diyalog ile karşılaştım. ilki tellioğulları, yeşil vadiye gitmeden hemen önce yaşanıyor. ailenin üyeleriyle birlikte yeşil vadiye gitmek isteyen şaban, tellioğulları'nın fedaisi olduğunu söylüyor. buna karşılık lütfü "sen bu ailenin yüz karasısın." diyerek cevap veriyor. diğer işaret de filmin sonunda şaban, tosun paşa'yı kaçırıp yerine geçme planı yaptığında görülüyor. burada da adile naşit'in karakteri şaban'a yine ailenin yüz karası olduğunu söylüyor.

    bu iki sözü duyduktan sonra çok uzak da olsa aklıma şu fikir geldi. şaban bir ihtimal tellioğulları ailesine mensup olabilir. muhtemelen hayatta olmayan bir erkek üyenin, evin hizmetçilerinden birinden olan gayri meşru çocuğu kendisi. tıpkı karamazov kardeşler kitabındaki smerdyakov gibi bir durumu var. eğer filme böyle bakarsanız ailenin şaban'dan hoşlanmaması, biraz düşmanca davranmaları, şaban'ın rahatlığı ve adile anne'nin onu koruması farklı anlamlar kazanıyor.

    bir de filme böyle bakmaya başlarsanız şaban'ın konuşmaları boşboğazlığa değil, aile tarafından kabul görmemesinin bir intikamına dönüşüyor. çünkü şaban ailenin yanında muhtemelen kötü bir çocukluk geçirdi. büyüdüğündeyse aile üyelerini alaya almaya başladı. aile üyeleri biraz saf, bu yüzden tam olarak şaban'ın niyetini anlamıyorlar. ama şaban etrafındaki insanlarla gerçekten net bir şekilde dalga geçiyor. şimdi filmden seçme kısımlarla şaban'ın yaptıklarına ve bunların altında yatan temel motivasyona birlikte bakalım.

    ilk örneği, filmin hemen başındaki kahvaltı sahnesinde görüyoruz. normalde kahvaltıyı uşak olan şaban'ın hazırlaması gerekiyor ancak kendisi ortalarda yok. daha sonra kendisini miskinlik yaparken görüyoruz. buna rağmen adile karakteri onu diğerlerine karşı korumaya çalışıyor. çünkü sonuçta onu da bir evladı gibi görüyor muhtemelen.

    daha sonra lütfü, şaban'ı babasının yatağında uyurken buluyor ve "babamın yatağı." diyerek kızıyor. şaban da karşısındaki insanla dalga geçercesine "ben de ananın yatağı demedim ki." diyor. burada anlıyoruz ki şaban kendisine kızılmasından ya da vurulmasından korkmuyor. çünkü muhtemelen bu durumu çok uzun süredir yaşıyor.

    burada karşısındaki insanı alaya almayı bir adım daha ileri götürerek lütfü'ye gördüğü rüyayı anlatmaya başlıyor. bunu yaparken amacı boşboğazlık değil. önce dayaktan kaçmaya çalışıyor gibi rüyada lütfü'yü kahraman gibi gösteriyor. çünkü lütfü'nün bu tür şeylere zaafı olduğunu biliyor. ancak daha sonra rüyasında lütfü'yü önce otlatıyor sonra kişnetiyor. çünkü lütfü'nün saçma gururuyla dalga geçmek istiyor canı. sahne biterken yediği tokat da umurunda değil bu yüzden.

    bu dalga geçme hali küçük enişte eve gelince daha net görülebilir. şaban dayak yediği ve sinirli olduğu her halinden belli olan küçük enişteyi önce "beş dişin eksik sağ gözün şişmiş." diye kızdırıyor. adam kızınca da kızma küçük enişte diye öpüp iyice şaklabana çeviriyor adamı.

    daha sonra sofrayı toplama kısmı geliyor. burada yaptığı tertemiz öfke sebepli. tabakların kırılacağını ya da ortalığın batacağını bile bile bu şekilde davranıyor. ailenin şaşkınlığı da bu yüzden. çünkü şaban muhtemelen küçüklüğünden beri işe koşulmuş ve artık bundan bıkmış durumda. tepkisini de pasif agresifliği mizah ile birleştirerek ortaya koyuyor. ayrıca burada göze çarpan bir diğer nokta da şaban'ın işinden olmaktan korkmaması. yani normal bir uşak böyle bir şey yapsa evden gönderilirdi. şaban ise gönderilmeyeceğini biliyor çünkü asıl kimliği ortaya çıkarsa "ailenin adı kötüye çıkacak." bu yüzden şaban'ı hem yanlarında tutuyorlar hem de bu şekilde çalıştırıyorlar. o da fırsatını bulunca öfkesini gösteriyor bu şekilde.

    yine yeşil vadiye giderken suyu unutması ya da develeri kaybetmesinin sebebi de bu. aslında burada suyu kasıtlı unutmuyor ya da develeri bilerek kaçırmıyor. sadece işinden bıkan herkes gibi bu konularda çok dalgın. içinde bir ufak öfke de olduğu için her şeyi özensiz yapıyor ve ortaya bu gibi sonuçlar çıkıyor.

    yeşil vadiye vardıklarında seferoğullarıyla karşılaşıyorlar. burada şaban tellioğulları erkekleri öne çıksın diye gaz veriyor. bunun sebebi de seferoğulları'ndan dayak yiyeceklerini bilmesi. sonra filmdeki en efsane repliklerinden biri olan "tutmayın küçük enişteyi salıverin gitsin." diyerek dalgasını geçiyor aileyle.

    filmin ilerleyen sahnelerinde lütfü kendisinin aile reisi olması gerektiğini söyleyen bir konuşma yapıyor hatırlarsanız. bu sahne başladığında önce şaban, lütfü'nün ciddi tavırlarıyla dalga geçiyor. daha sonra aile reisinin kendisi olması gerektiğini söylüyor. burada amacı sadece mizah çünkü gayri meşru çocuğun birden bire ailenin başına geçmesi fikri ona komik geliyor.

    asıl dalga geçme kısmı ise tosun paşa olduktan sonra başlıyor tabi ki. çünkü burada şaban artık otoriteyi de eline almış durumda. eve ilk girdiğinde yanlarında daver bey'in kumandanı varken önce hasta olan babalarını sorması, sonra lütfü'ye aptal demesi, daha sonra ayşen gruda'nın getirdiği kahveyi beğenmeyip "ben size böyle mi kahve yapıyorum." demesi hep bu intikam alma isteği nedeniyle ortaya çıkıyor.

    bu durumun tadını çıkardığı da ortada. tosun paşa olarak makama geçtiğinde yapması gereken iki basit iş var aslında. bir yeşil vadi'yi almak iki leyla'yı istemek. bunlar taş çatlasın on dakikada halledilecek işler. ancak burada "unuttum, lafı karıştırdım." diyerek işi yokuşa sürüyor çünkü lütfü'nün yaptığı planla hemen kazanmasını istemiyor. ayrıca elde ettiği gücü de hemen teslim etmek istemiyor.

    akşam ziyafete kaldığında bir konuşma yapıyor. burada lütfü'den söylediklerini tekrar etmesi lazım ama saçmalayıp adamlara saydırıyor. bu sahnede şaban'ın aslında ailesine değil bütün topluma kızgın olduğunu anlıyoruz. ayrıca etrafındaki insanlar kendisinin bir paşa olmadığını anlasın da lütfü'nün planı bozulsun diye de uğraşıyor biraz.

    bu ziyafet sırasında bir pilav dağıtma sahnesi var mesela. bu konuşma karakterin ruh halini göstermesi açısından çok önemli. şaban, ilk önce gelen uşağa pilavı nasıl tabağa dolduracağını gösteriyor sonra "lütfü beni beğenmez ama onu kim beğensin." diye dalga geçiyor. en sonunda aman zahmet etmeyin diyen daver bey'e "ben alışığım." diyerek cevap veriyor. lütfü "paşa emreder." deyince de uşaklara değil, şık bir intikam hareketi olarak daha öncesinde evde hizmet ettiği adamları kendisine hizmet ettiriyor.

    bundan sonra şaban, lütfü'nün plana ne kadar ihtiyacı olduğunu fark ediyor. mesela lütfü'nün şaban'ı uyandırmaya geldiği sahneye bakalım. burada lütfü, şaban'dan, leyla ile aralarını yapmasını istiyor. şaban ise "bu hıyar surata kızı aşık etmek çok zor ama." diye başlıyor daha sonra lütfü kızıp "hayvan herif." deyip tokat atıyor. şaban da tokada karşılık veriyor. bu hareketiyle aslında lütfü'nün ne kadar eline düştüğünü ölçüyor ve beklediği üzere lütfü, şaban'a çok uzun süre kızamıyor çünkü tosun paşa olarak etkisine ihtiyacı var.

    bu sahnede otoritesini test edip istediği sonucu alan şaban, lütfü'yü daha da kıvrandırmak için leyla'yı kendisine istetiyor. lütfü burada sevdiği kadını, şaban'a istemek zorunda kalıyor. ki bu sahne şener şen'in oyunculuğu sağ olsun hayli komik.

    şaban'ın bu eğlencesi ve aileyi süründürmesi işi gerçek tosun paşa ortaya çıkınca son buluyor. çünkü ortamdaki otorite artık ona geçmiş oluyor. film de şaban'ın başladığı noktada son buluyor.

    dediğim gibi bu teori biraz uzak. yeterince kanıt yok bununla ilgili ancak şaban'ın ailenin dışlanmış bir üyesi olması fikri, sadece şaban personasının bir uzantısı olduğu için böyle davranıyor oluşundan daha mantıklı geliyor bana. hatta böyle düşününce filmdeki mizah daha da kaliteli geliyor çünkü iş rastgelelikten çıkıp planlı programlı bir çalışmaya dönüyor.

    siz de filmi tekrar izlediğinizde bunu düşünerek bir bakın. göreceksiniz ki eğer altında
    bu motivasyon varsa şaban'ın tüm davranışları çok daha anlamlı oluyor. bu yüzden bu teori bir şeyi kanıtlamasa da en azından filmden başka bir tat almanızı sağlar diye düşünüyorum.
  • tosun paşa türkiye'de sağ-sol çatışmasının en yoğun yaşandığı, sokakların kan gölüne döndüğü bir dönemde çekilmiş bir erken uyarı filmidir. arzu film ekolünün her filminde olduğu gibi yoğun gülmece gücü sayesinde alegorik anlatımı oldukça arka planda kalır ve böylece film kendini devletin sansüründen kurtarır. izleyici de ancak defalarca izledikten sonra filmin asıl manasını görmeye başlar.

    filmde daver bey, siyasi erki temsil eder. bu erk yerine göre süleyman demirel, yerine göre bülent ecevit'tir. yörenin mutlak hakimi daver bey'dir ama daver de kendi erkini sağlamlaştırmak için arkasına bölgenin güçlü ailelerinden birini alma ihtiyacı duyar. siyasetçilerin mutlak erke sahip olduğu halde seçmen desteğine ihtiyaç duyduğu gibi daver'in de tellioğulları'nın ya da seferoğulları'nın desteğine ihtiyacı vardır. çünkü daver'in de üstünde bambaşka bir güç vardır: hakiki tosun paşa. hakiki tosun paşa tam anlamıyla ceberrut bir üst güçtür. ordunun ta kendisidir. canı ne zaman isterse daver'in koltuğunu altından çekip alabilecek yegane güçtür hakiki tosun paşa ve ordusu. bu yüzden daver, yeşil vadi ve kızı leyla'yı erkini sağlamlaştıracak bir yem olarak kullanacaktır.

    tellioğulları dönemin sağcılarını temsil eder. seferoğulları'na göre daha az organize ve daha güçsüzdür bu aile. bir süre seferoğulları'yla mücadele eden ve her defasında yenilen (bakınız: 1968-1973 arası sağ-sol çatışmaları, sendikalaşma hareketleri ve üniversitelere hakimiyet) tellioğulları çareyi siyasal erke yakın durmakta bulur. hakiki tosun paşa'nın alternatifi bir tosun paşa yaratmaya kalkar (orduya karşılık ülkücülerin komando kampları gibi ya da islamcıların akıncıları gibi) seferoğulları'nı yöreden atmanın tek yolu daver'e yakınlaşmaktır. tellioğulları ne yaparsa hepsini daver'in güdümünde yapmanın yollarını arayacak ve böylece devlet adına hareket etme imajına sahip olacaktır. tellioğulları'nın başı lütfü tam bir bürokrasi ustasıdır. daver'in yumuşak karnını görebilmektedir. leyla'ya ona aşık olduğu için değil güce sahip olmak için ulaşmaya çalışır. leyla onaylanmış meşru gücü temsil eder. bu güç sayesinde tellioğulları yeşil vadi'ye yani ülkenin rant alanına sahip olacaktır. lütfü'nün hesap edemediği şey sahte tosun paşa'nın leyla'ya aşık olması ve ailenin eşgüdümünün parçalanmaya başlamasıdır. seferoğulları, ailenin bu birbirine düşmüş halini kullanmaya çalışacaktır.

    seferoğulları ise dönemin solcularını temsil eder. güçlü ama etkisiz bir topluluktur seferoğulları. bürokratik hamlelerde ayak oyunlarına başvurmayı becerememekte ve bir türlü leyla ve yeşil vadi'ye sahip olamamaktadırlar. zaman zaman daver'i ikna etseler de lütfü'nün politik atakları onların hedefe ulaşmalarını engelleyecektir. kaba kuvvetine güvenen bu aile politikada zayıf olduğundan daver'in siyasi erkine yaklaşamamaktadır. tam yeşil vadi ve leyla'ya sahip olmak üzerelerken ortaya sahte tosun paşa çıkmıştır. sahte tosun paşa'nın sahte olduğunun farkında olmadıklarından onu ordunun en kuvvetli temsilcisi sayarlar ve mücadeleden çekilmeye başlarlar. seferoğulları, ancak meşru yarışmalarda (seçimler) tellioğulları'na üstünlük sağlama gayretine girer bir süre sonra. fakat sahte tosun paşa hamlesi seferoğulları'nı her defasında güçsüz bırakır.

    ve nihayet sahneye hakiki tosun paşa girer. tosun paşa'nın katakullilere ihtiyacı yoktur. silahlı, muazzam bir gücü vardır. daver'e yaltaklanmaya gerek duymaz. seferoğulları'nın ve tellioğulları'nın meşru onayına (demokrasi) da ihtiyacı yoktur. canı istediği vakit leyla'ya da yeşil vadi'ye de hakim olabilir. bir yerde lütfü'ye burada güvendiğim tek adam sensin diyerek sağcılara özel bir göz yumma taktiği bile işletir. ama işin sonunda ordu üstüne ordu olmayacağı için kendi varlığını açıklayıp hepsini birbirine düşürür. iki aile (sağcılar ve solcular) son bir kavgada birbirlerine girer ama üstünlük çabaları boşunadır. beklenen olur ve leyla da yeşil vadi de hakiki tosun paşa'ya kalır. türkiye'nin siyasal gücü de rantı da ordunun eline geçer. oysa iki aile bir arada yaşamayı öğrenebilip rahat dursaydı tosun paşa'nın yönetime el koymak için bir bahanesi olmayacaktı. seferoğulları ve tellioğulları kavgası tosun paşa'nın müdahalesine gidecek yolu açmaktan başka bir işe yaramaz. yavuz turgul, daha darbeye seneler varken bu erken uyarıyı tosun paşa filmiyle yapmış ve kehaneti de tutmuştur.
  • bu filmde daver diye bir adam var. tellioğulları ve seferoğulları görücü geldiğinde "kızım iki aileden birisini seçmek zorundayız" diyen birisi. niye seçmek zorunda? "siktirin gidin kız mız yok" demiyor? sonra da kızını nazik bir dille bir tercihe zorlayarak seferoğulları'ndan suphi'ye veriyor. tam düğün arefesinde sözünden dönüp onca salaklığına rağmen hakiki tosun paşa olmadığını anlayamadığı şaban'a leyla'yı verip "ne mutlu ki bize tosun paşa'ya kız veriyoruz" diye bi göbek atmadığı kalıyor. vukuatları duyan hakiki tosun paşa geliyor. ortalık toz duman. düğünde herkes cennet mahallesi misali birbirine girmiş. hakiki tosun paşa daver’i çağırıp bu hanımla beni bir tanıştırsana demesinin anında kızını kolunda tuttuğu gibi paşayla tanıştırıyor ve olaylar sonrası kızını ona nikahlıyor. inşallah öyledir yani yine caymadıysa. şimdi bu ne biçim iş? paşada sahtecilik yapan lütfücüğüm hariç herkese verdi kızını. kim paşa yaptı bunu hayret..

    tarafımızı da belli edelim:
    (bkz: yaşasın tellioğulları)
  • uzun zamandır bu entryi yazmak istiyordum. hakkını vermek istediğim için de gerekli derlemeleri yapmak oldukça zamanımı aldı. neyse ki sonunda bitirdim de rahatladım. kısfmet bugüneymiş.

    hayatımda beni en çok etkilemiş filmlerin başında gelir tosun paşa. o kadar fazla ilginç detay içerir ki, hepsini yazmaya kalksanız kitap olur. yönetmenliği, oyunculuğu, senaryosu, kurgusu, müziği ve hatta hatalarıyla bir başyapıttır.

    ••• öncelikle senaryosundan başlayalım •••

    film, osmanlı dönemi iskenderiye'sinde seferoğulları ve tellioğulları adlı iki güçlü ailenin, yeşil vadi olarak bilinen, çöl ortasında yemyeşil kalmış bir vahanın mülkiyet hakkını kazanmak için birbirlerine karşı verdiği amansız mücadeleyi konu alır. buraya kadar sıradan görünen senaryonun ilginç tarafı, birbirine neredeyse tıpatıp benzeyen iki düşman ailenin çok da kesin olmayan çizgilerle "iyiler" ve "kötüler" olarak ayırılması ve olayların kötülerin gözünden anlatılmasıdır. evet, seyirciye pek hissettirilmese de kötü ve ahlaksız olan taraf, şaban'ıyla, lütfü'süyle, adile hanım'ıyla, damatlarıyla bizi kendine hayran bırakan tellioğulları'dır. bu anlamda yavuz turgul çok ince bir toplumsal mesajı bizlere daha filmin en başında vermiş; anlayan anlamış, anlamayan... neyse

    ••• yönetmenlik •••

    kartal tibet'in açık ara en iyi işidir. bildiğim kadarıyla da ilk yönetmenlik denemesidir. ilginç bir şekilde yavuz turgul'un da filmi çekilmiş ilk senaryosudur. tibet'in bu filmdeki en büyük başarısı zannımca günümüz komedi filmlerinde de denenen ama kesinlikle çok yapay duran ana senaryonun içine skeçvari durum komedilerini serpiştirme biçimidir. biraz oyunculuk, biraz da kurgu yönetmenliğiyle de alakası olan bu durum, bana göre benzerleri arasında en başarılı örnektir. zira filmi özel kılan, durum komedilerinin çokluğuna rağmen hikaye ve anlatımda hiçbir kopukluğun olmaması, her şeyin dozunda ayarlanmış olmasıdır. aslında bu filmin maskeli beşler veya recep ivedik gibi şeylerle* benzer bir anlatıma sahip olduğunu söylersem kartal tibet'in ne kadar başarılı bir iş yaptığını daha net anlatmış olurum.

    ••• kurgu •••

    şimdi sinema eleştirmeni gibi ahkam kesmek haddim değil ama paylaşmak istediğim birkaç ayrıntıyı yazmazsam da çatlarım. öncelikle sinema sanatıyla ilgili çok temel bir bilgi vermek istiyorum. bir film çekilirken, eğer deneysel veya çok aykırı bir proje değilse, o filmin içinde konuyla alakasız hiçbir unsur barınmaz. bir yerde bir dialog yaşanıyorsa, biri cüzdanını düşürüyorsa veya nebiliym seyircinin tanımadığı bir karakter başrol oyuncumuzu uzun uzun süzüyorsa, bunun mutlaka senaryoyla alakalı bir sebebi vardır. buradaki amaç kurguda kopukluk olmasını önlemektir. seyirci hikayeden ve olayın akışından uzaklaşmamalıdır. ancak tosun paşa bunun istisnai örneklerinden biridir. senaryonun arasına çok sayıda gereksiz ve konudan alakasız sahneler -oldukça başarılı bir şekilde- serpiştirilmiştir. şüphesiz ki böyle bir hikaye akışını sanki çok normalmiş gibi gösterecek bir biçimde kotarmak kurgusal anlamda bir başarıdır.

    ••• oyunculuk •••

    bana göre türk sinema tarihinin en iddialı birkaç kadrosundan biridir. en ufak roller bile büyük ustalara teslim edilmiştir:

    (bkz: kemal sunal) şaban / sahte tosun paşa
    (bkz: şener şen) tellioğlu lütfü
    (bkz: adile naşit) tellioğlu akil'in kızkardeşi
    (bkz: akil öztuna) tellioğlu akil
    (bkz: bilge zobu) kumandan
    (bkz: müjde ar) leyla
    (bkz: yasemin esmergül) leyla'nın dadısı
    (bkz: mete sezer) daver bey
    (bkz: oktar durukan) hakiki tosun paşa
    (bkz: tuncay gürel) küçük enişte (bekir)
    (bkz: ayşen gruda) tellioğulları'nın büyük kızı zekiye (küçük enişte bekir'in zevcesi)
    (bkz: ihsan bilsev) damat mülayim
    (bkz: günfer feray) tellioğlu hatice (mülayim'in zevcesi)
    (bkz: ergin orbey) damat vehbi
    (bkz: filiz toprak) tellioğlu fatma (vehbi'nin zevcesi)
    (bkz: zihni göktay) damat ruhi
    (bkz: oya aydonat) telloğlu emine (ruhi'nin zevcesi)
    (bkz: sıtkı akçatepe) seferoğlu sıtkı
    (bkz: hikmet gül) seferoğlu rukiye
    (bkz: cevdet arıkan) seferoğlu suphi
    (bkz: tevfik şen) seferoğlu
    (bkz: ata saka) seferoğlu kasım
    (bkz: akif kilman) seferoğlu
    (bkz: ayten erman) seferoğlu
    (bkz: nevin güler) seferoğlu
    (bkz: arap celal) çığırtkan

    emeğe saygı bab'ında;

    yeni stüdyo'da renklendirilmiş ve seslendirilmiştir.

    sesleri alan - necip sarıcaoğlu
    yardımcısı - erkan esenboğa
    sistem - flet elektronik

    kurgu senkron - ismail kalkan, mevlüt koçak, sabit özergil

    negatif kurgu - mahmut eskici, kazım çakırman*

    laburatuar - hasan örnek, abdullah akdeniz, ismet karslı

    renk uzmanı - türker vatan

    yapım yönetmeni - yılmaz kanat

    ar direktör* - hasan nurdan
    set ekibi - necati bostancı, ibrahim kul, ömer bubu, taci ersan

    kamera asistanı - güngör özsoy

    ışık şefi - ekrem köksalan
    yardımcıları - veli özşahin, yüksel güzel

    yönetmen yardımcısı - sami güçlü

    senaryo - yavuz turgul

    görüntü yönetmeni - kriton iliadis

    yapımcı - nahit ataman

    yönetmen - kartal tibet

    ••• son birkaç not •••

    - bu filmi bilmeyen bir türk'e rastlayamazsınız. en fazla, tamamını izlememiş birini görebilirsiniz. o da belki.
    - "tutmayın küçük enişteyi" cümlesi bu film ile birlikte ünlenmiş, günlük hayatta sıkça kullanılan bir terim haline gelmiştir.
    - filmin müzikleri yine kendisiyle birlikte ünlenmiş, günümüzde dahi herkesin sevdiği ve dinlediği klasik türk musıkisi eserleri olarak tarihteki yerini almıştır.
    - filmdeki en belirgin hata, görücü hamamı sahnesindeki kavgada hikmet gül'ün sütyeninin gözükmesidir.
    - yapımda ve yayında emeği geçen herkese teşekkürler...

    kaynakça: 1) götüm 2) imdb.com 3) vikipedi 4) sinematurk.com
  • pa$aya verilen yemekteki konu$manin da kopardigi film. davetliler onunde $ener $en kemal sunala fisildamaktadir..

    $ener $en: $aban hadi kalk $imdi senin cevap vermen lazim.
    kemal sunal: ne diyecem?
    $.$.: benim soyleyeceklerimi tekrarla.
    k.s.: olur lutfu.
    $.$.: bana kar$i gostermi$ oldugunuz.
    k.s.: bana kar$iii..gostermi$ oldugunuuuz..ne gosterdiler?
    $.$.: oyle degil.
    k.s.: oyle degiiiil..
    $.$.: sersem herif! bana kar$i gostermi$ oldugunuz ilgiden.
    k.s.: sersem herifleer!! bana kar$i gostermi$ oldugunuz ilgideeeen..
    $.$.: kes artik. rezil olduk!
    k.s.: kesin artik. rezil oldunuz!
    $.$.: allah belani versin.
    k.s.: allah belanizi versin!. e$oglue$ekler! birsuru namussuz..irz du$manlarii! hayvan oglu hayvanlar!! off yeter be. artik icelim. cok iyi konu$tum ama.
  • yerli/yabancı çok komedi filmleri izledim, gülmekten sandalye, ranza, okuldaki sıra ve bilumum yerlerden düşürenler de oldu ama ben hayatımda hiçbir şeye şunun kadar gülmedim:

    (bkz: ulan bizim çuvalda seferoğlu sıtkı'nın ne işi var)

    hani böyle yapıtaşlarıma ayrılana kadar gülüyorum, her seferinde.
  • şener şen'in 35, kemal sunal'ın 32, adile naşit'in 46, ayşen gruda'nın 32, müjde ar'ın henüz 22 yaşında olduğu bir film tosun paşa. türk sinemasının çok özel bir filmi.
    bu ülkede yaşayan, sinema sevsin sevmesin herkesin tekrar tekrar izleyebileceği, gülümseyeceği, üzerine düşüneceği bir film. belki de hangi statüde, hangi görüşte olursa olsun herkesi birleştirebilecek güçte bir film.
    filmin olay örgüsü o kadar yumuşak, görsel açıdan o kadar renkli akar ki bir solukta izletir kendini. filmde geniş ailelerde hiç çocuk oyuncu olmaması da ilginç bir detaydır.

    replikleri günlük hayata komik bir şekilde aktarabilirsiniz:
    - bırakın, tutmayın küçük enişteyi, salıverin gitsin...
    - leyla sev beni sokma müşküle, gel kaşık atalım iki tabak keşküle...
    - biliyorsunuz, at murattır, yeşillik de... ottur!
    - o kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış
    kırk beş yaşında da adile de hanım pek de kartlaşmış...

    yeşil vadiyi, şaban'ın tatlı intikamını, leyla'nın kayıtsızlığını, aile içi çatışmaları, iktidar kavgalarını, kadın erkek ilişkilerinin eşiğini, barış yoksunu olunca kaybedebileceklerimizi hatırlamaya uzun yıllar devam edeceğiz.
    iyi ki varsın türk sineması...
  • simdi su sahneyi bir izleyin.
    hamam sahnesi

    bize ne kadar da dogal geliyor. fakat bir an bu sahnenin kameralar ve film ekibinin arasinda, dogalliktan aslinda ne kadar uzak bir sekilde cekildigini dusunun.

    ıste o zaman, bu adamlarin ne kadar buyuk oyuncular oldugunu daha iyi anliyorsunuz..

    klasik bir tanim yapacak olursak, 100 kere izlense 100'unde de keyif verecek efsane bir yapim.
hesabın var mı? giriş yap