• gereksiz ampulleri bir türlü kapatmaz.
  • internet üzerinden aldığım randevunun saati 10:45. saat 10:30'da ağız ve diş sağlığı merkezindeki doktorumun kapısının önündeyim. vatandaşın birisi geliyor. yanında kurumun güvenlikçisiyle. "aha burası" diyor güvenlikçi, muhtemelen elemanın tanıdığı, içeriden rica ediyor tedavi edilmesini ve gidiyor. bilmem farkettiniz mi dolgu için araya adam sokan bir milletiz.

    vatandaş içeriye giriyor biraz sonra. doktor randevu saatinin 10:15 olduğunu söylüyor. geç geldiği için hastaya sitem ediyor, bir daha olmasın diyor. bu olaylar olduğu sırada ben de içeri giriyorum. diş röntgenimi çektirmek için başka bir bölüme gidiyor, çektirince geliyorum. sürekli oda, koridor ve röntgen arasında gidip geliyorum.

    kapının önünde beklerken, henüz sırası gelmemiş başka bir vatandaş derin bir "öffffff" çekiyor. bu tavırları pek sevmediğimden dönüp yüzüne bakıyorum rahatsız olsun diye. ardından bundan güç alan, randevuya geç gelen vatandaş da uflayıp puflamaya başlıyor. "20 dakka oldu yav" benzeri laflar mırıldanıyor. sonra uyuşmuş ağzıyla diğeri ile konuşmaya başlıyor.

    -bir iğne vurdu 15 dakka sonra çağıracam dedi hala çağırmadı.

    bu sırada doktor içeride başka hastalarla ilgileniyor. 15 dakika geç gelen bu ipneyi araya sıkıştırmaya çalıştığı için, hem saatinde gelen normal hastaları tedavi ediyor, hem de bizim öküz efendiyi aradan çıkarmaya çalışıyor. ancak bizim öküz efendi bunu anlayacak empati yeteneğine sahip olmadığından öflemeye devam ediyor.

    bu arada ben çekilen röntgenime baktırmak için içeri giriyorum. o sırada öküz efendi de dalıyor kapıdan.

    öküz: yav iğne vurdunuz. 15 dakikaya çağıracam dediniz! yarım saat oldu!
    doktor: biliyorum kardeşim. bana söylemene gerek yok. ben vurdum iğneyi, ben dedim bekle diye. merak etme 2 saat sürer onun etkisi, geçmez. çağıracam seni.

    hani bu vatandaş hışımla içeri girip, yüksek perdeden isyan edince sanıyorum ki cevap da verir şimdi. çünkü isyankar, sinirli bir havayla girdi. fakat yine halkım beni şaşırtmıyor hemen kaşları düşürüp "hı hı tamam" deyip dışarı çıkıyor.

    bu arada benim diş filmi iyi çıkmamış bir kere daha çektirmemi rica ediyor doktor bey. gidiyorum, çektiriyorum, geliyorum. bizimki yine kapının önünde. bu sefer diğer bekleyenin de desteğini almış. o da çok beklediğini düşünüyor. 30 dakika falan beklemiş o da nereden baksan.

    "aha" diyor,"bak bu geçen başhekim, söyle ona işte, söyle şikayet et"

    vay arkadaş ipnelere bak ya. cahillik, bencillik, yavşaklık böyle birşey işte. içerde hiç durmadan çalışan, seni istese randevuya geç kaldığın için tedavi etmeyebilecekken, yardım etmeye çalışan adamı utanmadan bir de şikayet edeceksin.

    neyse, şikayet etmiyor. güvenlikçi geçerken yakalıyor tekrar güvenlikçiyi. "yarım saat oldu beni almıyor" diyor, ajitasyon falan bildiğiniz şeyler. artık dayanamıyorum ben de. "sen geç kalmadın mı kardeşim randevuya, adam napsın? normal zamanında gelenleri de tedavi etmeye çalışıyor işte, içerde oturup kahve mi içiyor" diyorum. yine ezik, yine mağdur arkadaş. yalancılık, riyakarlık hep bunda. "kendi tanıdıklarını alıyor içeri" diyor önce, sonradan "bir adam 5 kere girdi" demeye başlıyor. mağduriyet çok bunda, bunu hep ezmişler. "iğne vurmasa tamam da iğne de vurdu" diyor.

    tam bu sırada diğer 3. vatandaş, hani buna destek olan, sanırım "ulan bu girerse ben geç kalacam" diye düşünüp kapıya davranıyor. "ben" diyor "yarım saat izin aldım da, öğleden sonra geleyim olmazsa". ipnelere bak ya, sinir oldum şimdi yine. o dangalak da bilmiyor ki kendisinin zamanında tedavi olamamasının sebebi ilk geç gelen mal değneği.

    tabi bu arada bizim esas vatandaş, hemen farkediyor durumun vehametini. o da yapıştırıyor ben de işten yarım saat izin aldımı.

    ve beklediğimiz sona geliyoruz. canım vatandaşım işi çözemiyor. yurdum insanının da, siyasetçisinin de her sıkıştığı durumda kullandığı aracı kullanıyor.

    "e cuma var, cuma kaçacak!"

    dediği anda ben ağzına yangın tüpü ile vurup koşarak uzaklaşıyorum.

    işte türk insanı, çoğunluk olarak bu iki arkadaşa benzeyen insanlardır.
  • 2 gram menfaat için herşeyi yapabildiğine inandığım kural tanımaz, işine gelince ise kendi haklarını çirkefçe-çoğu zaman da hakkı olmamasına karşın-savunan insandır...ortalama bir türk insanı herkesin hakkını her şekilde yer, düşünmez bile sanırım; refleks olmuştur...en basitinden, örneğin ödeme yapmak için sıra beklenen bir markette 2.kasa açıldığında ve kasiyer "sıradan alayım" dediğinde sıranın en arkasındakiler koştura koştura o kasaya gider...bugüne kadar daha öndekilere fırsat tanıyan bir insan görmedim...veya örneğin pastaneye gittiniz ve görevli bilmeden, sizden daha sonra sıraya girmiş birine ne istediğini sordu...yine bugüne kadar sadece 1 veya 2 kişi gördüm ki, sıranın kendisinde olmadığını söylesin...medenilik deyince aklıma türk insanı gelir...
  • tahamül sınırı sıfır olan insan türü. bu fikre de sözlük sayesinde ulaştım.

    özellikle insanların kullandıkları ürünlerle olan ilişkileri ilgimi çekti. bir falsosu olduğunda insanlar yakıp yıkıyorlar. ürünün hata yapma şansı yok. en ufak, ufacık hatada "haftasonumu zehir eden, tadımı kaçıran, canımı sıkan,..." obje halini alıyorlar.
  • geçen akşam otobüste ayakta gidiyorum. zaten cüsseliyim bir de elimde çanta var. otobüsün önünden "arkadaşlar sağlı sollu ilerleyelim" diye bağırıyorlar. çift sıra ikili koltukların olduğu koridora tek başıma zor sığıyorum, adam sağlı sollu diyor, bak sen. neyse, dedim, sabredelim biraz daha. sonra yaşlı bir teyzem başladı konuşmaya, "sanki otobüsun arka tarafı başka yere gidiyor. illa orta bölümde bekleyecekler". bize laf sokuyor aklınca, bunu duyan diğer yaşlı teyzeler de koroya katıldılar. "hiç... insanımız böyle işte... iki adım ilerleyip de herkes rahat etsin diye uğraşmazlar. cık cık cık.". diğer taraftan bir amca bağlandı, "yürünsenize evladım, bak yolcular binemiyor". elimdeki çantayı kaldırdım havaya, "amca nereye yürüyeyim, hani, göster de yürüyeyim, nereye yürüyeyim?" dedim. sonra, bir kaç yolcu daha katıldı isyanıma, "bitti işte daha yolcu almayın, akraba olacaz burda" falan... sonra teyzeler biraz yumuşar gibi oldu, "aslında buraya minibüs seferi de koymalılar, çok yoğun bir yer". "olur mu canım, bu kadar sıkışık trafiği daha da felç mi etsin?"...

    ah benim koyun insanım... otobüsün zar zor geçtiği daracık yollara, bu yetmezmiş gibi sürekli bir tarafı kazılıp tekrar yamanan asfalta, yetersiz otobüs seferlerine ve toplu taşıma seçeneklerine değil de birbirinize kızın. "sağlı sollu yürüyün" diye birbirinize bağırın böyle. yer dar diye birbirinize kızın, siz birbirinize kızasınız diye yeri dar tutanlara değil.
  • kuzugiller familyasından olup kurtla melezleşmiştir. ne isa'ya ne musa'ya yaranamamış bir beşerdir. haddi-i zatında komplekslidir, saldırgandır, munistir, şizoid karakterlidir, altın kalplidir, edilgendir, ataktır.
  • dizi ve film ile belgeseli karıştırır.

    ecdadımız at sikiyor falan...
  • nasıl bir indoktrinasyonla büyümüşse her alanda gereksiz/anlamsız milliyetiçiliği anadili için de geçerlidir; mesela türkçe harici bir dil konuşursanız ya özenti ya da asimilesinizdir, ve bunu dile getirirken fransızca 'assimilation' kelimesini kullanır. globalizasyon ve entegrasyon gibi sözcükler sözlüğünde bulunmaz. a pardon zaten bunlar yabancı sözcükler olduğundan pis ve kakadır.

    günlük dilde kullandığı belki 5 kelimeden 3 ü farsça, arapça, italyanca, fransızca, gibi diller kaynaklı türemiş olsa dahi o öz türkçemsi bir kavram savunur durur...

    telefonundan ayakkabısına kadar her türlü yaşamsal deneyimi buram buram yabancı esintiler barındırır ama konu dile geldiğinde milliyetçi kesilir.

    (not: bu bir genellemedir, aklınız daha selimse ne mutlu)

    (bkz: code switching)
    (bkz: #70194425)
  • yerlere tükürür.

    bu durumda avrupalaşmamız imkansız.
hesabın var mı? giriş yap