• türkiye'de, beşten fazla kelime içeren tüm cümlelerde anlatım bozukluğu vardır gibi geliyor bana.

    fark eden, umursayan var mı bilmiyorum ama memlekette cümle kurabilen yok. hat höt, bıt gibi komutlar dışında anlamlı ve akıcı bir dil kullanamıyor insanlar.

    mesela tv'lere bakın. adamlar cümlelere bir başlıyorlar; ortalarda bir yerde bir noktalı virgül koyuyorlar; sonra başka bir dala atlayıp tümlece kadar ilerleyip; cümlenin sonunda da alakasız bir yüklem koyarak işi bitiriyorlar.

    bazen düşünüyorum; türkçe konuşmak isteyen bir yabancı olsa, bu cümleleri anlayabilir mi? herhalde gramer kitabını filan yerler; biz bu dili çözemiyoruz diye. sokaklarda, insanlar arasında da durum böyle. bu yüzden de insanlar birbirlerine doğru dürüst bir şey aktaramıyorlar ve kavgalar da biraz bu yüzden çıkıyor belki de.

    merak ettim. ingilizce kanallarda dilin nasıl kullanıldığına dikkat ettim. ama adamlar gerçekten insan gibi cümle kuruyorlar. cümleleri bittikten sonra bunun başı kıçı nerdeydi diye düşünmüyorsun.

    biz de insanlar düşünmeden, organize olmamış boş cümleler kurduğu için diyaloglar da vasat. dil düşüncenin evidir, demiş wittgenstein. bizim ev, tepemize çökmüş anlaşılan. bu durumumuzu, gelişen internet teknolojisiyle dilin esnemesine de bağlayamayız tabii.
  • anlatım bozukluğu oldukça geniş bir konu olduğundan ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın kurallara tam anlamıyla uyulabileceğini sanmıyorum. buna karşın günlük dilde bariz dil ve anlatım hataları yapmadığın sürece pek üzerine düşülecek bir konu değil bence.
  • altına imzamı atacağım tespit. konuşma dilinde de yazı dilinde de gittikçe sıvayan bi millet haline geldik. yazım hatası yapmadan (-de'ler, -da'lar değil yalnızca), orta uzunlukta bi cümle yazabilen yok. aklından geçenler biraz teferruatlıysa sekmeden ve kelimeleri düzgün bi sıraya koyarak derdini anlatabilen yok. rahatsız olmamın ötesinde yoruluyorum aga. her üç cümleden birinin içinde bi kayma, bi yamukluk olduğunu düşün; günün sonunda yoruluyorsun lan. şunu demek istedi sanırım diye çalışıyor arkada çünkü sürekli bi program. ram'den yiyor.
  • türkçede yüklemin sonda olmasından kaynaklı durum. odtü'de yapılan bi araştırmaya göre almanca ingilizce gibi çoğu avrupa dilini konuşanlarda beyin 400. milisaniyede işleme geçerken türkçe konuşanlarda 600. milisaniyede de işleme geçiyormuş. o aradaki sürede de beyin cümlenin geri kalan ögeleriyle yüklemini birleştirip anlam bütünlüğünü sağlıyor yani türkçede ilk 400 milisaniyede cümlenin diğer diğer ögeleri akılda tutuluyor ve aradaki sürede o ögeleri zihinde canlandırıp yükleme gelen eklerle birlikte tekrar yorumluyor. yani türkçe konuşup anlamak için beynin biraz daha zamana yani düşünmeye ihtiyacı var ama türkiyede konuşmadan önce düşünen olmadığından anlatım bozukluğu şov yapıyoruz.
  • tanzimat,ıslahat ve 2. meşrutiyet devirlerinde sorun yok.

    cumhuriyet'in erken döneminde sorun yok.

    20. yüzyılın ortalarında sorun yok.

    1970'ler, eh onda da yaklaşık olarak sorun yok. bkz: basın, edebiyat

    1980 lerin sonlarına doğru anlatım bozuklukları baş gösteriyor. köyden kente köç, medyanın halkın seviyesine inmesi, darbe sonrası magazinleşen türkiye, siyasi-felsefi-tarihi düşüncenin sıradanlaşması gibi bir çok etmenler sayılabilir. tabi ideolojilerin can çekişmesini de buna katabiliriz.

    1990 ların sonu, "konuşan türkiye" zırvası altında eline kalem ya da mikrofon alan gramerin anasına çöktü.

    halk zaten göçmüş vaziyette kendini ifade etme olayında.hadi onu boşverelim. kamuoyunda ehil olmayan kişilere söz verildiği için vaziyet böyle acınası. 1 asır önce, aydın kesimi kendini her alanda yetiştirmeye özen gösteriyor iken, düşünce-dil koordinasyonu iyi bir şekilde kuruluyordu ve duygu-düşünce otomatikman mükemmel bir şekilde deklare ediliyordu. demem o ki gramer kurallarına riayet eden yazar-çizer tayfası vardı, her kesimden.elbette dile hakimiyetlerinin de etkisi büyük. şimdi atı alan kendini malkoçoğlu sanıyor.

    eliti de avamı da yozlaşmış bir ülkenin üzerinde düşünülmesi gereken sorunlarından birisi bu. sadece belli bir kesime yüklenmenin de doğru olduğunu sanmıyorum. ayrıca sadece kitap okuyarak bu bozukluk ortadan kalkmaz. bilgi, beyinde harmanlanıp başka fikirlere evrilmeden (üzerinde yoğunlaşmadan, fikir teatisinde bulunmadan, diyalektik ile işlenmezse) ham olarak kalır. düşünce ile yeni pencereler açılmadığı sürece güdüktür ve konuşma/yazma gibi eylemlere çok da müspet tesirde bulunmaz. ayrıca özgüven parantezini de unutmamalıyız.

    ayrıca millet olarak her konuda (tababet/tıp, siyaset, diyanet) uzman(!) olduğumuz için kafamızın karışık olmasıyla , derdimizi anlatamamanın bir ilintisi muhakkak vardır.
  • sebebi (bkz: kitap okumamak) olan büyük sorun.
  • türkiye ' de anlatım bozukluğu olmasının yaygın bir nedeni var. kitap okumuyoruz. sınırlı kelimelerle işimizi görmeye çalışıyoruz. sokak jargonu hayatlarımızı hapsetmiş. bu yüzden de bir iş görüşmesine gittiğimizde yahut ciddi bir ortamda bulunduğumuzda eveleyip gevelemekten kendimizi alamıyoruz
  • radyo ve televizyon spikerlerinin bile sık sık anlatım bozukluğu yapmasıyla farkedilebilen gerçek.
  • "türkiye'de, beşten fazla kelime içeren tüm cümlelerde anlatım bozukluğu vardır gibi geliyor bana."

    anlatım bozukluğu konusunda tez yapılabilecek cümlelerden biri. neresinden tutsan elinde kalıyor. cümlenin ne söylemek istediği belirsiz. türkiye, bir kitap ismi olsa anlarım bak. ama kastedilen ülke ise; kelime içeren ülke nedir? türkiye'de ki cümleler nelerdir? tipi sorular soruyor, sonsuz bir felsefeye sürükleniyoruz.

    "türkiye'de halkın kullandığı dile bakarsanız, beşten fazla kelime..." bir nebze düzeltiyor gibi... en azından cümle anlamlı hale geliyor.

    "vardır gibi geliyor bana" nedir len! "varmış gibi..."

    tüm paragrafları inceleyecektim ama işim gücüm var. gerisini size bırakıyorum, beyler.
  • çok yerinde bir tespit. eşim tercüman ve türkçe'den almanca ve ingilizce'ye tercüme yapıyor. önüne iş diye gelen metinleri tdk falan görse kurumu kapatırlar. o kadar çok düşük ifadeler, yarım yamalak tanımlama-betimleme çabaları, ifade bozuklukları var ki. adam vize alacak bir niyet mektubu yazmış üç sayfa. ama neden oraya gitmek istiyor, neler yaşamış o cümleleri okuyunca anlamıyorsun, ancak "böyle demek istedi herhalde" diye tahmin ediyorsun. hani adamların sana daha önceki girişiminde vize vermemiş olması çok normal, çünkü daha anadilini düzgün yazamıyor, muhtemelen de konuşamıyorsun; yani daha kendini ifade edemiyorsun ne yapsın adam seni.
    tv'de olsun, bazı küçük şirketlerin tanıtım metinlerinde olsun; 5-6 kelimeden fazlaya uzadı mı anlatılmak istenenler, hemen ambale oluyorlar ki bana düşünmeden konuşulmaya çalışıldığı izlenimi veriyor. bilemedim.
hesabın var mı? giriş yap