• before beginning something -> inşallah
    just at beginning -> bismillah
    when surprised -> allah allah
    self confidence -> evelallah
    fully motivated -> alimallah
    when gave up -> eyvallah
    to go to the end -> ya allah
    promise -> vallah billah
    bored -> fesupanallah
    more bored -> hasbinallah
    give up -> illallah
    great inspiration and motivation -> allah allah allah
    succeeded -> maşallah
    at failure -> hay allah

    ***

    bunlari soyleyebilen bi gavur, asgari ihtiyaclarini karsilayabilecek sekilde yasar turkiye'de. kesin.

    + hans, abi turkceyi de soktun iyice ha?
    - evellallah.
    + baksana catir cutur konusuyon. helal valla...
    - eyvallah.
    + kari kizla aran nasi peki. hakkatten ya, ne dusunuyosun turk kizlar hakkinda.
    - illallah. illallah.
    + bak su gecen de fena diilmis.
    - hay masallah.
    + gozune kestirdin hans'cim, yengemiz olur di mi artik.
    - insallah.
    + e gidip kendisine de soylesen bunu?
    - bismillah. allah allah allah...
  • şimdi hepimiz geçtik bu yollardan. şebek olmadan yabancı dil öğrenilmiyor. medeni cesaretinizin olması ve utanmamak bu konuda en önemli şart. sırf bu yüzden fransızcam ingilizcemden çok daha berbat. üniversitede sınıfın ortasına çıkıp "bonjour pierre comment allez vous" diye renkten renge girmekten, yeni tanıştığımız arkadaşlara madara olmiyim ayağına fransızcaya şu dilimi layıkıyla açamamışımdır. o sıralar fransızlara türkçe dersi vererek harçlığını çıkaran bir çok arkadaşım oldu. epey komik şeyler dinledik, bir de adamların dilini öğrenirken bi tarafımızdan kan geldiği için aynı kanı onlardan çekecektik kaçarı yok.

    içlerinde unutamadığım bir kompozisyon ödevi vardı. arkadaş ders verdiği kızcağızdan pazar gününü nasıl geçireceğini "basitçe" anlatmasını istemiş. bilirsiniz yabancı dilde kompozisyon yazarken insan sözlükte gördüğü ilk kelimeye atlamaz. çok uğraşmış gibi görünmek için böyle daha egzantrik sözcükler bulmaya çalışır. bu hanım kızımız bunun bokunu çıkarmış, hatırladığım kadarı ile:

    " bugün yar ile buluşacağım. en takdire değer entarimi giyeceğim. al iskarpinlerimi giyeceğim. birlikte sinemaya gideceğiz. ardından, kahvehaneye gidip hasbihal edeceğiz. (işte bu noktada saygı duydum kıza sustum oturdum kıç üstü). hahvehanemiz bebek'te. sevgili ve ben en çok bebek' i seviyoruz, istanbul boğazı çok güzel bir arazi.
    türkiye çok güzel bir ülkedir.
  • vaktiyle okula değişim programıyla gelip bizim takıma giren bi dave var idi, kanadalı.. ona verdiğim bikaç tiyo tez zamanda takımda "lan dave? söktün olm sen bu türkçeyi? şakıyo valla.." tepkileriyle sonuçlanmıştı.. dave çat pat konuşuyodu zaten de, ben de ona şöyle demiştim :

    - bak daveim, lafa "abi" diye başla, "ya" diye bitir.. her ne diyo olursan ol bu kuralı ihmal etme..
    - what do you mean?
    - dene gör?
    - abi, biğ ekmek istiyoğm, yaa..
    - indeed..

    adam kırk yıllık türk gibi olduydu namussuzum..
  • muhtelif kargaşa ve yanlış anlaşılmalara yol açabilen bir girişimdir.

    sene 96; öğrenci, latin amerika kökenli, öğretmen cedilla; diğer ortak dil, ingilizce; isim olan yalan (lie) kelimesini fiil (to lie) olarak kullanmak isteyen öğrenci: "yalanıyorsun!"

    sene 97; öğrenci, hollandalı, öğretmen cedilla; diğer ortak dil, ingilizce; sayılardan kafası karışan öğrenci, seven'ın (7) türkçesinin yedi mi yoksa sekiz mi (muhtemelen seven ile ilk iki harfinin aynı olmasından dolayı) olduğunu bir türlü hatırlayamamaktadır. cedilla, olayı daha da karmaşık hale getirir. "yedi is sometimes 7* and sometimes 8*."

    (halbuki, görsel hafızası kuvvetli olan öğrenciler için, yedi ve sekiz'in karıştırılmamasına yardımcı olmak amacı ile, tahtaya - veya deftere - yazı ile yedi yazılır, y harfinin alt kısmına "yedi" rakamının çizgisi çizilir, bir de yazı ile sekiz yazılır ve s harfinin çizgileri "8"e tamamlanır. böylece öğrencinin kafasında yer edeceği umulur).

    sene 97; öğrenci, (başka bir) hollandalı, öğretmen cedilla; diğer ortak dil, ingilizce; isim olan iş (work) kelimesini çalışmak filli (to work) olarak kullanmak isteyen öğrenci: "bütün gün işiyorum!"
  • bazen gerçekten beni çok güldüren sonuçlar doğuran eylem. örnek:

    ben: bak hans, konumuz pekiştirme sıfatları, kelimeleri daha etkili ve vurgulu söylemek adına kullanılır.
    örneğin kırmızı, kıpkırmızı gibi.

    ve konu şöyle bi anlatılır...

    hans: allright, i did understand.

    ben: yarın ödev olarak tüm renkleri pekiştirilmiş olarak öğren, bana sıralayacaksın, ok?

    ve ertesi gün.......

    ben: evet hans say bakalım!

    hans: kıpkırmızı, kıpmavi, kıpbeyaz, kıpyeşil, kıpsiyah......
  • telaffuzunu tam becermeden konuşmaya yeltenenlere, olmadık potlar kırdırabilir.

    sene 92, öğrenci japon, zaten r'ler l'ler birbirine dolanmış durumda, bir de kendi uçak rezervasyonlarını kendi yapmak istiyor telefonla. ne var ki, tur firmasını arayıp da, ilgili görevliyi istediğinde, telefon "çat" diye, hem de sinirle, yüzüne kapanıyor.

    bu duruma bir anlam veremeyen kodama san, sonunda derdine çare arayınca, konu anlaşılıyor. dilek hanımı her arayışında, "delik hanım lütfen" ricasından, santral görevlisi pek de hoşlanmıyor zira.
  • estonyalilara turkce ogretmek cok kolaydir, zira hic bir yabancinin soyleyemedigi ı harfi estonca'da õ $eklinde gecmektedir. 70 ki$ilik butun yabanci grubu kızılay'a kizilay diyerek bu ogrencilerle ilgilenenlerin de turkcesini bozmu$ken, estonyali pa$a pa$a "kızılaya gidiyorum" diyebilmektedir.

    dilin ayrica fin-ugor koluna bagli oldugunu ve estonlarin ekler, cekimler sirasinda harf du$meleri yumu$amalari gibi olaylara yabanci olmadigini da belirtmek gerekir.
  • eğer ki türkçeye fazla vakıf değilseniz hem işkencedir hem de size türkçe dilbilgisini öğretir. bir zaman sonra öğreteceğiniz kişiye türkçeyi öğretirken aslında türkçeyi sizin de fazla bilmediğinizi ortaya çıkarıyor.
    şimdi yabancı kişi alıyor eline dilbilgisi kitabını zarf, edat, sıfat, tümleç vb. bütün terimleri öğreniyor ve sizden herhangi bir konu hakkında yardım istediğinde bu kelimeler ile yardım istiyor. ama ben daha tümleç, edat, zarf ne demek bilmiyorum ki. gerçi hâlâ bilmiyorum ama acayip büyük bir aşama kaydettim farkındayım.
    şerrefsizim türkçeyi de matematiği de yabancı dil öğrenirken öğrenmediysem eşşoleşşeğim.

    bazen de benim de anlamadığım şeyler çıkıyor "bu türkçenin inceliklerinden biri, ilerde alışırsın" diye kıvırıyorum.

    mesela en son başıma gelen:
    ben koşuyorum,
    sen koşuyorsun,
    o koşuyor,
    biz koşuyoruz,
    siz koşuyorsunuz,
    onlar koşuyorlar diye fiilleri çekmeyi öğrettik, sonra konuşma sırasında "onlar ne yazıyor" dedim, bana bakıp "onlar ne yazıyorlar" olması lazım değil mi dedi, göt gibi ortada kaldım. iki şekilde de oluyor dedim, "hımm, anladım" dedi ama içinden "senin bildiğin türkçenin amk" der gibi baktı.
  • ogretilen kisi erkekse genelde kufur ile baslayan eylem. gecenlerde 3 adet italyan ile yolculuga ciktik. yol uzundu ve yolda komiklik sakalar olsun diye bunlara uc bes kufur ve kelime karisimi biseyler ogrettim. bunlar:

    - orospu cocugu
    - hassiktir
    - am
    - got
    - meme
    - guzel (guzel kelimesini de guzel meme, guzel got, guzel am demek icin kendileri ogrenmek istediler)

    yol boyu tekrarlayip kelimeleri iyice pekistirdikten sonra surekli birbirlerine kufur etmeye basladilar. bir muddet sonra radyoda rihanna'dan man down calmaya basladi. sarkinin bir yerinde hepsi bi anda birbirine donup " am am am am" diye bagirmaya basladi. hayatim boyunca o ani unutmam.

    i just shot the men down.
  • alfabe de sira ü harfine gelir ama karsi taraf bir turlu soylemeyi birakin algilayamamaktadir da olayi.

    hemen dahice bir fikir belirir kafamda:

    bak hani horoz üüüüüüürüüürüüüü derken nasil ses cikariyorsa, sen de ayni sekilde cikartacaksin. hadi simdi horoz gibi bagir;

    uuuuuuruuuuuuuruuuuuu
hesabın var mı? giriş yap