• "boş yere kendimizi aldatmayalım. biz tepeden inme bir inkılabın köksüz öncüleriyiz ve sayımız o kadar az ki her an milyonların içinde kaybolup gitme tehlikesine maruz kalabiliriz. yazık ki aramızda bu tehlikeyi önlemek için muhtaç olduğumuz birlikten eser yok."

    panorama (1953-54) romanından
  • atatürk kitabından bir alıntı:

    bir gün cumhuriyet halk partisinin ilkelerini gözden geçiriyordu. o sırada ukalalık edip demiştim ki: " paşam, bu her bakımdan bir inkilap partisidir. inkilap partisi ise bir ideolojiye, bir doktrine dayanmaksızın yürüyemez." yüzüme bir masumun yüzüne bakar gibi bakmış ve gülümseyerek "o zaman donup kalırız" demişti. atatürk'ün bu sözle ne demek istediğini şimdi her vakitten daha iyi anlıyorum. açık konuşayım: atatürk demek istemişti ki "ben hür düşüncemi ve hür irademi, paslanmış demir kafesler içine hapsedemem. bu hatayı işlersem milletime ve kendime daima ileriye gitme ve yaratma gücünü kaybettirmiş olurum."

    genç vatandaşlarım; dinleyin, dinleyin bu sözü. yoksa alınlarınızı anıtkabir'in duvarlarına dayayıp "affet bizi atatürk" diye yalvaracağımız günler yaklaşıyor.

    atatürk - yakup kadri karaosmanoğlu
  • yakup kadri 1939'da prag'da elçiyken naziler bu şehri işgal edince,kendisi hollanda büyükelçiliğine tayin edilmiş.1940 yılında naziler bu sefer hollandayı işgal edince yakup kadri'yi isviçre'ye elçi olarak göndermişler.bunun üzerine isviçreliler "sıra bize geldi" diye aralarında şakalaşmışlar o yıllarda.adamın böyle de bir hatırası varmış.
  • "bunun sebebi türk münevveri, gene sensin! bu viran ülke ve yoksul insan kütlesi için ne yaptın? yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde kara toprağın üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun.

    anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. bir kafası vardı, aydınlatamadın. bir vücudu vardı, besleyemedin. üstünde yaşadığı bir toprak vardı, işletemedin. onu behimiyetin, cehlin ve yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. o, kara toprakla kuru göğün arasında bir yabani ot gibi bitti. şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. ne ektin ki ne biçeceksin? bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? tabii ayaklarına batacak. işte her yanın şerha şerha kanıyor ve sen acıdan yüzünü buruşturuyorsun. öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir."
  • boyle bir ismim olsa hic kitap yazmaya gerek kalmadan tum edebiyat odullerini leblebi gibi toplardim. yakup kadri karaosmanoglu, baska soze gerek yok.

    -abi sen ne is yaparsin. edebiyatla ilgili misin ?
    -ismim yakup kadri karaosmanoglu.
    -beyler odulleri kamyona yukleyip getirin.
  • yaban kitabında döneminin aydınlarının yere göğe çıkaramadığı kahraman türk milletinin sefil yüzünü ortaya koymuştur. diğer yazarlar gibi gerçekten aralarında yaşasalar yüzlerine tiksintiyle bakacakları insanları uzaktan viskisini yudumlayıp pohpohlamamıştır. bu yüzden kendisi nazarımdaki ikiyüzlü insanlardan değildir.

    anadolunun savaş istemediğini hatta istemek ya da istememenin umrunda olmadığını tek düşündüklerinin kendi küçük dünyaları olduğunu anlatmıştı. bu hala böyle. hala çok bir şey değişmedi. küçük yerlerin, küçük dünyaları var hala. ne televizyonun icadı bunu değiştirdi ne de bilgisayarın. biraz yozlaştılar sadece. bu tespitlerin hala günümüzde geçerliliğini koruyor oluşu bir nebze canımı sıksa da böyle yazarlarımızın oluşu beni mutlu ediyor.

    kiralık konak'ta, batılılaşmayı işlemesini saymıyorum, seniha'nin *duygularını, kafa karışıklığını, hayattan beklentilerindeki bu açlığı muazzam anlatmıştır. aynı şekilde hep o şarkı kitabında da aşkı, umudu ve hayal kırıklığını çok naif bulmuştum. elime iki kitap da lisede biraz zorlama geçse de hatta başlarda sıkılsam da okuduğuma asla pişman olmadığım kitaplar oldular.

    kendi dilinde kendi meseleni ustalıkla yazmış insanları okumak çok değerli. türk edebiyatı bu yüzden özel. bu yüzden sanırım ne kadar seversem seveyim dünya edebiyatıyla tarafsızca karşılaştıramam. adaptasyon veya değil, benim için yakup kadri çok özel.
  • edebi yönünün yanında bir siyaset adamı olan bu yazarın en bilinen eseri yaban'dır. ve kanımca zorunlu okutulmasının öğrencilere zararı değil yararı vardır.
    gazetecilik, yazarlık, milletvekilliği yapmış, tiran, prag, la haye(lahey), bern ve tahran'da elçilik görevlerinde bulunmuştur.
    siyaset anılarını anlattığı politikada 45 yıl, ve elçilik anılarını anlattığı zoraki diplomat eserlerinin de okunması ve ibret alınması gerek. anılarında bahsettiği bütün hatalı hareketlerine rağmen tam bir ismet inönü hayranıdır kendisi
  • milli edebiyatçı; mecazlı, eksik cümleli(eksiltili), yüklemsiz, ünlemli cümleleri vardır. kesik kesik cümleler kurar ve cümle tekrarı yapar. tanzimat'tan bu yana toplumumuzun siyasi, kültürel dönüşümlerini, yönelişlerini anlatmıştır.

    eserleri:
    kiralık konak: batılılaşmayı anlatmıştır
    bir sürgün: jön türkleri anlatmıştır
    hüküm gecesi: ikinci mesrutiyet'teki parti kavramını anlatmıştır
    nur baba: tekkeleri anlatmıştır
    sodom ve gomore: işgal altındaki istanbul'u anlatmıştır
    yaban: kurtuluş savaşı yıllarındaki anadolu köylerinin durumunu anlatmıştır
    ankara: yeni kurulan ankara'yı anlatmıştır
    panaroma: siyasi ve kültürel yaşamımızı anlatmıştır
  • 1935-39 prag elcimiz.

    yillar sonra prag'a atanan elci egemen bağış. kalite nasil dibe vurdu siz dusunun.
  • nur baba romani bektasiligi ve tasavvuf hakkinda bilgi edinmek isteyenlere onerilir. sodom ve gomorra kitabinda ise yakup kadri isgal altindaki istanbulu en iyi cozumleyen yazar olarak karsimiza cikar. aslinda ne kadar birbirinden ayri konular gibi gozukse de tekkedeki kopuslar aslinda istanbulun bir mikrokosmudur.
hesabın var mı? giriş yap