• bir gün bir binanın en üst katına bir kadın taşınmış. aynı binada bir kör bir marangoz ve bir aşçı daha yaşarmış. kadın ilk taşındığı gün duşa ve girmiş ve suyu tam açmış ki kapı çalmış;
    +kim o?
    -marangozum ben size masa yaptım onu hediye edeceğim.

    kadında bornozunu giymiş kapıyı açmış ve komşuna teşekkür etmiş. daha sonra kadın tam suyu açmış altına girecek iken kapı tekrar çalmış.
    +kim o?
    -aşçıyım ben, size yemek getirdim demiş.

    kadın takmış bornozu açmış kapıyı ve teşekkür edip yollamış aşçıyı. ve yine banyoya gitmiş ve soyunmuş ki kapı çalmış yine.
    -kim o?
    +ben kör.

    kadın bunun üzerine kör zaten diyerek üstünü giymekle uğraşmadan kapıyı açmış. ve o sırada kör;

    -müjdemi isterim gözlerim açıldı.
    + (404 not found)*
  • bir zamanlar ücra bir kasabada haylaz mı haylaz iki kardeş yaşarmış. kasabalı bunlardan illallah etmiş, yaka silkmiş durumda. cam kırmalar, tavuk çalmalar, geceleri ahır kapılarını açıp hayvanları yabana salmalar... ne ararsanız var bu iki zibidide.

    gel zaman git zaman şikayetlerden bıkan baba kilisenin papazına gider ve çocuklara bi ders vermesini ister. papaz durumu dinler ve öğleden sonra bana gönder çocukları der.

    kardeşler kilisenin yolunu tutar. bu arada büyük olan kardeşine der ki "sen önden gir bak bakalım papaz efendi ne diyor? ona göre ben de cevaplarımı hazırlarım."

    ufaklık içeri girer, papaz karşısında oldukça sert bi tavırla

    +söyle bakalım tanrı nerde!

    çocuk kemküm ederken tekrar aynı soru gelir.

    +söylesene oğlum!! tanrı nerde!!!

    ufaklık bir hışımla fırlar çıkar dışarı. abisi de peşinden koşmaya başlar. bi süre sonra ufaklık nefes nefese

    -abi bu sefer tanrıyı kaybetmişler bizden biliyorlar amıniüm!
  • nasreddin hoca, kadılık yaparken bir gün bir ahbabı burnundan soluyarak gelmiş. hasmı için söylemediğini bırakmamış. sonra:
    – "hocam, allah aşkına söyle", demiş. "haklı değil miyim?"
    hoca ne yapsın?
    – "haklısın", demiş.
    ahbabı sinirleri yatışmış olarak gitmiş. onun hemen arkasından hasmı gelmiş. bu defa da o başlamış atıp tutmaya; yok bana şöyle, böyle yaptı demeye. o da hoca’ya sormuş:
    – "haklı değil miyim?"
    hoca:
    –" vallahi çok haklısın", demiş.
    adam da sakinleşerek gitmiş. tüm bunlara tanık olan hoca’nın karısı bile bu işe şaşırmış kalmış.
    – "senin kadılığın da bir garip hoca efendi. ikisine de sen haklısın dedin. hiç öyle şey olur mu?"
    nasreddin hoca hanımının yüzüne bakıp:
    – "hatun", demiş. "sen de haklısın!"
  • muhtar köye gelen milletvekiline “iki büyük problemimiz var.” der.
    milletvekili: “lafı mı olur muhtar, söyle halledelim.”

    “birinci sorun” der muhtar “köyde sağlık ocağı var ama doktor yok.”
    “hemen sağlık bakanını arayıp hallediyorum.” der milletvekili. cep telefonuna çıkarıp birisiyle konuşur.

    “tamam, doktor yarın sabah burada olacak. ikinci sorun neydi?”
    muhtar: “köyümüzde hiçbir cep telefonu çekmiyor.”

    debe editi: du bist eine komplette enttäuschung.
  • bilindik bir fıkranın, değişik versiyonu...

    birbirini delicesine seven bir çift evlenmek için nikah kıydırmaya giderlerken yolda trafik kazası geçirirler ve ölürler.
    görevli melek bunları alır cennete koyar.
    çift: "acaba cennette nikahımızı kıydırabilir misiniz?" diye sorar.
    görevli melek: "peki ama beklemeniz gerekir" der...
    aradan 500 bin yıl geçer.
    sonunda görevli melek, çifte: "müjde, nihayet cennete bir tane din adamı geldi..."
  • a man enters a bar with a 43 magnum and asks "who the fuck fucked my wife?". everybody sits in silence and a guy from back yells at the man: mate you ain't got enough bullet.

    adamın biri elinde 44 magnum ile kahveye giriyor ve hangi ibne karımla yattı diye soruyor. herkes sessiz sessiz otururken arka masadan bir adam : birader o kurşunlar yetmez diye bağırıyor.
  • fıkra mı yoksa gerçek bir olay mı olduğu tartışmalıdır; kanaatler gerçek olay olduğu yönündedir.

    adamın birinin karısı ölmüş. adam da belli bir süre geçtikten sonra tekrar evlenmek istemiş.
    araştırmaları sonucunda hiç evlenmemiş, bekar bir aday bulmuş.

    kız istemeye gitmişler.

    kızın babası, abileri, yakınları “yav kardeşim iyisin, hoşsun ama sen evlenmişsin ve eşin vefat etmiş; bizim kızımız hiç evlenmedi, yani bakire, o yüzden olmaz bu iş” demişler.

    adam da “eee sikin de öyle verin” demiş.
  • tilkiye sormuşlar:
    - tavuk kümesinde müdür olmak için ne ücret istersin?
    tilki cevaplamış:
    - ben dava adamıyım, asla para almam!
  • bir ya da iki cümlelik olanları da vardır. tam fıkra mı bilmem ama beni güldürdüğü kesin.

    örneğin,

    üç japon sırayla uçaktan atlamış, japonlar ölmüş. sıra kırılmış.

    ya da,

    temel uçağa binmiş, bir bakmış ki ingilizle fransız... demiş ki: yine mi siz!

    bir tane daha,

    temel damdan düşmüş, gümm diye yere çarpmış. tam toparlanırken yanına biri gelmiş ve demişki: ne oluyor burda. temel üstünü silkerken cevap vermiş: bilmeyrum ben de yeni geldum.
  • sene 1960, güney afrika, tabi zenci beyaz ayrımı var. inşaatta beyaz ustabaşı üstte, zenci işçi altta çalışıyor.

    ustabaşı bağırmış "zenci zenciiiii" demiş,
    "efendim usta başım",
    "senin her tarafında kapkara da neden ayak tabanlarınla avuç için beyaz?"
    zenci şaşırmış, cevap verememiş.
    ustabaşı "tanrı sizi boyadığında dört ayak üzerinde duruyordunuz da ondan!" demiş bir de üzerine pis pis gülmüş.

    tabi zenci buna çok bozulmuş. aradan bir 10 dakika geçmiş. zenci bağırmış;
    "ustabaşııııım"
    "ne var" demiş ustabaşı,
    "senin ananın heryeri bembeyaz da niye amı kapkara?"
    ustabaşı şaşırmış, anca "niye" diyebilmiş,
    "ananı siktiğimde daha boyalarım kurumamıştı da ondan" demiş zenci kardeşimiz.
hesabın var mı? giriş yap