• ben daha bebeyken kitaplikta "turk yazininda bisey bisey" adinda bir kitap gormustum, babama sormustum baba yazin ne demek diye, o da usendi mi ne olduysa "bosver anlamazsin" mi ne demisti, ben de direktoman ayipci bisey sevismeli bisey sanmistim. meslegimi bu yanlis anlamaya borclu oldugumu soyleyebilirim.
  • arapçadaki edebiyat sözcüğünün türkçe karşılığı olan sözcük.
  • "literatür" kelimesine muhtemelen türk dil kurumu tarafından bulunmuş karşılık..
  • emir kipi:

    (siz) yazin!
  • edebiyat, sesi, sözü edebiyat kılmaktır. bu bakımdan bir tür istençtir. aynı anlama gelmek üzere yazın, yazı ve yazmak demektir. yine de her yazı yazın değil. yazınlığını veya değilliğini zaman ve alıcılar doğruluyor.

    yaz günü, yaz zamanı. bunlarla eşanlamlı değil de bağlantılı. karşı kutbu kışın.
    biraz yerel ve garip söyleniş türevi, "yayın".

    yörük için islamın şartı altıymış: "vaktinde yayla, vaktinde seyil." yayla yazın candır, kışın kan. bizim yayla(mız) kulaklarına kadar erkektir, der annem. zira kışın akan musluk suyu bile donar, su tesisatını patlatabilir.

    roman bitti mi bitmedi mi sorusuna temel oluşturan "romanın gerçeklik algılaması" sorununu çok dert etmiyor, gerçeği zor bularak aramayı sanatın asli sorun ve işi gibi görüyorum. bir de romancının, sanatçının sınıfı ve aidiyeti sorunu var. sanat, tanımı gereği hangi sınıfça (sınıfta) yaratılırsa yaratılsın aynı anda hem sınıfını savunuyor (kolluyor) hem değilini yani (kendinin ve gösterdiği gerçekliğin) aşılmasını savunuyor, işaret ediyor. içten sanat az veya çok beceriyle kendini ve okurunu/alıcısını özgürlüğe götürüyor, yaklaştırıyor, özgürlüğü anımsatıyor. günümüz sınıflaşmaları, katmanlaşmaları yalın değerlendirme ve kodlamaya izin vermiyor sanki. biz amatörler, hatta özelde bütün ekşi sözlük yazarları acaba burjuva aydın/yarı aydını olmaktan ibaret miyiz, yoksa tartılsak daha beter mi çıkarız? daha iyi olasılıkla, zamanımızın çağıyla yüzleşenleri ve temsilcileri olabilir miyiz? kör noktalarımız ve zeminimiz ne acaba? ben neredeyse sadece, ağırlıklı olarak roman okuruyum. kendim yazarken daha çok ilkel, basit yapılı ve anısal duyarlılıklardan ibaret yazdığımı, kurgusal yazmayı özünde reddetmemekle birlikte, ya beceremediğimi ya yanaşmadığımı görüyorum. şeylerin ve görünenin kenarında, ara sınırlarında, her şeye göz atarak, hiç bir şeyi tam olmadan, ayrıca tam teslim olmayarak yazdığımı veya yazabileceğimi sanıyorum. bilmemenin ama olmakta olana duyarlı olmanın, duyarlıkla yön bulmanın yordamını arıyorum. belki roman ve diğer yazını okurken da aynı durumdayım. öyle yapıyorsam, yeterince dolduktan sonra taşmak, beni isteyebileceğim ve yeğleyebileceğim bir yazma eylemine yaklaştırır belki. (bkz: yazmak/@ibisile)

    "bundan öncelikle şu sonuç çıkıyor: kullanılan renkler ne denli koyu olursa olsun, dünyayı, insanlar onun karşısında özgürlüklerini hissetsinler diye betimlediğimize göre, kara yazın* yoktur. demek ki ancak iyi ve kötü romanlar vardır. ve kötü roman, pohpohlayarak hoşa gitmeye çalışan romandır, iyi romansa bir inanma ve inanılma işidir." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "düzyazı sanatı, düzyazının anlam taşıdığı biricik yönetim biçimi olan demokrasi ile bağdaşır ancak. biri tehlikedeyse, öteki de öyledir. ve o zaman onları kalemle savunmak yetmez. bir gün gelir, kalem durmak zorunda kalır; o zaman yazarın kalemi bırakıp silaha sarılması gerekir. böylece, hangi yoldan gelmiş olursanız olun, savunduğunuz görüşler ne olursa olsun, yazın sizi kavganın ortasına atıverir; yazmak, özgürlük istemenin bir biçimidir; bir kez yazmaya başladınız mı, ister istemez bağlanmışsınızdır." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    ["herkes biliyor ki," diye yazıyor paulhan*, "günümüzde iki yazın var: okunması* olanaksız kötü yazın* (ama pek çok okunmaktadır); ve kimsenin okumadığı iyi yazın."] jean-paul sartre - edebiyat nedir

    "bir zaman gelmiş, yazın alanında bir zayıflama, fazla yağları atma kürü kaçınılmaz olmuştur; roman için kafka, tiyatro için de brecht bu kürün başlatıcıları arasındadırlar." ernst fischer - franz kafka

    "polis romanlarına değil de korku hikayelerine tutkunum. çağdaş yazında çok önemli bir yer tuttuklarına inanıyorum." tomris uyar - sesler yüzler sokaklar

    "- çok kötümser bir yazardı, diyor.
    - yazın kötümserlikten doğar, diyorum." tezer özlü - yaşamın ucuna yolculuk

    (bkz: yaz yoğurdu komşu kış yoğurdu oğulluk yoğurdu)
    (bkz: yay kış)
    (bkz: kışın/@ibisile)
    (bkz: edebiyat/@ibisile), yazınsal
    (bkz: yazmak/@ibisile)
    (bkz: amatör/@ibisile)
  • bungun bir gün, eski basım dergilerin sayfalarını karıştırıyorum. sicilya yazınının ekinsel meseleleri ele alışıyla ilgili ucu bucağı olmayan incelemelere rastlıyorum, ilişiyorum. sonuna kadar okumak çok zor. özellikle öğle sıcağında olabildiğince zor. öğle sıcağına ek, üzerimize uzun bir korku ilişiyor-daima şekilsiz, daima uzlaşmasız uzunlukta. dağdağalı sonsuzlukların içerisine saten çarşaflar serilmiş, biz de otel teraslarından, olanı biteni seyrediyoruz. sonsuzlukla uzlaşıyoruz, hayali bile ne hoş
  • edebiyat kelimesi yerine bir yerlerden uydurulmuş kelime bozuntusu.
  • öğretmenin sınav sorularını kağıtlara yazdırmaya başladığı anda sarfettiği emir kelimesi:
    - "yazın, soru bir: şu an benden bahseden sözlüğün ekşi olma nedenleri nelerdir?"
  • "yaz mevsimi icinde" anlaminda belirtec.. orn: "yazin gune$ altinda olmak vardi $imdi be hamitim"..
  • postmodernizmle birlikte giderek kendine daha meftun, kendisinden beslenen, kendisiyle başlayıp kendisinde biten bir hale gelmeye başlayan uğraş.

    gözünü içeri çevirirken gerçek gerçekle mesafesini açan ve kendi gerçeğinin üzerine kapandıkça daha oyuncaklı, zekanın oyunlarına daha açık ama daha sığ sulara mahkum olan bir iletişim türü.

    burada sözcüğün dar anlamıyla edebiyat değil tüm çağrışımlarıyla yazma çabası kast ediliyor elbette.

    postmodernizmin bu gerçeksizleştirme işlevi sadece yazın için değil sanatlar başta olmak üzere diğer iletişim biçimleri için de aynen geçerli elbette.
hesabın var mı? giriş yap